Başbakan Davutoğlu, "Türkiye'nin her bir bölgesini bir bütün olarak görüyoruz, her bir şehrini, ırmağını, dağını birbirinin kardeşi olarak ihdas ediyoruz. Diyarbakır Ulucami'nin Bursa Ulucami'nden hiçbir farkı yoktur. Uludağ'ın Ağrı Dağı'ndan, Fırat'ın Sakarya'dan, Dicle'nin Yeşilırmak'tan farkı yoktur ve onun eteklerinde yaşayan insanların da o kardeşlerin de birbirinden farkı yok" diye konuştu.
Türkiye'nin etrafında yaşanan "ateş çemberi" denilebilecek gelişmelerin tarih, siyaset, ekonomi dersi mahiyetinde olduğunu, bu gelişmelerin her şeyden önce bir ahlak dersi de verdiğini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bugün eğer Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da ve daha nice dost ve komşu ülkede şehirler bölünmüşse şehirlerin mahalleleri bölünmüşse insanlar 'sen şu aşiretten ya da bu aşiretten, şu ırktan ya da bu ırktansın' diyerek birbirlerine karşı cephe haline getirilmişse buradan çıkaracağımız en temel ders; bu Anadolu toprakları kim ne oyunu oynarsa oynasın böyle bir cepheleşmeye, ayrışmaya, farklılaşmaya asla zemin ve mekan olmayacaktır. Bizler, birliğin, bütünlüğün, kardeşliğin sesi ve sözcüsü olmaya devam edeceğiz."
Başbakan Davutoğlu, yarın yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen STK temsilcileriyle buluşacağını, AK Parti'den seçilen bölge milletvekilleriyle bir araya geleceğini, Çarşamba günü de bölgenin bütün mülki idari amirlerini Ankara'da toplayacaklarını belirterek, gerçekleştirilen toplantılarda alınan görüşler çerçevesinde Bakanlar Kurulu'nda detaylı şekilde ele alınan eylem planında gerekli revizyonların yapılacağını, mülki amirlere gerekli talimatlar verileceğini söyledi.
Davutoğlu, Cuma günü de Mardin'de Artuklu Üniversitesi ve AK Parti İl Danışma Meclisi'ndeki konuşmalarında yeni dönemde, üzerinde durulan projelerle ilgili kanaatlerini bölge insanıyla paylaşacağını söyledi.
BÜYÜK BİR DEPREMİN ETKİSİYLE BİRÇOK ÜLKENİN KURUMLARI ÇÖKÜYOR
Başbakan Davutoğlu, hiçbir şekilde devlet otoritesini temsil eden bir başbakan olarak değil, bu toprağın her bir santimetrekaresini aynı eşit vatandaşlık bilinciyle paylaşan birisi olarak konuştuğunu söyledi.
Dünyada ve Avrupa’da birçok ülkede büyük çalkantıların yaşandığını, Türkiye'nin hemen yanı başında jeopolitik fay kırılmalarıyla ülkelerin "çatır çatır sarsıldığı"nı ifade eden Davutoğlu, "Büyük bir depremin etkisiyle birçok ülkenin kurumları çöküyor. Siyasi kurumlar ve kamu düzeni çöktüğünde de o ülkelerin ekonomileri de tümüyle berhava oluyor. Baktığımızda da demokrasi kamu düzeni ve kalkınma arasında bir ilişki var. Demokrasinin olmadığı, halkın yönetime eşit şekilde katılmadığı yerlerde kamu düzenini sağlamak mümkün olmuyor. Kamu düzeni sağlansa da bu şiddetli bir otorite ile 12 Eylül döneminde olduğu gibi sağlanıyor" diye konuştu.
Davutoğlu, kamu düzeninin olmadığı yerde iş hayatı düzeni olmadığını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Yarın sabah kalktığımızda eğer siz hiçbir çukurun, barikatın olmadığı sokaklardan geçip dükkanınızı açamıyorsanız, nerede hangi mayına basacağınızı bilmeksizin bunu da düşünmeksizin dükkanınıza, işyerinize gidemiyorsanız o zaman hayatın tümü bir şekilde yavaş yavaş etkilenen krize girer. Eğer siz Halep ya da Şam’da yaşamış olsaydınız bir yıl sonrasını değil bir gün sonrasını bile planlama imkanına sahip olmazdınız. Aynı şekilde Yunanistan'da ya da Portekiz'de ekonomik kriz esnasında olmuş olsaydınız yine bu planlamayı yapamazdınız. Türkiye’nin 13 yılık başarı hikayesinde demokratikleşme ve millet iradesi ana omurgadır. Bunu destekleyen diğer sütunlar ise kamu düzeninin tesis edilmesi ve ekonomik kalkınma hamleleridir. Kimse bize 'bırakınız şehirlerimizde kamu düzeni falan kalmasın' derse ve bir müddet sonra daha iyi bir şeyi teklif ederse ona 'bunun garantisi nedir?' diye sorun. Bugün bu topraklarda eğer biz çevre ülkelerdeki krizleri yaşamıyorsak gelecek planlaması yapabiliyorsak, bu üçlü ayak üzerinde bunu gerçekleştiriyoruz."
Davutoğlu, demokrasiden taviz verdiğinizde ekonomik kalkınmanın olmadığını, ekonomik kalkınma ihmal edildiğinde ise demokrasinin yaşanmaz hale geldiğini, kamu düzeni olmadığında ise ne demokratik özgürlüklerin yaşanabildiğini ne de ekonomik planlamaların yapılabildiğini dile getirdi.
Başbakan olduktan bu yana ve daha önce de hep "kamu düzeni" ifadesini kullandığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bunu özellikle seçerek kullandım. Devlet otoritesi demedim. Devlet otoritesi dendiğinde bazıları devlet ile milletin ayrı düşünüldüğünü ve devletin tam anlamıyla bir otorite olarak milletin üzerinde tahakküm ettiği dönemlere de atıfla bu yapılabilir. 28 Şubat'ta, 12 Eylül'de olduğu gibi. Kamu düzeni dediğimizde şu masa etrafındaki bütün hepimizin paylaştığı bir düzen demektir. Hepimizin menfaatlerini, ideallerini özgürlüklerini yaşayabildiği bir düzen. Hepimiz ona sahip çıkarsak bu yaşanabilir olur.
Biz 13 yıllık iktidarımız döneminde önce bir zihniyet değişimi yaşadık. Demokratikleşme ile yasaklanan birçok şeyi yasaklı kategorisinden çıkardık. Bütün ülke sathında herkesin kendi kimliğini rahatlıkla ifade ettiği, anasından öğrendiği güzel Türkçe’yi, Kürtçe’yi rahatlıkla konuşabildiği, dinlemek istediği türküyü, şarkıyı kardeş türküler olarak Türkçe ve Kürtçe versiyonuyla dinleyebildiği, siyasi propagandada halka Kürtçe ve Türkçe hitap edebildiği bir ortam hazırladık. Ben de bazı şehirlerde halkımızla Kürtçe bildiğim kadarıyla hitap edebildiğim bir ortam sağladım.
KİMSENİN DIŞLANMADIĞI BİR TÜRKİYE İNŞA ETMEYE ÇALIŞTIK, ÇALIŞIYORUZ
Kimsenin dilinin, örfünün, kültürünün, düşüncesinin, hayat tarzının aşağılanmadığı, dışlanmadığı bir Türkiye inşa etmeye çalıştık, çalışıyoruz. 28 Şubat-12 Eylül şartları yok. Bir zihniyet değişimi yaşadık. Bu değişimden biliniz ki bir adım geri gitmeyeceğiz. Birileri 90'lı yıllara Türkiye'yi döndürme gibi bir iddiada bulunuyorsa bilsin ki biz o şartlara bu ülkeyi döndürmeyeceğiz. Fakat birileri eğer Türkiye'yi Suriye'deki şehirlerin görüntülerine mahkum etmek isterse bilsinler ki son nefesimize kadar onlara karşı da mücadele eder Türkiye'nin bir kriz, kaos ülkesi haline getirilmesine izin vermeyiz."
AK Parti iktidarında bütün yasakları kaldırdıklarını anlatan Davutoğlu, "AK Parti kurulduğu esnada yazılan bütün raporlara bakınız. Kürt sorunu şeklinde yazılan raporlarda dile getirilen hususların neredeyse tümü hayat geçirildi. Ne istenirse. Olağanüstü halin kaldırılmasından, Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılmasına kadar çok ciddi bir demokratikleşme hamlesini yaptık. Bununla da kalmadık. Büyük bir ekonomik hamle yaptık. Biz bunları yaparken kimseye bir lütufta bulunmuyoruz. Biz bunları borcumuz olarak yaptık" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, hayatın tüm alanlarında olduğu gibi Bakanlar Kurulu'nda da Türkiye'nin dört bir yanından arkadaşları ile birlikte görev yaptığını söyledi.
Kendilerinin etnik mezhep ve kimlik üzerinden Türkiye'yi yönetmediklerini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Sol tarafımda Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek oturur, asil bir Kürt ailesinin çocuğu, sağ tarafımda Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, hemen yanında Lütfi Elvan, birisi Karadeniz'den, birisi Akdeniz'e yakın Karaman'dan, birisi Ordu'dan. İleri doğru gidiniz bütün Bakanlar Kurulu böyledir. Nasıl ben Bakanlar Kurulu'nda sağıma ve soluma baktığımda böyle bir şey düşünmezsem hiçbiri ile vatandaşıma baktığımda da bu ayrımı düşünmem, düşünmedim, düşünmeyeceğim. İşte bizim diğer ülkelerden farkımız bu. Diğer ülkeler mezhep ve etnik kimlik üzerinden yönetim kurabilirler biz kurmadık kurmayacağız. Çünkü bu topraklar Balkanlardan Kafkaslardan Ortadoğu'dan gelen göçlerle harmanlanmış, yiğit insanların toprakları."
Bugünden itibaren hem STK'lar hem işadamları hem de vatandaşlarla bir araya geleceğini ve "ne istiyorsanız yapmaya hazırız diyeceğini" ifade eden Davutoğlu, "Ama sonra da diyeceğim ki eğer bu taleplerinizin yerine getirilmesi için biz sizin hizmetkarınızsak sizler de bu ülkenin bütünlüğünün sağlanması, bu şehirlerde barikatların çukurların mayınların olmaması için bizimle omuz omuza vermelisiniz" dedi.
Davutoğlu, vatandaşlarla kucaklaşacaklarını, kamu düzeni ve ekonomik hamleyi birlikte gerçekleştireceklerini söyledi.
Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nden sonra 2013 Mart'ında Çözüm Süreci başladı. Çözüm Süreci'ni başlatırken Sayın Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakandı, bizler de Bakanlar Kurulu olarak büyük bir heyecanla başladık. Benim o zaman Diyarbakır'a gelerek hiç bir yazılı metin olmadan yüreğimden gelerek yaptığım konuşmayı Diyarbakırlı kardeşlerim hatırlar. Diyarbakır'a 'mürşit şehir, öncümüz, önderimiz şehir' diye hitap ettiğim, Sur'un içinde her bir taşı neredeyse koklayarak dolaştığım Diyarbakır. Orada tarihdaşlıktan, vatandaşlıktan bahsetmiştim. Aşkla, yürekle, zihinle bahsetmiştik ve bir süreç başlattık. Bu süreçte temel amaç; Türkiye'nin dağlarında gençlerin ölmemesi, şehitlerin gelmemesi ve bütün o gençlerin, hangi düşünceye sahip olursa olsun, hangi partiye oy verirse versin dağlarda ölüme terk edilmek yerine bu ülkenin bağrına saplanmış bir terör hançerinin aleti olmak yerine üniversitelerde amfilerde yeni Aziz Sancarlar olsun diye biz o süreci başlattık. Tek bir gencimizin şu veya bu şekilde kaybedilmemesi için o süreci başlattık."
O zaman "Silahları Mayıs ayında terk edeceğiz. Mayıs ayında çekilmeye başlayacağız ve Türkiye'de silahlı mücadele dönemi bitmiş olacak' denildiğini ifade eden Başbakan Davutoğlu, bütün ülkenin de buna şahit olduğunu söyledi.
Davutoğlu, "Peki ne oldu; Mayıs ayının sonunda Türkiye'de barışın geleceğini gören birileri, Türkiye'de kardeşin kardeşle kucaklaşacağını gören birileri Gezi provokasyonlarını başlattılar ve arkasından kıskacın içerisine soktular ki 'çekileceğiz' diyenler çekilmekten vazgeçtiler. Sonra, Sayın Barzani ile kasım ayında Diyarbakır'da yaptığımız o muhteşem buluşmada Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlikte o zaman yeni bir heyecan doğdu, Türkçe ve Kürtçe aynı güzel semalarda buluştu, arkasından 17-25 Aralık kumpasları başladı. Bu sefer bölücü terör örgütü Türkiye'yi terk etmek sözü verenler, silahları gömme veren sözü verenler, daha fazla silahlanmaya başladılar" değerlendirmesinde bulundu.
ARKALARINI SURİYE'DE YAŞANAN KRİZE DAYADILAR
Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Arkalarını Suriye'de yaşanan krize dayadılar. Suriye'de kardeşi kardeşe kırdıran örgütlerin, yapıların bir takım devletlerin istihbarat unsurlarının planlarının piyonları haline geldiler. Ben Başbakanlık görevini Sayın Cumhurbaşkanımızdan devraldıktan hemen sonra 1 Ekim 2014'de kendileri ile yaptığım görüşmede çok açık bir şekilde ifade ettim; kamu düzenini tehdit eden faaliyetler içindesiniz. Kamu düzenini ihdas edin, Çözüm Süreci son şanstır. Arkasından 6 Ekim'de Kobani olayları bahane edilerek hepinizin dükkanları, iş yerleri, binalar yakıldı yıkıldı. Bunu niye yaptılar; Kobani'den gelen 197 bin kardeşimizi onların talimat aldığı Rusya mı ev sahipliği ile ağırladı ya da Washington'da bir araya geldikleri bir takım lobiler mi o 197 bin kardeşimizi yanlarına aldı? Türkiye Cumhuriyeti devleti aldı."
Bugün olsa aynı şeyi tekrarlayacaklarını bildiren Davutoğlu, tek bir kişinin aç, açıkta, zulümde kalmasına izin vermeyeceklerini kaydetti.
Başbakan Davutoğlu, o olaylar sebebiyle bütün bir Doğu ve Güneydoğu'nun neredeyse ateşe bulandığını, Yasin Börü'nün 4. kattan atıldığını anımsattı. Davutoğlu; "Aslında şu mesajı verdiler; burada bizim gibi düşünmeyene hayat yok" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bazı iş adamlarının mezarlık görüntüsü altındaki yerlere çekilerek işkence gördüğünü, haraç alındığını, Kandil'e götürüldüğünü, baskı altında inletildiğini bildiklerini kaydetti.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Sabırla, 'Çözüm Süreci işlesin' diye bu sefer 2015 Martı'nda silahları bırakmak için yeni bir hamle yaptık ama onlar Suriye'deki gelişmeleri ve Irak'taki gelişmelerin dünyaya kendilerini meşru gösterdiğini düşünerek daha fazla terör, daha fazla şiddet ve baskı için hayatı karartmaya devam ettiler. 7 Haziran seçimlerinde bu sefer aldıkları oyların da verdiği tabiri caizse şımarıklıkla silahlanma ve ayaklanma çağrıları yaptılar. 15 Temmuz, ben bütün partilerle yaptığım görüşmenin devamı olarak eş başkanları ile bir araya geldiğimde tekrar uyardım, 'bakın nereye doğru gittiğinizi görüyorum, bu faaliyetlerinize son verin, bu tür silahlanma çağrılarına son verin' diye çağrıda bulunduk.
Sanki bunlar söylenmemiş gibi 20 Temmuz'da alçak DEAŞ saldırısı sonrasında Suruç'ta, Ceylanpınar'da iki polisimizi evlerinde uyurlarken şehit ettiler ve şimdi ambulanslar gitmedi gibi bir iftira Cizre'de söz konusu, 22 Temmuz günü 112 üzerinden 'acil' diye çağrılan mekana gitmekte olan polisimizi Diyarbakır'ın ortasında şehit ettiler, daha operasyonlar başlamamıştı. Ve o zaman 23 Temmuz'da Huzur ve Demokrasi operasyonunu başlatmak zorunda kaldık.
BİZ BİR KARAR ALMIŞSAK ÇOK DÜŞÜNEREK ALIRIZ
Şunu ifade edeyim; biz bir karar almışsak çok düşünerek alırız. Arkasını, önünü hesap ederek alırız. Dostu ve düşmanı bilerek alırız. O günlerde Türkiye'de AK Parti'nin oyunun düşmesi sebebiyle ve parlamentoda tek başına hükümet kuramamış olması sebebiyle 'tam buhran dönemidir, tam vaktidir' diye, puslu havayı seven bütün çakallar harekete geçti; DHKP-C'si, PKK'sı, DEAŞ'ı. Bu çakallar harekete geçer de bu toprakların yiğit evlatları bu çakallara meydanı bırakır mı? Bırakmadık, bırakmayacağız ve hiç bir şekilde de bu ülkenin geleceği ile ilgili oynan oyunlara teslim olmayacağız."
İş adamları, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, özellikle mücavir bölgelerde kendilerinin alınıp götürülüp haraç toplandığı yerlerin temizlendiğini ve bundan sonra haraç verin çağrısında kimsenin bulunamayacağına yönelik sözlerini alkışlarla karşıladı.
Bölgenin ihmal edildiği ve haklarının verilmediği şeklinde istismarların yapıldığını anlatan Davutoğlu, "Ne isteniyorsa konuşmaya hazırız ama 80 milletvekili ile geldiğiniz Meclis'te konuşmak yerine Cizre'nin mahallelerini silah deposu haline getirmenin ne anlamı var? Kim için yapıyorsunuz bunu" diye sordu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Mardin, Diyarbakır, Van ve Şanlıurfa gibi kadim şehirler başta olmak üzere tüm şehirleri yeni bir medeniyetin öncüsü yapacaklarını ve hep birlikte inşa edilecek yeni Türkiye'nin asli unsurları olacağını ifade etti.
"Biz hiç kimseyi hiçbir şeyi dikta etmiyoruz ama gelin diyoruz bu büyük yolculuğa beraber çıkalım. Gelin, başka ülkelerin halklarının yaşadığı o ıstırabı, o çileyi bu ülkenin çocuklarına yaşatmayalım. Şimdi bakınız aradaki vizyon farkını görmeniz için. Onlar yıkmak için, yakmak için, yasaklamak için harekete geçerken, biz hep bölgenin her bir iline her ilçesine, köyüne hizmet götürmek, altyapı yatırımı götürmek, istihdam oluşturmak için gittik" diye konuştu
"Bazı hususları sizinle paylaşmak istiyorum" diyen Davutoğlu, "Bizim hizmet anlayışımızla onların arasında farklar var. Onlar şöyle düşünüyorlar. Eğer bölgeye hizmet giderse, bölgede insanlar aynen Batı Anadolu'da, İç Anadolu'da, Karadeniz'de, Akdeniz'de hizmete alışırlarsa artık terörün malzemesi olmaktan çıkarlar. Onun için götürdüğümüz hizmetleri hep engellemeye çalıştılar" ifadesini kullandı.
Bölgeye yapılan yatırımlara değinen ve bunun vatan borcu olduğunu söyleyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Ulaşım alanında daha önce bir çoğunuzun hayal edemediği, etmeyeceği, bizim daha inşallah bir gün gerçekleştiririz ama bakalım ne zaman olur dediğimiz Iğdır, Bingöl, Hakkari havalimanlarını açtık. Hakkari Havalimanı Selahaddi?n Eyyubi? gibi hepimizin gözünün nuru, gönlünün süruru büyük bir önderin adını verdik. Kudus'ün kahramanının. Biyor musunuz Selahaddi?n Eyyubi? Havalimanı kaç kez sabotaja uğradı? Neden? Çünkü hizmet giderse devletle millet bütünleşir. Hizmet giderse oradaki Kürt vatandaşımız devlete aidiyet hisseder. Peki Hakkari, Van arasındaki kış şartlarında o yolda ölen, doktor ulaşamadığı için ölen kardeşlerimiz Kürt değil miydi? Kaç saatte gidilirdi Hakkari'den Van'a? Yüksekova'dan Van'a havaalanına ulaşabilmek için? O yollarda ne kadar insan sahipsiz kaldı? Neden engellersiniz Selahaddi?n Eyyubi? Havalimanı'nı? Neden açtıktan sonra hala tehdit ederek oranın işletmesine engel olursunuz? Bu soruları sormak sizlerin hakkınız. Sizlerin bu soruları sormanız lazım."
Malatya, Van, Elazığ, Kars, Ağrı, Batman, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin havalimanı terminallerini yenilediklerini hatırlatan Davutoğlu, Ahmedi Hani Havalimanı açılışını kendisinin, Şerafettin Elçi Havalimanın açılışını ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gerçekleştirdiğini söyledi.
Güneydoğu'da 6, Doğu Anadolu'da 10 üniversite açıldığını kaydeden Davutoğlu, "Biz hapishane açmadık, üniversite açtık. Biz karakolları artırma yoluna değil, üniversiteleri artırma yoluna gittik ama onlar ne yaptılar? Üniversiteye gidecek çocukları daha lise çağında dağlara götürerek genç yaşta onları tarumar ettiler. 36 bin derslik inşa ettik Güney Doğu'da. 31 bin derslik DAP ve GAP bölgesinde. İki misli artırdık derslikleri. Onlar ne yaptılar? Bu dersliklerin bulunduğu yerleri, okulları Cizre'de Silopi'de o güzelim okulları cephaneliğe çevirip kendilerince kamu düzenini yok edecek mekanlar haline getirdiler. Oradaki öğretmenleri tehdit ettiler" ifadesini kullandı.
Sağlık alanındaki yatırımlara da değinen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Sağlık alanında 171 hastane yaptık. 510 adet birinci basamak sağlık tesisi. Cizre'den bu salonda doktorları ağırladık. Cizre'den gelen doktorumuzu, Hakan Beyi ağırladık. O kahraman doktorlarımı, sağlık çalışanlarımızı, öğretmenlerimizi büyük bir şükranla anıyorum. O günlerde Cizre Devlet Hastanesine 20 roket atıldı. Niçin atıldı bu roketler? Ne işi var Cizre'de roketin? Biz bunları sormaktan imtina edeceğiz, onlar ise o roketleri oraya getirenlerin direnişçi olduğunu iddia edecek. Kime karşı direniyorlar? Kendi iradeleriyle oylarını kullanarak belediye başkanlarını, Meclis'e gidecek milletvekillerini seçiyorlar. Neyin direnişi, kim adına yapılıyor? Şimdi bir bodrumda yaralılar olduğu bilgisi üzerinde bütün dünyayı ayağa kaldırdılar. Ben, İçişleri Bakanımız gerekli talimatı verdik. Onlar da biliyorlar ancak o mekana doğru yaklaşılan her anda keskin nişancılarla ve ateşlerle karşılandı ambulanslar. Bu dönemde kaç ambulans yakıldı biliyor musunuz? Sonra şikayet ediyorlar. İşte açıkladım, ismini Adalet Bakanız zikretti. Burada adını zikretmeyeyim, bir hanımefendi hamileyim diye telefon edilip alınıp hastaneye götürüldü. Kontrolü yapılıp, sezaryen olması gerektiği söylendi. Bütün tutanaklar elimizde, 'eve gidip, evde doğum yapacağım' dedi. Eve götürüldü, tekrar aramanız icap ederse şu telefonlar var deyip. Bu hanım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine sağlığa ulaşamıyorum diye müracaatta bulundu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine belgeleri sunduk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özür diledi. Ve dosyaları Anaya Mahkemesine gönderdi. Dünyayı aldatma üzerine kurulan bir anlayış olabilir mi? Her bir kadınımız, çocuğumuz kıymetlidir. Ve bunları her şartta her türlü hizmeti sunacağız ama onlar sunulan eğitim, sağlık, ulaşım hizmetlerini sabote ettiler, ediyorlar."
Doğu Anadolu Projesine 21 milyar, Güneydoğu Anadolu Projesinde ise 27 milyar yatırım planlandığını, geçmiş dönemlerde ise bölgeye 65 milyar yatırım yapıldığını söyleyen Davutoğlu, bölgeye yapılan yatırımları anlattı.
Altyapı projelerinin yapımının hepsinde engellerle karşılaştıklarını söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Şimdi yatırım yapmadığınız zaman 'bölge geri kalıyor' deniliyor. Yatırım yaptığınız zaman engelleniyor, bombalanıyor. Çünkü biliyorlar ki bu yatırımlar hayata geçirildiğinde teröre mahal kalmayacak. Bu yatırımlar hayata geçirildiğinde o topraklar bereketlenecek. Bu yatırımlar hayata geçirildiğinde insanlar o topraklarda kalacak. Bunlar bu yatırımları engelleyerek, hizmeti engelleyerek orada zorunlu bir göç ile kendileri gibi düşünmeyen herkesin o güzel şehirlerden çıkmasını istiyorlar. Tek tip bir anlayışın her yere egemen olmasını istiyorlar. Yine istihdam bağlamında, büyük istihdam imkanları için yatırımlar gönderdik. Ben iş adamlarına yatırımlar için çağrıda bulundum, Sayın Cumhurbaşkanımız bulundu ama giden yatırımlarda hep engellemelerle karşılaşıldı."
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA