Mersin’de avukatlar; Hukuk devletini sona erdirip, sıkıyönetim uygulamalarının hayata geçirilmesini sağlayacak İç Güvenlik Paketi’ne karşı yürüdü. Baro Başkanı Alpay Antmen, hükümete; “Bunlar iktidarı koruma kanunlarıdır. İç güvenlik yaracağız diye bireyler için hiç güvenlik yaratamayan zihniyete karşıyız” diye konuştu.
Mersin Barosu Başkanlığı, ‘İç Güvenlik Paketi’ne tepki amacıyla ses yükseltti. Mersin Adalet Sarayı önünde toplanan avukatlar buradan sloganlar atarak, Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Mersin Emek ve Demokrasi Platformu’nun da destek verdiği eylemde; “İç Güvenlik paketi derhal geri çekilsin, faşizm değil özgürlük istiyoruz” ve “Paket devleti değil, hukuk devleti” pankartları açıldı.
Cumhuriyet Meydanı’nda bir basın açıklaması yapan Baro Başkanı Alpay Antmen, kamuoyunda “İç Güvenlik Reformu Paketi” olarak adlandırılan tasarının, “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adı altında, bir torba kanun düzenlemesi olduğunu anımsattı.
VALİ VE POLİSE TARTIŞMALI YETKİLER
İçişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunulan tasarının, hukukun evrensel normlarına aykırı çok kritik düzenlemeler içerdiğini söyleyen Alpay Antmen, “Bu kanunla; Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Emniyet Teşkilatı Kanunu, İl idaresi Kanunu başta olmak üzere, 21 kanunda değişiklik öngörülmektedir.
Baskı ve hukuksuzluklara karşı vatandaşlarımızın gösterdiği demokratik- toplumsal tepkilerin önünü kesmek, sıkıyönetim rejimini ülkenin her yerinde etkin kılmak ve sürekli hale getirmek amacıyla ‘vatandaşların can ve mal güvenliklerini tehdit edildiği bahanesi’ arkasına sığınılmak suretiyle, vatandaşın boğazına asılmak istenen torba, valilere ve kolluk amirlerine soruşturma ve koruma tedbirleri ile ilgili olarak çok tartışmalı yetkiler tanımaktadır.
“PARTİ DEVLETİ HALİNE GELİRİZ”
Getirilen düzenlemelerin içeriği incelendiğinde; bu düzenlemeler kuvvetler ayrılığı ilkesine ağır zarar verecek, demokratik rejimi ve hukuk devleti anlayışını ‘parti devleti’ haline getirecek hükümler içermektedir. Ceza Muhakemesi Hukukunda ‘Koruma Tedbirleri’ arasında düzenlenen ‘arama’ yetkisinin kullanımında; Cumhuriyet Savcısının iradesine ihtiyaç duyulmadan ‘kolluk’ yetkili hale getirilmektedir. Başka bir ifadeyle, polis amirine makul şüphe var diyerek sizin üzerinizi, evinizi, işyerinizi arama emri verme yetkisi verilmiştir. Üstelik, arama yetkisini kullanacak kolluk amirlerinin, İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dahilinde mülki amirler tarafından görevlendirilmesi öngörülmüştür. Böylece adli soruşturmaya yön verecek bir koruma tedbiri, yürütme organının etkisine açık hale getirilmektedir.
“TOPLANTI VE GÖSTERİLER ENGELLENİR”
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunundaki silah kullanma yetkisi, getirilen düzenleme ile genişletilmek istenmektedir. Mevcut Kanunda, bu yetki, esas itibarıyla, polisin, kendisini ve başkasına yönelik bir saldırı haline hasredilmiş ve meşru savunmanın şartları aranmışken, Bu tasarı Yasalaşırsa, silahını kullanma yetkisi sınır tanımayacaktır. Tasarı ile silah kavramı genişletilmekte; bilye ve sapan gibi aletler de kapsama alınmakta ve Kanunda mevcut cezalar daha da arttırılmaktadır. Benzer şekilde yüzün maske ile örtülmesi, hapis cezası gerektiren bir suç fiili olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını kullanmayı engelleyecek şekilde yorumlanması kuvvetle muhtemeldir.
“GÖZALTI SÜRESİ UZUYOR”
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ‘gözaltına alma’ tedbiri ile ilgili yapılmak istenen düzenleme ile mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirleri tarafından, 24 saate kadar ve toplu olarak işlenen suçlarda 48 saate kadar gözaltına alabilme kararı verilebilmesi öngörülmektedir. İl İdaresi Kanununa göre Vali, İl sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvetleri ve teşkilatının amiri olarak; Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almaya yetkilidir. Kanun, mülki amir olarak Valiyi, önleyici kolluk anlayışı içinde yetkilendirmiş iken; Tasarı, Valiye kolluk amir ve memurlarına doğrudan emir verebilme yetkisini de vermektedir.
“SAVCILARININ GÖREV ALANLARINA DOĞRUDAN TECAVÜZ”
Oysa suç işlendikten sonra adli soruşturmanın başlaması esas olup; Ceza Muhakemesi Kanununa göre yapılacak soruşturmanın tüm idaresi de Cumhuriyet Savcılarının yetki ve gözetimindedir. Dolayısıyla, suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması amacı ile Valinin kolluk amir ve memurlarına emir verme yetkisi, cumhuriyet savcılarının görev alanlarına doğrudan tecavüz oluşturmaktadır. Valiye, Cumhuriyet Savcılarının yetkilerini bahşeden bu düzenleme; kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak için bütün kamu kuruluşlarının araçlarını isteme, personellerine görev verme yetkileri ile birlikte okunduğunda, daha da anlamlı hale gelmektedir.
“SIKIYÖNETİM BAŞLAR”
Nihayet, Tasarı ile Valilere, il jandarma komutanı hariç il jandarma komutanlıklarındaki görevli personeli, askeri nitelikte olmayan görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlarla ilgili olarak görevden uzaklaştırabilme yetkisi de verilmek istenmektedir. Tasarı, böylece Hükümete / Yürütme organına, Bakanlık ve mülki amirler aracılığı ile kolluk kuvvetleri üzerinde mutlak hâkimiyet kurmayı; kolluk kuvvetleri marifeti ile de yargının görev ve yetki sahasını kontrol edebilme imkanı vermeyi amaçlamaktadır. Yargı yetkisi ve fonksiyon gaspı olarak görülebilecek tasarı, bu haliyle yasalaşırsa artık hukuk güvenliğinden söz edilemeyecek, Türkiye’nin her yerinde fiilen sıkıyönetim uygulaması başlamış olacaktır.
“EMNİYETTE TASFİYE ARTAR”
Emniyet teşkilatında büyük tasfiye yaratacak Tasarı; Jandarma Teşkilat Kanununda getirmek istediği değişiklikler ile de Jandarma sınıfının geleceğini etkileyecek niteliktedir. Hükümetin çıkarmaya çalıştığı İç Güvenlik Yasa Tasarısı, bireylerin yaşamını, Toplumun sağlığını, özgürlüğünü, güvenliğini değil salt ve mutlak iktidarını korumaya ve gücünü pekiştirmeye yönelik kanunları yürürlüğe sokmaktadır. Pek çok kadının hayatta kalmasını sağlayamazken, hak ettiği şekilde güven içinde yaşatamazken; neyin güvenliğinin peşinde olunduğunun elbette sorgulanması gerekmektedir. Sosyal ve demokratik hukuk devletlerinde birey devlet için değil devlet birey için vardır ilkesi geçerlidir. Önemli olan birey ve toplumun varlığı ve haklarıdır.
“İKTİDAR KENDİNİ KORUMA ÇABASINDA”
Son yıllarda çıkarılan kanun yığınına bakıldığında siyasi iktidarın toplumu ve bireyi değil kendinin ve yandaşlarının çıkarlarını korumaya gözetmeye, iktidarlarını korumaya ve devam ettirmeye yarayan kanunlar olduğu açıkça görülmektedir. Toplumumuzun uzun yıllar süren ve canı kanı pahasına sahip olduğu evrensel demokratik Anayasal hakları ve güvenceleri bu yasa ile ortadan kaldırılmaya, ülkemiz adeta yarı açık bir cezaevine dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Önce adalet diyoruz. ‘Adalet’ İnsanların birbirlerine karşı eşit ve dürüst bir şekilde davranmalarını tanımlayan faktör olup, adalet kavramının birinci ilkesi yaşamın kutsallığıdır. İnsan doğası gereği özgür olmayı seven, yaşam hakkı, özgürlük hakkı ve mülkiyet hakkına sahip olmaya çalışan bir karaktere sahiptir. İnsan hakları, evrensel niteliktedir. İnsan haklarının, coğrafi, siyasi, ideolojik, sosyal, ekonomik, kültürel veya diğer farklılıklar göz önüne alınmaksızın bütün insanlara uygulanması gerekir. Gerçek demokratik ilke, hiçbir gücün ve kimsenin halkın üzerinde bir güce sahip olmaması demektir. Siyasi iktidar, ülkemizde bireyi ve temel hak ve özgürlükleri ikinci plana atmış, bireyi adeta niteliksizleştirmiş ve sıradan bir meta haline getirmiştir. Çıkarılacak yasaların bireyin ve toplumun huzurunu, güvenliğini, yaşama hakkını koruyucu geliştirici, evrensel değerleri ön planda tutan yasalar olmasını talep ediyoruz. İç güvenlik yaracağız diye bireyler için hiç güvenlik yaratamayan zihniyete karşıyız” diye konuştu.
ARTUKLU HABER AJANSI-MERSİN