Sağlık-Der, 2013 Yılı Türkiye Sağlık Raporunu açıkladı. Başkan Dr. Kasım Sezen tarafından açıklanan, raporda, Sağlık-Der olarak Sağlıkta Dönüşüm Projesini desteklediklerini ancak atılması gereken önemli adımların olduğu belirtiliyor.
Sağlık-Der, 2013 Yılı Türkiye Sağlık Raporunu açıkladı. Başkan Dr. Kasım Sezen tarafından açıklanan, raporda, Sağlık-Der olarak “Sağlıkta Dönüşüm Projesini” desteklediklerini ancak atılması gereken önemli adımların olduğu belirtiliyor.
Sağlıkta dönüşümünün en önemli ayaklarından biri olan ‘Aile Hekimliği’ sisteminin başarılı olması için Aile hekimliği sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini belirten Sağlık-Der raporunda, “Aile hekimi olmak isteyen pratisyen hekimlere bir yıl kadar eğitim verilmeli ve bu eğitim sağlık bakanlığınca hekimlerin maaşı ödenmek suretiyle karşılanmalıdır” dedi.
Sağlıkta Mecburi hizmetin kaldırılmasını öneren Sağlık-Der, Doktor atamada zorluk çekilen bölgelerde istihdam edilecek hekimlere ise 3 ila 5 yıl arasında çalışmaları durumunda TUS’a girmeden Eğitim Hastanelerinde uzmanlık eğitimi almaları hakkı verilmesini önerdi. Raporda, uzman doktorlara da aynı miktarda hizmet karşılığında istedikleri ilde görev alabilme hakkı tanınmasını teklif etti.
Sevk zinciri uygulanmadığı için ikinci ve üçüncü basamak kuruluşlarda aşırı ve gereksiz yığılma olduğuna vurgu yapılan raporda, “Aile Hekimine giden bir hastanın SGK’ ya maliyeti 11 TL iken bu rakam üniversitelerde 60–70 TL’ye kadar çıkmaktadır. Sevk zinciri işletilmek istendiğinde de yetersiz sayıdaki Aile Sağlığı Merkezleri kilitlenmektedir. Çözüm Aile Hekimi sayısını artırmak, dolayısıyla hekim sayısını artırmaktır. Bu da kısa zamanda çözülecek bir sorun değildir” deniliyor.
Hekim sayısının artırılmasının da önerildiği raporda, “Hastaların uzman doktor bulmak için uzun yol kat etmesinin önüne geçilmelidir. Ciddi açık bulunan hemşire ve diğer yardımcı personel sayılarını artırmak için Sağlık Meslek Liselerinin sayısı artırılmalıdır. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının özlük hakları geliştirilmeli, sosyal imkanları arttırılmalıdır. Ek ödemeler ve Döner Sermaye ödemeleri emekliliğe sayılmalıdır” ifadelerine yer veriliyor.
İşte raporun tam metni:
TÜRKİYE
SAĞLIK RAPORU
2013
2013 Yılı Türkiye Sağlık Raporu
ÖNSÖZ
Önce insanı,
Bedenen, ruhen sağlıklı olmak isteyen insanı,
Eşref-i mahlukat olarak yaratılan insanı esas alan,
“Yaradan’ı severiz Yaratan’dan ötürü” anlayışını düstur edinen,
Bütün insanlara hizmeti ibadet kabul eden, Sağlık-Der mensupları olarak bu raporu hazırladık.
Bu raporla maksadımız Milletimizin daha sağlıklı, daha güvenli yarınlara kavuşmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasını sağlamaktır.
Geçmişte yapılan hizmetleri küçük görmeden, eksiklerimizin farkında olarak, gelecekte neler yapılabilir, nasıl yapılabiliri tartışmak istedik.
Hekiminde, sağlık çalışanlarının da insan olduğunu unutmadan, elimiz altındakinin canlı olduğunun farkında olarak, onu teknolojinin soğuk ellerine terk etmeden ama teknolojiyi de optimum ölçüde kullanarak insanı bu dünya yolculuğunda en az zararla yoluna devam ettirmek vazifemiz olacak.
Kendimizi de fazla ileride görmeden daha büyük bir gayret ve aşkla hizmete devam etmeye kararlıyız.
Bu ölçüler içinde Türkiye’nin sağlık profilini çıkartmaya çalıştık.
Bu rapordan başta TC Hükümeti, Sağlık Bakanlığı, SGK, Siyasi Partiler, Sivil Toplum Kuruluşları gerekli dersleri çıkartmalılar, insanımız için en güzelini yapmaya devam etmeliler.
Uzm. Dr. Kasım Sezen
Sağlık-Der Genel Başkanı
GİRİŞ
Ülkemizde son yıllarda sağlık hizmetinde önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Uluslararası büyük sermaye, tüm sektörlerde olduğu gibi sağlık sektörünü de ele geçirmek istemektedir. Sağlık sektörünü karlı bir sektör olarak görmektedir.
Özellikle ileri teknoloji ve büyük sermaye gerektiren ilaç ve medikal sektöründe yeni ürünleri reklam desteğiyle maliyetinin onlarca katı fiyata satmaktadırlar.
Bu iştahı dinmeyen global sermayenin hedeflerinden birisi de Türkiye’dir. Bu büyük sermayenin hamlelerinden bazıları; ilacın markette satılması, eczane zincirlerinin kurulması, özel büyük hastane zincirleri, ileri teknoloji ürünlerinin yeterince denenmeden rutin kullanıma sokulması ve devlet hastanelerinin özelleştirilmesi sayılabilir.
Bu saldırı karşısında Türkiye’de ki sağlık sisteminin batıda olmadığı kadar merkezi ve köklü bir geçmişe sahip olması ve halkımızın bilinç seviyesi sağlığımızın kolay lokma olmasını engellemektedir.
SAĞLIK SİSTEMİ
Olumlu yönleri:
1. Türkiye’de Sağlık Sistemi yetersizlikler ve aksaklıklara rağmen geleneksel olarak belli bir çalışma yöntemine ve organizasyona sahiptir.
2. Toplum, hastalıklarının tedavisi için hekime ve sağlık merkezlerine gitme alışkanlığına sahiptir.
3. Anayasamıza göre sağlık eğitimi, denetimi ve örgütlenme, yetki ve sorumluluğu Sağlık Bakanlığına aittir. Bu görevi daha iyi yapabilmek için Sağlık hizmetini Sağlık Bakanlığı direkt olarak vermemektedir artık. Kamu Hastaneleri Birliği kurulmuştur.
4. İşletmede ciddi sorunlar olsa da, birinci basamak sağlık hizmetlerinde (Aile Hekimliği, Halk Sağlığı Merkezleri vb.) fiziksel alt yapı ve hizmet ağı mevcuttur.
5. Türkiye sağlık alanında iletişim ve bilişim teknolojisinde bazı önemli gelişmeler sağlamıştır.
6. Yaşlı, hasta ve özürlerinin bakımı çoğu zaman geleneksel olarak aile için de ve bakım merkezlerinde sağlanabilmektedir. Bu hizmetlerin bedeli Sosyal Hizmetler İl Müdürlüklerince karşılanmaktadır. Bu durum sağlık sistemini bir ölçüde rahatlatmaktadır.
7. İşletmede bazı sorunlar olmakla birlikte 112 acil hasta taşıma sistemi modernleştirilmiştir.
8. Tam gün yasası hastaların muayenehane veya üniversitede öğretim görevlisine özel muayene olarak devlet hastanesinde öncelikli ve ayrıcalıklı tedavi olma yolunu kapatmıştır. Devlet hastanesinde tüm vatandaşlar eşit olmuştur.
Olumsuz yönleri:
1. Sağlık kuruluşlarının çoğu ve personelinin kontrolü, merkezi ve politik bir kuruluş olarak Sağlık Bakanlığının elinde bulunmaktadır. Bu durum, hükümetlerin politik menfaatlerini arttırmakta, ancak ülkenin sağlık sorunlarını çözümünde yetersizliklere yol açmaktadır.
2. Türkiye’de sağlık politikaları, ülkenin sağlık sorunlarına gerçekçi, akılcı ve kalıcı çözümler getirmekten çok, hükümetlerin ve politikacıların seçimlerde tabandan gelen tepkileri önleyebilmeleri prensibi üzerine oturmuştur. Bu durum Sağlık konusunun popülist yaklaşımların hedefi haline getirmektedir.
3. Sağlık Sektörü için aktarılan kaynakların bir kısmı genel vergi ve fon gelirlerince sübvanse edilerek karşılanmaktadır. Sağlık Sigortası primler ile tedavi edici sağlık sektörünün desteklenmesi. Aktarılan bu paranın büyük bir bölümünü iş verimliliği düşük personel harcamaları ve tedavi edici tıp uygulamaları oluşturmaktadır. Böylece kamu gelirleri haksız yere israf edilmektedir.
4. Türkiye’de kamu kesimindeki sağlık hizmetinde, sağlığa ayrılan kısıtlı kaynaklar, politik nedenlerle ve asıl amacından farklı olarak, koruyucu tıp ve sağlıkta altyapı yatırımlarından çok tedavi edici tıp alanına yönlendirilmektedir.
5. Türkiye’nin sağlık için devlete bağlı kurumlar yoluyla harcadığı gerçek toplam harcama belirli değildir. İçlerinde TBMM, MSB, Askeri Hastaneler ve Merkez Bankası gibi kuruluşların bulunduğu birçok devlet kurumu, kendi personel ve yakınlarının sağlık harcamaları için, sigorta pirimi ödeyen vatandaşlara dahi sağlanmayan özel ayrıcalıklar sunmaktadır. Kamu kaynaklarından sağlanan tüm bu kalemler göz önüne alındığında ortaya çok daha değişik bir israf, çifte standart ve eşitsizlik tablosu çıkabilmektedir.
6. Sağlık hizmetlerinin finansman yönetimi, profesyonel nitelikte, alanlarında yeterlilikleri kanıtlanmış kişilerce değil, kalifiye olmayan kişilerce yapılmaktadır. Sonuçta, sağlık sektöründe gelir ve gider dengesi tümüyle bozulmuş, büyük iç borçlanmalara gidilmiş sağlık sisteminin açıkları, prensipte bu amaç için toplanmayan genel bütçenin vergi ve fonlarınca karşılanmaya çalışılmış ve sistem reel anlamda iflas etmiştir.
7. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı Merkez Örgütü ve Taşra Örgütünün bürokratik mekanizmalarına bakıldığında sistemin yatay örgütlenmesinin gereksiz yere şişirilmiş olduğu ve verimsiz çalıştığı dikkati çekmektedir. Bu durum 2013 yılı başında İl Sağlık Müdürlüklerine ilave İl Halk Sağlığı Müdürlükleri İl kamu Hastaneleri sekreterlikleri kurularak üçe katlanmıştır.
8. Toplum, sağlık sorunlarının çözümünde ve finansmanında sorumluluk alma alışkanlığına hiç sahip olamamıştır. Devlet sübvansiyonu bu alışkanlığın yerleşmesini bir ölçüde engellemektedir.
9. Sivil toplum kuruluşları organize olmaları gereken alanlarda yetki ve sorumluluk alacak entelektüel ve kültürel birikimden yoksundur. Bu durum, her türden problemde devleti aracı gösterme eğilimini desteklemektedir. Sivil Toplum kuruluşlarının etkin katılımı sağlanmalıdır.
10. Sağlık sektöründe, kalite kontrolü, standardizasyon, iş verimliliği analizleri, denetimler ve geri bildirim gibi sistemin kendi kendini düzeltmesi kanalları çalışmamaktadır.
11. Türkiye’de kamu alanında sağlık kuruluşlarında hekim ve personel çalıştırılması, çoğu zaman, devlet memuriyeti yasalarıyla düzenlenmektedir. Bu yasalar uyarınca, iş verilen kişilerin eğitimlerinin seviyesi, ürettikleri işin kalitesi, miktarı ve çalışma verimliliği gibi çağdaş işletmecilik kavramları hesaba katılmamaktadır. Bu duruma bağlı olarak, verimliliği yüksek olan ile üretmeyen personelin aynı haklara ve gelire sahip olması gibi iş verimini tümüyle azaltan bir çalışma ortamı oluşmaktadır.
Bununla beraber politik yönü ağır basan tayin ve atama uygulamaları da eklenince, verimsiz ve dağılımı düzensiz bir personel profili ortaya çıkmakta, sağlık için ayrılan kısıtlı kaynaklar israf edilmektedir.
12. 2013 yılında uygulamaya konan iş güvenliği yasasına göre Türkiye’de 109.000 iş yeri hekimi gerekmektedir. Halen sağlık bakanlığa göre sağlık sektörünün 30.000 hekim ihtiyacı vardır. Toplam 139.000 hekim ihtiyacı yılda 7000 öğrenci alan Tıp Fakülteleri ile bu ihtiyacı otuz yılda karşılayabilecektir
13. Hekim İsrafı; Türkiye’de halen hekim sayısının belirlenmesi, hekimlerin işe başlama ve atama kuralları özel düzenlemelerle yapılmaktadır. Bu kuralların iki temel amacı vardır:
a) Hekim sayısı arttırılarak gereğinden fazla hekimin bulundurulması yoluyla hekimlerin işsiz veya gizli işsiz durumuna düşürülmesi;
b) Hiçbir meslek grubunda olmadığı şekilde “Zorunlu Devlet Hizmeti” gibi uygulamalarla hekimlerin zorla çalıştırması.
Sağlık bakanlığı idari teşkilatı ve sosyal güvenlik kurumu 15.000’e yakın hekimi idari kadrolarda tutmaktadır. Bu israf hemşire ve yardımcı sağlık personelinde de devam etmektedir. Ankara’da bir merkezde 110 hekim fatura incelemektedir. Aynı görevi daha önce de eğitilmiş personel yapabiliyordu.
14. Mecburi hizmet kaldırılmalıdır. Doktor atamada zorluk çekilen bölgelerde istihdam edilecek hekimlere 3 ila 5 yıl arasında çalışmaları durumunda TUS’a girmeden Eğitim Hastanelerinde uzmanlık eğitimi almaları hakkı verilmelidir.
Uzman doktorlara da aynı miktarda hizmet karşılığında istedikleri ilde görev alabilme hakkı tanınmalıdır.
15. Bir kısmı zorla çalıştırılan bu hekimler son derece sıkı yasal zorlamalara rağmen atandıkları yerde kısa süreli kalmakta ve hiçbir şekilde verimli çalışamamaktadır. Bu durum hem hekimleri zor durumda bırakmakta, hem de büyük kaynak israfına yol açmaktadır.
16. İhtiyacın fazla olmasından dolayı, hekimlerin bir bölümü devletin kendilerine zorla iş vermesinden memnun gözükmektedir. Ancak bu durumun akılcı bir sağlık işletmeciliğiyle bir ilişkisi olmadığı açıktır.
17. Türkiye’de Sağlık sorunlarının çözümlenmesini sadece hekimin varlığına bağlayan anlayış etkisini sürdürmektedir. Hekim dışı sağlık personeli ihtiyacı, altyapı yatırımları ve doğru işletmecilik anlayışı adına ciddi bir atılım yapılmamaktadır.
18. Sağlıkta standardı yüksek ülkelerde, tıp eğitimi, planlama ve denetim büyük oranda Sağlık Bakanlıkları ve sivil meslek kuruluşlarınca (Tabip odaları ve Tıpta Uzmanlık Dernekleri... vb.) yürütülmektedir. Ayrıca, bu durum Avrupa Birliği uyum sürecinde bir zorunluluk olarak Türkiye’nin önünde durmaktadır. Buna karşın, Türkiye’deki işlerlik bunun tam tersidir. Türkiye’de sağlık alanında, merkezi ve yetkilerini devretmeye yatkın olmayan güçlü bir bürokratik sistem vardır. Diğer bir yandan, birçok sivil meslek kuruluşu da, bu yetki ve sorumlulukları üstlenmeye fikir düzeyinde hazır değillerdir.
19. Adli Tıp Hizmetleri yaygın olarak kurumsallaşmamıştır; otopsi uygulamaları için gerçekçi bir düzenleme yoktur.
20. Halen Üniversite ve Eğitim Hastanelerinde büyük bir hasta yoğunluğu mevcuttur.
21. Sağlık sektöründe, kalite kontrolü, standardizasyon, iş verimliliği analizleri, denetimler ve geri bildirim gibi sistemin kendi kendini düzeltmesi kanalları çalışmamaktadır.
22. Sağlık sektöründeki teknolojik yatırımlar planlama açısından bozuk ve denetimsiz bir şekilde yapılmaktadır.
23. Sağlık kuruluşlarında profesyonel yönetici eğitimi ve çalıştırılması anlayışı yerleşmemiştir.
24. Tam gün yasası hastaların muayenehane veya üniversitede öğretim görevlisine özel muayene olarak devlet hastanesinde öncelikli ve ayrıcalıklı tedavi olma yolunu kapatmıştır. Devlet hastanesinde tüm vatandaşlar eşit olmuştur. Bu durumu bozacak bazı adımlar Sağlık Bakanlığınca atılmak istenmektedir Hekimlerin devlet hastanesini özel işyeri gibi işletmesi doğru değildir.
ORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ
Olumlu yönleri:
1. Türkiye’de birçok aksaklık ve yetersizliklere rağmen, bebek ölüm hızında, aşıyla korunabilen hastalıklarda, verem ve sıtma gibi hastalıklarda yavaş ancak düzenli bir azalma mevcuttur. Bu azalma tümüyle olmasa bile kısmen sağlık kurumlarının bu konuyla ilişkili çalışmalarına bağlıdır. Düzenli aşılama sayesinde Polio, Çiçek Hastalığı gibi hastalıkların eradikasyonu sağlanmıştır
2. Dünya çapında büyük tehdit oluşturan AİDS, korunma tedbirleri ve eğitimle Türkiye’de Batı ülkelerine ve Afrika ülkelerine göre çok daha az görülmektedir.
3. Türkiye’de dini ve ahlaki nedenlerle, uyuşturucu madde bağımlılığı, alkol tüketimi ve alkolizm oranı, gelişmiş Batı ülkelerine göre daha düşüktür. Sigara ve tütün kullanımını engelleyici yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu tedbirlerle son bir yılda sigara tüketimi %17 azalmıştır.
4. Yönetiminde son dönemde ciddi bozukluklar olmasına rağmen, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi bazı koruyucu tıp hizmetlerini üstlenmekteydi.Bu merkezin yerine Halk Sağlığı kurumu kuruldu ve taşra teşkilatları kuruldu..
Olumsuz yönleri:
1. Aşılama yapılırken hastalar yeterince bilgilendirilmemekte. Aşıya bağlı sorunlardan dolayı hekimlerin boşuna zamanı alınmaktadır.
2. Aşılama işlemleri aile hekimlerine devredilmiştir. Bu durum aile hekimlerinin iş yükünü arttırmış ve aksaklıklara sebep olmaktadır.
3. Dünyada, trafik kazasına bağlı yaralanma ve ölümlerin en çok olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir. Sürücü eğitimleri daha ciddiyetle ele alınmalıdır.
4. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olması sağlık alanında bazı özel tedbirlerin ve ek harcamaların yapılmasını gerektirmektedir. Yapıların sağlamlığı sağlanmalı, eğitimler verilmelidir.
5. Yetersiz, dengesiz beslenme ve bozuk hijyen nedenleriyle toplum tedavi edici sağlık hizmetlerine daha çok ihtiyaç duymaktadır.
6. Türkiye’de şehirleşme sürecindeki çarpıklıklar, düzensiz altyapıya sahip ve gürültülü kent merkezlerini ortaya çıkarmakta; bu da, insan sağlığını olumsuz etkilemektedir.
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK KURULUŞLARI VE AİLE HEKİMLİĞİ
Olumlu tarafları:
1. Aile Hekimliği ülkenin her yerinde uygulamaya konulmuştur.
2. Aşılama ve anne-bebek ölümlerinde iyi bir mesafe kaydedilmiş ve Avrupa ortalamaları yakalanmıştır.
3. Hızır acil 112 hizmetleri tek elde toplanmış ve ücretsiz ulaşım sağlanmıştır.
4. Arttırılan kamuya bağlı Ağız-Diş Sağlığı Merkezleri vasıtasıyla diş hekimliği hizmetlerine daha kolay ulaşılabilmektedir.
5. Aile hekimine gidenden 3 TL ilaç katkı payı alınması hekim iş yükü artışını ve suistimaller engellemiştir.
Olumsuz yönleri:
1. Uygulama başlayalı 8 yıl geçmesine rağmen ülkenin büyük kısmında aile hekimi yetersizliği devam etmektedir.
2. Pratisyen doktorlar ve aile hekimleri birçok bölgede düşük, standartları belli olmayan ve emekliliğe yansımayan ücretler almaktadır.
3. Birçok sağlık ocağının ve aile sağlığı merkezlerinin altyapısı çok yetersizdir.
4. Katı merkezi yönetim sorunların çözümünü güçleştirmektedir.
5. Bir-iki yıl devam eden mecburi hizmet görevlerinin sonunda özellikle doğuda ve taşrada hekimlerin büyük çoğunluğu ya istifa etmekte ya da uzmanlık eğitimine başlamaktadır. Bu nedenle çok sık hekim değişmekte ve hizmette istikrar sağlanamamaktadır.
6. Doğudaki personele daha yüksek ücret verilmesinin hiçbir gerçekliği yoktur. Nitekim yönetmeliklerde de doğu-batı ayırımı yapılmamıştır.
Bunun yerine doktor atamada zorluk çekilen bölgelerde istihdam edilecek hekimlere 3 ila 5 yıl arasında çalışmaları durumunda TUS’a girmeden Eğitim Hastanelerinde uzmanlık eğitimi almaları hakkı verilmelidir.
7. Sevk zinciri uygulanmadığı için ikinci ve üçüncü basamak kuruluşlarda aşırı ve gereksiz yığılma olmaktadır. Aile Hekimine giden bir hastanın SGK’ ya maliyeti 11 TL iken bu rakam üniversitelerde 60–70 TL’ye kadar çıkmaktadır.
Sevk zinciri işletilmek istendiğinde de yetersiz sayıdaki Aile Sağlığı Merkezleri kilitlenmektedir. Çözüm Aile Hekimi sayısını artırmak, dolayısıyla hekim sayısını artırmaktır. Bu da kısa zamanda çözülecek bir sorun değildir.
8. Özel Diş Hekimliği, tedavi hizmetleri hala Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanmamaktadır. Diş muayene ve tedavileri Özel Tıp Merkezleri ve Hastanelerde SGK tarafından karşılanmalıdır.
DEVLET HASTANELERİ
Olumlu yönleri:
1. Devlet hastanelerindeki uzman doktor sayıları arttırılarak ve dengeli dağılımı sağlanarak hastaların daha kolay ulaşımı sağlamıştır.
2. Hastanelerin birçoğunda çağdaş teknolojik donanım yeterli düzeyde bulunmaktadır. Bu teknolojiyi kullanacak hekim ve personel bulunmaktadır.
3. Kamuda hastane döner sermayeleri geliştirilmiştir. Bu sayede sağlık sektöründe personele ilave gelir sağlanmıştır.
4. Döner sermaye payları arttığı için birçok doktor muayenehanesini kapatmış ve Devlet hastanesindeki işine daha fazla odaklanmıştır.
5. Hastalara hekim seçme hakkı tanınmıştır.
6. Hastanelerin fiziksel şartları ve tıbbi cihaz envanterleri iyileştirilmiştir.
7. Hemen bütün hastanelerde hastaların bekleme süreleri azaltılmış ve hasta memnuniyet oranları arttırılmıştır.
8. Alo 184 hattı ile vatandaş rahatlıkla sorularını Sağlık Bakanlığına iletebilmektedir.
9. Bütün Devlet ve SSK hastaneleri birleştirilmiş ve ayırım olmadan hizmet verilmeye başlanmıştır.
10. Devlet hastanesi ve özel hastanelerde yazılan reçeteler özel eczanelerden temin edilebilmektedir.
11. Birçok sayıda Ağız ve Diş sağlığı Merkezi açılmış ve bu konudaki büyük açık kısmen azaltılmıştır.
12. Tüm Devlet Hastaneleri Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlanarak kısmen de olsa Sağlık Bakanlığı işletmeci pozisyonundan kurtarılmıştır.
13. Devlet Hastaneleri illerde İl Kamu Hastane Birlikleri oluşturarak hastanelerin profesyonel ve çağdaş işletmeler olabilmesi için bir süreç yürütülmektedir.
Olumsuz yönleri:
1. Devlet Hastaneleri, Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlanarak Sağlık Bakanlığını işletmeci pozisyonundan kurtarmıştır. Fakat Sağlık Bakanlığı hala hastanelerin sahibi olma psikolojisinden kurtulamamıştır. Bakanlık asli görevi olan denetleme ve planlama pozisyonuna geçmelidir.
2. Hekimler, maaşlarının önemli bir kısmını performans sistemine göre baktığı hasta ve yaptığı ameliyat sayısına göre aldığından hastalara “yürüyen paralar” gözüyle bakmaya başlanmış ve gereksiz ameliyat ve müdahalelerin sayısı artmıştır.
3. Sağlık personelinin aldığı ek ödemeler hiçbir şekilde emeklilik maaşına yansımamakta ve bu durum emekli maaşlarının çok düşük olmasına neden olmaktadır. Bu durum Sağlık-Der tarafından idare mahkemesine verilmiştir.
4. Döner sermaye sisteminin sürdürülebilir olması konusunda bütün sağlık camiası aynı fikirde olup genel kanı bu sistemin daha fazla aynı şekilde süremeyeceği yönündedir. Yeni alınan sözleşmeli personelin maaşı ve ek ödemeleri, yemek, güvenlik, temizlik hizmetleri ve tıbbi cihaz alımı gibi birçok harcamalar döner sermayeye yüklenmiştir.
6. Bugün emniyet, ordu, yargı ve eğitim camiası için birçok sosyal imkan bulunurken sağlık camiasının hiçbir sosyal tesis ve benzeri imkanı bulunmamaktadır.
7. Sistemin getirdiği çarpıklıkların faturası başta Başbakanımız olmak üzere yöneticiler tarafından hekimlere çıkarılmaktadır. Bu şekilde suçlu görülen hekim ve sağlık çalışanları sıklıkla şiddete maruz kalmaktadır.
8. Birinci basamağa uğramadan hastanelere gelen insanlar aşırı yoğunluğa neden olmaktadır. Hastane yönetimleri ise döner sermaye gelirleri arttığı için bu durumdan mutlu olmaktadır.
9. Birçok Devlet hastanesi bile ay sonunda doktorlarını hesaba çekmeye başlamış ve neden daha fazla gelir getiren işler yapmadıkları konusunda uyarır hale gelmiştir. Yataklı servisler para getiren cerrahi servislere dönüştürülmektedir.
10. Birçok ilacı hastanede çalışan uzman hekim yazamamaktadır. Rapor, tıbbi kanıt veya üniversite hastanesine sevk gerekmektedir.
ÖZEL SAĞLIK HİZMETİ SUNUCULARI
Olumlu yönleri:
1. Hastalar sevk olmadan özel hastanelere direk başvurabilmektedir
2. Faturalarda bir kesinti yaşanmazsa zamanında ödenmektedir.
3. Hastalardan % 30-90 arası fark ücreti alınabilmektedir.
4. Bazı hayati işlemlerden fark alınması yasaklanmıştır.Örneğin; acil hizmetleri, kalp ameliyatları, organ nakilleri ve bebek yoğun bakımları gibi.
5. Özel sektör ciddi sayıda hastaya kaliteli hizmet vermeye başlamıştır.
6. Sağlık kurumları planlaması kapsamında yeni özel kuruluş açılmasına müsaade edilmemektedir. Bu durum özel sektörün aşrı rekabetçi bir duruma girmesini önlemektedir.
Olumsuz yönleri:
1. Sağlık bakanlığı tarafından 2008 yılına kadar hiçbir planlama yapılmadan sağlık kuruluşu ruhsatı verilmiş sonrasında bıçak gibi kesilerek hiç ruhsat verilmemiştir. Bu durumda büyük sermaye küçük tıp merkezlerini satın alarak birleştirmiş Özel hastaneler haline getirilmiştir. Gerçekte ihtiyaç olan Tıp Merkezleri ortadan kalkmıştır.
2. Özel Hastanelerin %65’i yabancı sermayenin eline geçmiştir.
3. Sosyal Güvenlik Kurumunun Muayene ve tetkik ve tedavileri 20-30 TL gibi düşük fiyatlarla vaka başı paket uygulamaya geçmesi özellikle Tıp Merkezlerinin kapanmasına sebep olmuştur. Özel Hastanelerde ameliyat gibi getirisi yüksek hastadan fark alınabilen işlemlerle ayakta durabilmektedirler.
4. Özel sektörün yeni doktor alımı neredeyse tamamen yasaklamış ( 65 yaş üstü emekli doktorlar alınabilmektedir) ve nitelikli tıbbi cihaz alımı çok katı sınırlamalara tabi tutulmuştur. Böylece mevcut kuruluşların büyümesi engellenmiştir.
5. Hizmet fiyatları son altı yılda hiç arttırılmamış ve birçok kalemde indirimler bile yapılmıştır.
4. Özel sektörün kira ve personel maaşı gibi devlet hastanelerinde olmayan ek giderleri olmasına rağmen SGK tarafından devlet hastaneleri ile aynı ücretler verilmektedir. Hatta hastaların özel sektöre başvurmasını zorlaştırmak için fark ücreti 15 TL’ye çıkarılmıştır. Halbuki devlet hastanelerinde 6-9 TL fark alınmaktadır. Bu durum haksız rekabete neden olmaktadır.
5. Birçok özel hastane ve özel üniversite hastanelerinin belirlenen %90’ın çok üzerinde fark aldığı bilinmesine rağmen gerekli denetimler yapılmamakta ve hemen hiçbir yaptırım uygulanmamaktadır.
6. Vatandaşın daha kolay başvurduğu ve genellikle fark ücreti almayan Tıp ve Dal Merkezleri kapatılmaya çalışılmaktadır. Yargı kararlarına rağmen müstakil binaya taşınmaları için 2013 yılı sonuna kadar süre verilmiş aksi takdirde kapatılacakları hükme bağlanmıştır.
7. Özel hastaneler kar getiren hizmetlere ağırlık vermekte ve diğer hizmetleri sunmakta gönülsüz davranmaktadır.
8. Birçok Görüntüleme Merkezi fiyatların aşırı düşük olmasından dolayı kapanmıştır.
9. Tıp merkezleri zarar ettiklerinden dolayı satışa çıkmış. Büyük sermaye tarafından satın alınıp birleştirilerek hastanelere çevrilmişlerdir
11. Özel Hastanelere ihtiyaç duydukları bazı kadrolar verilmiş, Tıp Merkezlerine ise verilmemiştir.
12. SGK fatura incelemelerinde hekimlerin ihtisaslarıyla ilgili mesleki bilgi ve becerilerine göre koyduğu teşhislerine müdahale etmektedir. Bu teşhislere göre yapılan tedavileri yerinde değil diyerek ödememektedir. Özel kurumlar bu durumdan mağdur olmaktadırlar.
ÜNİVERSİTE HASTANELERİ VE TIP EĞİTİMİ
Olumlu yönleri:
1. Türkiye’de hekimlerin ve sağlık personelinin eğitimi bazı aksaklıklara rağmen belli bir seviyede verilmektedir. Dağılımın ve istihdamın bozuk olmasına rağmen sistemi yürütebilecek sayıda hekim ve sağlık personeli bulunmaktadır.
2. Tıp Fakültesi Hastanelerinin sayı olarak arttırılarak yaygınlaştırılması tıpta eğitim seviyesinin düşmesi ve gereksiz yere yüksek sayıda hekim yetiştirilmesi gibi sakıncaları içermekle birlikte, daha doğru işletmecilik kuralları uygulandığı taktir de bu hastaneler sağlık sisteminin üst düzey taleplerini yerine getirebilecektir.
3. Üniversite hastanelerinin direk SGK hastası almasının önü açılmış ve böylelikle gelirleri birkaç kat artmıştır.
4. Üniversite hastaneleri devlet ve özel hastanelerden daha fazla oranda SGK’dan ödeme almaktadırlar.
Olumsuz yönleri:
1. Tıp Fakültesi Hastanelerinin sayı olarak arttırılarak yaygınlaştırılması tıpta eğitim seviyesinin düşmesine sebep olmuştur. Yıllık kapasite 4500’den 7000’e çıkarılmıştır.
2. Yetersiz ve yeni olan birçok Tıp Fakültesinde, çok sayıda hekim ve uzman hekim yetiştirilmektedir. Bu konuda etkili bir denetim ve planlama mekanizması yoktur. Yukarıda sayılan sorunlarla birlikte iyi yetişmiş hekim oranı hızla azalmaktadır. Bu durum gelecekte büyük bir halk sağlığı sorunu olarak Türkiye’nin önüne çıkabilecektir.
3. Üniversitelerde çalışan öğretim üyesi ve asistanların ücretleri çok değişkenlik göstermekte ve genellikle Sağlık Bakanlığı hastanelerinin gerisinde kalmaktadır.
4. Üniversite hocaları emeklerinin karşılığını alamadıkları için özel hastanelere geçmekte veya muayenehanelerinde çalışmak zorunda kalmaktadır.Bu durum Tıp Fakültelerindeki öğretim kadrosunun sayı ve kalitesini düşürmektedir.
5. Sadece tabelası olan birçok Tıp Fakültesi kurulmuş ve öğrenci kabulüne başlamıştır. Bu öğrenciler genellikle en yakın Tıp Fakültesinde eğitimlerine devam etmektedir. Bu gidişle yakın gelecekte yetişen hekimlerin kalitesi ciddi şekilde sorgulanmaya başlanacaktır.
8. Üniversite hastanelerinde de para kazanmak için daha yoğun hasta bakılmaya başlanmış ve öğretim üyelerinin eğitime ayıracak mesaileri azalmıştır.
9. Tıp fakülteleri tetkik ve tedaviler için aylar sonrasına randevu verir hale gelmiştir.
HEKİM VE DİĞER SAĞLIK ÇALIŞANLARI
Olumlu yönleri:
1. Türkiye de yaklaşık 126 bin doktor görev yapıyor. Bunlardan 66 bini uzman, 40 bini pratisyen ve 20 bini asistan doktorlardan oluşuyor. Doktorların 70 bini Sağlık Bakanlığı’nda, 25 bini Üniversitelerde ve 25 bini ise özel sektörde çalışıyor. Şu an için hekimler aşırı iş yüküyle karşılaşsalar da sistem sürdürülebilmektedir.
2. Hekimlerin döner sermayeleri arttırılmış ve uzman hekimlerin %80 kadarı muayenehanelerini kendi rızaları ile kapatmıştır.
2. Atamalar bilgisayar ortamında yapılmaktadır.
3. Performans sistemi getirilerek hekimlerin ve sağlık çalışanlarının motivasyonu sağlanmıştır.
Olumsuz yönleri:
1.Türkiye’de 100 bin kişiye 169 hekim düşüyor.
AB ortalaması 326, tüm Avrupa ülkeleri ortalaması, 332 hekim. Türkiye, hekim sayısı bakımından Avrupa’da 52 ülke arasında 50. sıradadır. Avrupa’da sadece Bosna-Hersek ve Arnavutluk Türkiye’nin gerisinde. Olaya bütünüyle baktığımızda, Türkiye’de hekim sayısı yönünden giderek artan ciddi sorun var. Yılda 7000 öğrenci Tıp Fakültelerine alınmaktadır. Toplam ihtiyaç 239 bin hekim. Bu hekim ihtiyacı ancak 30 yılda karşılanabilecektir.
2. Döner sermaye sistemi kesinlikle gelecek için bir güven vermemektedir. Alınan ücret tamamen hastane yönetiminin inisiyatifindedir. Sağlık bakanlığı sadece bir üst limit belirlemekte ancak verilecek asgari miktar konusuna karışmamaktadır.
3. Sağlık çalışanları yapılan kötü propagandalar ve basında çıkan uç örnekler nedeniyle itibar kaybı yaşamakta ve giderek daha çok şiddete maruz kalmaktadır.
4. SGK, doktorların birçok ilacı yazma hakkını elinden almaktadır. Uzman doktorun hatta üst ihtisas yapmış doktorun yazması, sadece üniversitelerde yazılabilmesi gibi kısıtlamalar yapılarak hem hekimlerin mesleklerine saygı gösterilmemekte hem de vatandaşın ilaca çok zor ulaşabileceği şartlar getirilmektedir. Örneğin bir ilacın ancak endokrinoloji uzmanı tarafından yazılacağı hükme bağlanmaktadır. Halbuki Türkiye de sadece 200 civarında endokrinoloji uzmanı vardır. Birçok il merkezinde bile endokrinoloji uzmanı bulunmamaktadır.
5. SGK birçok alanda sağlık bakanlığı ile çekişmeler yaşamakta ve giderek sağlık politikalarını belirler hale gelmektedir. Vatandaşımız birçok konuda yeterince hakkını arayamadığı için SGK’nın yaptığı haksızlıklar yanına kar kalmaktadır.
5. Doktorların emekli maaşları normal bir devlet memuru ile aynı düzeydedir. Örneğin hakim ve savcıların maaşları emekli olunca şimdiki maaşlarıyla çok az fark ederken bir uzman doktor emekli olunca şimdiki maaşının dörtte birini almaktadır.
6. Pratisyen hekimlere toplumda gereken güven ve itibarın sağlanması hem hekimleri hem de sağlık sistemindeki yığılmaları rahatlatacaktır. Mezun olan doktorların %95’i uzman olma hayali kurmaktadır. Böyle olması hem imkansız hem de gereksizdir.
7. Maaşların büyük oranda performansa bağlanması ciddi suistimallere neden olmaktadır. Hastalara gereksiz tetkik ve tedaviler yapılabilmektedir.
8. SGK, sağlık politikalarını belirlerken tamamen para eksenli hareket etmektedir. Örneğin pahalı bir ilaç gerekli olsa bile çok zor şartlarda reçete edilebilmektedir.
9. Hemşire açığı ciddi boyutlardadır Avrupa ortalamasının beşte biri oranında hemşire mevcudumuz vardır. Halen aktif çalışan 125.000 hemşire mevcuttur. 380.000 yeni hemşire gerekmektedir. Acilen hemşire ve yardımcı sağlık personeli sayıları artırılmalıdır.
10. İyi bir aile hekimliği planlamasıyla mevcut pratisyen hekim sayısı yeterlidir. Uzman hekim sayısı dengeli bir dağılım olsa bile yetersizdir.
İŞYERİ HEKİMLİĞİ
Olumlu yönleri:
1. İş sağlığı ve güvenliği yasası işyerlerine ‘iş yeri hekimi ve hemşiresi’ isthdamı mecburiyeti getirmiştir. Bu durum işyerlerinin sağlık yönünden daha güvenli yerler olmasını sağlayacaktır.
2. İş sağlığı ve güvenliği yasası gereği toplam109 bin işyeri hekimine ve 109 bin işyeri hemşiresine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç daha uzun müddet sağlık çalışanlarına iş bulma imkanı sağlayacaktır.
Olumsuz yönleri:
1. İş sağlığı ve güvenliği yasasının gerektirdiği 109 bin ‘iş yeri hekimi’ ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Sağlık Bakanlığının 10 bini pratisyen 20 bini uzman 30 bin hekime ihtiyacı var. Toplam da 139 bin hekime ihtiyaç vardır. Bu durum ülkeyi büyük bir sıkıntı ve kaosa sokabilecektir.
50’den az çalışanı olan çok tehlikeli yaklaşık (250.000) ve tehlikeli yaklaşık (250.000) olmak üzere tahminen 520 bin işyerinde, 30 Haziran 2013 tarihinden itibaren,
50’den az çalışanı olan az tehlikeli yaklaşık 975.000 işyerinde ise 30 Haziran 2014 tarihinden itibaren kanunun uygulanmaya başlayacak.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bir işyeri hekiminin, ayda en fazla 217 saat çalışmasına izin vermektedir. Tahmini hesapla:
1) Az Tehlikeli İşyerlerinde Çalışanlar İçin:
5.301.000 işçi x 20 dakika işçi başına = 106.020.000 dakika / 60 = 1.767.000 saat
975.000 işyeri x 10 saat sabit süre = 9.750.000 saat
9.750.000 + 1.767.000 = 11.517.000 saat / 217 saat = 53.074 işyeri hekimine ihtiyaç var.
2) Tehlikeli İşyerlerinde Çalışanlar İçin:
3.700.000 işçi x 25 dakika işçi başına = 92.500.000 dakika / 60 = 1.541.666 saat
270.000 işyeri x 15 saat sabit süre = 4.050.000 saat
1.541.666 + 4.050.000 = 5.591.666 saat / 217 saat = 25.768 işyeri hekimine ihtiyaç var.
3) Çok Tehlikeli İşyerlerinde Çalışanlar İçin:
2.995.881 işçi x 30 dakika işçi başına = 89.876.430 dakika / 60 saat = 1.497.940 saat
250.000 işyeri x 20 saat sabit süre= 5.000.000 saat.
1.497.940 + 5.000.000 = 6.497.940 saat / 217 saat = 29.944 işyeri hekimine ihtiyaç var.
Buna göre toplam işyeri hekimi sayısı 108 bin 786 olmaktadır. Kamu kurumları da yasa kapsamına girdiğinde sayı % 30 daha artacak. Bu kanun devlette çalışan hekimlerin iş yeri hekimliğine geçmesine neden olacaktır.
2. İş Kanunu ile ilgili düzenlemeler yapılırken, Türkiye gerçeklerine bakılmamıştır. Skandal denilebilecek bir tablo ile karşı karşıyayız. Sadece işyeri hekimi değil, “işyeri hemşiresi” yönünden de sorun var. Belgeli 147 işyeri
hemşiresi var. İşyeri sayısı ise, apartmanlar dahil 2.5 milyon civarında! Bir hemşireye 15 bin işyeri düşüyor! Devlet ve özel sektörde halen 125 bin hemşire var.
İLAÇ ve ECZACILIK
Olumlu yönleri:
1. Türkiye’de yaygın bir eczane ve ilaç temin ağı mevcuttur
2. Serbest eczanelerin neredeyse tamamı SGK ile anlaşma yapmıştır.
Olumsuz yönleri:
1. Türkiye, sağlık sektöründe ilaç, sağlık malzemesi ve teknik donanımda büyük oranda dışa bağımlı durumdadır. Bu hal, ülke gelirlerinin büyük oranda yurtdışına aktarılmasına yol açmaktadır. Orijinal ürünlerin 2011 de değer bazında %59’luk bir piyasaya sahip olduğu Türkiye ilaç pazarı bu kategorideki ilaçların büyük bölümünü ithalat ile karşılamaktadır. İthal edilen orijinal ilaçlar cari açığı oluşturan en önemli kalemlerden birini oluşturmaktadır.İthal edilen orijinal ilaçlar 2005 yılında değer bazında toplam pazarın %37 si iken 2011 itibariyle bu oran %45 e yükselmiştir.Yerel üretim orijinal ilaçların payı ise aynı dönemde %23 tan %14 e düşmüştür.
2. Gereksiz yere birçok yeni eczacılık fakültesi açılmaktadır. Halbuki Türkiye kişi başına düşen eczacı sayısı itibariyle Avrupa’da ikinci sıradadır ve bu konuda bir açık bulunmamaktadır.
3. SGK doktor hatalarından dolayı ilacı veren eczacıyı cezalandırmaktadır. Eczacıların kesintileri hat safhadadır.
4. Eczanelerin giderleri çok fazlayken, ilaç kar oranları çok düşmüştür.
AĞIZ DİŞ-SAĞLIĞI
Olumlu tarafları:
1. Ülkemizde yeterli miktarda diş hekimi vardır. İyi sayılabilecek bir eğitim almaktadırlar
2. Son yıllarda birçok yerde Sağlık Bakanlığı tarafında Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri kurulmuş ve büyük miktarlarda diş hekimi istihdam edilmiştir. Bu durumda birçok diş hekimi de muayenehanelerini kapatıp devlet hastanelerinde çalışmaya başlamıştır.
Olumsuz yönleri:
1. Diş hekimlerinin ülke genelinde dağılımı dengesizdir. Özel sektörde yığılma fazladır. SGK tarafından hastaların hala sağlık güvenceleriyle özel diş hekimlerinden hizmet alma imkanları sağlanamamıştır.
2. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinde giderek artan yığılmalar olmaya başlamıştır.
3. Vatandaşlarımız diş tedavilerinin büyük kısmını hala kendi cebinden karşılamaktadır.
KAMU SAĞLIK FİNANSMANI
Olumlu yönleri: .
1. SSK, Bağ-kur ve Emekli Sandığının Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) adı altında birleştirilmesi görünürde çok başlılığı ortadan kaldırmıştır. Ancak birleşme sağlık hizmeti alanında yapılmış ve prim tahsili ve emeklilik hususunda birlik sağlanamamıştır.
2. 2002 yılında yüzde 5.9 olarak gerçekleşen toplam sağlık harcamalarının oranı, 2012 yılında yüzde 6.3`e yükseldi. 2002 yılında kişi başına sağlık harcaması 184 ABD Doları iken, 2007 yılı kişi başı sağlık harcaması 644 ABD Doları oldu. (Kaynak: EIU, Eurostat)
3. Toplam sağlık harcamalarında SGK’nın devlet hastanelerine ödediği pay yüzde 35 olurken, özel hastaneler yüzde 10, üniversite hastaneleri de yüzde 6 oranında pay aldı. Geri kalan aslan payı ilaç harcamalarına % 44 gitmektedir.
4. Aktif sigortalı sayısı 18 milyon 500 bine ulaşmıştır.
Olumsuz yönleri:
1. Türkiye’de genç nüfus bir avantaj olarak görülse bile, bu genç nüfusun işsiz ve üretim dışında olması durumu şimdilik bu avantajı tersine çevirmektedir. Bu durum, günümüzdeki haliyle sağlık sektörünün üzerine bir yük olarak binmektedir.
2. İlaç harcamalarının toplam sağlık harcamalarına oranı yüzde 44’dür. Bu oran Batı ülkelerinde daha düşüktür.
3. 2013 yılı bütçe rakamlarına bakıldığında 156,3 milyar lira gelir, 181,2 miyar lira
gider öngörülmektedir. Öngörülen bütçe açığı 24,8 milyar lira. 2012 yılı gelirleri 140,32 miyar lira. Giderler 160,5 milyar lira olarak gerçekleşti. Bu açıkta kamu ve özel sektörde maaş ödemelerinin tamamının pirimlendirilmemesinden kaynaklanmaktadır.
SONUÇ VE ÖNERİLER:
Sağlık Der’in 1995 yılında hazırlamış olduğu ‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ nin şu anki hükümet tarafından hayata geçirilmiş olmasını memnuniyetle izliyoruz. Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK ve Devlet Memurlarının sağlık hizmetlerinin tek çatı altında SGK tarafından verilmesi uygulamadaki aksaklıklara rağmen tarafımızdan desteklemektedir.
Sağlıkta dönüşümünün en önemli ayaklarından biri olan ‘Aile Hekimliği’ sisteminin başarılı olamaması bu hükümetin bir zaafıdır. Aile hekimliği sistemi güçlendirilmelidir. Aile hekimi olmak isteyen pratisyen hekimlere bir yıl kadar eğitim verilmeli ve bu eğitim sağlık bakanlığınca hekimlerin maaşı ödenmek suretiyle karşılanmalıdır.
SSK, Bağ-kur ve Emekli Sandığının Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) adı altında birleştirilmesi görünürde çok başlılığı ortadan kaldırmıştır. Ancak birleşme sağlık hizmeti alanında yapılmış ve prim tahsili ve emeklilik hususunda birlik sağlanamamıştır.
Devletin yürüttüğü sağlık hizmetine kar-zarar mantığı çevresinde yaklaşmak sosyal devletin gereklerini ihmal etmek olacaktır.
Kamu Hastaneleri Birliği Kurumu faaliyete geçmiştir. Türkiye’deki tüm kamu hastaneleri il bazında birlikler haline getirilmiş. Başına il sekreterleri getirilmiş. Böylece yeni bir özerk idari yapılanma oluşturulmuştur. Bu yapıyı oluşturan kanun kamu hastanelerini tamamen özelleştirmeye açacak bir projedir. Kamu hastanelerinin özelleştirilmesi ile sağlık hizmetinde ticari kaygılar daha ön plana çıkacaktır.
Özel Sağlık Hizmetleri teşvik edilmelidir. Hizmet kalitesini artırmak için özel sektörün makul ölçülerde fark ücreti almasına müsaade edilmelidir.
Mecburi hizmet kaldırılmalıdır. Doktor atamada zorluk çekilen bölgelerde istihdam edilecek hekimlere 3 ila 5 yıl arasında çalışmaları durumunda TUS’a girmeden Eğitim Hastanelerinde uzmanlık eğitimi almaları hakkı verilmelidir.
Yine aynı şekilde uzman doktorlara da aynı miktarda hizmet karşılığında istedikleri ilde görev alabilme hakkı tanınmalıdır.
Sevk zinciri uygulanmadığı için ikinci ve üçüncü basamak kuruluşlarda aşırı ve gereksiz yığılma olmaktadır. Aile Hekimine giden bir hastanın SGK’ ya maliyeti 11 TL iken bu rakam üniversitelerde 60–70 TL’ye kadar çıkmaktadır.
Sevk zinciri işletilmek istendiğinde de yetersiz sayıdaki Aile Sağlığı Merkezleri kilitlenmektedir. Çözüm Aile Hekimi sayısını artırmak, dolayısıyla hekim sayısını artırmaktır. Bu da kısa zamanda çözülecek bir sorun değildir.
Özel Diş Hekimliği, tedavi hizmetleri Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanmamaktadır. Diş muayene ve tedavileri Özel Tıp Merkezleri ve Hastanelerde SGK tarafından karşılanmalıdır.
SGK fatura incelemelerinde hekimlerin ihtisaslarıyla ilgili mesleki bilgi ve becerilerine göre koyduğu teşhislerine müdahale etmektedir. Bu teşhislere göre yapılan tedavileri yerinde değil diyerek ödememektedir. Özel kurumlar bu durumdan mağdur olmaktadırlar. Hekimlerin tıbbi kanaatlerine müdahale edilmemelidir.
SGK birçok alanda sağlık bakanlığı ile çekişmeler yaşamakta ve giderek sağlık politikalarını belirler hale gelmektedir. . SGK, sağlık politikalarını belirlerken tamamen para eksenli hareket etmektedir. Örneğin pahalı bir ilaç gerekli olsa bile çok zor şartlarda reçete edilebilmektedir.
Vatandaşımız birçok konuda yeterince hakkını arayamadığı için SGK’nın yaptığı haksızlıklar yanına kar kalmaktadır.
Hekim sayısı artırılmalıdır. Hastaların uzman doktor bulmak için uzun yol kat etmesinin önüne geçilmelidir. Ciddi açık bulunan hemşire ve diğer yardımcı personel sayılarını artırmak için Sağlık Meslek Liselerinin sayısı artırılmalıdır.
Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının özlük hakları geliştirilmeli, sosyal imkanları arttırılmalıdır. Ek ödemeler ve Döner Sermaye ödemeleri emekliliğe sayılmalıdır.
Sosyal Güvenlik Kurumu 2013 yılı bütçe rakamlarına bakıldığında 156,3 milyar lira gelir, 181,2 miyar lira gider öngörülmektedir. Öngörülen bütçe açığı 24,8 milyar lira. 2012 yılı gelirleri 140,32 miyar lira. Giderler 160,5 milyar lira olarak gerçekleşti. Bu açık kamu ve özel sektörde maaş ödemelerinin tamamının pirimlendirilmemesinden kaynaklanmaktadır. Kamu çalışanlarının ek ödeme ve döner sermaye gelirleri tam gösterilirse; bu durumda SGK primlerini tam alacak. Bu gelirlerle SGK’nın bir açığı kalmayacaktır.
İlaç harcamalarının toplam sağlık harcamalarına oranı yüzde 44’dür. Bu oran Batı ülkelerinde daha düşüktür.
Sağlık finansmanı üstlenecek sağlık sigortası kurumları ve yardım sandıkları artırılmalı, çeşitlendirilmeli ve desteklenmelidir.
Primlerin toplanması hususunda özel sektörden istifade edilmelidir.
Türkiye’de genç nüfus bir avantaj olarak görülse bile, bu genç nüfusun işsiz ve üretim dışında olması durumu şimdilik bu avantajı tersine çevirmektedir. Bu durum, günümüzdeki haliyle sağlık sektörünün üzerine bir yük olarak binmektedir.
Tıbbi cihaz üreticileri ürettikleri her yeni cihazın bir iki yıl sonra bir üst modelini üretmektedirler. Bu cihazların yedek parçaları yeterince üretilmemekte veya pahalı satılmakta, bakımı yapılmamakta ve iki yıldan fazlada sigortalanmamaktadır. Böylece bu pahalı cihazlar 3-5 yılda, bir kenara atılmaktadır.
Hızlı bir teknoloji ve kaynak israfı olmaktadır. Buna hem batı hem de gelişmekte ve geri kalmış ülkeler alet olmaktadır. İletişim imkanları hastaların dünyanın neresinde ne cihaz olduğunu bilmesine ve bunları talep etmesine sebep olmaktadır. Bu talepler karşısında duramayan devlet ve özel sektör işletmecileri yeni teknolojik cihaz satın alma yarışına girmektedirler.
Aynı şekilde uluslararası ilaç ve sarf malzemesi üreticileri de patent yasaları çıkartarak bir tekelleşmeye, reklama dayalı tüketimi artırarak insan sağlığını sömürme yoluna gitmektedirler.
Tıbbın ilerlemesi insanların hayat standardını, yaşam kalitesini ve yaşam seviyesini artırmaktadır. Bunlarda tabii ki sağlığa daha fazla kaynak ayrılmasını gerektirmektedir.
Hükümetler bu kaynakları sağlamakta zorlanmaktadırlar. Yeterli kaynak bulunamadığında da “sağlıkta tasarruf” yoluna gidilmektedir.
Bu bağlamda orijinal ürünlerin yerli üretimi için mutlaka yeni ve akılcı Teşvik Paketleri gündeme getirilmelidir. İlaç sektörünün stratejik bir sektör olarak kabul ve teşvik edilmesi büyük öneme sahiptir.
Yeni teşvik sistemi cari açığı azaltmaya ve uluslararası rekabet gücünü artıracak yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli yatırımları desteklemeye odaklanmalıdır.. Daha sağlıklı bir Türkiye için çalışan, toplum ve ekonomi için daha fazla değer yaratmaya odaklanan Türkiye yenilikçi ilaç endüstrisinin desteklenmesi ve Türkiye`nin biyoteknoloji alanında söz sahibi olması gerekmektedir.
Sağlıkta yapılan tasarruf uygulamaları da insan sağlığını, toplum sağlığını tehdit eden geri dönülmez noktalara ulaşmaktadır. Bazen de tasarruf uygulamaları çok daha fazla kaynağın aşırı kullanımına sebep olabilmektedir.
Tasarruf tedbirleri çerçevesinde ödeme kapsamından çıkarılan 1,5 TL’ye satılan mukolitik bir ilacın yerine hekimler 3,5 TL’lik diğer bir mukolitik ilacı kullanma yoluna gitmektedirler. Diz artrozunda kullanılan 300 TL’lik diz içi kıkırdak hammaddesi enjekte edilen Hyaluronik Asitin ödeme kapsamından çıkarılması 600 TL’lik bir fizik tedavi uygulaması yada 3000 TL’lik diz protezi uygulamasına yol açabilmektedirler. Bu alternatif uygulamalar hem daha fazla işgücü kaybına hem de daha fazla kaynak ayrılmasına sebep olmaktadır.
Hekimler ve hastalar ilaç tüketiminin azaltılması hususunda bilinçlendirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Yeni cihazların alımında acele edilmemelidir. Demode olmayacak, versiyonları son bulmuş, oturmuş cihazlar alınmalıdır.
Tedavi kurumları olarak kaynakları daha tasarruflu kullanan yerli özel sektör yatırımcıları teşvik edilmelidir.
İş sağlığı ve güvenliği yasasının gerektirdiği 109 bin ‘iş yeri hekimi’ ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu durum ülkeyi büyük bir sıkıntı ve kaosa sokabilecektir. Hükümet yeterli miktarda işyeri hekimi, iş yeri hemşiresi ve iş güvenliği uzmanı yetişinceye kadar bu kanun en az 2 yıl ertelenmelidir. 50 den az personel çalıştıran iş yerleri bu kanuni mecburiyetten yeterli hekim ve hemşire tamamlanıncaya kadar vareste tutulmalıdır.
Bugün hükümetler profesyonel sporlara verdikleri desteklerin belki yüz katını halkın sağlığı için spor imkanı sağlamaya ayırmalıdırlar.
Sağlıklı bir toplum için spor alanları oluşturulmalı ve spor teşvik edilmelidir. İşyerleri ve okullarda spor alanları oluşturulmalıdır. Buralarda spor eğitmenleri istihdam edilmelidir. Okullarda beslenme ve sağlık dersleri mecbur kılınmalıdır.
Sağlığımızı güvencede gördüğümüz günlerin yakın olması temennisiyle
ABDULLAH ORTAÇ/ARTUKLU HABER AJANSI