‘Bir zamanlar’ diye başlayan film isimlerine aşina olduk artık.
Bir zamanlar Nezih Demirkentler’in ve Garbis Keşişoğlular’ın yönetimi, Hikmet Feridun Esler’in,
İlhan Karaçaylar’ın, Faruk Zapçılar’ın, Muammer Elverenler’in röportajları mumla aranır oldu.
Hürriyet, sınır ötesinde yayınlanan dünyanın en yüksek tirajlı gazetesiydi. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’u kapsayan Benelüks ilavesi de, Türkiye’de bölge yayıncılığında örnek alınacak nitelikteydi.
Türkiye’deki iletişim fakültelerinde gazetecilik tahsili yapanların, bölge gazeteciliğinin ne olduğunu anlamaları için, o günlerin Avrupa Hürriyet’lerini arşivlerde bulup incelemeleri tavsiye ediliyor.
‘Bir zamanlar’ diye başlayan film isimlerine aşina olduk artık.
Baş rollerini Charles Bronson, Henry Fonda ve Calaudia Cardinale’nin oynadığı, 1960 yapımı
‘Bir Zamanlar Batıda – Once Upon a Time in the West’ adlı filmi defalarca izlemişizdir.
Şimdilerde ise ‘Bir zamanlar Çukurova’ ve ‘Bir zamanlar Kıbrıs’ filmlerini izliyoruz.
Ben de bu isimlerden esinlenerek, ‘Bir zamanlar gazetecilik’ başlığı ile, dünün ve bugünün gazeteciliğini irdeleyeceğim. Kim bilir, belki bir gün bu isim ile de bir film yapılır.
İşte, dünün ve bugünün gazeteciliği…
Eskiden, bir gazeteye 10-15 bin tiraj artırma başarısını gösterenler, gazete patronları tarafından baş tacı yapılırdı. Asparagas gazeteciliği ile 100 bin tiraj alan, geçici hokkabazlar hariç tabii…
1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda, gazeteciliğin mutfağındaki tüm branşlardan anlayan uzman bulmak çok zordu.
‘Yoktu’ demeyip ‘zordu’ dememin nedeni, birilerinin var olduğunu anlatacağım içindir.
Var olan bu uzmanlardan biri, hatta en baştaki, rahmetli Nezih Demirkent’ti.
Hürriyet’in başına getirildiği zaman hem Genel Müdürlüğü ve hem de Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenmesinin tek nedeni, Demirkent’in yukarıda belirtilen hususiyetlerdi.
Baskı işinden, ilan işine, eleman bulma işinden yazı işlerine ve rakip gözetlemeden dış haber kadrosu oluşturmaya kadar, uzmanlaşmış olan Nezih Demirkent, işte bu özelliği nedeniyle başarılı oluyor ve eline aldığı gazetelere tiraj kazandırıyordu.
Hürriyet’in başına getirildiği zaman, hem Genel Müdürlüğü ve hem de Genel Yayın Müdürlüğü’nü birlikte yürüten Demirken, bir süre sonra, Çetin Emeçleri, Seçkin Türesayları ve Erol Türegünleri medyaya kazandırmış bir usta olarak, ününe ün katmıştı.
Demirkent’in bir de yurt dışı becerisi vardı. Yurt dışı yayınlarını güçlendirmek için, Almanya’da Garbis Keşişoğlu’nu, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da naçizane şahsımı, İstanbul’daki ekibin başına da Ertuğ Karakullukçu’yu getiren Demirkent, bu konuda da çok başarılı oldu.
Öyle ki, Avrupa yayınlarına daha önce başlamış olan Tercüman Gazetesi’nin, özellikle müteassıp okuyucular sayesinde elde etmiş olduğu tiraja ulaşmak hayal bile edilemiyordu. Yurt dışında kurduğu muhabir kadrosunu geliştiren Demirkent, bizler ile yaptığı istişareler sonrasında atraksiyon üzerine atraksiyon düzenliyordu.
Demirkent, önce, Tercüman’ın ünlü yazarı Murat Sertoğlu’nu kadroya dahil etti. Daha sonra O’nu Avrupa’ya gönderdi. Güreş tefrikacısı ve tarih yazarı olan Murat Sertoğlu ile pansiyon pansiyon dolaşıp okurlarla toplantılar yaptık.
Kadroya alınan bir diğer yazar da, Kıbrıs Türktür Derneği’nin kurucu ve Genel Başkanı olan Hikmet Bil de cabasıydı tabii…
Hollanda’nın en ciddi gazetelerinden NRC Handelsblad, Ertuğ Karakullukçu, garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay üçlüsünün fotoğrafıyla yayınladığı tam sayfa haberinde, ‘Hollanda’da en çok satılan yabancı gazete’ ve ‘Hürriyet:Hollanda Türkleri’nin sesi’ başlıklarıyla yayınlamıştı.
Daha sonra Demirkent, vatandaşla bütünleşmek için, Türkiye’nin o dönem en iyi Hafız ve Mevlithanlarından oluşan bir grubu, başlarında merhum Hacı Hafız ve Mevlithan Nusret Yeşilçay olmak üzere, Almanya, İsviçre, Hollanda ve Belçika’da 28 Mevlit okuttu.
Bu mevlithanlar ile yine pansiyon pansiyon ziyaret ettiğimiz yurttaşlarımıza gereken mesaj verilmiş oldu.
Maalesef, bugün çok kişinin o yıllarda neler yapıldığından haberi bile yok…
Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı, Avrupa’da basın camiasında örnek gösterilen Hürriyet Gazetesi, şimdilerde beceriksiz, konulardan bihaber sözde yöneticiler tarafından batırıldı…
Rahmetli Demirkent döneminin ‘Amiral gemisi’ Hürriyet, şimdi bir ‘sandal’ haline dönüştü.
Çok kişi Nezih Bey ve ekibinin ne yapmak istediğini kavrayamamıştı…
Bugün dahi, basın dünyasında bazıları, bir zamanlar Almanya ve Benelüks ülkelerinde gündemi tayin eden bu ekibin başarısını hazmedemedi, Hürriyet bünyesinde, mevcudu bile devam ettiremeyenler, gazetenin Türkiye ve Avrupa’da yerlerde sürünmesine yol açtılar.
ERTUĞ KARAKULLUKÇU
Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi bir şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.
Kimler yoktu ki o zamanki Hürriyet’in yurt dışı kadrosunda. Üstte fotoğrafını göreceğiniz o kadrodaki isimleri hatırlayanlarınız olacaktır:
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)
HÜRRİYET’İN HOLLANDA KADROSU
Hürriyet’in Hollanda kadrosu, İlhan Karaçay’ın başkanlığında 24 kişiden oluşuyordu. Bu kadro, gazetenin Hollanda’da 5 bin tiraja ulaşmasını sağlamıştı. Gazetemizi dağıtan Van Gelderen firması, üzerinde 1.000.000 yazılı özel bez poşetler bastırmış ve okurlara armağan etmişti.
Bugün Türkiye’deki bölge gazetelerinin, o yıllarda Almanya ve Benelüks ekibinin yaptıklarını örnek almaları gerektiğini vurgulamayı da, meslektaşlarıma karşı bir borç addediyorum.
Öndeki sıra soldan sağa:
Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Gorinchem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle),
(Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen ???)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ???),
Ali Esmer,
BAKINIZ BİR UZMAN NELER DİYOR
Hürriyet’in, Türkiye ve Türkiye dışında büyümesinde baş rol oynayan bir dostuma, yukarıda yazdıklarımı gönderdim ve, ‘Bu yazıma katkıda bulunup yardımcı olur musun?’ diye sordum.
Bakın o dost neler yazdı:
‘Analizinde, özellikle Benelüks ilavesi üzerinde dur. Bu ilave ile sınır ötesi gazeteciliğinde bir çığır açıldı ve Hollanda ile Belçika’daki Türk toplumundaki iş insanlarının reklamları alınmaya başladı. Genel baskılarda kullanılmadığı için, ilan fiyatları çok daha ucuz yapılmıştı. Öyle ya, Hollanda’daki bir firmanın faaliyeti, Almanya’daki okur için ilginç olmayabilirdi. Bu nedenle, ‘Almanya içi ve Almanya dışı’ baskılar yapılıyordu.
Ayrıca Hollanda ve Belçika için daha çok mahalli haber kullanımı mümkün oluyordu.
Ne yazık ki bu ilginç bölge haberciliği, daha sonra iş başına getirilen beceriksiz, gazete yönetiminden bihaber yöneticiler tarafından durduruldu.
Nezih Bey ile yurt dışı yayınlar ekibi, gazete içinde 70’li yıllardaki bir direnci kırarak, Hürriyet’i hakiki anlamda bir bölge gazetesi haline getirdi…
Gazetede bir grup, İstanbul’da yayınlanan Hürriyet’ in, aynen Türkiye’de yayınlandığı gibi, (vefat ilanlarıyla dahi) Frankfurt’ta basılmasını arzu ediyordu. Halbuki Avrupa’daki yurttaş memleketi ile bağlarını koparmak istemezken, çevre haberleriyle de ilgilenmeğe başlamıştı. Avrupa’ da artık kalıcı olmak isteyenler, yaşadıkları ülkelerin sorunlarını merak etmeye başlamıştı…
Avrupa’da doğan daha sonraki kuşaklar içtimai durumlarını geliştirerek, işadamı, politikacı, Milletvekili ve hatta Bakan oldular.
Bu konuda Avrupa’daki Hürriyet çok önemli bir rol oynadı.
70’li, 80’li yılların Hürriyet’i , Türk toplumunun sesi haline gelmiş ve gündemi tayin etmeye başlamıştı.
Gazete bir şekilde Türklerin avukatlığına soyunmuştu…
Türkiye’deki iletişim fakültelerinde gazetecilik tahsili yapanların, bölge gazeteciliğinin ne olduğunu anlamaları için, o günlerin Avrupa Hürriyet’lerini arşivlerde bulup incelemeleri gerekir.
Bir zamanların Türk basınının amiral gemisi, bugün maalesef bir Haliç sandalı haline gelmiş durumda.
Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı gazete olan Hürriyet, çoktan
İnternational Herald Tribune ve The Financial Times gibi, ülkelerinin dışında da basılan gazeteleri çoktan sollamıştı.
Yurttaşlarımız, gazeteyi yalnız günlük haberler için değil, gündemi merak ettiğinden alıyordu. Hürriyet herhangi bir haksızlıkta, vatandaşın yanında oluyordu.
Askerlik, emeklilik gibi büyük kampanyalarda da, Avrupa’daki Türklerin sesini Ankara’da duyurmak mümkün oluyordu.
Ertuğ Karakullukçu’nun günlük yazıları, vatandaşların haklarını savunuyordu…
Bu da Alman devlet ilgililerini çok rahatsız ediyordu…
Türkiye’ deki o günlerin Alman elçisi ile Almanya’da Federal hükümet ile devlet başkanı da rahatsızlıklarını dile getiriyordu. Almanlar ülkedeki yabancıların politik bilince ulaşmasını, hakkını arama yoluna gitmesini arzu etmiyordu.
Hürriyet’in ne kadar doğru yolda olduğu da bu şekilde ortaya çıkmış oluyordu…
Yurtdışında İlhan Karaçay olarak sen, Londra’da Faruk Zabcı ve Fransa’da Muammer Elveren, haber ve röportajlarınız ile, bir zamanların meşhur gezgin yazarı Hikmet Feridun Es’in takipçisi olmuştunuz.’
Hürriyet’in, Nezih Demirkent’ten sonra ikinci büyüğü sayılan dostum, bu yazıma eklemem gerekenleri şöyle sürdürdü:
‘Nezih beyin medyaya kazandırdıkları arasında rahmetli Seçkin Türesay, rahmetli
Erol Türegün, rahmetli Ergin İnanç ile rahmetli Tuncer Bicioğlu’ndan da söz et.
Nezih beyin Avrupa’ya gönderdiği mevlithanların başındaki rahmetli Hacı Hafız Nusret Yeşilçay çok modern görüşlü biriydi…
Belçika’da NATO karargahında mevlit okurken, din adamlarına karşı mesafeli duran yüksek rütbeli subayları bile duygulandırmıştı…
Sıla’nın Sesi konserlerini de unutma…
Bu işleri gazetede en iyi şekilde organize eden rahmetli Kadıköylü Hulki İlgün’ün de ruhu şad olsun.
Avrupa Hürriyet o günün şartlarında, bir çok arkadaşın emekleriyle lider durumuna geldi. Sonradan yönetime gelip, yılların emeğini inkar ederek, yüzbinlerce Euro’yu ceplerine indirenler, acaba bugün utanıyorlar mı?
Çok kişi Hürriyet’ in bugün niçin yerlerde süründüğünü, bazı yerlerde bedava dağıtıldığını merak etmiyor.
120 bin net satışa ulaşan Avrupa Hürriyet, çoğu zaman Türkiye’deki matbaaya alınan makineleri finanse ederken, o günlerin patronu Erol Simavi’ye her ay binlerce Mark gelir elde ediyordu.’
İşte böyle değerli okurlarım. Gazetecilikte bir uzman dost, bu analizime eklemem için yukarıdakileri yazmış.
Eh, bunları benim tekrar etmeme gerek yok herhalde?
Hürriyet’e emeği geçenleri bu şekilde sizler de öğrenmiş oldunuz.
GARBİS KEŞİŞOĞLU
Hürriyet’in yurt dışında güçlenmesinde en büyük katkı sahibi olan Garbis Keşişoğlu’ndan biraz uzunca söz etmezsem, büyük bir haksızlık yapmış olurum. Hatta, Keşişoğlu’nun bu konuda, yurdışı güçlenişinin asıl kahramanı olduğunu belirterek…
Garbis Keşişoğlu, Hürriyet döneminden sonra, Asil Nadir’in satın aldığı GÜNAYDIN gazetesinin kadrosunu, Londra’dan rahmetli Nuyan Yiğit ile birlikte kurarken, Brüksel’deki buluşmamızda, şahsımı da Benelüks’ün sorumluluğuna getirdi.
Garbis Keşişoğlu, yurt dışında medya ile ilgili her gelişmeyi yakından takip ediyor, baskı ve teknoloji fuarlarını kaçırmıyor ve medya ile ilgili her toplantıya davetli olarak katılıyordu.
Sabah Gazetesi’ni alan Dinç Bilgin ve Hürriyet Gazetesi’ni alan Aydın Doğan’a da danışmanlık yapan Keşişoğlu, şimdilerde Miami’de yaşıyor.
Benim gibi, ilerlemiş yaşına rağmen medyadan kopamayan Keşişoğlu, pek çok gazete patronunun arayıp danıştığı bir uzman olduğu gibi, DÜNYA Gazetesi’ne de yazmaya devam ediyor.
Keşişoğlu’nun DÜNYA’da en son olarak yayınlanan yorumu, bana yukarıdaki yazıyı yazma fikrini verdi.
Keşişoğlu, yakından takip ettiği ABD Medyasını yazmış. Bir zamanlar Türkiye’de basının rotasını belirleyen Garbis Keşişoğlu, şimdilerde ABD basınını da şekillendirmeye çalışıyor.
Türkiye’de medya yöneticilerinin, yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim bireylerden öğrenecekleri çok şey var.
Çok şey öğrenerek ve beğenerek okuduğum o yazıyı sizlere de sunuyorum.
ABD basını tartışıyor: Pandemi sonrası yenilenme şart, ama bu nasıl başarılır
Garbis KEŞİŞOĞLU
Pandemiden sonra geleneksel basının nasıl şekilleneceğine dair tartışmalar, Amerikan medya çevrelerinde yoğunluk kazandı. Yakın geleceğe ilişkin beyin fırtınalarında ağırlıklı görüş, sosyal medyanın giderek daha fazla belirleyici olacağı…
“Z” kuşağına gazete okutmanın neredeyse olanaksız olduğunda birleşiliyor ve geleneksel gazeteciliğin sosyal medya olanaklarından yararlanma yollarını hayata geçirmesi gerektiği vurgulanıyor. İlginç bir gelişme, The Wall Street Journal bünyesinde yaşandı…
Nüfus yapısındaki değişim, medyayı da etkiliyor
21. yüzyıl gazeteciliğinde, “Medya Çarı” diye bilinen Rupert Murdoch’un sancak gemisi The Wall Street Journal’ın ayrıcalıklı bir yeri var: The News grubu içinde para kazanan tek gazete.
Ama bu trend daha ne kadar devam edecek? Temel sorun şurada:
Amerikan toplumunun demografisi hızla değişiyor. Son yıllarda, Meksika hududundan akın eden Orta Amerikalılar Afrika’dan gelen siyahlar ve Asyalılar nedeniyle toplumda önemli değişiklikler oldu. Hispaniklerin oranı yüzde 19’a, Siyahlarınki ise yüzde 14’e yükseldi. Buna karşılık, Amerika’nın kuruluşunda önemli katkıları olan İrlanda, İskoç, İngiliz ve İtalyan asıllılarının oranları, gittikçe azalıyor. Bu yüzden abone sayılarında beyaz üyelerin payı giderek azalıyor ve o nedenle de yeni aboneler bulmak güçleşiyor.
Murdoch, geleceği okumak için raporlar hazırlatıyor
Durumun farkına varan 90 yaşındaki Murdoch, 2007 yılından beri yazı işleri bünyesinde gelecek ile ilgili raporlar hazırlatıyor. The Wall Street Journal, her sabah Murdoch’ un ilk okuduğu yayın olduğundan, gazetenin geleceği ile yakından ilgileniyor ve tavsiyelerde bulunuyor.
Wall Street Journal, diğer Amerikan gazetelerden çok önce, 1996’da dijital edisyonu için ödeme duvarını koymuş ve dijitale öyle giriş yapmıştı. Yani bedava okumaya izin vermedi. Oysa aynı yıllarda, bugünün lider gazetesi The New York Times, iş planlarında haberlerin ücretsiz olmasını savunuyordu… Başka bazı gazeteler de bunda ısrar ettiklerinden kapanma mecburiyetinde kalmışlardı. Wall Street Journal 1300 kişilik yazı işleri kadrosu ile para kazanmaya devam ederken, inovasyonu da hiç ihmal etmedi.
Kadın gazeteci yönetiminde 150 kişilik ekiple 250 sayfalık rapor
2018’de grupta 20 yıl çalışmış olan Matt Murray genel yayın müdürlüğünü üstlendi ve eski aboneleri rahatsız etmeden yenilikleri uygulamaya koymaya başladı. Ayrıca yeni dijital aboneler için bir strateji geliştirme ekibi kurdu. Bunun başına da Murdoch’un onayıyla, New York Times ‘da uzun yıllar önemli görevlerde bulunmuş olan bir kadın gazeteciyi, Louise Story ‘i getirdi.
Story’in ekibindeki 150 yazı işleri elemanı; gazetenin geleceği, politikasının nasıl olması gerektiği, sosyal medya trendlerinden nasıl yararlanılabileceği gibi konuları içeren kapsamlı ve radikal bir rapor hazırladı. 209 sayfalık rapor önce genel yayın müdürü Murray’in masasına konuldu.
…ve Murdoch’un sancak gemisinde gelecek için savaş başladı
Fakat Murdoch’un sancak gemisinde beklenmedik bir gelişme oldu; adeta savaş patladı:
Her türlü yetkiye sahip, geleceğin genel yayın müdürü gözüyle bakılan Story ‘nin raporu, genel yayın müdürü Murray ile Murdoch’un CEO olarak iş başına getirdiği Hollanda asıllı Almar Latour’un arasını açtı. Latour raporu benimserken yazı işlerindeki bazı gazeteciler eleştirilerden ve radikal önerilerden rahatsız oldu. Daha ılımlı bir yenilikçilik çizgisinden yana duran yayın yönetmeni Murray da bu grubun eğilimini benimsedi.
Olayın ucu şuraya uzanıyor: Amerika’da polisin öldürdüğü siyahi George Floyd olayından sonra, Wall Street Journal yazı işlerindeki bir kısım gazeteciler bir araya gelerek, gazetenin bazı olaylarda rakiplerinin gerisinde kaldığını, ırkçılık olaylarının göz ardı edildiğini iddia ettiler.
Kadın okura, gençlere, sosyal adalete, ırkçılığa dikkat
Story’nin raporunda da bu hususa dikkat çekildi. Bunun yanında;
– Yeni kadın okuyucuların, Beyaz olmayan genç iş insanlarının sorunlarına gazetedeki hikayelerde yeterince yer verilmediği ifade edildi.
– İçeriğin bu gözle ve daha sıkı biçimde gözden geçirilmesi tavsiye edildi.
– Haberlerde sosyal adalete özen gösterilmesi ve gelir dağılımındaki adaletsizliklere yer verilmesi önerildi.
Rapor üzerine, yazı işleri iki gruba ayrıldı…
Rapor, mesafeli bakan yayın yönetmeni Murray ile sahiplenen yayıncı Latour arasındaki rekabeti de körükledi.
Raporun verilmesinden bir ay sonra, grubun CEO‘su Will Lewis istifa etti.
Geleneksel reflekslere ters düşmeden yenilik yapma hüneri
Gelişmeler açıkça ortaya koydu ki, News Corp.‘un yenilenmeye ihtiyacı var. The Wall Street Journal dışındaki grup unsurları, geçen yıl bir milyar yüz milyon dolar kaybetti.
The Wall Street Journal’in içeriğinde değişiklikler yapılmasının gerekliliğinde herkes hemfikir… Fakat sorular var: Değişiklikler özellikle eski abonelere nasıl kabul ettirilecek? Gençler ve özellikle geleceğin okuyucuları olmaları hesap edilen “Z” kuşağının reaksiyonu ne olacak? Bu arada ırkçılıkla ilgili hikâyelere el atıldığında, müesses nizamı temsil eden beyazların gazeteye karşı tutumu nasıl şekillenecek? Gazetenin köklü geleneksel refleksleri çerçevesinde, önerilen yenilikleri mevcut ve yeni abonelere kabul ettirmek, anlaşılan o ki bir tür sihirbazlık hüneri gerektirecek.
Doğru teşhis tamam, şimdi sıra tedaviyi hayata geçirmekte
Amerikan basını bir dönüm noktasında… Toplum içindeki çeşitliliğe ayak uydurmak gerekiyor. Başka çıkış yolu yok. Yeni dijital yayınlar için işler daha kolay. Ama uzun yıllardır yazılı basında önemli bir pozisyona sahip olan The Wall Street Journal gibi bir köklü gazetenin işi oldukça zor.
Gazete, hiç olmazsa doğru teşhisi koymuş, şimdi doğru tedavinin araştırmalarını yapıyor.
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55