Avrupa’da, islamlaşmanın tehlikeli bir duruma geldiğini iddia edenlerin yanında, gerek Avrupa’nın gerek ise Türkiye’nin islamlaşmadığını belirtirlerken, islamlaşma iddiası ve savlarının, politikacılar tarafından üretildiğini savunuyorlar.
Bu konuda Hollanda’yı ve Türkiye’yi ele alan biri sosyolog diğeri de gazeteci olan iki uzmanın görüşlerini size sunuyorum.
Hollandalı sosyolog Willem Duyvendak, yarı devlet teşekkülü olan NPO 1’de yaptığı konuşmada, müslümanların Hollanda’yı islamlaştırmadıklarını, aksine kendilerinin Hollandalılaştıklarını anlatırken, ünlü gazeteci Rob Vreeken, Türkiye’de yapmış olduğu bir röportajın başlığına, ‘Türkiye islamlaşmıyor, aksine gittikçe laikleşiyor’ başlığını koydu.
Her iki akil insan, tehlike arzettiği öne sürülen islamlaşma iddiası ve savını, politikacıların ürettiğini belirtiyorlar.
Önce Hollanda’yı ele alan sosyolog Willem Duyvendak’ın söylediklerine bakalım.
Yarı devlet teşekkülü olan NPO 1’deki biryayına katılan sosyolog Willem Duyvendak, ‘İslamlaşma terimini genellikle politikacılar ve medya organları kullanıyor. Kullanılan bu terim, her zaman tam anlaşılmıyor’ diyen Duyvendak şöyle devam ediyor: ‘İslamlaşma terimi ile, Hollanda toplumundaki bazı değerlerin baskı altında tutulduğu ima ediliyor. Ama bu çok ucuz bir sav. Hollanda’da bugünler, eşcinsel ve kadın hakları, siyasi partiler tarafından en çok desteklenen günlerdir.’
Röportajı yapan Tijs van den Brink’in, ‘Bunlar İslam sayesinde mi oluyor?’ sorusuna Duyvendak şu cevabı verdi: ‘Bu her hâlükârda, islama yapılan eleştirilere verilen yanıtlardan kaynaklanıyor. İslam’ın bu desteğe karşı çıktığı savı yaşatılmak isteniyor. Ama ben bu göbek kaşımayı çürütmek istiyorum.’
‘Hollandalılar’ın tipik alışkanlıkları, daha önce hiç bu kadar desteklenmedi’ diyen Duyvendak’a, ‘Buna müslümanlar da katılıyor mu?’ diye soran Van den Brink, şu cevabı aldı: ‘Müslümanlar yavaş yavaş Hollandalılaşıyorlar. Eğitim düzeyine, işe katılıma, iş seviyesine ve kadınların iş dünyasına katılımına bakıldığı zaman bunlar farkediliyor. İkinci nesil müslümanlar ve daha sonraki nesiller Hollanda diline hakim oldukları gibi, küçük bir grup, tutucu, diğerleri ise liberal olarak görülüyorlar.’
Röportajda radikal ve saldırgan müslümanlar konusuna da değinildi. Duyvendak bu konuda şunları söyledi: ‘Bu konudaki korkuyu anlayışla karşılıyorum. Ne var ki, müslümanlar ılımlı ve liberal bir islam geliştiriyorlar. Müslümanlar, yaşanan olumsuzluklar sonrasında yapılan saldırgan islam suçlamalarından çok rahatsızlar. Politikacılar bu konularda konuşurlarken çok dikkatli olmalılar.’
Duyvendak sözlerini şöyle tamamlıyor: ‘Hollandalılar, hiç bu kadar ilerici olmadılar. Müslümanlar da her geçen gün Hollandalılar’a benziyorlar.’
Türkiye cephesi
Willem Duyvendak, Hollanda’nın islamlaşmadığını yukarıdaki sözleri ile ileri sürerken, Rob Vreeken adlı ünlü gazeteci de, Türkiye’de yaptığı geniş bir röportajda, Türkiye’nin islamlaşmadığını, aksine daha seküler (laik) olduğunu yazı ve fotoğraflar ile belgelemeye çalıştı.
Bakınız Rob Vreeke neler diyor:
‘Türkiye islamlaşıyor mu? Hayır, dini inanç günlük yaşamda daha az rol almaya başladı. En muhafazakâr şehir ve mahallelere bakın. Gelişmeleri, sadece yurtdışındakiler farkedemiyorlar.
Şimdi kemerlerinizi bağlayın. Zira, Orta Anadolu’da, Konya ile Kayseri arasındakiki en muhafazakâr kent Aksaray’dayız. Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinin kalesi sayılan en güçlü olduğu bir yer. MHP ile birlikte oyların yüzde 90’ına sahip olan Erdoğan için Aksaray, ‘imanlı bir nesil’ yetiştirecek merkezlerden biridir. Erdoğan’ın sık sık lanse ettiği Gençlik Projesi’nin işleme konacağı, fazla şaşaalı olmayan ama zarif ve dürüst bu ilin sokaklarında bir farklılık var mı?
Hayır.
Evet, Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi burada da camiler var ve günün belli saatlerinde camiye çağrı seslerini burada da görür ve duyarsınız.
Şehir merkezinde çok şık restoranlar yok ama, üniversite açılalı 10 yıldır, ‘Cafeler sokağı’ olarak bilinen yerde şık yerler açılmıştır. Restaurant Mado, Hugo Lounce, Golden Brush ve Amsterdam Pizzacısı gibi yerler göze çarpıyor. Buradaki teraslarda başörtülü kızların yanında pek çok saçı görünen kızlar boy gösteriyor. Tıpkı İstanbul ve İzmir’deki gibi, şık giyimli gençler de dikkat çekiyor.
Biraz sonra Kumpir House’de deri ceketli 5 genç ile buluştuk. Hepsi motor sürücüsü. Marve Uzla ve Tuba Gök isimli kızlar da aramızda. Saatlerce süren ve açık yüreklilikle konuşulan bu buluşmada, Türkiye’de gelişen ve değişen yeni nesil tartışıldı.
Müzik eğitimini yeni tamamlamış olan, 28 Yaşındaki Enes Karakaya, geleneksel tipik bir Türk ailesine mensup. Az eğitimli ve muhafazakâr bir baba ve çok sofu türbanlı bir annenin çocuğu olan bu genç, babası ile değil ama annesi ile daha iyi konuşabildiğini, ama ayrı bir yaşam yolunda olmalarına rağmen her ikisinin de desteğini aldığını anlatıyor.
Alkollü içki kullanıyor, cafelerde müzik yapıyor, sivri keçi sakallı, güneş gözlüklü, takkeli bir gitar hakramanı olarak genç kızların favorisi olan Enes, etrafın ne dediğne önem vermediğini belirtirken, ‘Bir tane yaratan vardır. Ben iyi bir insan olmaya çalışıyorum: benim kendime göre çizgilerim var. 1.400 yıl önce doğan dinin aşırı kurallarına değil, kendi düşüncelerime değer veririm.’ diyor.
Bilgi ve İletişim Teknolojisi öğrencisi olan 24 yaşındaki Can Çevik de aynı düşüncelere sahip. Arkadaşları ile yaptığı konuşmalar ve tartışmalar içini kemirmeye başlamış ve inanç hakkındaki duygularını azaltmış. Kendisini ‘deist’ olarak tanımlıyor. Zira o, Allah’ın dünyayı yarattığına inanıyor ama, sonra elini dünyadan çektiğini ve her şeyi insanlara bıraktığını iddia ediyor.
Can ile Enes, yine de kendilerini diğer arkadaşlarından daha imanlı olduklarını söylüyorlar. Zira diğer üç arkadaş kendilerini ‘ataist’, ‘bilinemezci’ veya ‘imansız’ olarak tanıtıyorlar.
Biyoteknoloji ve moleküler biyoloji masterini almış olan 23 yaşındaki Tuba, kendini ‘Şamanist, anarşist ve feminist’ olarak tanımlıyor. Tuba, ortaokulda iken, Afrika’da açlıktan ölen çocuklar nedeniyle, Allah’a olan güvenini ‘pissed off with God’ terimi ile kaybettiğini belirtiyor. GRUNGE baskılı tişörtlü Tuba, kendini gerici olarak tanımlayarak şöyle diyor: ‘Ben sixtiesrock yazan Grateful Dead, Jefferson Airplane, Bob Dylan gibi Amerikalı jenerasyonu seviyorum. Haaa, bir de The Clash var. Joe Strummer’in Ankara’da doğduğunu biliyor musunuz?’
İslamlaşma değil laikleşme
Türkiye dışında yaşayanlar, sözünü ettiğim bu beş gencin toplumsal yaşamdaki yerlerini hiç tahmin edemezler. Türk toplumu, Erdoğan ve AKP’nin istediği gibi islamlaşmıyor, aksine laikleşiyor. Günlük yaşamdaki modernleşme, inanç nedeniyle oluşan zedelenme ile yarışıyor.
Türkiye daha da islamcı mı olacak sorusunun yanıtı, aksinedir.
Yapılan çok sayıda araştırmadan, Türk halkının günlük yaşamında dinin daha az rol oynadığı yönünde.
Konda Araştırma Bürosu’nun 2018’de yaptığı bir araştırmaya göre, ateistler ve diğer inançsızların oranı, 10 yılda yüze 2’den yüzde 5’e yükselmiş. Koyu dincilerin oranı, yüze 13’ten yüzde 10’a düşmüş. Ramazan’da oruç tutanların oranı, yüzde 77’den yüzde 65’e düşmüş.
Giyim kuşam
Türkiye’nin islamlaşmakta olduğunu varsayarsak, kadınların daha çok başörtüsü ve diğer kapalı giysiler içinde olması lâzım. Ama bu böyle değil. Sokaktaki görüntü, kadınların modern kıyafetler içinde olduğunu kanıtlıyor. Tıpkı dünyanın dört bir yanında olduğu gibi.
Bu trend, sadece İstanbul, Ankara ve İzmir’de değil, güneydoğu illeri ve Kuran’ın kalesi olan Aksarayda da sürüyor.
Konda’nın araştırmasına göre, başı açık kadınların oranı, son 10 yılda yüzde 34’ten yüzde 37’e yükselmiş. Kadınlardaki çok sıkı hicabi giyim, yüzde 13’ten yüzde 9’a düşmüş.
Aksaray’da da olduğu gibi, Türkiye’de anneler başörtüsü kullanırken, genç kızların modern giyindikleri aşikâr. Başörtüler de modaya uygun kullanılmaya başlandı. Altlarında da kot pantolon var.
İstanbul
Müslüman hipsterslerin görülebileceği en iyi yerlerden biri, İstanbul’un Asya bölümünde kalan Çengelköy’dür. Eskiden çok muhafazakâr olan bu yerde, laik bölegelerdeki gibi galeriler, briç salonları, kafe ve restaurantlar açılıyor. Başörtülü sosyolog Tuba Doğun bu konuda şöyle diyor: ‘İyi eğitim görmüş muhafazakâr müslümanlar, modern bir büyük şehirden yararlanmak istiyorlarsa buraya gelebilirler.’
İslam’ın prestiji
Bir başka kriter: Türkiye’nin gerçekten islamlaştığına inanıyorsanız, islamın toplumsal prestijinin de değişmesi lâzım. Ama gerçek bunun aksidir. Eskiden Türkler’in çoğu taşrada yaşıyorlardı. O zaman evlilik, sağlık, aile problemleri, terbiye ve meslek seçimi hep imamdan sorulurdu. Şimdi insanların çoğu şehirlerde yaşıyor. Tüm bilgiler için profesyonellere danışılıyor. İmamlar’ın şimdi yaptıkları, sadece Diyanet’in yazdığı metinleri Cuma namazlarında okumaktır.
Bir şey daha: Yeni doğan kız çocuklarına, peygamberin kadın akrabalarına verilen isimler verilmiyor artık. Bu isimler şimdilerde top 10’da bile değil.
LGBTİ’ler
Dördüncü kriter: Türkiye’nin yine islamlaşmakta olduğunu varsayalım. O zaman homoseksüeller, lesbiyenler ve transseksüeller için dar bir alanın kalması lâzım.
Ama bunun da tam eksi yaşanıyor. Evet, 2015 yılından bu yana LGBTİ-düşmanlığı, AKP cephesinden çoğalmıştır. Bu yılın ilkbaharında, ülkenin en yüksek imamı olan Diyanet’in patronu Ali Erbaş, anti-homo içerikli bir beyanat vermişti. Ama toplumdan LGBTİ’lere destek güçlenmişti. Aktörler ve şarkıcıların desteği ile, sosyal medyada ve anketlerde bu konudaki toleransın yükseldiği görülmüştü. 2013’teki gezi protestoları sırasında, futbol taraftarları bile homoları ve lesbiyenleri desteklemişlerdi. 2104’te İstiklal Caddesi’ndeki ‘İstanbul Pride’ gösterilerine onbinlerce kişi katılmıştı. Bütün bu sempatilere rağmen, İstanbul Pride, islama aykırılığı nedeniyle adalet tarafından 2015’ten bu yana yasaklandı.
De Volkskrant gazetesinde yayınlanan bu uzun röportajın bundan sonraki bölümünde, islam kurallarına göre, evlilik öncesi seks yasağının, gençler tarafından kaale alınmadığı ve Erdoğan’ın isteğine rağmen çocuk sayısının azaldığı örnekleriyle uzun uzun anlatıldı. Haberi yazan Rob Vreeken, bundan sonraki bölümde islamlaşmadan çok siyasi çekişmelere yer vermiş.
Polemiğe yol açacak olan bu bölümleri es geçmeyi yeğledim.
Şeria’ta destek yok
2013 yılında Pew Research’ın yapmış olduğu bir araştırmaya göre, Türkiye’de Şeria’ta destek, diğer müslüman ülkelerindekinden daha az. Buna rağmen halkın yüzde 12’si şeriat kuralları ile yönetilmeyi istiyor. Diğer müslüman ülkelerdeki şeriat isteklerinin oranları şöyle:
Fas yüzde 83, Mısır yüzde 74, Pakistan yüzde 84, Ürdün yüzde 71, Endonezya yüzde 72 ve Afganistan yüzde 99. Görüldüğü gibi, (taşlanarak idam gibi) şeriat kuralları ile yönetilmeyis isteyenler arasında Türkiye en az taraftara sahip.
ARTUKLU HABER AJANSI
İLHAN KARAÇAY