Mersin'de düzenlenen Soma Gerçeğinde Türkiye`de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Durumu konulu panelde yaşanan iş kazası ve meslek hastalıklarının kader olmadığına vurgu yapılarak, yetkililer göreve çağırıldı.
Mersin’de düzenlenen “Soma Gerçeğinde Türkiye`de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Durumu” konulu panelde yaşanan iş kazası ve meslek hastalıklarının kader olmadığına vurgu yapılarak, yetkililer göreve çağırıldı.
Mersin Tabip Odası tarafından; “Soma Gerçeğinde Türkiye`de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Durumu” konulu panel düzenlendi. Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı Merkezi`nde düzenlenen panele; Mersin Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç Dr. A. Öner Kurt, Tabip Odası İşyeri Hekimliği Komisyon Başkanı Dr. Necip T. Yüceer ve Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen`in konuşmacı olarak katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan Mersin Tabip Odası Başkanı Dr. Ful Uğurhan, “Biz bu toplantı çok önceden planlamıştık ancak sonrasında SOMA faciası yaşandı. Hem SOMA’yı tartışacak, hem de iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yeni yasanın getirdiklerini konuşacağız” dedi.
“KADER DEĞİL”
Daha sonra söz alan Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen, Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 2012’de yürürlüğe giren yeni bir yasa olduğuna dikkat çekerek, “Fakat ne kadar iyi kanunlar yaparsanız yapın; uygulamada denetimleri doğru yapmazsanız böyle vahim tablolar karşınıza çıkar. Ama bu tablolar bizim kaderimiz olmamalı. Bir hukukçu olarak sorumluların adalet önünde en ağır şekilde hesap vermesi gerektiğine inanıyorum. Ölümlü maden kazalarında Türkiye Avrupa’da ilk sırada, dünyada ise 3’üncü sıradadır. Çünkü denetimler şekilden öteye geçmiyor. Oysa 7-24 yapılması, eksikliği tespit edilenlerin işinin durdurulması gerekiyor. Ama mevcut uygulamada mülki makamlar durdurma kararını verdiğinden bu durum istismara ve gecikmelere neden oluyor. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 6333 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunlarında düzenleme yapmak gerekiyor. Yani biz hem Türk Ceza Kanununda özel hükümler getirerek caydırıcı olmamız lazım, hem de özel tedbirler almak zorundayız. Çok tehlikeli ve tehlikeli sınıflar için alınacak önlemler kanunda ayrı başlıklar altında yer almalı.
“BU İŞİN ÜSTÜ 4-5 KİŞİ İLE KAPATILMAMALI”
Öte yandan SOMA’nın birden çok yönü var. SOMA’da bu facia gerekli önlemler alınmış olsaydı gerçekleşmeyecekti. İş yeri sahibinin dediği, ‘3 ay sonra olsaydı, yaşam odaları olacaktı ve bu kadar can kaybı olmayacaktı’ sözleri durumun vahametini gözler önüne sürüyor ki o zaman bu maden 3 ay çalışmasaydı. Emekçilerin sömürülerek çalıştırılması kazaya ve can kaybının bu kadar çok olmasına neden olmuştur. Oradaki insanlar birşeyler olabileceğini bile bile o madenlere indiler. Asgari ücrete ihtiyacı olmasa, kim o tabutun içine girer? Burada son derece ciddi bir şekilde emek sömürüsü yapılmıştır, işçiler bile bile ölüme gönderilmiştir. Önlemler alınmadığı için bu kadar büyük can kaybı olmuştur.
Peki süreç ne olacak? Gözaltına alınan 4-5 kişi var ama bu iş bu kadar basit değil. İş güvenliği bakımından tüm sorumluların yargı önüne çıkarılması, ihmali olan denetçilerin de yargılanması gerekiyor. Bu işin üstü 4-5 kişi ile kapatılmamalı. Manisa Barosu, Türkiye Barolar Birliği’nin katkıları ile hukuksal sürece destek verecek. Ama burada hukuk davasından önemlisi, ceza davasıdır. Buradan öyle cezalar çıkmalı ki, günah keçisi bulunup konunun üzeri kapatılmamalı. Öte yandan SOMA’da dövülerek gözaltına alınan avukatlar oldu ki onlar halkı bilgilendirmeye çalışıyordu. SOMA’da hukuken yapılması gereken; halkın bilinçlendirilmesi ve ceza davalarına katılmalarının sağlanarak, sorumluların en ağır şekilde cezalandırılmasının sağlanmasıdır. Bu olay tüm emekçilere karşı yapılan bir acımasızlık ve haksızlıktır, sorumlular adalet önünde hesap vermeli. Yargılama sürecinde detaylar ortaya çıkacak ve olay yargıya intikal ettikten sonra bizde bu konunun takipçisi olacağız.
“ŞİDDETE ZEMİN HAZIRLAMAYIN”
Ayrıca faciadan sonra takınılan tavır da çok önemliydi. SOMA’ya çevre illerden binlerce polis getirilerek, eylem yapılmasın denildi. Polisler 5-6 gün camilerde yatırılıp, kaymakamlık önünde içtimaya çekildi ve sonra sokağa bırakıldı. Soma’da kolluk görevlilerinin insan hakları da çiğnendi. Siz kolluk kuvvetlerine böyle davranamaz ve onların insanlara şiddet uygulamasına zemin hazırlayamazsınız. Sonra bu polisler avukatlara dahi saldıracak hale geliyor. Böyle mi olmalı? İlla barolar, insan hakları aktivistleri mi duruma müdahale etmeli? Bu da üzerinde durulması gereken acı tablolardan birisiydi” diye konuştu.
“İŞ KAZALARI SAKLANIYOR”
Mersin Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç Dr. A. Öner Kurt da, iş sağlığı ve güvenliğinin biri meslek hastalığı diğeri iş kazası olmam üzere iki ana başlıktan oluştuğunu söyledi. “Tüm mesele iş kazalarını ve meslek hastalıklarını en aza indirmektir” diyen Kurt, “Emekçi, emeğini satma sürecinde iş kazası yaşayabiliyor veya meslek hastalığına yakalanabiliyor. Tüm mevzuatta; önleler alınırsa bunlar sıfıra inebilir diyor. TÜİK’e göre Türkiye’de yaklaşık 25 milyon istihdam var ki SGK’ya kayıtlı işçi 12,5 milyon. 2012’de 74 bin 871 iş kazası yaşanmış ve ülkemizdeki yıllık iş kazasına balı ölüm sayısı ortalama bin 500-2 bindir. SGK’ya göre Türkiye’de ortalama yıllık meslek hastalığı sayısı 500 kişidir ki bu rakamla da dünyada birinciyiz. Yıllık iş gücü kaybımız 12 milyon gün olup, bunun ekonomik değeri de 60 milyar TL’dir. Üstelik adli vaka olmasına rağmen ülkemizde iş kazaları ilgili yerlere bildirilmiyor. En çok iş kazası ise madencilik alanında yaşanıyor. Türkiye’de yıllık 300 bine yakın meslek hastalığı tespiti yapılması gerekirken, Çalışma Bakanlığı’nın verdiği rakam 395’dir. İş kazası veya meslek hastalığı bir toplum sağlığı sorunumudur. Evet öyledir çünkü saptanamıyor ve gizleniyor. Gizli bir meslek hastalığı salgını yaşandığını bile söyleyebiliriz. İş kazası nedeniyle ölüm riski Türkiye’de, Avrupa’ya göre 5 kat fazla. İş kazalarında dünyada 3’üncü, Avrupa’da birinciyiz. İş sağlığı ve güvenliği ülkemizde 150 yıl geriden başlar. En son 2012’de İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun çıktı ki bu ilk kanundur. Geçmişte bu iş yönetmeliklerle yürütülüyordu. Ama kanun çıkarılan yönetmeliklerle delik deşik edildi. İş sağlı güvenliği mevzuatı güzel ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Bunun yerine; devlet ile işveren arasında her şey olup bitiyor, emekçi tarafı mevzuatta yer almıyor. Bu değişmeli. Bilimsel bir tespite göre; geçmişte en çok iş kazası madencilikte yaşanıyordu artık inşat sektöründe yaşanıyor. Bunun nedeni; zayıf yönetim, tehlikeli/güvensiz şartları oluşturan fiziksel ve kişisel nedenler, işyerindeki güvensiz şartlar. İş sağlığı ve güvenliği toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşmadı. Mevzuata uyulmuyor, uygulamalar hep ‘mış’ gibi. Temel nedenler; iş sağlığı ve güvenliği gider olarak görülüyor, bu alan bir Pazar haline getiriliyor. İş sağlığı ve güvenliğinde çalışan personelin iş güvencesi ve mesleki bağımsızlığı ortadan kaldırılıyor, işçi sağlığı ve güvenliği personellerinin eğitimleri bilimsellikten uzaklaştırılıyor. Çözümsüz değiliz, başka bir yaşam mümkün. İnsanlık kendi sonunu hazırlıyor, büyüme anlayışının yerini ihtiyacın kadar büyüme, üretme ve tüketme anlayışı almalıdır. Sus paylarına itiraz etmeli ve hak mücadelesi verilmelidir” diye konuştu.
“İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ RANT HALİNE GELDİ”
Tabip Odası İşyeri Hekimliği Komisyon Başkanı Dr. Necip T. Yüceer de, iş sağlığı ve güvenliğinin insanlık tarihi kadar eski olduğuna dikkat çekerek, Mısır’daki piramitlerin yapımında bel ağrısı çeken işçiler için hekimlerin inşaat alanına getirildiğini işaret etti. İş sağlığı ve güvenliği konusunda sanayi devriminin Avrupa’da çok ön olması nedeniyle, batının bu konuda Doğu’dan daha ileride olduğunu aktaran Yüceer, şöyle devam etti; “Türkiye’de işadamlarının iş yeri hekimliği ile ilgili yaşadığı sorunlar nedeniyle 1998’de TÜSİAD’da kurulan bir komisyonun iş sağlığı ve güvenliği konusunda aldığı kararlar doğrultusunda TİSK eliyle 2003’de bir yönetmelik hazırlanıyor ve biz bu gün bu konunun acısını çekiyoruz.
Türkiye’de bin 520 tane ve Mersin’de 30 Ortak Sağlık Güvenliği Birimi (OSGB) var. OSGB’lerin yüzde 90’ının durumu facia. Sektör rant haline geldi. Hiçbir sektörde görülemeyecek kadar çoğaldılar. Serbest piyasanın ihtiyaçları ne ise ona göre davranılıyor. Ancak OSGB’lern artmasına rağmen iş kazalarında azalma olmadı yada meslek hastalıkları oranları gerilemedi. Çünkü niteliksiz bir hizmet sunumu var. Sonuç olarak; iş sağlığı ve güvenliği kanunu tüm çalışanları kapsamalı, hedeflenen iş cinayetleri ve meslek hastalıkları oranlarını azaltma üzerinden konmalı ve saha uygulamalarında ‘piyasa’ şartlarına göre düzenleme yapılmaması gerekiyor. İş yeri hekimliği ihtisas dalı olmalı, iş güvenliği uzmanlığı üniversitelerde 4 yıllık bir bölüm olmalı, iş müfettişleri işe iade yetkisi olmalı ve ücret politikası serbest piyasa koşullarına göre olmamalı”.
‘’Haberin Olduğu Her Yerde’’
ARTUKLU HABER AJANSI-MERSİN