Son hukuki düzenlemelerden yana endişeli olduklarını söyleyen Mersin Barosu Başkanı Antmen; Hukuk herkese lazım diyerek, ileri değil, tam demokrasinin uygulanmasını isteyerek; Anayasadaki antidemokratik tüm hükümleri kaldıralım dedi.
Son hukuki düzenlemelerden yana endişeli olduklarını söyleyen Mersin Barosu Başkanı Antmen; “Hukuk herkese lazım” diyerek, ileri değil, tam demokrasinin uygulanmasını isteyerek; “Anayasadaki antidemokratik tüm hükümleri kaldıralım” dedi.
Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen, yıllık değerlendirme toplantısı düzenledi. Baro’nun Gökdelen İş Merkezi’ndeki Hizmet Biriminde düzenlenen toplantıya; Baro Yönetimi ile Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ahmet Ünal da katıldı. Mesleği ve meslektaşlarını korumak, geliştirmek adına çalışan Baro’nun, halkın da barosu olduğuna vurgu yapan Antmen, çalışmalarını anlatarak, ülke gündemini değerlendirdi.
Son bir yılda yaptıkları çalışmaları konu başlıkları ile sivenizyon eşliğinde anlatan Başkan Antmen, “Görev geldiğimiz bir yıldan buyana toplum, kentimiz ve mesleğimiz için neler yaptık, bunları anlatmak için buradayız. Önceliğimiz tabiî ki mesleğimiz, meslektaşlarımız ve hak ihlalleri. Bu anlamda Mersin Barosu tarihinde ilk kez Avukat Hakları Komisyonu’nu bir merkez haline getirdik ve Avukat Hakları Merkezimiz İstanbul’dan sonra en yoğun çalışan ve avukat hak ihlallerine karşı aynı anda müdahale eden bir birim haline geldi. Görevini yapan hiçbir avukata, hiç kimse görevinden dolayı sözlü veya fiili saldırıda bulunamaz.
“AKKUYU’DA SORUMLULAR HESAP VERECEK”
Bunun yanında kentimize olan sorumluluğumuzu da elimizden geldiğince yerine getirmeye çalıştık. Örneğin Akkuyu Nükleer Santrali’ne yönelik hukuk mücadelesinde en ön saflarda yer aldık. Bu kapsamda Mersin Barosu’nun 2002-2003 yılında başlattığı hukuksal mücadeleyi her geçen gün kademe kademe yukarı taşıyarak sürdürüyoruz. Ancak bu dönemde çok daha önemli işler yaptık. Nükleer santralin ÇED süreci devam ederken, bölgede kaçak çalışmalar yapılması üzerine Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak yerinde tespit istedik ve hazırlanan bilirkişi raporunda gördük ki ÇED olmamasına rağmen santrale hazırlık yapılıyor. Bilirkişi raporu doğrultusunda Gülnar Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduk. Sorumlular cezalandırılmalı. Bizim temel felsefemiz; herkese hukuka uymak zorunda; Vatandaşlarda, yargıda, siyasi iktidarda, sermayedarlar da…
Bunun yanında Mersin Barosu her türlü hak ihlaline uğrayan kişilerin yanında yer almıştır.
“HAYVAN HAKLARINA DA SAHİP ÇIKIYORUZ”
Ayrıca önceliklerimizden biri de hayvan hakları olmuştur. Bu konuda da Mersin Barosu olarak Türkiye’deki ilk 3 hayvan hakları komisyonundan birini kurduk ve bizlerin yoğun katkısı ile Mersin Üniversitesi içinde Büyükşehir Belediyesi Geçici Hayvan Barınma Merkezi hizmete girmiştir. Ayrıca yine Büyükşehir Belediyesi’ne ait Havyan Barınağı’nın eksikliklerinin giderilmesi içinde harekete geçtik.
İnsan, hayvan, kadın çocuk demeden bizim için önemli olan hak ihlalidir. Nerede bir hak ihlali var ise muhalif duruşumuz ile biz orada olmaya devam edeceğiz” dedi.
“TEK TİP YARGILAMA ŞART”
Öte yandan ülkede son bir yılda yaşanan gelişmeler doğrultusunda hukukun üstünlüğünü savunmaya yönelik yaptıkları basın açıklamalarından başlıklar veren Antmen, “Avukatlara yönelik baskılar ve baskınlara karşı geldik. Savunmayı savunmak zorunda kaldık. Anayasa değişikliğinin yetmeyeceğini, Anayasa’daki tüm antidemokratik hükümlerin kaldırılması gerektiğini söyledik. Bu kapsamda; YÖK’ün kaldırılması, HSYK’daki Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarının buradan çıkarılması, seçim barajının indirilmesi, özel yetkili, görevli mahkemelerinin ve terörle mücadele kanunun kaldırılması, tek tep yargılama usulü olsun diye çağrı yaptık.
13 Mayıs’taki Reyhanlı saldırısında çetelere dikkat çektik. Sonrasında ise Taksim Gezi Parkı protestolarında en ön saflarda yer aldık. Çünkü siyasi tarih gezi olaylarını gelecekte daha iyi analiz edecektir. Gezi olayları çok da örgütlü, bir yerlerden işaret alarak başlayan eylemler değildir. Kimse gezi olaylarındaki Türk hukuk tarihi açısından vahameti gözden kaçırmamalıdır. Gezi olayları; insanların yaşam koşullarına dayatılmanın tepkisidir. Ve maalesef internet sansürü ve HSYK düzenlemeleri, iktidarın gezi olaylarından ders almadığını açıkça göstermektedir.
Tüm bunlar yaşanırken 4 Temmuz’da insanlara; ‘Sakın direnmeyin, gözaltına alınırken adınızı ve soyadınızı yüksek sesle bağırın ve avukat isteyin’ çağrısı yapan Ankara Barosu’na, suçu ve suçluyu övmekle suçlandı. Bu suç ise biz bu suçu Ankara Barosu ile beraber her zaman işleyeceğiz.
20 Kasım’da çocuk gelinler ile ilgili yaptığımız basın açıklamasında; olayın adının çocuk gelinler değil, çocuğun nitelikli istismarı olduğunu bir kez daha haykırdık. Bu olay işkencedir, Türkiye’de artık bazı şeyler değişmelidir. Hiç kimse artık Türkiye’ye Ortaçağ karanlığını dayatamaz. Gezi olaylarında bunu gördüler ve gezi olaylarında şimdi paralel devletler denilerek, Türkiye’nin şeyhler, müritler devleti olmadığı şimdi iktidarca da kabul edilmektedir. Mersin’de de gezi olayları kapsamında 2 ayrı yargılanma yapıldı. Bu davaların birinde adil hukuk örneği sergilenirken, 10 Ocak’ta yapılan duruşmada mahkeme salonunda ‘gaz’ sıkılmıştır. Bu konuda yapanlar ve göz yumanlar ile ilgili gerekli makamlara şikayette bulunduk.
“TÜRKİYE’NİN KIRILMA NOKTASI; 17 ARAYIK OPERASYONU”
18 Aralık ise Türkiye’nin kırılma noktasıdır. 17 Aralık’ta yapılmak istenen yolsuzluk soruşturması ikiye ayrılmalıdır. İster yapılanlar haksız ve yanlış olsun, ister sonuna kadar doğru olsun; hukuk kuralları herkes için eşit uygulanmalıdır. Hukuk birilerinin oğlu veya babası, birilerinin yakını veya tanıdığı, ya da düşmanı, rakibi için farklı uygulanmaz. Hukuk herkes için vardır ve hukuku herkese eşit ve adil uygulamak zorundasınız. Unutmayın; gün gelir sizde hukuka muhtaç olursunuz.
“İNTERNETE SANSÜR UYGULANAMAZ”
Türkiye’de hukuksuzluk diz boyu derken, geçtiğimiz günlerde internete sansür getiren bir yasa düzenlemesi gündeme getirildi. Sansür; diktatörlerin çok sevdiği bir insan hakları ihlalidir. Hele 21. yüzyılda insanların düşüncelerini, fikirlerini yasaklayamaz, insanlara internette sansür uygulayamazsınız. Bu konuda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yasayı veto etmeye çağırmıştık, bu çağrımızı yineliyoruz” diye konuştu.
“MUHALİF, DİK DURUŞUMUZU BOZMADIK”
Zaman zaman eleştirildiklerini ancak görevde oldukları süre zarfında hiçbir zaman muhalif dik duruşlarını bozmadıklarını da dile getiren Başkan Alpay Antmen, bu süreçte halk için yaptıkları çalışmaları da anlattı. “Biz sadece avukatlar için değil, kentimiz için de varız” diyen Antmen, şöyle konuştu; “Biz aynı zamanda halkın, yoksulların, mağdurların avukatıyız. 2013 yılında Mersin Barosu’na 18 bin 125 ceza vakası dosyası geldi. Bu kapsamda baromuz; 20 bin 928 müdafi görevlendirdi. Yani Mersin Barosu’na mensup avukatlarımız yaklaşık 21 bin defa karakol ve mahkemelerde; asgari tarifenin 5’de birine görev aldı. 150-200 TL’ye meslektaşlarımız karakola gitti, saatlerce ifadelerin alınması için bekledi. 300-400 TL için ağır ceza davalarını takip edip, gerekirse ipten adam aldılar, gerekirse tahliye ettirdiler. Öncelikli talebimiz; CMK’daki ücretlerin; avukatlık asgari ücret tarifesine hemen endekslenmesidir. Çok büyük rakamlar istemiyoruz çünkü CMK görevini para için değil, hukuk için yapıyoruz. Mersin gibi bir ilde; meslektaşlarımız hak ihlali olmaması için çok düşük ücretlere 21 bin defa görev aldılar.
“AVUKATSIZ İŞ YAPMAYIN”
Bunun dışında; fakir vatandaşlara yönelik adli yardım kapsamında Mersin Barosu’na 2013 yılında 875 başvuru olurken, 865 dosyayı kabul ederek, hak mücadelelerinde yanlarında olduk. Bunun dışında savcılıktan baromuza intikal eden 227 olayda uzlaşmacı olarak tarafları uzlaştırmaya çalıştık ve yüzde 70 başarı elde ettik.
Hiç kimse avukatsız iş yapmasın. Mutlaka özel avukatlarınıza gidin, maddi durumunuz uygun değilse ve haklı olduklarına inanıyorlarsa dilekçe yazma dahil her tür hukuk davalarında baromuza gelsinler, biz onlara avukat tayin edelim. Karakolda, mahkemede, savcılıkta biz sizin yanınızdayız. ‘Avukat istemiyorsun değil mi?’ dediklerinde ‘hayır’ istiyorum’ deyin. ‘Gecikir’ dediklerinde inanmayın. Bir saat içinde avukatlarımız kentin bir ucundan diğer ucuna gitmektedir”.
“DERS ÇIKARILMALI”
Türkiye’de gelinen süreçte yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Baro Başkanı Alpay Antmen, ders alınması gereken en önemli hususun gezi olayları olduğunu vurguladı. “Gezi olaylarının nasıl çıktığını, ne olduğunu unutulabilirsiniz ancak unutmamanız gereken en önemli nokta; hiç kimsenin, hiç kimsenin özel hayatına karışamayacağıdır” diyen Antmen, . Maalesef gezi olaylarından ders çıkarmamız gerekirken, anlamı tam olarak anlaşılamamakta veya anlaşılmak istenmemekte, ya da anlaşıldığı halde üstünün örtülmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
21. yüzyıldayız, Türkiye Cumhuriyeti modern, çağdaş bir hukuk devletidir ve buna da halkımız sahip çıkmaktadır. Siyasi yönünün bizi ilgilendirmediği 17 Aralık sürecine dair yolsuzlukların üzerine bağımsız savcılarla gidilmelidir. Asla 17 Aralık soruşturmalarının üstü örtülmemelidir. Örtülemeyecektir” dedi.
“İNTERNETE SANSÜR GERİ DÖNER”
Son internet düzenlemesi ile yapılmak istenen sansürü de eleştiren Antmen, “İnsanların özel hayat gizliliğine el uzatılmasıdır. Bunlar özel hayatın mahremiyetini ihlalidir. Cumhurbaşkanının bu yasayı onaylamayacağına inanıyorum. Cumhurbaşkanı onaylasa bile Anayasa Mahkemesi’nden dönecektir. Anayasa Mahkemesinden dönmese bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dönecektir”.
“DİKTA REJİMİ İSTEMİYORUZ”
Tüm bunların kaynağı 17 Aralık’a ağlıdır. Siyasiler paralel devlet diyor; evet siyasiler gördü; bu ülke dervişler, şeyhler, müritler ülkesi olmamalı. Ama siz de HSYK’nın yapısını değiştirerek, bir diktatörlük rejimine yol açmamanız gerekiyor. 1980 darbe ürünü Anayasası’nı eleştirdik. 2010 yılındaki Anayasa değişikliğini yine eleştirdik. Adalet Bakanı ve müsteşarın HSYK’dan çıkması gerekiyor. HSYK tam bağımsız olmalıdır. Hakimlerin sadece vicdani kanaatlerine görev karar vermelidir. Hakimler; ne siyasi iktidardan, ne güç odaklarından, ne de her hangi bir cemaatten emir veya talimat alamaz. 12 Eylül 1980 ile 12 Eylül 2010 arasındaki hakim ve savcı alımlarında eş, dost kayrılmıştır. Torpil yapılmıştır. Ama hiçbir ayrımcılık tek taraflı olarak bu kadar yapılmamış ve 2010’dan sonra tek tip hakim alımına gidilmiştir. Biz; 12 Eylül 1980 HSYK’sını eleştiriyor ama 12 Eylül 2010 HSYK’sının bundan daha kötü olduğunu söylüyoruz. Ama şimdi ki HSYK düzenlemesi talebi Türkiye’de yargıyı bitirecek bir hamledir.
Bağımsız, hür, adil bir yargı olmayan bir devletin hüküm ve gücünden söz edilemez. Siz hukuku çiğnerseniz, başkaları da gelir çiğner. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı`nın HSYK yasasını onaylamamasını ama ondan önce Anayasa Mahkemesi`nin anayasa ile değişecek bir hususun yasa ile değişemeyeceği ilkesi ile biran önce tedbir kararı vermesini talep ediyorum. Yoksa yarın daha da geç olabilir. Türkiye’de ne paralel yapı olsun, ne dinleme skandalları olsun, ne 17 Aralık olsun, ne de bir şeylerin üstü örtülsün.
“DİNLEME KAYITLARI NEREDE?”
Mersin özelinde dinleme skandalını hep beraber yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi, siyasi parti il başkanları, protokol bu şekilde dinlenemez. Nasıl, kim dinliyor? Nereden cesaret alınıyor? En önemlisi bu dinlemelerin kayıtları nerede? Kim, bunları, ne zaman şantaj aracı olarak kullanacak?
İnsanlar; rahat yaşamak, huzur, güven, adil yargılanmak istiyor. İnsanlar; adliyeye, devlet dairesine girerken korkmamak istiyor. Siyasi iktidarın görevi evet paralel yapılanmayı ortadan kaldırmak ama bu otoriter bir iktidar kurarak, hakları ihlal ederek, sansür yaparak, HSYK’yı kendine bağlayarak değil, tam demokrasi ile yapılmalıdır.
Gelin seçim barajını indirelim, terörle mücadele kanunu kaldıralım, YÖK’ü kaldıralım. Anayasadaki antidemokratik tüm hükümleri kaldıralım. İleri demokrasi değil, tam demokrasi ile zaten bunların hiç biri olmayacaktır” şeklinde konuştu.
9549,89%1,94
34,47% -0,02
36,21% 0,61
2956,62% -1,61
5031,94% 0,00