Avrupa’ya temizlik ve ağır işler için getirilen Türkler’in geride bıraktıkları çocukları, babaları gibi pis ve ağır işler değil, topluma önderlik edecek kadar başarılı işlere el atıyorlar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Avrupa’ya temizlik ve ağır işler için getirilen Türkler’in geride bıraktıkları çocukları, babaları gibi pis ve ağır işler değil, topluma önderlik edecek kadar başarılı işlere el atıyorlar.
Bu durumu ortaya serecek çok sayıda iş adamımız oldu.
Eğitim görerek, ünlü firmalarda ve devlet kurumlarında yüksek görevler üstlenenler oldu.
İçtimai durumları el verdiği için siyasete girip milletvekili, Belediye Meclis Üyesi ve senator olanlar da oldu.
Çok yakında sizlere tanıtacağım Salih Türker adlı bir gencimizin dillere destan olacak bir başarı öyküsü var.
Ama isterseniz ben size önce, buraya temizik ve ağır iş yapmak için gelen Şemsettin Mıhçı’nın geride bıraktığı kızı Songül’ün başarısından söz edeyim.
Bunun için de, daha önce yayınladığım iki haberden kısa bir giriş sunayım: (İki haberi de size atta yeniden sunacağım)
Hollanda’da müzisyenlik yapan Hüsnü Uysal, Hürriyet Gazetesi’nde birlikte çalıştığım Murat Çulcu’nun bir seri röportajında gördüğü fotoğraftan esinlenerek, elindeki kâğıda birkaç not düşmüştü. Hüsnü Uysal, 1982 yılında yazdığı o notları, 1984 yılında meydana gelen ırkçı olaylar nedeniyle sandığından çıkardı ve üzerinde bir çalışma yaparak ‘Özlem’ adlı bir şiir yazdı. Daha sonra bu şiiri şarkı yaptı.
Uysal’ın bu anısını 40 yıl sonra haber yaptım. Haberimin yayınlanmasından sonra, Sogül adlı bir bayandan mesaj geldi: ‘O fotoğraftaki adam benim babam’
Songül hanım, ‘Sizin şarkı yapış hikayesini okurken gördüğüm fotoğrafta, önde olan ve oturan sarı çizmeli adamı hemen tanıdım. Ama o fotoğraf çekildiği zaman 4 yaşındaydım ve babamı 2012’de kaybettim. Fotoğrafı anne ve ağabeyime gösterdiğim zaman, onlar da fotoğraftakinin babam olduğunu söylediler. Rahmetli olan babamın adı Şemsettin Mıhçı. Babamın omuz arkasında duranın da Hacı Tarhan amcaymış.’ diye yazdıktan sonra, babasına ait fotoğraflar ile ‘Bu adam benim babam’ şarkısının klibini göndermiş. ( Göz yaşartacak olan bu klibi de aşağıdaki haberlerin sonunda bulacaksınız.)
Şimdi gelelim, bir temizlik işçisi veya ağır işçi olarak gurbete ilk çıkan yurttaşlarımızdan Şemsettin Mıhçı’nın, geride bıraktığı kızı Songül’ün başarı hikâyesine.
Babasının kaldığı Rotterdam’ın banliyösü olan Maasluis’te yaşayan Songül, herkesin beklediği gibi temizlikçi olmadı. Babasının yarattığı imkânlarla eğitim gördü ve kendisine toplumda üst düzey zemin hazırlayacak diplomalar aldı.
Songül’ün açmış olduğu Hayvan Gıda Bankası, diğer yardım kuruluşlarından da destek görüyor. Fotoğrafta, Songül (solda) Rijmond Sokak kedileri Vakfı’ndan Marjorie van Katwijk (ortada), Ineke Jochem (sağda) görülüyor.
İşlerinde çok başarılı olan Songül, fakir insanlar için kurulan ‘Gıda Bankası’nı örnek alarak, sokakta dolaşan hayvanlar için ‘Hayvan Gıda Bankası’ kurdu. Bir vakıf altında kurduğu bu oluşum için çeşitli yerlerden yardım alma başarısını gösteren Songül, medyada yer alan haberler nedeniyle Rotterdam ve çevresinde çok tanınıyor ve seviliyor.
Verdiği demeçlerde, evlerinde hayvan barındıranlar arasında çok fakirler olduğunu ve hayvanlarına yeterli yiyecek veremediklerini belirten Songül, kendilerine başvuran herkese, sorgusuz sualsiz hayvanları için yiyecek verdiklerini söylüyor.
Konuyla ilgili olarak Belediye Başkanı ile görüştüklerini belirten Songül, ‘Belediyenin desteğini de aldığımız zaman, hizmetimiz daha da gelişecek ve hayvanların yemi evlerine kadar götürülecek’ dedi.
MÜSLÜMAN MEZARLIĞI
Songül’ün açmak istediği müslümanlar için özel mezarlık, Maasluis’te bir göl kenarından yeni açılan şehir mezarlığının içinde yer alacak.
Bulunduğu bölgede yaptığı bu başarılı faaliyet sayesinde çok sevilen Songül, şimdi de müslümanlar için özel bir mezarlık açılması için harekete geçti.
Maasluis’te bir göl kenarında kurulan yeni şehir mezarlığı içinde, müslümanlar için ayrı bir bölüm isteyen Songül’ün, bu isteğini de elde edeceğine inanılıyor.
İşte ilk haber:
HÜSNÜ UYSAL’DAN EZİLMİŞLİĞİN VE HORLANMANIN ŞARKISI: ÖZLEM
17 Haz 2021 |
Ünlü sanatçımız Hüsnü Uysal, gazetede gördüğü bir fotoğraftan etkilenerek yazdığı şiiri besteleyerek, gurbetçilerin tercümanı olmuştu.
Zengin bir kariyere sahip olan Hüsnü Uysal, Hollanda’da sürdürdüğü çalışmalar ile dikkatleri çekmeye devam ediyor.
Müzik çalışmalarının yanı sıra, öykü, hikâye, masal anlatıcılığı yapan sanatçımız, kitap yazıyor ve film çekimleri yapıyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Bu haberde sizlere anlatacağım Hüsnü Uysal’ı, daha önceki bir haberimde tanıtmıştım.
O haberde nedense gündeme gelmeyen bir konuyu, yıllar sonra Uysal’ın uyarısı ile şimdi gündeme getiriyorum.
Yıllardır gurbette yaşayan yurttaşlarımızın maruz kaldıkları ayrımcılığı, aşağılanmayı ve horlanmayı dile getirir dururuz…
Hüsnü Uysal, tam 40 yıl önce gördüğü bir fotoğraftan etkilenerek, duygularını şiir olarak karalamaya başlamıştı.
Hürriyet gazetesinde yıllarca birlikte çalıştığım ve hatta ırkçılık konusunda ortak çalışma yaptığım sevgili Murat Çulcu, bu konuda bir seri röportaj yayınlamıştı. Hüsnü Uysal, işte o röportajın tanıtım fotoğrafını görmüştü. Bakınız neler diyor Hüsnü Uysal:
‘Yıl 1982, gazetelere bakarken gözüme takılan bir fotoğraf ilgimi çekmişti. Bu fotoğrafla ilgili yazıyı da okuyunca bayağı duygulanmıştım. O resme tekrar tekrar bakıp resimdeki kişiye: ‘Sana söz veriyorum. Bir gün senin için bir beste yapacağım.’ Diye seslenmiştim.
Seslenmiştim ama, aradan iki yıl geçtikten sonra bana bu konuda ilham gelmişti.
Yıl 1984, yabancı işçilere yapılan bir takım aşağılamar, olumsuz davranışlar beni oldukça etkilemeye ve üzmeye başlamıştı.
Bir gün yolda yürürken kaldırım taşları ve benim yürüyüşümün ritmi sanki bana bir ilham veriyordu. Mırıldanmaya başlamıştım. Böylece bestemin ilk dörtlüsü ortaya çıkmış oldu.
ÖZLEM Dağları taşları Dereyi tepeyi aştım Çoluğu çocuğu Kadınımı geride bıraktım Ocağımdan ayrılınca Düştüm eller arasına Onlar mı ben mi yabancı Anlayamadım hala Nakarat Evim ocağım taşım toprağım Sıla hasretiyle yanarım Hiçbir zaman tükenmeyecek Benim özlem duygularım Ağır işler verildi bana Yılmadan çalıştım altında Çocuklarımın lokmasını Topladım ter damlalarımda Bu toprağın insanı olsam da Sevmediler sevemediler Alın terimde Boğulsam da Görmediler göremediler
Evde kalemimi elime alıp o anda gelen duygularımı kağıda işledim. Yazdığım bu sözlerin melodisini de zaman içerisinde geliştirmeye çalıştım. Sözleri daha sonra kendi kişiliğimin üzerine çevirip başlığını da ‘Özlem’ olarak değiştirdim.
Bugün de benim için hala yabancılar konusunda geçerliliğini koruyor bu sözler.’
ÖZLEM
Dağları taşları dereyi tepeyi aştım
Çoluğu çocuğu kadınımı geride bıraktım
Ocağımdan ayrılınca düştüm eller arasına
Onlar mı ben mi yabancı anlayamadım hala
Evim ocağım taşım toprağım sıla hasretiyle yanarım
Hiçbir zaman tükenmeyecek benim özlem duygularım
Ağır işler verildi bana yılmadan çalıştım altında
Çocuklarımın lokmasını topladım ter damlalarımda
Bu toprağın insanı olsam da sevmediler sevemediler
Alın terimde Boğulsam da görmediler göremediler
Söz ve Müzik: Hüsnü Uysal
18 Ekim 1984 – 31 Ağustos 2003 16
Mayıs 2006 İstanbul 11. Noteri tarafından tescil edilmiştir/
Telif hakları Hüsnü Uysal’a aittir. İzinsiz kullanılamaz.
…ve göz yaşartan ikinci haber:
GURBETÇİLİĞİN MİLYONLAR ÜZERİNDE YARATTIĞI TRAVMA
Bir gurbetçi fotoğrafı üzerine şarkı yapan Hüsnü Uysal’a, fotoğraftaki gurbetçinin kızından gelen mektup ve klip yürekleri yaralayacak nitelikte.
‘Bu adam benim babam’ şarkısının klibi ve fotoğraftaki adamın hikâyesi, milyonlarca gurbetçinin çektikleri çilelerin ağırlığını ortaya seriyor.
‘Elinde tahta bavul ve ayağında çarık’ edebiyatının geride kaldığı o günlerden, geldiğimiz bu günlerdeki fark yüreğimizi serinletiyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Sirkeci Garı’ndan Almanya’nın Münih kentine kalkan ilk trenlerin hikayesi tam 60 yıl önce başlamıştı. Yaşadıkları toprakları, tanıdıkları insanları ve sevdiklerini geride bırakıp, çok uzaklarda yeni bir hayata başlamak için çıkmışlardı bu yola. Daha iyi yaşamak için, ikamet ettikleri yerlerde sokakları bile görmeden pansiyondan işyerine gidiş gelişler, onları kahrediyordu.
Binbir umutla geldikleri gurbette, en ağır ve en pis işleri yapmak için Ankara’da seçilirlerken dişlerine kadar muayene ediliyor ve makatlarına parmak sokuluyordu.
Geldikleri gurbette alın teri ve emek sarfederlerken, 20 kişi ranza yataklarda yatırılıyor, yeteri kadar gıda alamıyor, hastalıklarına inanılmıyordu.
Hasretini çektikleri insanlar ile mektuplaşarak mutlu oluyorlardı. İzin vakti geldiği zaman, gittikleri köylerinde, elerindeki polaroid makinelerle çektikleri fotoğrafları gurbete taşıyarak hasretlerini gideriyorlardı.
Yaşadığımız şimdiki çağdaki teknolojik imkânların hiçbiri yoktu. Kısa dalga Ankara radyosunu dinlemek için, radyo cihazının başında kümeleniyorlardı.
Para biriktirip yurtlarına geri dönüp yatırım yapma planları tabii ki gerçekleşmedi.
Aile birleşimleri başladı. Ama bu durum Almanlar’ın hoşuna gitmedi. Almanya’da Mölln ve Solingende evleri yakılarak katledildiler. Hollanda’nın Rotterdam ve Schiedam kentlerinde Türkler’in evleri ve işyerleri talan edildi. Hastalananların evine fabrika doktorları baskın yaptılar. ‘Hasta değilsin’ dediler ve gönderildikleri işyerlerinde can verenler oldu. Almanlar ile dayanışma içinde olup grevlere katılmak istediler ama, ‘sizin grev hakkınız yok’ diye tutuklandılar.
Almanlar ile dayanışma içinde olmak için 27 yurttaşı ile greve katılan Baha Targün, grubun sözcülüğünü yaptığı için tutuklanmıştı.
TOPLUMA UYUM VE GİRİŞİMCİLİK
Gurbetçilerimizin topluma uyumları zor olmadı. İşçilikten patronluğa geçiş epey zaman aldı ama yine de başarılı başladı ve başarılı devam ediyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışını bile fırsata çevırerek, yol kenarına döşediği eşyaları satarak girişimciliğe başlayanların yanında, onlarca ve hatta yüzlerce personel çalıştıran işadamlarımız oldu.
Tahsillerini tamamlayarak, önemli kurumlarda ve işyerlerinde yönetici pozisyonuna girenlerimiz oldu.
Siyasete soyunarak milletvekilliği, İl Genel Meclisi Üyeliği, Belediye Meclis Üyeliği ve hatta Bakanlık mertebesine ulaşanlarımız oldu.
O GÜNLERDEN BU GÜNLERE
Gurbetçilerimizin atlattıkları badireler o kadar çok ki, bunları kitaplara döken yazalarımız oldu.
Hatta şarkı yapanlar bile oldu.
İşte o şarkı yapanlardan biri de, Hollanda’da yaşayan müzisyen Hüsnü Uysal’dı.
İki hafta önce 17 Haziran günü yayınladığım haberimde, Hüsnü Uysal’ın, 1982 yılında bir gazetede gördüğü fotoğraftan esinlenerek, önce güfte yazdığını, sonra da beste yaptığını belirtmiştim.
Yayınlamış olduğum bu haber büyük ilgi toplamıştı. Gerek şahsıma ve gerekse Hüsnü Uysal’a gelen mesajlar bunu anlatıyordu.
BU YAZIYI YAZMAMA NEDEN OLAN MESAJ
Hüsnü Uysal’a öyle bir mesaj geldi ki, bana aktarılan bu mesajı okuduğum, ve ekinde gönderilen şarkı klibini dinlediğim zaman çok duygulandım. Utanmadan söyleyeyim, göz yaşı da döktüm.
Konu şuydu: Hürriyet’te birlikte çalıştığım sevgili meslektaşım Murat Çulcu, 1982 yılında gurbetçilerimizin serüvenlerini anlatan 9 bölümlük bir dizi yayınlamıştı. O yayınlarda, yukarıda gördüğünüz fotoğraf da yer almıştı. Hüsnü Uysal bu fotoğraftan çok etkilenmiş ve cebinden çıkardığı bir kâğıda bir şeyler yazmaya başlamıştı. İki yıl sonra 1984 yılında, yabancılara yapılan baskı ve aşağılamaların çoğaldığı bir anda, eski notlar üzerinde çalışan Uysal, ‘Özlem’ adını koyduğu bir güfte yazmış ve sonra da bunu şarkı yapmıştı.
İşte bu hikâyeyi anlatan ve dinleten bir haber yapmıştım.
SONGÜL’DEN GELEN MESAJ
Hüsnü Uysal’a gelen mesajlar içinde biri vardı ki, dillere destan şekilde yazılacak bir hikâyeyi yaratacaktı.
Evet, Songül isimli bir bayan,‘O fotoğraftaki adam benim babam’ diye yazdıktan sonra bir de ‘Bu adam benim babam’ şarkısının klibini göndermiş.
Şöyle yazıyordu Songül hanım: ‘Sizin şarkı yapış hikayesini okurken gördüğüm fotoğrafta, önde olan ve oturan sarı çizmeli adamı hemen tanıdım. Ama fotoğrafın çekildiği zaman 4 yaşındaydım ve babamı 2012 yılında kaybettim. Fotoğrafı anne ve ağabeyime gösterdiğim zaman, onlar da fotoğraftakinin babam olduğunu söylediler. Rahmetli olan babamın adı Şemsettin Mıhçı. Babamın omuz arkasında duranın da Hacı Tarhan amcaymış.’
Babalarının, önce Almanya’da çalıştığını, daha sonra Hollanda’nın Arnhem kentine taşındığını belirten Songül hanım, şimdi Hollanda’nın Rotterdam kentindeki Maasluis banliyosunda yaşıyor. Babası ile ilgili klibi takip ettiğimiz zaman, Şemsettin Mıhçı’nın da Maasluis’te kaldığı anlaşılıyor.
Songül hanım, babalarının fotoğrafını yıllar sonra benim haberimde gördüklerinden sonra çok duygulandıklarını belirterek, bir de klip hazırladıklarını ve bunu youtube koyduklarını belirtmiş.
‘Bu adam benim babam’ şarkısı eşliğinde, o babanın fotoğrafları ile süslenmiş klibi seyretmek için aşağıdakini tıklayınız.
İşte böyle değerli okurlarım:
Songül hanımın göndermiş olduğu mesajında, bir Hayvan Gıda Bankası kurmuş olduğunu ve açılışa davet için geç kaldığını belirtmiş. Web sayfasına baktığım zaman, meşakkatler görmüş ve ezilmiş birinci nesil göçmenlerden birinin kızının, bugünkü durumu beni çok mutlu etmişti.
Birinci nesil gurbetçilerimizin, aile birleşiminden sonra yaşamaya başladıkları konut sorunu ve çocukların eğitim sorunu yıllarca sürmüştü. Şimdilerdeki halimize şikâyet ederken, birinci nesilin yaşadıkları ile kıyasladığımız zaman, arada dağlar kadar fark olduğunu ve hatta bugün cennette yaşadığımızı bile söyleyebiliriz.
‘Bu adam benim babam’ şarkısını Fatih Kısaparmak’tan dinlerken göz yaşı dökmemek elde olmuyor.
O babaların hakkını ödeyebilmek için dikmekte olduğumuz anıtlar büyük alam taşımalıdır.
Son olarak Hollandalı Türk girişimcilerin Kadıköy’e diktikleri ‘Umuda Yolculuk Antını’na devlet tarafından gösterilmeyen ilgi çok üzücüdür.
Umuda Yolculuk Anıtı’nın önemini iyi anlatamayanlar ve anlamak istemeyenler, birinci nesil gurbetçilerimizin hak ettikleri minnet borcumuza saygı duyacaklardır.
ARTUKLU HABER AJANSI-HOLLANDA
HABER;İLHAN KARAÇAY
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55