MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sınırlarımızın bitişiğinde PKK devletleşmekte, Kürdistan'ın çatısı örülmektedir. Başbakan ve hükümeti ise Barzani'yle petrol ve doğalgaz anlaşması yapma derdindedir. Gerçek olan şudur ki petrol bahanesiyle Kürdistan'ın m
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sınırlarımızın bitişiğinde PKK devletleşmekte, Kürdistan’ın çatısı örülmektedir. Başbakan ve hükümeti ise Barzani’yle petrol ve doğalgaz anlaşması yapma derdindedir. Gerçek olan şudur ki petrol bahanesiyle Kürdistan’ın mayası çalınmakta, meşruiyeti sağlanmakta ve AKP de buna çanak tutmaktadır" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sınırlarımızın bitişiğinde PKK devletleşmekte, Kürdistan’ın çatısı örülmektedir. Başbakan ve hükümeti ise Barzani’yle petrol ve doğalgaz anlaşması yapma derdindedir. Gerçek olan şudur ki petrol bahanesiyle Kürdistan’ın mayası çalınmakta, meşruiyeti sağlanmakta ve AKP de buna çanak tutmaktadır" dedi.
Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada, PKK-PYD ortaklığının Suriye coğrafyasında; merkezde Kobani, batıda Afrin, doğuda ise Kamışlı’dan oluşacak özerk bir yönetim için düğmeye bastığını, AK Parti hükümetinin ise gelişmeleri sessizce izlediğini ve sineye çektiğini iddia etti.
Türkiye`nin yaptırım gücünü kaybettiğini ifade eden Bahçeli, şunları söyledi:
"Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz yılın Temmuz ayında bir televizyon kanalında yaptığı açıklaması ise bizzat kendisi tarafından unutulmuşluğa terk edilmiştir. Başbakan’ın; Kamışlı bölgesi ile Afrin’i kuşatan bir yapılanmanın Türkiye’yi rahatsız edeceğini, buna da sıcak bakmayacaklarını ve seyirci kalmayacaklarını ifade etmesinin üzerinden çok geçmemiştir. Fakat PYD-PKK ortaklığı Başbakan’ı hiç ciddiye almamış, eften püften çıkışlarını önemsememiş ve özerklik kararından caymamıştır. Başbakan sarfettiği sözlerini defalarca yutmuş, defalarca geri adım atmış, bir şey olmamış gibi ve pişkince davranmaktan gocunmamıştır.
Türkiye, AKP’yle birlikte yakın coğrafyalardaki tüm iddiasını ve yaptırım gücünü kaybederek edilgen ve pasif bir duruma gerilemiştir. Başbakan Erdoğan’ın iş olsun kabilinden gürlemesi, yüksek perdeden atıp tutması ve kuru diklenmeleri hiçbir fayda sağlamamış, hiçbir sonuç doğurmamıştır. Türkiye de bölgesinde hafife alınan, korkulmayan, çekinilmeyen ve fikri sorulmayan bir ülke haline gelmiştir. Bu şekilde milli güvenliğimizi teminat altına almak, milli çıkarlarımızın devamlılığını sağlamak mümkün olamayacaktır.
Ülkemiz dört bir tarafından ihanet çemberine alınmıştır. Sınırlarımızın bitişiğinde PKK devletleşmekte, Kürdistan’ın çatısı örülmektedir. Başbakan ve hükümeti ise Barzani’yle petrol ve doğal gaz anlaşması yapma derdindedir. Sormak lazımdır ki vatanımız ve milletimiz tehdit altındayken, kardeşliğimiz namlunun ucundayken, boru hatları kurulmasının, Türkmen kanı üzerinden sürdürülen enerji pazarlıklarının kime ne yararı dokunacaktır? Başbakan Erdoğan enerjiye karşılık ne vaat etmiş, peşmergenin gönlünü nasıl kazanmış, hangi milli hak ve menfaatleri gözden çıkarmıştır? Kan üzerinden kurulan enerji denkleminin, tavizlerle inşa edilecek boru hatlarının ülkemizin başına musibetleri sağanak halinde yağdıracağı şimdiden aşikardır. Gerçek olan şudur ki petrol bahanesiyle Kürdistan’ın mayası çalınmakta, meşruiyeti sağlanmakta ve AKP de buna çanak tutmaktadır."
Başbakan Erdoğan`ın Türkmenleri görmezden geldiğini savunan Bahçeli, "Başbakan Erdoğan peşmergeye duyduğu sevgi ve yakınlığın onda birini nedense Türkmenlere göstermemektedir. Türkmenlerin can ve mal güvenliği suikastlara kurban giderken Başbakan oralı bile değildir. Aklı fikri Barzani’ye yılışmak, gözüne girmek ve Kürdistan’ı tanıyarak petrolü elde etmektir. Enerji havzasında bulunan Türkmen kentleri peşmergenin ve tetikçilerin hedefindeyken, petrol ve doğalgaz anlaşmalarıyla acıklı ve isyan ettiren katliamları yok saymak ne insanlıkla, ne adamlıkla ve ne de milletimizin beklentileriyle bağdaşmayacaktır" görüşünü dile getirdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, parti olarak 24 Ocak 2013 günü Söğüt’ten başlattıkları seçim çalışmalarını büyük bir heyecan, inanmışlık ve tutarlılıkla sürdürdüklerini ve başarıyı yakalamak için her mücadeleyi vermekten kaçınmadıklarını bildirdi.
Mahalli İdareler Seçimlerinin millet için tarihi bir imtihan olmasının yanında, çok hayati sonuçlarıyla da Türkiye`nin yakın geleceğini etkileyeceğini söyleyen Bahçeli, şunları söyledi:
"30 Mart 2014 tarihindeki demokratik imtihanda şu soruların cevabı en açık biçimde karşılık bulacak ve billurlaşacaktır; milli ve manevi değerlerimize saygı ve sadakatin mi sözü geçecek; yoksa inkâr, yok sayma ve hakaretin saltanatı mı sürecektir? Milli kültür ve kimlik unsurlarına bağlılık ve riayet mi kazanacak, yoksa bunların aşağılanması, rencide edilmesi, küçümsenmesi mi tercih edilecektir? Milletin tümünü bağrına basan hizmet aşkı ve karşılıksız sevgi mi seçilecek; yoksa sınıf, zümre, elit, kaymak tabaka, yandaş, hısım, dünür ve hanedan çıkarları mı gözetilecektir?
Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü mü sahiplenilecek; yoksa bölünmüş, parçalanmış ve 36 etnik kimlik tarafından markaja alınmış, ezilmiş, öğütülmüş ve makaslanmış millet fikri mi desteklenecektir? Terörü kaynağında kurutmaya ve kazımaya yemin etmiş irade mi öne geçecek; yoksa teröristlerle müzakere masalarında şeref ve haysiyetini kaybetmiş hainler korosu tasvip mi görecektir? Türk milletini var etmeye, Türklüğü yaşatmaya ve payidarlığını korumaya çalışan Türk milliyetçilerinin haklılığı mı görülecek; yoksa `Türk diye bir şey yoktur` diyen anonim, iptidai, soyu bulanık, aklı karışık ve zihniyeti kapkaranlık simalar mı gülecektir? Bağımsızlık, onurlu yaşamak, ilkeli ve itibarlı olmak mı yükselecek; yoksa dayatma, kuşatma ve teslimiyet zincirleriyle birbirlerine sımsıkı bağlanmış ve vicdanları zifte dönmüş gafiller mi öne çıkacaktır? Türk milleti, emin olunuz ki bu iki tercihten birisini oylayacak, birisini seçecektir."
Bahçeli, seçimlerde AK Parti`nin vatandaşlar tarafından uyarılacağını belirterek, "İnancım odur ki bu seçimler kötü gidişe vurulacak kelepçe, talihsizlikleri önleyecek demokratik çare olacaktır. Ve bu seçimler çözülmeye, çöküşe, yıkıma, tahribata en kesif, en kat’i ve en keskin cevap üretecektir" görüşünü dile getirdi.
Türkiye’nin bugünkü ortam ve halinin; düşünen, dürüstlüğü pusula edinen, milli hassasiyetleri olan, sağduyuyla meselelere bakan herkesi endişelendirdiğini anlatan Bahçeli, şöyle konuştu:
"Başbakan Erdoğan’ın ayırıcı ve ayrılıkçı üslubu, hakaret dolu açıklamaları, terörizme karşı beslediği hayranlık ve muhabbeti daha ciddi badirelere yol açmadan törpülenmeli ve hak ettiği karşılığı almalıdır. Bu sebeple önümüzdeki 30 Mart tarihi çok şeye gebedir. Türkiye’nin AKP zulmünden kurtulması için 30 Mart’ı ilk çıkış kapısı olarak görüyor ve buna uygun hareket etmek için de her mücadeleyi gösteriyoruz. Anlaşılmaktadır ki, Başbakan Erdoğan Mahalli İdareler Seçimlerini bir güven oylaması olarak ele almakta ve yorumlamaktadır. Bunun için tüm kozlarını, devletin tüm imkan ve kaynaklarını siyasi çalışmalarına seferber etmektedir. Aynı zamanda 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri, sonrasında yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için de prova niteliğindedir. Dahası, normal zamanı 2015 yılının Haziran ayı olan 25. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimlerinin seyri ve sonuçları hakkında da aşağı yukarı hepimize bir fikir verecektir.
Her hal ve tavrından görülüyor ki, Başbakan’ı korku sarmıştır. Sözleri, siyasi faaliyetleri, ilişki ve irtibatlarındaki gelgitler paniklediğinin, telaşa kapıldığının, panik ataklar geçirdiğinin işaretleriyle doludur. Ancak korkunun ecele faydası dün olmadığı gibi, 30 Mart’ta da olmayacaktır. Başbakan ve partisinin layık olduğu hezimet, hak ettiği hüsran 118 gün sonra bulacak ve kanadını, kolunu kıracaktır. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur.
Manevi değerlerimizi istismar eden, bölücülere umut veren, PKK’ya el uzatan iktidar partisiyle; Washington’dan icazet arayacak, siyasetini yabancılara endeksleyecek kadar çaresizliğe mahkum hale gelen ana muhalefet partisi ülkemizin önündeki başlıca takozdur. Bunların işleri güçleri germek, kamplaştırmak ve gerilim icat etmektir. AKP, CHP ve BDP birbirlerinin gıdasıdır ve biri olmazsa diğerine de gerek kalmayacaktır.
Milletimiz içine düşürüldüğü kısır ve zararlı çekişmeden bıkmıştır. Türk milleti artık kaynaşma ve kucaklaşma aramaktadır. Kaçınılmaz hesaplaşma, bastırılamaz milli irade, yayından fırlayan ok gibi olan milli şuur 30 Mart günü Başbakan’a, pazarlık ortaklarına, yabancılardan merhamet uman zavallılara zelzele yaşatacak ve zangır zangır alayını titretecektir."
MHP Genel Başkanı Bahçeli, BDP’nin Gençlik Meclisi Kongresi’nde "bir grup alçağın ve teröristin" Türk bayrağını indirdiğini anımsatarak, şeref ve bağımsızlık simgesi olan Türk bayrağına yönelik bu saldırıyı lanetlediğini ve yapanların yanına kar bırakılmamasını istediğini söyledi.
"Öyle bir süreçteyiz ki bayrağımız gölgelenmekte, kimliğimiz ezilmekte, Türklük inkar edilmekte, Türk milleti suçlanmakta ve milli değerlerimiz bir bir yıpratılmaktadır" diyen Bahçeli, Türkiye`nin, "hainlerin at koşturduğu, sürüler halinde nifak saçtığı ve provokasyonlar yaptığı bir ülke haline geldiğini" öne sürdü.
Bahçeli, şöyle devam etti:
"PKK’lıların ve İmralı canisinin affı hedef yapılmıştır. Zira Başbakan’ın hayallerinin hedef olduğunu açıklayan yıkımdan sorumlu Başkan Yardımcısı bu gerçeğin altını bir kez daha ve şifreli sözlerle çizmiştir.
Başbakan hafta sonunda adeta terör estirdiği, olağan üstü hal görüntüsünden farksız Muğla ziyaretinde, bayrağımıza yönelik mütecaviz girişime ucundan kıyısından değinmiş ve şöyle demiştir; `Yani bizim bayrağımıza tahammül edemeyen bir anlayış, bir zihniyet bu ülkede politika yapabilir mi?` Bu şekilde bir söz söylemeye en son hakkı olan, belki de hiç olmayan yegane kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bayrağımız iniyorsa sorumlusu Başbakan’dır. PKK’lı militanlar şehirlerde kimlik kontrolü yapıyorsa suçlusu Başbakan’dır. Petrol için Türkiye’yi ve Türk milletini boru hatlarıyla değişme kalleşliği de Başbakan’a ait bir yüz karalığıdır."
Konuşmasında Türklük üzerine medyada yer alan haberlere de değinen Bahçeli, "(Türk dediğin bir sentezdir ve Türk diye bir ırk yoktur) diyerek ağaç kovuğundan çıktığını, cami avlusunda bulunduğunu, nüfus kütüğünü Kandil’deki mağaralara yazdırdığını zımnen kabullenen, tescilli ve markalı Türk hasımlarına unvan veren, mevki kazandıran ve oraya buraya saldırtan Başbakan’dır" diye konuştu.
"Türk demek İslam’ın kılıcıdır" diyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Türk demek, Peygamberimizin övgüsüne mazhar olandır. Türk demek şereftir. Türk demek tarihtir. Türk demek Atilla’dan Mustafa Kemal’e kadar sergilenen cesaret, gösterilen atılganlıktır. Türk demek şehitliktir. Türk demek kahramanlıktır. Türk demek irfan, görkem ve kutlu bir dilektir. Türk demek milletle aynı anlamdadır. Türk demek kültürle olgunlaşmış, zaferlerle pekişmiş, acılarla perçinlenmiş, anılarla zenginleşmiş, ülkülerle yoğrulmuş devasa kudret, devasa şuur ve devasa hatıra demektir.
Türklüğü inkar etmek en şiddetli ırkçılık ve düşmanlıktır. Ne acıdır ki, asırların vicdanı Türklüğü defalarca teyit etmiştir de içimizdeki köksüzler, vicdanları esir düşmüş ruhsuzlar hala bunu anlayamamıştır. Kıtalar, coğrafyalar, ülkeler, beşeriyet ve tüm mahlukat Türklüğü yüzyıllarca hürmetle selamlamıştır da içimizdeki batılın takipçileri, küfrün uşakları hala bunu fark edememiştir. Steplerden okyanuslara, bozkırlardan balta girmemiş ormanlara kadar Türk’ün imzası atılmış, mührü vurulmuştur da bir tek bunu Şark Meselesi’nin kuyruğuna takılan yarasa tabiatlılar idrak edememiştir. Bu da onların kirli alın yazısı, onların karın ağrısı, onların terbiye yoksunluğu ve onların utancı olarak ebediyete kadar peşlerini bırakmayacaktır."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sulama birliklerinde çalışanların dahi istifasına karar veren YSK, kamu gücünün başında bulunan, devlet yönetiminin siyasi sorumluluğunu taşıyan bakanları nasıl ve hangi mantıkla es geçmiştir? Bakanların koltuklarından ayrılmadan adaylığa soyunmaları haksız rekabeti doğuracak ve ahlaken sorunlu bir durumu ortaya çıkaracaktır" dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM Grubu`nda yaptığı konuşmada, yerel seçimlerle ilgili olarak demokratik adap, edep ve kuralların herkes için geçerli olması ve herkese eşit bir şekilde uygulanması gerektiğini söyledi.
Mahalli İdareler Seçimlerine katılacak AK Parti`li adayları kollayan, koruyan ve emniyete alan bazı tavır ve tercihlerin gösterildiğinin anlaşıldığını öne süren Bahçeli, şunları söyledi:
"Özellikle Yüksek Seçim Kurulu’nun 28 Kasım günü aldığı ilke kararı düşündürücü, bir o kadar da yanlı ve yanlıştır. Buna göre, Mahalli İdareler Seçimlerinde aday olacak hükümet üyelerinin durumu netleştirilmiş ve istifalarına gerek olmadığı yönünde oy birliğiyle karar alınmıştır. Yani belediye başkan adayı olacak bakanların milletvekilleriyle aynı sıfatı taşıdıklarından bahisle görevlerinden ayrılmalarına lüzum görülmemiştir.
Bu mesnetsiz, ucube ve anormal karar demokrasinin ilke ve esaslarını hiçe saymaktan, çiğnemekten ve dikkate almamaktan başka bir şey değildir. Yüksek Seçim Kurulu’nun çok değerli üyeleri bu kararı alırken demokrasinin faziletlerini ve yazılmamış esaslarını hesaba katmışlar mıdır? Sulama birliklerinde çalışanların dahi istifasına karar veren bu Kurul, kamu gücünün başında bulunan, devlet yönetiminin siyasi sorumluluğunu taşıyan bakanları nasıl ve hangi mantıkla es geçmiştir?
Milletvekilleriyle bakanları yetki ve görev bakımından bir ve eşit görmek bir defa büyük bir yanılgıdır. Her şeyden önce bakanlar, bakanlıkların en yüksek ita amiridir ve bu yönüyle kamu görevi icra etmektedirler. Bakanların koltuklarından ayrılmadan adaylığa soyunmaları haksız rekabeti doğuracak ve ahlaken sorunlu bir durumu ortaya çıkaracaktır. Bir yanda kısıtlı kaynaklarla seçime katılan adaylar, diğer yanda devlet gücünü arkasına almış bakanlar bulunacaktır. Bir yanda kıt kanaat seçim çalışmasını sürdürmeye çabalayan adaylar, diğer yanda bürokrasiyi ve bakanlık imkanlarını pervasızca kullanan ve yönlendiren bakanlar yer alacaktır. Bu paradoks ve patolojik vaka demokrasinin ruhunu tırpanlamak, demokratik ahlaka kara çalmaktır."
Meselenin daha manidar tarafının; AK Parti`li yöneticilerin YSK’nın kararını doğru, isabetli ve meşru kabul etmesi olduğuna işaret eden Bahçeli, bunun demokrasi ile bağdaşmadığını kaydetti.
Bahçeli, şöyle konuştu:
"Sormak isterim ki YSK’nın kararını onaylamak, haklı görmek ve temize çıkarmak demokrasiyle nasıl bağdaşacak, demokrasinin erdemleriyle ne şekilde örtüşecek ve nerede kesişecektir? YSK’nın oy birliğiyle somutlaşan iradesi aleni şekilde hukuka aykırı olmasa da vicdanlarda nasıl izah edilecek; otoriter yönetimleri aratmayan bu hükmü hangi akılla tevil edilecektir? YSK bu kararı alırken acaba; Telkin altında kalmış mıdır? Tavsiye almış mıdır? Yönlendirmelere açık olmuş mudur? Ya da herhangi bir menfaat vaadine kanmış, iradesine ipotek koydurmuş mudur?
Başbakan Erdoğan, demokrasinin zerresini içinde taşıyorsa, siyasi ahlakın kırıntısına sahipse aday olmuş veya olacak bakanların derhal istifasını istemelidir. Bu konuda geç kalmamalı, kamuoyuna yansıyan iradesinin hilafına hareket etmemelidir. Şayet bakanlar görevlerinden çekilmeden aday olurlarsa; siyasetin havası bozulacak, itibarı karalanacak, dengesi sarsılacak, rekabeti sakatlanacak ve tıpa tıp faşist yönetimleri çağrıştıracaktır.
Yüksek Seçim Kurulu da hiçbir şekilde kabul edilemeyecek kuşkulu kararından hemen dönmeli ve demokrasinin evrenselleşmiş ilkelerine bağlı olmalıdır."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybeden kardeşlerimizin toplumsal hayata uyum sağlamalarını ve günlük ihtiyaçlarını gidermelerini temin etmek hepimizin insanlık görevidir" dedi.
Engellilere; korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetleri sunmanın sosyal devlet olmanın da bir gereği ve yükümlülüğü oluğuna işaret eden Bahçeli, engellilerin önündeki tüm sanal veya somut engelleri kaldırmanın başta siyasi iktidar olmak kaydıyla herkesin hedefi olması gerektiğini söyledi.
Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti:
"Eğitimden ekonomiye, siyasetten sağlığa, sanattan spora kadar hayatın her kısmında engellilerin daha görünür olması için gayretler yoğunlaştırılmalıdır. 2002 yılına göre engelli istihdamının yaklaşık beş kat artmasıyla övünmek yerine, bu kapsamdaki milyonlarca kardeşimizin şartlarını iyileştirecek ve düzenleyecek kalıcı ve köklü reformlar yapılmalıdır. AKP hükümetinin engellilere dönük uygulamaları, onların yararını yetersiz de olsa gözeten adımları lütuf, yardım veya bağış olarak izah edilmemelidir.
Bu hükümet olmanın getirdiği bir mecburiyettir ki buna aykırı her yorum, her açıklama ve her yaklaşım engelli kardeşlerimizi incitmek, kırmak ve hakir görmekle eş anlamlıdır. Engellileri verimli olacakları iş ve mesleklere kavuşturmak, hayatlarını bizatihi idame ettirecek sosyal fırsatlara eriştirmek için vakit kaybedilmemelidir.
Kamuda ve özel sektörde engelli kardeşlerimiz için ayrılan yasal kontenjanlar herhangi bir mazeret ileri sürülmeksizin doldurulmalı ve çalışma alanları genişletilmelidir. Ayrıca kazaları önleyici tedbirler geliştirilmeli, engellilerin karşılaştıkları ulaşım, erişim ve dolaşımla ilgili güçlükler en aza indirilerek onlara sunulan tıbbi ve mesleki rehabilite imkanları çeşitlendirilip, artırılmalıdır. Tedavisi mümkün olmayan asıl engelin, asıl engelliliğin buz tutmuş vicdanlarda, sığ politikalarda ve art niyetli zihniyetlerde olduğunu, bunun dışındaki her engelin mutlaka aşılacağını biliyor ve buna canı gönülden inanıyorum."
Bahçeli, yerel seçimlerde belediye meclis üyeleri arasında engellilere de yer vereceklerini ifade etti.
Bahçeli, 5 Aralık 1934’te Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını aldığını anımsatarak, "Devrin özellikleri göz önüne alındığında bu reform gerçekten de eşine çok az rastlanır bir gelişmedir" dedi.
Ayrıca 1931 yılında, kadınların belediye seçimlerine katılma imkanını elde ettiklerini de anımsatan Bahçeli, "Dünya’nın birçok ülkesi kadına hak ettiği değer ve payeyi vermezken Türkiye’nin demokrasi, insan hak ve özgürlükleri paralelinde tutum takınması bize göre övgüye ve takdire fazlasıyla layıktır" diye konuştu.
Bugünlerde siyasetteki temsil oranlarının yeterli olup olmadığı bir yana kadınların her neviden sorunları, karşılaştıkları zulüm ve zorbalıkların, korku ve kaygı verici şekilde tırmandığına işaret eden Bahçeli, şunları söyledi:
"Artık kadına şiddet otomatiğe bağlanmış, saldırı ve kaba güç gösterileri iyice kontrolden çıkmıştır. Psikopatlar, cani ruhlular, eli kanlı canavarlar, gözü dönmüş manyaklar kadın, genç kız ve çocuk demeden katletmektedir.
Şu kahredici tabloya bakınız ki son yedi yılda kadın cinayetleri yüzde bin dört yüz artmış, bu çerçevede AKP’nin iktidar yıllarında beş bine yakın ölüm vakası yaşanmıştır. Bu anormal manzara kolay kolay hazmedilecek bir sonuç değildir. Ülkemiz hastalıklı ruhların eşkıyalıklarına sahne olmaktadır. Gazetelerin üçüncü sayfaları vahşetin ve barbarlığın yürek yaralayıcı ve iç karartıcı haberleriyle doludur.
Bahanesi ne olursa olsun kadına şiddet konusu çözülmeden, uzanan eller kırılmadan, daha da önemlisi şiddete müzahir psikolojik ve sosyolojik faktörler köreltilmeden seçme ve seçilme hakkını konuşmanın hiçbir faydası da olmayacaktır. Anlaşılan geçtiğimiz yıl TBMM’de kabul edilerek yasalaşan “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine” dair düzenlemenin henüz bir yaptırım ve caydırıcılığı görülmemiştir. Öncelikle kadını hedefine alan ve şiddeti doğuran davranış, tavır ve eğilimlerin üzerine tavizsiz şekilde gitmek, kaynağında kurutmak ve en ağır şekilde de cezalandırmak aciliyet ve ehemmiyet arz eden bir husustur."
Bahçeli, 26 Kasım`da dolu afeti yaşayan Demrelilere geçmiş olsun dileklerini iletti ve mağduriyetlerin giderilmesi için hükümeti göreve davet etti.
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA
9549,89%1,94
34,53% 0,16
35,98% -0,69
2997,66% 1,21
5006,70% 1,01