Yaşayan müze Mardin'de, "Başbakan İle Özel Yayın"da TRT'nin konuğu olan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Nasuhi Güngör moderatörlüğünde Murat Çelik ve Halime Kökçe'nin sorularına cevap verdi.
Mardin'in tarihi üzerine sorulara cevap vererek söze başlayan Başbakan Davutoğlu, Mardin'in yaşayan bir müze olduğunu söyledi. Ahmet Davutoğlu, Selahaddin Eyyubi ile ilgili çok örnek aldığı bir şahsiyet olduğunu belirterek, "Herkese değil, her kesime ait bir şahsiyet" dedi. Başbakan sorulara şu şekilde cevap verdi:
-Diriliş dizisi setine ziyaret
Kritik tarihî dönemeçlerle ilgili bir biyagrofi okuduğunuzda öncelikle hayal etmek istersiniz. Bu tür diziler milletlerin hafızalarının canlanması bâbında önemli. Her millet destanla yaşar.
12. yüzyıldaki harmanlanmayı iyi anlamalıyız. Ayrı tarihlerin değil tek bir tarihin olduğunu görürüz. Ahilik, Horosan Erenleri... Bunların hepsi dizide iyi veriliyor. Detaylara çok iyi dikkat edilmiş. Kullanılan alet edevat, Toroslarda kullanılan şeyler. Son derece başarılı bir dizi. Ümit ederim devam eder.
Mardin benim özel ilgi duyduğum şehirlerden biri oldu. Mezapotamya'nın kuzeyi, Orta Asya'dan gelenlerin uğrak yeri. Mardin çok merkezi bir konumda. Mardin'e ilk olarak 2001 yılında geldiğimde, ilk zihnimde uyanan intiba Kudüs oldu. Sokakları, kültürü... Mardin yaşayan bir müze.
Kürtçe klasikleri basıyoruz, çünkü bunlar bizim klasiğimiz. Hz. Mevlana Farsça yazdı diye İranlılara mı ait? Sanat faaliyetlerimizin bölgeye yayılması önemli. Bütün Süryani kutsal mekânlarını bilirim. Bunlar bizim kültürel zenginliğimiz.
- (Hakkari'de yeni açılan havalimanının adı) Neden Selahaddin Eyyubi?
Selahaddin Eyyubi şahsiyet olarak örnek aldığım bir bilim adamıdır. Hekimdir, düşünürdür, komutandır. Siyasetine irfan katmış biridir. Selahaddin Eyyubi, insanlık tarihi itibariyle ele alındığında, sadece bir komutan, fatih değildir. Bütün kendisine intikal eden geçmişi harmanlayıp o şahısta görebilirsiniz. Herkese ait olan bir şahsiyet. Haçlılar dahi övgüyle bahseder. Bizim tarihimiz açısından maalesef Eyyübiler az incelenmiştir.
Selçuklular, o dönemde olan kargaşaları toparlamışlardır. Haçlıların meydan okuması döneminde ise Eyyübilerin bir toparlama rolü vardır. Selahattin ismi herkesin benimsediği bir isim. Bu ismi verirken, hem bu coğrafyanın ortak kimliğini uyandırmak istedik. Türkiye'de iki siyaset var. Bir parçalayıcı siyaset. Biz derken kişilerin neyi kastettiği önemli. Diyarbakır olmadan Konya'yı düşünemiyorum. CHP, HDP, MHP böyle hissedebiliyor mu? Mardin'e geldiğimde Konya'nın havasını hissediyorum. Bazıları ise biz derken parçalayıcı bir boyutla yaklaşıyorlar. Bu parçalayıcılık çok rahatsız ediyor.
AK Parti'nin farkı şu. 65. mitingi yaptık. Beni mutlu eden şey, hitap ettiğim kitlede heyecan görmeseydim çok üzülürdüm.
Selahattin Demirtaş için, klasikleşmiş bir tabir vardır onu söyleyeceğim, parçalanmış benlik. 1 Ekimde, "Sizi siyasi bir lider olarak dikkate alıyorum, çözüm sürecinde ciddiyiz" mesajı verilmişti. Kendi dilini takdir ettiğimi ifade etmiştim. 1 Ekimdeki Demirtaş ile 6 Ekimdeki Demirtaş farklı kimliktir. Bir anda kimlik değiştirdiği zaman kişiler, o andan itibaren muhatap olma niteliğini kaybeder. 6 Ekimde insanları sokağa döken bir yaklaşımla Türkiye yan yana durur mu? Kobani'ye her türlü insanî yardımı yaptığımızı kendi bilir.
Şimdi de bir bakıyorsunuz Kadıköy'de 1 Ekimdeki Demirtaş gibi konuşuyor, bana saldırmak istediğinde 6 Ekimdeki Demirtaş gibi konuşuyor.
28 Şubat'ta hepimiz zulüm gördük, halkı şiddete teşvik ettik mi? HDP'nin, CHP'nin, MHP'nin biraz daha yol alması lazım. Keşke ülkenin her yerinde olan bir ana muhalefet partisi olsada biz de ona göre siyaset yapsak. Biz Türkiyeliyiz çünkü her yerde varız.
Milletimizin tercihine saygı duyarız ama önemli olan şu. Herkesin çifte kimlikleri bırakması lazım. Bir bütçe görüşmesiydi sanıyorum. Kürsüden bana dönük olarak, "Niye Bosna'nın kaderi İstanbul'un kaderi diyorsunuz" dediler. "Evet Cumhurbaşkanımız doğru söylüyor" demiştim. HDP'li bir vekil dedi ki, "Neden Diyarbakır'ın kaderi İstanbul'un kaderi demiyorsunuz" dedi. Biz dışarda olan için kaderimiz bir deriz. Türkiyenin bir bölgesiyle diğer bölgesi arasında ayrılık oluşturuyorlar.
Ordu Giresun Havalimanı ile aynı dönemde başladı Hakkâri Yüksekova Havalimanı. Hakkâri Yüksekova Havaalanı inşaatı bekledi. Neden 2 yıl daha geç bitti. Çünkü iş makinalarını yaktılar, işçileri tehdit ettiler. Keşke Demirtaş o saldırılar olduğunda, "Bu havaalanını Kürtler kullanacak, bırakın yapılsın bu havaalanı" deseydi. Şimdi bile tehdit eden terör örgütüne "Bırakın bu şiddeti" diyebilseydi.
Gereğini yine yapabiliriz. Parçalanmış kimlikten çıksın, başkalarını da davet etsin, Türk siyaseti kazanır.
Bugün 27 Mayıs'ın yıl dönümüydü. Türkiye'de tek tipçi bir yaklaşım var. Bir sürü milliyetçilik hep beraber gelişti. Osmanlı Türkiye Cumhuriyeti çizgisini doğru tanımlamak gerekiyor. Avrupa parçalanmıştı, İtalya birliği Almanya birliği kuruldu. Bizim coğrafyamızda aynı ulus devlet formasyonu parçaladı. Şu Kürt şehri, bu Türk şehridir... Başlıyor tartışma. Mardin'e Arap şehri mi yoksa Türk şehri mi diyeceksiniz? Bir tanımlama koyduğunuzda o şehir ölüyor.
AK Parti bu hastalığa karşı, bir çözüm olarak geldi. Tek tipleşme karşısında AK Parti'nin çözümü bütüncüllük. Şu seçim o bakımdan önemli. Farazi olarak söylüyorum. AK Parti'nin bir an için Türk siyasetinde olmadığını varsayalım. Şu anda nasıl bir siyasi tablo olurdu. Bir parti Doğu da bir parti Batı da konuşurdu. Her bir ilimiz kıymetli, her bir ile gideriz. Keşke CHP bunu yapabilse. Keşke MHP, milliyetçiliği bir bölgeye sıkışma olarak değil de 78 milyonu kucaklama olarak görse.
Ben burada Mardinliyim, Konya'da Konyalıyım... Demirtaş'ın problemi Türkiyelilikten bir söylem Türkiyeliliği anlıyor. Diyarbakır'da emekli müftüyü aday gösterdi. İstanbul'da gösterdiği adaylarla Diyarbakır'da gösterdiği adayları yan yana oturttuğunda aynı kompozisyon oluşuyor mu?
-Çözüm süreci
2013 yılına kadar giderseniz, bizim kafamızda daha açık bir tablo var. Ne olması gerektiği belli. Bu tablo HDP endeksli değil. O zamanlar Kürtçe seçmeli ders yoktu, TRT Şeş yoktu, Kürtçe öğretmen yoktu... O günden bugüne zihnimizdeki şeyleri birer birer yaptık. İnsani olanın bu olduğuna inandığımız için yaptık. İster Türkçe, ister Kürtçe nefret dili kullanıyorsanız o da kötüdür.
Biz bunlara başladığımızda HDP yoktu, İmralı ile de gidip konuşmadık. Bunları pazarlıkla yapmadık. "Biz baskı yapmasaydık olmazdı" diyorlar. Olurdu. Biz inandığımız için oldu. Devletle inatlaşarak belki zarar verirsiniz ama istediğinizi elde edemezsiniz. HDP'yi, Kandili, İmralı'yı ikna etmek için bir şey yapmadık.
Çözüm sürecini HDP ile başlatmadık. Kendi vatandaşımıza duyduğumuz saygının bir gereği. Yeni Türkiye sözleşmesini yazdığımda, biz de daha çok kimin yazdığına baktığı için, Kılıçdaroğlu'nun vaatleri dikkati çekti de sözleşme çekmedi. Türkiye'de silahi meşru kılan ne var? Bugün esefle, bir grup aydının bir deklarasyonu oldu. HDP'ye destek beyanında bulunuyorlar. Beni üzen taraf, bu isimlerin özgürlükçülük adına bu açıklamaları yaptıklarını ifade ederken, "şiddeti bırakın" dememeleri. O zaman o deklarasyonun hiçbir anlamı yok. Yıkmak istedikleri şey AK Parti.
Tehdit mektupları var elimizde. Korkudan gelip şikayet beyanında bulunmayanlar var. Bunları görmeyeceksiniz, AK Parti'nin milletvekili adayının saldırıya uğramasını görmeyeceksiniz, AK Parti'ye dönük olarak bir deklarasyonda bulunacaksınız.
Biz millete söz verdik. Yeni Türkiye sözleşmesinde vurguladım. İnsan onuru içinde yaşama sözü verdik.
HDP'nin ofislerini de korumak benim görevim. Ama siz aydınlar olarak HDP'ye olan saldırıyı kınayacaksınız, AK Parti'ye yapılınca meşru. Bu aydınlara da söylüyorum. AK Parti'yi Türk siyasetinde olmadığını düşünün. Türkiye, Irak benzeri bir siyasetle; Kürt partisi, Alevi Partisi, Sünni Partisi diye bölünmeye başlar.
-Seçim güvenliği
Biz hukuk devletiyiz, buna dönük tedbir alırız. Vatandaşların cesaretle gelip bilgi vermesi lazım. Geçen gün bir gazeteci dostumuz bir soru sordu. "Neden iktidar partisinin rakibi dördüncü bir parti (HDP) gibi gösteriliyor." Ortada bu anlamda bir "proje" var.
Dese ki, "barajı aşıp gelirsem, PKK silahı bırakacak, Meclis'te mücadele edeceğiz" deseler takdir ederiz. Diyor ki, ben Meclis'e gelsem de silahı orada tutacağım. Bunun anlamı, silah üzerinden elde edeceği hesabını mecliste denkleştirmek.
Hangi özgürlükçü felsefede, bir taraftan dağda silah tutacak diğer yandan mecliste olacak. Meşru güç kullanma yetkisi sadece devlete aittir. Ama Suriye'de Irak'ta olduğu gibi zalimleşirse, bir kaos olur. Ama Türkiye'de kime ne baskı var ki? Zaten öyle bir şey olsa, HDP de "meclise gireceğim" diye uğraşamaz.
Vatandaşlarımızın sandığa sahip çıkması lazım. HDP'nin barajı aşması ayrı, Kürtlerin barajı aşması ayrı şeydir. HDP'nin böyle bir sorunu var ama Kürtler zaten barajı aşıyor. AK Parti'nin içinde Kürt yok mu?
Hiçbir zaman bir arkadaşımın "bu Türk, bu Kürt" diye davrandığını görmedim. CHP buralarda mevcut olsaydı, bütün mücadele AK Parti ile HDP arasında olmazdı. Şimdi bütün mücadeleyi biz veriyoruz. Bunu da gururla söylüyoruz.
CHP'nin tek parti döneminde yaptığını şimdi HDP yapıyor. 12 Eylül diyordu ki, "aslında Kürt yok." Suriye'de de yaşanan bu. Neden HDP Suriye'den Kürtler geldiğinde itiraz etti. Ama Kobani'ye dokununca sıkıntı oldu. Sebep, çünkü oradaki Kürtler kendilerine tabiydi. Biz inadına diyoruz ki, "Kürtleri biz temsil ediyoruz." Diğer partiler diyemediği için Türkiye'nin birliğinin garantisi AK Parti'dir.
Bu ülke hepimizin. 7 Haziran sonrası emaneti yeniden devraldığımızda, Yeni Türkiye'yi inşa etmek için hepsiyle temas halinde olurum. Her konuyu görüşmeye hazır olduğumuzu ifade ederim. İster anayasayı değiştirecek sayıda olalım ister olmayalım, bütün partilere çağrım gelin yeni anayasayı yapalım.
2007'de Türkiye yeni anayasaya gidecekti. Tam o sırada Dağlıca saldırısı oldu. 2011'de yine saldırılar başladı. Buna rağmen AK Parti, hiçbir siyasi hareketin yapmayacağı bir şey yaptı. Anayasa Komisyonu'na her siyasi parti aynı sayıda temsilci verdi.
Anayasa da dahil hiçbir mesele beklemez. Çözüm sürecine de devam edeceğiz. Sonuç ne olursa olsun. Çözüm süreci milletin malıdır, HDP katkıda bulunmak isterse bulunur. "Şiddete karşıyım" demek yetmez. Biz kimin nerede olduğunu sayılarıyla biliyoruz. Yine bir çok annenin gözyaşları bu topraklara dökülsün istemeyiz. HDP için gereğini yapmak, "silahları bırakın" çağrısı yapmaktır.
-Yeni anayasadan HDP bahsetmiyor
12 Eylül anayasasına sıkı sıkıya sarılmış durumdalar. Eğer samimilerse bizimle aynı perspektifle bu anayasayı değiştirmek istemeleri lazım. 12 Eylül'de anayasada ilk oyumu kullanmıştım. Öfkeyle gittim. Biz o zaman gençtik, daha bir direniş hissiyatı vardı. Aynı dönemde bir sürü genç hapishanelerde can verdi.
CHP'nin laik söylemlerini bırakıp ekonomi ağırlıklı konuşması güzel de, Türk demokrasisi için teklifi ne? Şu anda belki en çok yaygın kullanılan şey "Onlar konuşur, AK Parti yapar" önemli olan farkı ortaya koymaktır.
Bizim kendimize güvenimiz var. Ne CHP ne MHP ne de HDP yeni bir anayasadan bahsediyor. Kendilerine güvenseler, başkanlık sistemine evet derler, kendileri için yeni bir şans olur.
Mesele burada, biz siyasetin öznesiyiz. Onlar siyasetin nesnesi. Bize tepkiyle kendilerini ifade ediyorlar. Kendinizi ifade edin. Halk ne olmadığınızı değil, ne olduğunuzu merak ediyor.
Onlarca proje sayıyorum, halk güveniyor. HDP bütün söylemiyle, AK Parti'ye karşı olduğunu söylüyor. Kılıçdaroğlu'nun söylediği şeylere baktığınızda, popülist vaatlerle, "17 milyon kişi 200 liranın altında yaşıyor" diyor. Kişi başına düşen millî gelir nasıl 25 bin Türk lirası civarında oluyor.
-Farklı tezleri olanları bir araya getiren nedir?
Kimse "biz mükemmeliz" deme cüretini göstermemeli. "Biz pür hatasız, herkes hatalı" demedik. Ama 2002 yılında AK Parti çıktığında, herkes şu hesabı yapıyordu: AK Parti'yi kullanabiliriz... AK Parti'nin tutumunu, kullanılabilecek bir şey olarak gördüler. Kendilerine yaradığı ölçüde AK Parti'ye prim verdiler. Sonra da bunu başa kaktılar. AK Parti onlarca yıl çekilen çilelerin ürünü. Bizim babalarımızın çektiğini biz biliyoruz. Zamanla AK Parti'nin gücünü tahkim etmeleri, bu aktörler eskiden beri kendi güçlerini kullandıkları için kendi alanlarını daralttığımız vahametine kapıldılar.
Bu milletin bir iddia sahibi ilim adamı, iş adamı, siyasetçi arayışı var. Bu kesimlerin çoğu oturdukları yerden yönetmek istiyorlar.
Bizim söylediğimiz, 7 Haziran'da seçimi kazandığımızda 8 Haziran'da kim ne demiş olursa olsun, özgürlükleri yeni anayasayı konuşmak için otururuz konuşuruz.
-Asgari ücretle ilgili iş dünyasıyla görüşme
Bir iş adamının epeydir bekleyen bir davetiydi. Olağanüstü anlam yüklenecek bir durum değil. İş dünyasıyla herkesle konuşuruz. Türkiye büyüyecekse bizim siyasi irademiz iş dünyasının da aktif olmasıyla olur. Kılıçdaroğlu'nun yüzüne söyledim. TOBB Genel Kurulunda dedim ki, "Asgari ücret denilen şeyi hükümet tayin etmez, iş veren sendikaları otururlar, sonunda makul bir yerde birleşirler, hükümet bunun düzenlemesini yapar. Kılıçdaroğlu bilmiyor bu meselenin nasıl olduğunu bir izah edin." dedim.
Asgari ücretin böyle olmasını istiyorsanız, belediyelerde uygulayın. İzmir'de uygulasınlar. Hükümet buna karşı çıkmaz. Bankalarda borçları sildirsin, biz buna karşı çıkmayız. Bu açık bir popülizmdir, hiledir. Kredi borçlarını silecek misin? Teklif etsin, belediyelerinde uygulasın. Sayın Cumhurbaşkanımız belediye başkanıyken bursta verdi, yardımda verdi. Sonra bunlar engellenmişti.
-Gençler "ilk oyum, ilk heyecan" diye bir kampanya yapıyor
AK Parti iktidara geldiğinde 4 yaşında olanlar şu anda ilk kez oy kullanıyorlar. Bilmedikleri bir dünyayla kıyas etmelerini bekleyemeyiz. Ama gençlere hep güvenmişimdir.
Ben şimdi düşünüyorum, orta 2'lerde, Marksist literatürün bütün kitaplarını bitirmiştim, klasikleri okumuştum. Gençlere güvenmedikçe, bir siyasinin devlet adamının gelecek planlaması yapması mümkün değildir. Onların dinamizmi bizim en önemli zenginliğimizdir.
THY ile konuştuk, 12-25 yaş arasındaki gençlerin seyahatlerinde indirim yapılacak. İstiyoruz ki Türkiye'nin çevresindeki ülkeleri görüp Türkiye ile ilgili iddialarını daha yukarı çeksinler. Bize oy vermemiş olsa bile bir gencin bundan istifade etmesi, zamanla bize oy vereceği anlamına gelir.
AK Parti gençliğine dedim ki, "ben size güveniyorum, her şeyi yapabilirsiniz." Her mitingde gençlerle bir hasbihal ediyorum.
2011'de seçim kampanyası yapıyorum. 10-11 yaşlarında bir genç. Elimi öpmeye çalıştı. Dedim "çabuk yetiş, bize adam lazım.". "Aradığınız adam benim Sayın Bakanım." dedi. Bir gence bu güveni vermişsek ne güzel bir şey.
Geçen yine bir mitingde, bir genç aşağıdan bağırıyor, "Ben sizin gibi bir başbakan olacağım."... "Daha iyisi olursun." dedim.
Gençler eski Türkiye'ye dönmenin korkusuyla hareket etsin istemiyorum. "Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız iyisini yaptı ama biz daha iyisini yaparız." demeli gençler.
Kararsızlar yönü de abartılıyor. İnsanlar oy vermeye gittiğinde kararları olgunlaşarak gider.
-Suriyelilerin durumu
Suriyeliler ile ilgili bir tasarrufumuz olmadı. Kılıçdaroğlu'nun söylemi "Suriyelileri geri göndereceğim." Bunu alın Almanya'da PEGIDA hareketinin yerine koyun. PEGIDA "Türkler gitsin, onlar yüzünden işsiz kalıyorsunuz" diyor, Kılıçdaroğlu, "Suriyeliler gitsin, onlar yüzünden işsiz kalıyorsunuz" diyor. Irkçı bir söylemdir. Kılıçdaroğlu'nun söylediklerini Almanca'ya tercüme edin, tamamen ırkçı söylemdir.
Dün Çanakkale'de iki Suriyeli geldi. Ne kadar zamanda Türkçeyi öğrendiklerini sordum. İki yılda öğrenmiş. "Türkiye için canımı isteseniz veririm." diyor.
Türkiye'de Suriyeliler sebebiyle kimse işsiz kalıyor değil. Geçen sene 1,5 milyon istihdam oluşturduk. 1990 yılının 10 yılında oluşturulacak istihdamı biz bir senede çıkartıyoruz. Kadınların iş gücüne katılımı eskiden yoktu. Artık kadınlar iş gücüne katılıyor. İş gücüne katılım yükseldiği için istihdam yapılmakla birlikte işsizlik oluyor.
-Öğretmen atamaları
15 bin öğretmen ataması yaptık Ocak ayında. Şimdi de 47 bin öğretmeni bu yaz içinde atayacağız. Yeni mezun olacaklar "bu sınava girelim" diye bir beklenti içindeler. Bu konuda adil olmalıyız. 875 bin öğretmen var. 435 binini biz atadık. Bu kadar büyük bir atamayı zaten yaptık. Türkiye'deki ihtiyacı göz önüne alacaksınız, adaletli davranacaksınız. Hepsinin hukukunu gözeten adil bir tutum sergilemeliyiz. Öğretmen atamalarını bu yaz içinde yapacağız. Atamaları seçimden sonra yapmamız, bunu bir seçim malzemesi olarak görmediğimizin de bir göstergesi.
-Çözüm süreciyle birlikte ekonomi
2002 yılında Mardin'in ihracatı 23 milyon dolardı, şimdi 932 milyon dolar. Şu anda Mardin, GAP'ın toplamından daha fazla ihracat yapıyor. Barış olduğu zaman bizim insanımız üretkendir. Çözüm sürecinin bir de ekonomisi var.
KAYNAK:(TRTHABER.COM)