Tarih: 11.03.2017 09:40

AMSTERDAMDA TÜRKLER HOLLANDA SEÇİMLERİNİ TARTIŞTI

Facebook Twitter Linked-in

ürkevi Araştırmalar  Merkezi tarafından her ay yapılmakta olan Amsterdam Tartışmaları'nın 51'incisinde, Hollanda’da 15 Martta yapılacak olan genel seçimleri farklı yönleriyle ele alındı. 


Türk Sivil toplum kuruluşu yöneticileri, kanaat önderleri ve farklı disiplinlerden uzmanların davet edildiği toplantıda, seçimlerin özellikle Türk toplumu için ne anlama geldiği tartışıldı. 


 Türkevi Başkanı Veyis Güngör'ün ev sahipliği ve Ahmet Suat Arı'nın moderatörlüğünde yapılan toplantıya, Türkler'in Hollanda’da oy kullanmaya başladıkları tarihten itibaren ortaya koydukları siyasi tavırların, kronolojik olarak hatırlatılmasıyla başlandı. Tartışmada öne çıkan en önemli husus, mevcut siyasi atmosferin normal seyrinde olmadığı, haliyle de toplum olarak farklı okunması gerektiğiydi.


Sürecin başından itibaren, Hıristiyan Demokrat Parti CDA ve İşçi Partisi PvdA’ya olan ilgi, 2006 seçimleri öncesinde Ayhan Tonca, Osman Elmacı ve Erdinç Saçan'ın, sözde 'Ermeni soykırımını tanımıyorlar' gerekçesi ile aday listelerinden atılmalarıyla ciddi bir şekilde azaldı. Türk kökenli seçmenlerin önemini anlamayan siyasi partilere ders vermek için birlik olan Türkler, oylarını D66 Partisi listesinin alt sıralarındaki Fatma Koşer Kaya'ya vermişlerdi. O zamanlar medya, Türk kökenlilerin verdikleri oylar ile Fatma Koşer Kaya'yı meclise taşıdıklarını ve D66 Partisini kurtardıklarını yazmıştı. Bu tek seferlik tercih, sonraki seçimlerde tekrarlanmadı ve oylar farklı partilere dağıldı.


İkinci kırılma ise, 2012’de PvdA’da listelerinden Meclise giren Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün parti içinde uyum politiklarıyla ilgili fikir ayrılığı yüzünden, partiden kovulmalarıyla yaşandı. İşçi Partili Başbakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Bakanı Asscher’ın, Türk gençleriyle alakalı yaptırdığı ciddiyeti tartışmalı araştırma yüzünden, fikir ayrılığına düşen Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk, bir müddet Kuzu-Öztürk Grubu olarak kendi meclis grubunu oluşturdular ve daha sonra da DENK partisi'ni kurdular.
'Yabancıların umudu' olarak kurulan DENK Partisi'ni daha da güçlendirmek için, diğer yabancı kökenli siyasetçiler ile birleşmeyi amaçlayan Kuzu ve Öztürk, amaçlarına ulaşmışlardı.
Özellikle, Surinam asıllı Sylvana Simons'u partilerine ve aday listelerine ekledikten sonra bir hayli güçlenen DENK Partisi ile Simons'un yolları ayrılınca, partinin popülaritesi az da olsa darbe yedi.

Katılımcılar 2006’daki Ermeni Meselesindeki kırılmadan sonra, Türkler'in önüne sürekli yeni engeller çıkarıldığını ifade ettiler. Ermeni Meselesinin yanı sıra, eşcinsel emansipasyonu, Türkiye ile ilişkiler, aidiyet meselesi, ‘uyum’la ilgili dayatmalar, dini ve kültürel yaklaşımları siyasete heveslenenlerin önüne sınav sorusu olarak getirdiklerine vurgu yapıldı. 
İçinde bulunduğumuz sürecin, 2006’daki gibi stratejik tavır almamızı gerektiren geçici bir süreç mi, yoksa kalıcı bir tavra evrilen yeni bir süreç mi sorusunun da gündeme geldiği tartışmada, bu sürecin kalıcı olduğu yönünde fikirler beyan edildi. Buna gerekçe olarak da, ana akım siyasi partilerde, taviz vermeden siyaset yapmanın artık mümkün olmadığı ifade edildi. Artık küçük hesapların bir kenara itilmesi ve büyük düşünülmesi gerektiğinin altı çizilirken, bu ülkede var oluşumuzun, belirleyeceğimiz tavırla mümkün olduğuna da vurgu yapıldı. Bu bağlamda Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün yeni oluşumu DENK’in çok ciddi olarak değerlendirilmesi ve onlara ana akım siyasi partiler ve medya tarafından ısrarla giydirilmek istenen ‘Türk partisi’ imajının kırılması gerektiği, katılımcılar tarafından ifade edildi. 
DENK’in hem yeni olması hem de sınırlı imkanları sebebiyle geniş kesimlere ulaşma konusunda sıkıntılı olduğu, hatta çok önemli fırsatları değerlendirme konusunda ihmallerinin de olduğu ifade edildiği gibi, onlara Hollanda’nın yönetimine talip olma noktasından fırsat verilmesi gerektiği de belirtildi. DENK ile ilgili ifade edilen bir diğer husus da, partinin Avrupa’da yeni bir öncü hareket olduğu ve mutlaka desteklenmesi gerektiği oldu. 
Özellikle, gerek Avrupa’da ve gerekse Amerika’da, siyasetin göçmenler üzerinden yürütüldüğü bir dönemde, gerek siyasi katılım ve gerekse DENK gibi oluşumların desteklenmesi gerektiğinin de altının çizildiği tartışmadai bir çok açıdan ciddi mesajların verilebileceği de ifade edildi. Türk seçmenlerin ilgisi veya ilgisizliği bir çok sonuçlar doğuracaktır ve bunların lehimize olması için yoğun katılımın olması, hatta Türkiye’deki seçimlerden daha fazla olması gerektiği de vurgulandı. 
 Son olarak da sandığa neden gitmemizin ne anlama geleceği, tartışmanın sonuç bildirisi olarak katılımcılar tarafından tespit edildi. Buna göre: 
1. Siyasi katılımı azami seviyeye çıkararak gücümüzün farkına varılması sağlanmalı; 
2. Sandığa giderek Hollanda’nın asli unsuru olduğumuzu, bu ülkenin yönetimi ile ilgili bizim de kaygılarımızın olduğunu ve bizim de eşit vatandaş olarak seçme ve seçilme hakkını vatandaşlık şuuruyla yerine getirdiğimizi göstermeliyiz; 
3. Türkiye’ye duyduğumuz aidiyetin Hollanda’ya duyduğumuz aidiyete halel getirmeyeceğini, tam aksine bunun bir zenginlik olduğunu tavrımızla göstermeliyiz; 


4. Hollanda’daki siyasi tercihimizin Türkiye’den bağımsız olarak nitelenmesi gerektiğini ve tercihimize demokratik hak olarak saygı duyulması gerektiğini talep etmeliyiz; 


 5. Denk’in başarısı veya başarısızlığı göçmen kökenlilere mal edileceği için, her türlü siyasi, sosyal ve kişisel farklılıklarımızı ikinci plana atarak onlara ülke yönetiminde söz sahibi olma noktasında gereken desteğin verilmesi gerektiği katılımcılar tarafından ifade edildi. 


Tartışma, bundan sonra yapılacak olan 52'nci Amsterdam Tartışmaları'nda, 15 Mart seçimleri sonrasında ortaya çıkacak olan tablonun analiz edilmesi temennisiyle kapandı.

Fotoğraf:
Türkevi Araştırmalar Merkezi'nde yapılan tartışma toplantısına katılanlardan Sadık Soley, Atilla Barat, Mehmet Türüncü, İbrahim Çitil, Reşat kaya, Bilal Ceyhan, Reis Coşkun, Mustafa Aksoy, Ali Rıza karacaer, Veli Tongel, Prof. Bedir Tekinerdoğan ve Mustafa Zeki Özen, Veyis Güngör ve İlhan Karaçay, fikirlerini beyan ederek sonuç bildirgesine katkıda bulundular.

 


İlhan KARAÇAY'dan son tavsiye...

HOLLANDA SEÇİMLERİNDE GÜCÜMÜZÜ GÖSTERMENİN TEK YOLU VAR:
YIĞINLAR HALİNDE OY KULLANMAK VE BİR NOKTAYA ODAKLANMAK.

Hollanda'da 15 martta yapılacak olan genel seçimlerde 240 bin Türk asıllı seçmen var. Bu seçmenlerin yüzde 60'ının sandıklara gideceğini varsayarsak, 144 bin Türk asıllı oy kullanacak. Hele hele, bir defalığına da olsa, yığınlar halinde sandığa gitsek ve yüzde 80 civarında oy kullansak, 192 bin oy eder ki,
'yeme de yanında yat' misali olur.

Ben şahsen oldum olası, ayrı bir parti kurup kendimizi soyutlamaktan yana değilim. Ben hep, siyasi partiler içinde yer almamızı yeğlemişimdir. Zira, siyasi partiler içinde davamıza destek olacak diğer partidaşlarımız var olacaktır.
Ne var ki, siyasi partiler, Milletvekili, Belediye Meclis Üyesi ve İl Genel Meclisi Üyesi olan Türk asıllılara, bırakın destek olmayı, köstek oldular ve hatta partilerinden attırdılar.
Bunun ilk örneğini 2006 seçimleri öncesinde Ayhan Tonca, Osman Elmacı ve Erdinç Saçan'ın, sözde 'Ermeni soykırımını tanımıyorlar' gerekçesi ile aday listelerinde çıkarılışı sırasında yaşadık.
O zaman çok kızmıştık. Türk kökenli seçmenlerin önemini anlamayan siyasi partilere ders vermek için, az da olsa birlik olmuştuk ve oylarımızı Fatma Koşer Kaya'ya vermiştik. O zamanlar medya, Türk kökenlilerin verdikleri oylar ile D66 Partisini kurtardıklarını yazmıştı.

İkinci dışlanma örneğini geçen yıl yaşadık. Başbakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher'in, yabancılar politikasına tepki gösterdikleri için, İşçi Partisi'nden atılan Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk, mecliste kendi gruplarını oluşturdular ve sonra da DENK adında bir parti kurdular.

'Yabancıların umudu' olarak kurulan DENK Partisi'ni daha da güçlendirmek için, diğer yabancı kökenli siyasetçiler ile birleşmeyi amaçlayan Kuzu ve Öztürk, amaçlarına ulaşmışlardı.
Özellikle, Surinam asıllı Sylvana Simons'u partilerine ve aday listelerine ekledikten sonra bir hayli güçlenen DENK Partisi ile Simons'un yolları ayrılınca, partinin popülerliği az da olsa darbe yedi.
DENK Partisi, 15 Martta yapılacak genel seçimlerde, gerek kendi ölçümlerinde ve gerekse partiye gönül verenlerin nazarında çok başarılı olacak.
Seçimlerde 4 veya 5 milletvekili çıkaracaklarına inanan partililer, Türkler'den başka Faslılar'dan ve hatta Hollandalılar'dan da oy alacaklarını inanıyorlar.
Seçim kampanyalarına daha ziyade, yabancı kökenlilerin haklarını savunma politikası sürdüren DENK Partisi, en çok da yabancı düşmanı Gerd Wilders ile karşı karşıya geliyor.
DENK Partisi, seçimler yaklaştıkça popülaritesini yükseltirken, pek çok kesimde sempati kazanmaya da başladı.
Hoş, son günlerde Tunahan Kuzu'nun, 'Bazı doktorlar yaşlı Türk hastaların fişini daha çabuk çekiyor' şeklindeki iddiası biraz olumsuz kaçtı ama, sonradan yapılan toparlama açıklamalar ile durum az da olsa düzeltildi.

Şimdi yeniden başa geçelim.
Ben şahsen, hala kendimizi soyutlamamaktan yanayım. Çeşitli siyasi partilerin listelerinde bulunan Türk kökenli adaylara oy verilmesini tercih ederim.
Ne var ki, sohbet ve tartışma yaptığım pek çok uzman ile görüşmelerimden sonra, bir defalığıma da olsa fikir değiştirdim.
En iyimser şekliyle 192 bin, ortalama şekliyle 142 bin oyumuzu çeşitli adaylar ve partilere böldüğümüz zaman, oylarımızın heba olacağı kesindir.
Bu durumda gerek Hollanda medyası ve gerekse siyasi partiler, oylarımızın değersiz olduğu kanaatini yayacaklardır.

Şimdi, hepimiz oylarımızı bir noktada odaklaştırırsak, oy sayımızı görecek olan medya ve siyasi partiler, bize çok daha değişik bir gözle bakacaklardır.
Bu durumda, diğer aday kardeşlerim beni bağışlasınlar ama, ben şahsen oyumu, çok iyi değerlenmesi için DENK Partisi'ne vereceğim.

Şahsi fikrimi şöyle paylaşabilirim: DENK Partisi bana göre en çok iki sandalye kazanacak konumdadır. Türkler'den, Faslılar'dan ve Surinamlılar'dan gelecek oy sayısı, bence 120-140 bini geçmez. Ama, biz oylarımızı DENK Partisi'ne yığınlar halinde verirsek ve DENK'in oy sayısını 200 binin üzerine ulaştırırsak, 3 veya 4 milletvekili kazandırmış oluruz ki, işte o zaman Hollanda medyası ve siyasi partileri epey sarsılırlar ve korkarlar.

Parlamentoda 3,4 veya 5 sandalyeye sahip olan bir parti, koalisyon ortağı bile olabilir. Hiçbir şey olmasa da, daha sonraki seçimlerde siyasi partiler, Türk kökenlilerin oylarının değerini anlarlar ve aday listelerine daha çok Türk kökenlinin adlarını koyarlar.

Bu nedenle ben DENK Partisi'ne oy vereceğim.
Ya siz ?

Bu yorumumdaki teklifim ile, diğer aday kardeşlerimi üzeceğimi ve hatta kızdıracağımı biliyorum. Ama toplumumuzun yararı için, bu kızgınlığı üstlenme cesaretini göstermek mecburiyetindeyim.
Bu yorumu lütfen bolca paylaşınız.

 

ARTUKLU HABER AJANSI-HOLLANDA

İLHAN KARAÇAY -ÖZEL HABER




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —