CHP`Lİ KOÇ:``CUMHURBAŞKANI ANAYASAYI PASPAS GİBİ ÇİĞNİYOR``

CHP Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, Cumhurbaşkanı anayasadan kaynaklanan yetkilerini filan kullanmıyor. Cumhurbaşkanı bizzat anayasayı ayaklarının altına almış paspas gibi çiğniyor” dedi.

Siyaset 30.12.2014 18:51:15 0
CHP`Lİ KOÇ:``CUMHURBAŞKANI ANAYASAYI PASPAS GİBİ ÇİĞNİYOR``

CHP Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, “Cumhurbaşkanı anayasadan kaynaklanan yetkilerini filan kullanmıyor. Cumhurbaşkanı bizzat anayasayı ayaklarının altına almış paspas gibi çiğniyor” dedi.

 -‘Biri bizi gözetliyor evi’ Türkiye. Kim kimi dinlemiş, niye dinlemiş? Bu arada birbirlerini de dinlemişler. Hani paralel, kumpas, dikdörtgen, kare hikayeler var biliyorsunuz. Bir karanlık dönem kimin eli kimin cebinde, kim kimin yanında hangi tezgah”

-“Çukurambar semtinde iki subay, Bülent Arınç İzmir’deyken Arınç’a Ankara’da suikast yapılacağı ihbarıyla tutuklandı. Sayın Arınç İzmir’de, Ankara’da suikast yapılacak diye bir tezgah çevrildi. Amaç Özel Harp Dairesinin kozmik odalarına girmek idi. Sayın Arınç ben çok safmışım diyor, kullanıldım galiba orada diyor. Sen her yerde kullanıldın. İtibarın o yüzden sıfırlanıyor.”

-“Yeri göğü inlettiniz o zaman,  mağdur edebiyatı yaptınız. O zamanki havuz medyalarının manşetlerine bir bakın. Arınç kıl payı kurtuldu. Nereden kurtuluyor kardeşim. Adam İzmir’de. Çukurambar şurada Ankara’daki semt. Bu tezgahların hepsini beraber çevirdiniz. Bu kumpasların ortaya konmasında hepiniz suç ortağısınız. Hepiniz oradaydınız lafı var ya hepiniz oradaydınız. Hepiniz bu işin içindeydiniz.”

-“Tırlardan çıkanlar. Oradan soba borusu çıkmadı değerli kardeşim. Oradan çıkanlar obüs mermileri. Her türlü mühimmat, her türlü silah. Çocuklara bez, mama, battaniye çıkmadı oradan. Bu silahlar nereye gitti?”

-“Sen istediğin kadar 300 bin vatandaşını dinle. Sen kendi içinden dinleniyorsun. Fuat Avni örneği değil mi söylenenler, açıklananlar. Yani bir komedi. Bu hiç yadırgatıcı değil.”

-“2014 deyince Ağustos ayından itibaren ülkede Başbakan olarak dolaşan kişinin abisinin vesayetinden kurtulamadığı bir yıl aklımıza gelecek. Cumhurbaşkanını, daha doğrusu mevcut Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı yoksa Cumhurbaşbakan mı olduğu konusundaki tartışmaların devlet partisi haline gelen AKP’nin nasıl bir yetki karmaşası içine girdiğini hepimiz akıllarımıza getireceğiz.”

-“Diğer tarafta, ama benim itibarım ne olacak, ben de Başbakanlık yapmak istiyorum. Benim itibarım beş paralık oluyor, bana yazık değil mi diye dolaşan bir Davutoğlu Ahmet bey var sahnede. Daha küçük bir rolde.”

-“Cumhurbaşkanının talebini ve niyetini dile getirmekle görevli olan Binali Yıldırım bey var. Niye o da ben değil duyguları içinde ezilen. Özgül ağırlık mucidi var,  açığa düşürülmekten ve boşa konuşmaktan bıkmayan, sürekli itibar tenziliyle cezalandırılan gözleri yaşlı hükümet sözcüsü var.”

-“19 Ocak’ta Cumhurbaşbakan diye bir görev icat ediliyor Türkiye’de. Şimdi değerli Ahmet bey, ağırlığını koy dedik, abinin vesayetinden çık dedik, kumandayla Başbakanlık yapılmaz dedik, fotokopi gibi davranma dedik, fotoğrafın aslı ol dedik arabı olma dedik. Görevinin gereğine soyun dedik. Tavırlı ol dedik. Sen anlamsız bir gülümsemeyle dolaştın durdun Anadolu’da. Plaketler verdin. Rize’ye, hiç tanımadığın hazretin dedesinin mezarına gittin diz çöktün. Sırf haber olmak için dua ettin. Malzeme ettin kendini Ahmet bey. Sen bu vesayetin altında ezildin ve şuanda sen etkisiz bir elemansın. Sadece ismin var. Ne işlevin var, ne görevin var. Hepsine el konmuş vaziyette. Konmamış olan kısmına da el konacak demektir bundan sonra”

-“2014’te hukukun rehin alınarak hırsızlığın ve rüşvetin suç olmaktan çıkartıldığı bir yıl aklınıza gelecek hiç kuşkusuz.”

-“2014 deyince hırsızlık, rüşvet ve yolsuzlukların devlet katında hayatın her alanına girdiğini hatırlayacağız. Yine 2014’te belgeli, kanıtlı, açık suçüstü durumuna rağmen arsızlık ve pişkinlikle her pisliğin itinayla kapatılmaya çalışıldığı bir yıl aklınıza gelecek.”

-“Fonda bir müzik var. Kiziroğlu Mustafa bey şarkısı. Daha önce üç ayrı siyasi partiye anlaşma yapılmış, üçüncüsü bunlar. Her şeyi olduğu gibi bunu da çalıyorlar, alışkanlıktan olsa gerek. Ve sözler değil mi? Ağam kim paşam kim? E Ahmet bey ağan paşan belli işte bak 19 Ocak’ta geçecek başına işte. Yani şarkının sözünü fonda çalıyoruz bu siyaset sahnesinde. Ağam kim, paşam kim soruyor şarkıda biliyorsunuz. Ağanda paşanda belli değil mi? Yiğit kim diyor, çalan kim, çırpan kim? Deveyi hamuduyla götüren kim? Milletin gözünün içine baka baka bu milletin helal parasını iç edenler kim? Kim bu şerefsizler? Uyarlayalım mı bu şarkıya? Denemesi bedava. Çalanda belli, çırpanda belli. Şereften yoksun olanlarda belli, adaletten kaçanlarda belli. Bu milletin kanını emenlerde belli.”

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Prof.Dr.Haluk Koç yılın son MYK toplantısı CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında devam ederken basın toplantısı yaptı, soruları yanıtladı ve görüşlerini şöyle açıkladı;

“Değerli arkadaşlarım hoşgeldiniz. Bugün öğleden sonra Asgari Ücret Tespit Komisyonu asgari ücretle ilgili düşüncesini açıklayacak, teklifini açıklayacak. Biliyorsunuz 1134 lira şuanda asgari ücretin brüt miktarı. 891 lira ise net miktarı. Türkiye’de yaklaşık 5 milyonun biraz üzerinde asgari ücretli var. Yani oldukça önemli bir rakam. 891 lira 18 yaşın üstündekilerin net aldıkları ücret. Bugünkü koşullar içerisinde bu.

TÜİK’in hesaplamalarına göre yaşam maliyeti 1424 lira olarak hesaplanmış. Yine Türk-İş’in benzer konudaki çıkarttığı miktar 1457 lira. Öğleden sonra açıklanacak. Ne kadar olacağı konusunda bizim bir bilgimiz yok. Sadece ortada rakamlar var. Ama bugünkü koşullarda 1500 liradan aşağı bir ücretin olmaması gerektiği açık bir şekilde ortada. İnsanca yaşamak için 1500 lira bile yeterli olmamasına rağmen 891 liradan 1500 liraya çıkabilecek bir rakamı telaffuz ediyorum. Öğleden sonra göreceğiz. Rakam açıklandıktan sonrada görüşlerimizi yine ekonomik boyutu, dengesi hesaplanarak arkadaşlarımız tarafından paylaşılacak.

Değerli arkadaşlarım, bu konu açılmışken Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun taşeron işçilerle ilgili sözleri geçen haftaya damga vuran sözlerden bir bölümü idi. Türkiye’de çok ciddi bir şekilde bilhassa kamusal alanda sağlık alanı başta olmak üzere taşeron işçi kullanımının gittikçe son yıllarda yoğunlaştığını biliyoruz. Yani bir sosyal hakka sahip olmadan, iş güvencesi olmadan insanların kölelik düzeninde çalıştırıldığı bir sistem. Buna karşı Cumhuriyet Halk Partisinin 2011 seçimlerinde açık, net tavrını ortaya koyduğunu anımsayacaksınız. Taşeron işçilik Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kaldırılacak demiştik. Aradan geçen süre içerisinde bu bir çalışma hayatında barışı bozan bir facia olarak devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, yine konunun tarafı sendikalarla İstanbul’da yapılan toplantıda Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki görüşlerini bir kere daha özetliyorum. Diğer projeler peyderpey gelecek. Hani hep deniyor ya zaten Türkiye’de yeterince bir siyaset tiyatrosu oynanıyor. Onun aktörleri ortada, boynu bükük olanlar ortada. Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, Cumhurbaşbakan mı ne olduğu tartışmalı olan kişiler ortalarda dolaşıyor. Onlarla ilgili düşüncelerimizi söyleyeceğim ama taşeron işçilikle ilgili Sayın Kılıçdaroğlu’nun taraflarla yaptığı toplantıdan çıkan maddeleri sizlere söylüyorum.

Şimdi hükümetler ve işverenler işsizliği bir sorun olarak değil, imkan ve fırsat olarak gördüler bugüne kadar Türkiye’de. Ne için? Tıpkı yoksulluğu sömürülmesi gereken bir alan olarak görüp bunu siyasete oy olarak tahvil ettikleri gibi işsizliği de kullanılan bir alan olarak gördüler. Ve bu şekilde ucuz ve örgütsüz çalışmayı kabul ettiler ve uyguladılar. Bu zihniyetin bir defa değişmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği ilk söz bu. Örgütsüz çalışma, taşeron sistemi içinde çalışma, örgütsüzlük asla kabul edilebilecek bir husus değildir. Bu konuda asıl iş yardımcı iş tanımı mutlaka yapılmalıdır diyor Cumhuriyet Halk Partisi. Örgütlenme, sendikalaşma ve toplu sözleşme hakkı mutlaka garanti altına alınacaktır sözünü bu toplantılardan sonrada kendi önümüzdeki seçim programına da bir kere daha dahil edecek ve vurgulayarak, altını çizerek savunacak. Kamudaki norm kadro uygulaması gerçeklere uygun bir şekilde yapılsın. Özellikle belediyelerde asıl işlerin kendi işçilerine gördürebileceği şekilde kadro tahsisinin gereğini ifade ediyoruz.

Kamudaki sağlık çalışanlarının önemli şekilde taşeronlaştığını söylemiştim. Birde belediyelerde bu sorun var. O zaman belediyelere asıl işlerini yapabilecek şekilde bir norm kadro tahsisiyle taşeronlaşmadan bu hizmetlerin çıkartılması gereğinin altını çiziyoruz.

Demin vurguladım asgari ücretin onurlu yaşamayı mümkün kılacak seviyeye çıkartılmasını bugün tespit edilecek fiyat çerçevesinde söylemiştim. Sözleşmelerin uzun süreli olması, kamuda alt işverenler değiştiğinde, birde bu derdimiz var biliyorsunuz. İşçiler aynı şartlarda işe devam etmeli. Yani bir alt işveren. Bir işveren işin bir bölümünü bir başka yere havale ediyor biliyorsunuz. O da çalışanlara kendi koşullarını dayatmaya başlıyor ve bu şekilde sözleşmelerin uzun süreli olması alt işverenler değiştiğinde de işçilerin aynı şartlarda işine devam etme hakkının bulunmasının garanti altına alınması.

Özel istihdam büroları biliyorsunuz kuruldu. Özel istihdam bürolarına işçi kiralama hakkı verilmesin. Bu kaldırılsın. Bunun da üzerinde duruyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu arada taşeronlaşma deyince özel bir bölümü karayolları işçilerine ayırıyorum. Biliyorsunuz 6 bin 500 taşeron işçisi davalarını kazandılar, mahkeme kararının hala uygulanmadığını görüyoruz. Bir kere daha Cumhuriyet Halk Partisi adına ifade ediyoruz böyle ahlaksız tekliflerle sizi biz kadroya alalım, şöyle yapalım, böyle yapalım değil. Mahkeme kararını uygulayacaksın arkadaş. Bir hukuk devletindeyiz 6 bin 500 karayolu işçisinin açtığı davanın mahkeme kararı uygulansın, işçiler kadroya alınsın ve bu uygulama diğer alanlara da emsal oluşturmak zorundadır.

Özet olarak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında taşeronluk sisteminin tümden kaldırılacağı noktasında da siyasi irademizi bir kere daha Parti Sözcü olarak beyan ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kocaman bir yılı geride bırakıyoruz. Sonunda söyleyeceğimi iyi dilekler temenniler temelinde konuşmamın arasında söyleyeyim. Hepinize yaşanası bir Türkiye diliyorum. Yani usuldendir hayırlı, mutlu, huzurlu, barış içerisinde mutlu bir yıl dilenir. Ama Türkiye’de bütün bu kavramların ne kadar aşındığını, ne kadar gelecek yıllar için risk altında olduğunu hesap edersek ben sadece hepinize ailelerinizle beraber yaşanası bir ülke diliyorum. Hukuk devletinin egemen olduğu kurallı bir toplumda herkesin hakkını aldığı bir toplumda mutlu yaşamayı diliyorum hepinize.

Bu kocaman yılı geride bırakıyoruz. Şüphesiz 2014’ü nasıl anımsayacaksınız siyaset potporisi  olarak ya da siyaset penceresinden 2014 aklınızda neler bırakıyor diye sorduğumuzda çoğunluğunuzun aklına bir takım hususlar gelecek.

2014 deyince hırsızlık, rüşvet ve yolsuzlukların devlet katında hayatın her alanına girdiğini hatırlayacağız. Yine 2014’te belgeli, kanıtlı, açık suçüstü durumuna rağmen arsızlık ve pişkinlikle her pisliğin itinayla kapatılmaya çalışıldığı bir yıl aklınıza gelecek.

2014’te hukukun rehin alınarak hırsızlığın ve rüşvetin suç olmaktan çıkartıldığı bir yıl aklınıza gelecek hiç kuşkusuz.

Yine 2014 deyince ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümü noktasında koskoca bir ülkenin, koskoca bir Türkiye’nin Apo’nun ağzına bakar hale getirildiği rezil bir teslimiyet dönemi aklınıza gelecek. 2014’te doğu ve güneydoğuda kamu güvenliği ve devlet otoritesinin açıktan PKK’ya devredildiği bir yıl aklınıza gelecek. 2014 deyince uluslararası alanda da mezhep saplantılı tercihlerle Suudi Arabistan ve Katar’ında kopmasıyla radikal terör örgütlerinin tek başına ama tek başına hamisi, koruyucusu olan bir Türkiye fotoğrafının dünyaya servis edildiği, kanıtlandığı bir yıl aklımıza gelecek.

2014’te başka neler gelecek aklımıza? 2014’te açıkça söylüyorum hastalıklı bir ruh halinin ve bu ruh halini yansıtan saçma sapan çıkışlarla dünya mizahına malzeme olunurken AB müzakere sürecinde çıkmaz sokağa giren ilişkilerin netlik kazandığı bir yıl aklımıza gelecek. 2014 deyince bütün parlak, cilalı nutukların arkasında %3’lük bir büyümenin altına da inen bir oranda giderek artan işsizlik oranı aklımıza gelecek. Halkın büyük bir çoğunluğunun asgari geçim sınırının altında yaşamaya mahkum edildiği bir Türkiye aklımıza gelecek. Yine son dönemlerde açıkça bizim belgelediğimiz 2014 deyince KPSS sınavlarının aslında göstermelik olduğu, ak torpili olanların sınava bile girmeden örnekleriyle devlet memuriyet kadrosuna atandıkları ve bu gerçeklerin ortaya konulduğu ve asla çürütülemediği, yalanlanamadığı bir yıl aklımıza gelecek.

2014 deyince Ağustos ayından itibaren ülkede Başbakan olarak dolaşan kişinin abisinin vesayetinden kurtulamadığı bir yıl aklımıza gelecek. Cumhurbaşkanını, daha doğrusu mevcut Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı yoksa Cumhurbaşbakan mı olduğu konusundaki tartışmaların devlet partisi haline gelen AKP’nin nasıl bir yetki karmaşası içine girdiğini hepimiz akıllarımıza getireceğiz. Bu bağlamda biliyorsunuz televizyonda çok izlenen bir yabancı dizi var ‘Taht Oyunları’. ‘Taht Oyunları’ Türkiye’nin siyaset sahnesine de uyarlanabilir. İzleyicisi bol olan bir yabancı dizi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu taht oyunlarının Türkiye sahnesinde rol alanlara çok kısaca bir bakalım. Bir yanda belki ana rollerden birinde her şeye hakim olmak isteyen Türkiye’nin en büyük felsefe, düşünce adamı büyük mütefekkir eski deyimle Osmanlıcada seviyor. Büyük mütefekkir, her konunun uzmanı. Belediye zabıtasından kadın doğum uzmanlığına kadar her alanda sonsuz bir uzmanlık sergileyen bir kaçak saray sakini var sahnede.

Diğer tarafta ama benim itibarım ne olacak, ben de Başbakanlık yapmak istiyorum. Benim itibarım beş paralık oluyor, bana yazık değil mi diye dolaşan bir Davutoğlu Ahmet bey var sahnede. Daha küçük bir rolde.

Cumhurbaşkanının talebini ve niyetini dile getirmekle görevli olan Binali Yıldırım bey var. Niye o da ben değil duyguları içinde ezilen. Özgül ağırlık mucidi var birde biliyorsunuz. Özgül ağırlık mucidi açığa düşürülmekten ve boşa konuşmaktan bıkmayan, sürekli itibar tenziliyle cezalandırılan gözleri yaşlı hükümet sözcüsü var.

Fonda da bir müzik var. Kiziroğlu Mustafa bey şarkısı. Biliyorsunuz sözleri. Daha önce üç ayrı siyasi partiye anlaşma yapılmış, üçüncüsü bunlar. Her şeyi olduğu gibi bunu da çalıyorlar, alışkanlıktan olsa gerek. Ve sözler değil mi? Ağam kim paşam kim? E Ahmet bey ağan paşan belli işte bak 19 Ocak’ta geçecek başına işte. Yani şarkının sözünü fonda çalıyoruz bu siyaset sahnesinde. Ağam kim, paşam kim soruyor şarkıda biliyorsunuz. Ağanda paşanda belli değil mi? Şarkının sözlerine girersek hep altta kalacaksınız. Çünkü bunun daha farklı yorumlanışları da var. Yiğit kim diyor, çalan kim, çırpan kim? Deveyi hamuduyla götüren kim? Milletin gözünün içine baka baka bu milletin helal parasını iç edenler kim? Kim bu şerefsizler? Uyarlayalım mı bu şarkıya? Denemesi bedava. Çalanda belli, çırpanda belli. Şereften yoksun olanlarda belli, adaletten kaçanlarda belli. Bu milletin kanını emenlerde belli.

Değerli arkadaşlarım, 19 Ocak’ta bir açıklama yapıldı biliyorsunuz. 19 Ocak’ta mevcut Cumhurbaşkanının Davutoğlu Ahmet beyin görev ve yetkilerini kısmen alacak gibi bir başlangıç yapıp bununda devamlılığının geleceği anlaşılan bir süreç başlıyor. Yani Cumhurbaşbakan diye bir görev icat ediliyor Türkiye’de. Şimdi değerli Ahmet bey artık şunu gör. Biz hep sana yardımcı olmak istedik. Ağırlığını koy dedik, abinin vesayetinden çık dedik, kumandayla Başbakanlık yapılmaz dedik, fotokopi gibi davranma dedik, fotoğrafın aslı ol dedik arabı olma dedik. Görevinin gereğine soyun dedik. Tavırlı ol dedik. Sen anlamsız bir gülümsemeyle dolaştın durdun Anadolu’da. Plaketler verdin. Rize’ye gittin hiç tanımadığın hazretin dedesinin mezarına gittin diz çöktün. Sırf haber olmak için dua ettin. Malzeme ettin kendini Ahmet bey. Şuanda sen bütün bizim sana yardım etme, seni muhatap alma çabalarımıza rağmen sen bu vesayetin altında ezildin ve şuanda sen etkisiz bir elemansın. Sadece ismin var. Ne işlevin var, ne görevin var. Hepsine el konmuş vaziyette. Konmamış olan kısmına da el konacak demektir bundan sonra.

Değerli arkadaşlarım, yani zor zanaat Ahmet beyinki. Hakikaten zor zanaat. Ne kadar taşınabilir bakalım hep beraber göreceğiz.

Şimdi mevcut Cumhurbaşkanı demokrasiyi sadece oy almaktan ibaret sanacak kadar bir siyaset fakiri. Bunu açıkça söylüyorum. Demokrasilerde halkın oyuyla alınan yetki ilk adımdır, doğrudur. İlk aşama budur. Ama demokrasi asıl o yetkinin nasıl kullanılacağını tarif eden siyasi rejimin bizzat adıdır. Bir yetki alıyorsun onu nasıl kullanacağın demokrasinin tarifidir. Anayasamızda kuvvetler ayrılığı ilkesi var değil mi? Yürütme, yasama ve yargı eliyle yürütülür.

Şimdi sen yargıyı felç edersen, yargıyı siyaseten işgal altına alırsan, yargıyı kendine bağlarsan yargı işlemediği zaman bundan herkes zarar görür örnekleriyle ortada bugünkü mağdurları, kurbanlarıyla da ortada. Peki medya özgürlüğünü ortadan kaldırırsan Türkiye’de yaşandığı gibi ülkenin çoğu bu konuda engelli arkadaşlarım alınmasın halk deyimi olarak söylüyorum ülkenin çoğu kör olur, sağır olur. Peki Tayyip Erdoğan şimdi anayasada yazan yetkilerimi kullanacağım diyor 19 Ocak’ta. Peki anayasa ona yetkilerini senin gibi seçilmiş bir hükümetin başkanını kuşat diye mi veriyor? Yargıyı sıfırla mı diyor? Medya özgürlüğünü yok et, darmadağın et mi diyor? Ne diyor sana anayasa yetki olarak, sen ne yapıyorsun?

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı anayasadan kaynaklanan yetkilerini filan kullanmıyor. Cumhurbaşkanı bizzat anayasayı ayaklarının altına almış paspas gibi çiğniyor. Yani açık bir anayasa suçu işlediğini defaten söylüyoruz. Diline birde bir kelime doladı. Bunun üzerinde durmak lazım. Beştepe, Beştepe, Beştepe. Dün 5 kere söyledi Beştepe’yi. Bir alternatif yaratmaya çalışıyor. Nedir o alternatif? Çankaya’ya bir alternatif yaratmaya çalışıyor. Yani yeni Türkiye safsatasıyla inşa edilen kaçak saray sanki Çankaya’nın yerini alabilirmiş gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, bir dayatmaya giriyor bu algıyla. Hiç boşuna uğraşma Cumhurbaşbakan. Hiç boşuna uğraşma Çankaya Türkiye Cumhuriyetinin her ferdinin, her kişisinin yüreğinde olan, genetiğine işlenmiş bir koddur. Bunu çok iyi bil. Unutulmaz unutturulamaz da. Olsa olsa Tayyip Erdoğan kaçak sarayı sayesinde Çankaya’nın eksikliği her gün biraz daha fazla hissedilir o kadar.

Değerli arkadaşlarım, yılbaşı tatili sonrasında hemen Pazartesi günü 5 Ocak gelecek. 5 Ocak’ta biliyorsunuz mecliste kurulan soruşturma komisyonunun ertelenen oylaması yapılacak. Rivayetler muhtelif. Birisi kalkıyor arada sırada kahraman ol, ağırlık koy, şu üstekinin gölgesini biraz it diye alttan gaz veriliyor ya ben yolsuzluk yapanın kolunu keser atarım diye fırladı ortaya hatırlıyorsunuz. Fırladı da ne oldu? Kol kesen kahraman olarak kaldı. Yukarıdan kardeşim sen burada ileri gidersen bu iş 17 – 25 Aralık boyutunda esas bu ekibin başı olarak bana gelir, mahdumuma gelir sen ne yapıyorsun kendi başına böyle diye bir kulak çekildi ve o gün oylama ertelendi. Hatırlıyorsunuz değil mi o gün oylama ertelendi. Şimdi 5 Ocak’a sarkıtıldı. Bu hesap nasıl kesilecek 5 Ocak’ta? Parmak sayısı sizde, vicdanınız kanıyor bir kısmının kalan vicdanı kanıyor. Mal ortada, malzeme ortada, belge ortada, görüntü ortada, kayıtlar ortada, hırsızlık ortada, yolsuzluk ortada, diz boyu şerefsizlik ortada, alçaklık ortada. Parmakla siz bunu yok yok böyle bir şey yok, bunların hepsi paralel marelel. Ee? Bunların hepsi düzmece montaj. Bu sonuç mu çıkacak? Niye korkuyorsunuz? Gitsinler yüce divana. Olmaz. Niye? Canım 17 – 25 Aralık’tan dolayı bana da bulaşır bu iş. Sana zaten bulaşacak. Şimdi elindeki yetkilerle istediğin yerde istediğin şekilde engellemeye çalış. Eninde sonunda senin kapının çalınacak. Eğer kaçmamış Türkiye’de bulunursan o işin başındaki kişi olarak sen bunun hesabını en başta sen vereceksin zaten. Bundan kurtuluşun yok. Onun için ‘Taht Oyunları’ dedim. Onun için taht kavgaları dedim. Altında bir sürü şey var. Hem kafalarındaki saplantıya dönük bir devlet düzeni oluşturmak var. Bu arada malı götürmenin dayanılmaz hafifliği ve onun hesabını verme kaygısı var.

Değerli arkadaşlarım, bu bir çürümedir, bu bir çöküştür. Bu bir irade beyanıyla ben bittim tükendim arkadaş demektir. Onun için buralardan sızan ışıkta Erdoğan ve sebep olduğu her türlü suçun üzerindeki karanlık kalkacak demektir. Korkunun ecele faydası yok. Hepsi için söylüyorum korkunun ecele faydası yok. Bunların hesabını teker teker vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, böyle heyecanlı bir Ocak ayına gidiyoruz. Göreceğiz taht kavgaları nereye varacak? Kendi içlerindeki süreç ne olacak ve 5 Ocak’taki komisyon raporunda oylamasının sonucunda hep beraber göreceğiz.

Ben kısaca başta söylediğim cümleyi tekrarlayarak bitiriyorum. Bir kere daha yaşanası bir Türkiye diliyorum. Huzur içinde herkes için adaletin eşit olarak dağıtıldığı, herkesin eşit yurttaş olarak yaşama hakkına sahip olduğu, barış içerisinde içimizde ve dışımızda huzurlu bir yıl diliyorum. Bu inşallah 2015 seçimleriyle dilekten öte yaşama geçirilme şansıda olacak bir yıl olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum, sorularınız varsa alabilirim.

Soru- Aslında konuşmanızda da değindiniz ama bu Kiziroğlu şarkısıyla ilgili bir telif hakkı açıklaması geldi partinizin Genel Sekreteri Gürsel Tekin’den. Bir girişimde bulunacak mısınız? Bir onu sormak istiyorum.

İkinci olarak da dün bir gazetede yayınlanan 360 bin kişilik yeni dinleme listesi var. O dinleme listesinden partinizden de şuanda Genel Başkan Yardımcısı olan Mehmet Bekaroğlu’nun da ismi var. Ona ilişkin de değerlendirmenizi alabilir miyim?

Haluk KOÇ- 360 bin kişi arasında herhalde belli başlı bazı isimler söylenmiş. Hepimiz varız orada. Büyük bir ihtimalle hepimiz varız. Herkes dinleniyor. Büyük bir ‘Biri bizi gözetliyor evi’ Türkiye. Kim kimi dinlemiş, niye dinlemiş? Bu arada birbirlerini de dinlemişler. Hani paralel, kumpas, dikdörtgen, kare hikayeler var biliyorsunuz. Apaçık ortada. Bir karanlık dönem kimin eli kimin cebinde, kim kimin yanında hangi tezgah, hangi kumpas. Bu arada bir kumpas lafı açılmışken bir cümlede Sayın Arınç’tan bahsedeyim. Sayın Arınç biliyorsunuz arada sırada vicdanına müracaat edip bazı değerlendirmeler yapmayı seven bir politikacı. Hep böyle tanıttı kendini.

Değerli arkadaşlar, şimdi 2009 Aralık ayına geri gidelim hatırlıyorsunuz yine böyle soğuk bir gün. Çukurambar semtinde iki subayın Bülent Arınç İzmir’deyken Bülent Arınç’a Ankara’da suikast yapılacağı noktasındaki bir ihbarla tutuklandı. Sayın Arınç İzmir’de, Ankara’da suikast yapılacak diye bir tezgah çevrildi. Yok evin krokileri yutuldu bir şeyler oldu. Amaç Özel Harp Dairesinin kozmik odalarına girmek idi. Bu o zaman söylendi hatırlıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisinin o zamanki yetkilileri, sözcüleri, grup toplantıları, Sayın Genel Başkanı hepsi bunu ifade ettiler. Sayın Arınç ben çok safmışım diyor kullanıldım galiba orada diyor. Sen her yerde kullanıldın. İtibarın o yüzden sıfırlanıyor. Şimdi bunu ifade ediyor. Peki ne oldu orada? E onu paralelciler yaptı. Paralel iki çizgidir. Bir çizgiden bahsediyorsun diğeri paralel geometrik olarak nasıl tarif edilir? Birbiriyle kesişmeyen, birbirini takip eden iki düz çizgi değil mi? Diğeri kim? Diğeri sizsiniz işte.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şeyi kabul etmek mümkün mü? Ben bunu ifşa ediyorum, söylüyorum. Yeri göğü inlettiniz o zaman mağdur edebiyatı yaptınız. O zamanki havuz medyalarının manşetlerine bir bakın. Arınç kıl payı kurtuldu. Nereden kurtuluyor kardeşim. Nereden kurtuluyor? Adam İzmir’de. Çukurambar şurada Ankara’daki semt. Bu tezgahların hepsini beraber çevirdiniz. Bu kumpasların ortaya konmasında hepiniz suç ortağısınız. Hepiniz oradaydınız lafı var ya hepiniz oradaydınız. Hepiniz bu işin içindeydiniz. Kime anlatıyorsun sen? Türkiye’nin bilmiyoruz belki de son derece önemli bir takım temel bilgileri kimlerin eline geçti, o kimler aracılığıyla hangi uluslararası servislere aktarıldı? Sadece sınırlar kevgir gibi değil, Ankara kevgir gibi olmuş. Devletin merkezi kevgir gibi olmuş. Sayenizde Sayın Arınç sayenizde. Hiç zahmet etme, nedamet getirme. Sen bu işin içindesin bilerek, bilmeyerek kısmını kaldırıyorum bilerek bu kumpasın hepiniz içindesiniz.

Şarkıya gelince, Sayın Gürsel Tekin herhalde bu konuda açıklamalar yapacak. Kendisinin daha önce müracaatı var. Ama dediğim gibi bunların çalma huyu zapdedilemeyen bir duygu. Ne görseler böyle bir duyguyla yanıp tutuşuyorlar. Yani şarkı markı görünce onu da bu şekilde çalıyorlar. Anlamı bu.

Soru- Daha önce Suriye’deki IŞİD’e karşı sert önlemlerin alındığı, bundan sonrada alınacağı ifade edildi daha önce. Ancak bugün bir gazetenin manşetinde de yer alıyor. İlk kez BM raporuna IŞİD’in elindeki silahların belli bir bölümünün Türkiye üzerinden giden kaçak silahlar olduğu ifade edildi raporda. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Haluk KOÇ- Birleşmiş Milletler paralel öyle diyeceklerdir. Birleşmiş Milletlere de paralel suçlaması gelirse şaşırmamak lazım. Adana’da yakalanan tırlar, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Hurşit Güneş’in eğitim yapıldığı ve silahlı eğitim yapıldığını bizzat girerek belgelediği kamplar. Tırlardan çıkanlar. Oradan soba borusu çıkmadı değerli kardeşim. Oradan çıkanlar obüs mermileri. Her türlü mühimmat, her türlü silah. Çocuklara bez, mama, battaniye çıkmadı oradan. Bu silahlar nereye gitti? Sadece Birleşmiş Milletler raporuna girmiyor. Uluslararası servislerin Türkiye’yi gözlemleyen ya da dünya bilgi teknoloji çağında. Sen zaten kendi istihbaratını delik deşik etmişsin. Bir ucunu Kandil’de şuben olarak kurmuşsun, bir ucunu İmralı’ya taşımışsın. Diğer ucu? Diğer ucu Berlin’de, diğer ucu Washington’da, diğer ucu Paris’te, diğer ucu Brüksel’de. Yani sen istediğin kadar 300 bin vatandaşını dinle. Sen kendi içinden dinleniyorsun. Fuat Avni örneği değil mi söylenenler, açıklananlar. Yani bir komedi. Bu hiç yadırgatıcı değil. Katar’ın ABD etkisiyle Suudi Arabistan’dan sonra Mısır politikalarını destekler şekilde ihvan ekseninden çekilmesi bizimkileri tamamen mezhep temelli ve bu mezhep temelli politikanın bir ucunda da radikal terör örgütlerine ayakçılık yapmak var, himayecilik yapmak var, beslemecilik yapmak var, destekçilik yapmak var. Bu şekilde açıkta bıraktı.

Bıldırcın avı vardır bilir misiniz bilmem. Ağ kurarlar göç zamanı bıldırcınlara Karadeniz’de bilhassa ağ kurarlar sonrada projektör tutarlar, ışık tutarlar. Karadeniz’i geçtikleri için çok yorgun olur bıldırcınlar, pat pat ışığı görünce ağlara düşerler. Bizimkilerinki biraz bıldırcın misali. Üzerlerine ışık tutulduğu zaman patır patır patır hepsi dökülüyor. Hiç yadırgatıcı değil Fırat.

Soru- Efendim az önce kumpaslardan bahsettiniz ona yönelik bir sorum olacak. Kozmik oda araması ve Bülent Arınç’ın açıklaması. İlker Başbuğ dün bir açıklama yaptı. İlticayla mücadele planındaki açıklamaların aynısını Fethullah Gülen birkaç gün önce yapmıştı dedi. Yani doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpası Fethullah Gülen’in kurduğunu iddia etti. Bu görüşe katılıyor musunuz?

İkinci sorum yine kumpasla ilgili olacak efendim. Sizce Gülen cemaatinin bu kumpaslarda rolü var mıdır? Varsa bu rol nedir?

Haluk KOÇ- Paralel bir geometrik çizim tarif ettim size. İki çizgi halindedir dedim. Biri bu kumpası doğrudan yapanlar, biride bunlara hükümet olma çerçevesinde kol kanat gerenler, bunlara o imkanı sağlayanlar.

Sayın Başbuğ’a doğrudan cevap vermek istemiyorum ama bu bölümünü Parti Sözcüsü olarak değil şahsım adına cevaplamak istiyorum. Benim için yanıyor kardeşim. Bütün bunlar olup biterken Genelkurmay Başkanlığı olarak olayları izlemenin ötesinde ne yaptılar onu da sormak gerekiyor. Bu benim kişisel sorum. Bunu parti adına söylemeye mezun değilim. Ama kişiyim kendi düşüncemi de bir cümlede olsa, bir satırda olsa ifade etme hakkını kullandım.

Çok teşekkür ediyorum, iyi çalışmalar, iyi yıllar hepinize.”

 

 

ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA


17.9° / 9.4°
  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,58% 0,33
  • EURO

    36,23% 0,01
  • GRAM ALTIN

    2987,83% 0,88
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,00