CHP`Lİ GÖK:``HAKAN FİDAN?I AÇIKLAMA YAPMAYA DAVET EDİYORUM``

CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ LEVENT GÖK BUGÜN BİR BASIN TOPLANTISI DÜZENLEDİ. 14 MART TIP BAYRAMINDAKİ BURUKLUĞA DEĞİNDİ. İÇ GÜVENLİK YASASI VE HAKAN FİDAN OLAYLARINDAKİ ÇARPIKLIKLARIN ALTINI ÇİZDİ

13.03.2015 16:10:22 0
CHP`Lİ GÖK:``HAKAN FİDAN?I AÇIKLAMA YAPMAYA DAVET EDİYORUM``

CHP GRUP BAŞKANVEKİLİ LEVENT GÖK BUGÜN BİR BASIN TOPLANTISI DÜZENLEDİ. 14 MART TIP BAYRAMINDAKİ BURUKLUĞA DEĞİNDİ. İÇ GÜVENLİK YASASI VE HAKAN FİDAN OLAYLARINDAKİ ÇARPIKLIKLARIN ALTINI ÇİZDİ

Siyasi değerlendirmelere geçmeden önce; bugün bütün sağlık çalışanlarının eylem günü. Aslında sağlık çalışanları 14 Mart Tıp Bayramını kutlamak üzere bayram yapmaları gerekirken, sağlıkta yaşanan sorunlar, giderek ağırlaşan hayat koşulları, sağlığın ve sağlık sisteminin çökmesi, iktidarın uyguladığı anti demokratik uygulamalar, bu gün bu bayramı doktorlara zehir etmiştir. Ancak, elbette bundan tam 182 yıl önce başlanılan Tıp Bayramını kutlamakta bir nezaket gereğidir. Ben bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını tüm olumsuz koşullarına karşın kutluyor, hepsine saygılar sunuyorum.
İKİ KONUYA DEĞİNECEĞİM. İLKİ İÇ GÜVENLİK YASASI
Değerli basın mensupları  iki önemli konuya değineceğim bugün. Bildiğiniz gibi Türkiye’yi aylardır bir tartışmanın içine sokan, daha tartışılmadan önce gerek mecliste gerekse kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılan iç güvenlik paketi adıyla adlandırılan yasa tasarısının dün yapılan görüşmelerinde tarafsız olması sıfatıyla o düşünceyle İçişleri Bakanlığına birkaç gün önce getirilen İçişleri Bakanının, tasarının 67. Maddesi görüşüldükten sonra 68. Madde ile 130. Maddeye ilişkin olan kısımlarının komisyona geri çekilmesine dair vermiş olduğu tezkeresi üzerine iç güvenlik paketi İçişleri Komisyonuna geri gönderilmiştir.
Şu ana kadar mecliste görüşülen ve kabul edilen ilk 67 madde esasında iç güvenlik paketinin tüm kamuoyunun ve muhalefetin karşı çıktığı gerekçeleri oluşturmaktadır. İlk 67 maddede polise ve valiye olağanüstü yetkiler verilerek gözaltına alması, etkisiz kılınması dahil olmak üzere öldürme yetkisi de verilen yetkiler verilerek her türlü barışçıl gösterilerin yapılmasının yasaklanmasının önünü açan ve gözaltı sürelerini uzatan, polise keyfi bir şekilde insanları bulundukları yerden uzaklaştırma ve gözaltına alma yetkisi veren, savcıyı devre dışı bırakan, yargıyı devre dışı bırakan,  kuvvetler ayrılığına aykırı hükümler ve onun yanında Jandarma ve Sahil Güvenliğin albay rütbesindeki komutanlıklarının İçişleri Bakanlığı tarafından atanmasına ilişkin hükümlerin olduğu bölümler ilk 67. Maddeyi oluşturmaktaydı.
BOŞBAKAN DEVLET HALKIN YANINDADIR BİÇİMİNDE BEYANDA BULUNMUŞTU SİYASETEN DOLANDIRICILIK YAPILDI
Dolayısıyla iktidar esasında ilk 67 maddede arzuladığı ve diğer maddelerle kamufle ettiği arzusunu bir şekilde gerçekleştirdiği olanağını gördüğü anda tasarıyı geri çekerek siyaseten dolandırıcılık yapmıştır. Bu yasa meclise geldiği zaman Türkiye’nin Boşbakanı Ahmet DAVUTOĞLU tasarıyı savunurken özellikle tasarının bundan sonraki İçişleri Komisyonuna çekilen maddelerine işaret ederek, nüfus hizmetleri, pasaport ve diğer kanunlarda yapılacak değişikliklerle vatandaşın hayatının kolaylaşacağını ifade etmiş ve “İşte görüyorsunuz devlet halkının yanındadır” şeklinde bir beyanda bulunmuştu.
 
 
BOŞBAKAN SÖZLERİNİN ALTINDA EZİLMİŞTİR
Şimdi bu Boşbakan  bu sözlerinin altında kalmıştır. Halkına vadettiği, kolaylık getireceği düzenlemeler İçişleri Komisyonuna geri çekilmek suretiyle Boşbakan’ı boşa da çıkarmıştır. Dolayısıyla Ahmet DAVUTOĞLU sözlerinin altında ezilmiştir. Ahmet DAVUTOĞLU,  Türkiye tarihinin son derece başbakanlık makamında kesinlikle boş olarak kaldığı tescillenmiş bir kişi olarak tarihe bir kez daha geçmiştir. İktidarın kendi aklınca yaptığı bu siyasi dolandırıcılıkla paketin geri kalan maddelerinin İçişleri Komisyonuna geri çekilmesiyle yürürlük maddeleri daha sonra meclise getirilmek suretiyle kabul edilen maddelerin kanunlaşması amaçlanmaktadır. Biz dün muhalefet partileri olarak bu konu gündeme geldiğinde hepimiz söz alarak tasarının tümünün içişleri komisyonuna çekilmesini ifade ettik. Çünkü AKP sözcüleri kamuoyuna siyasi dolandırıcılığın dışında ayrıca yalan beyanda da bulunmuşlardır. Bu beyanları hepiniz hatırlarsınız. Muhalefet partileriyle biz bunları görüşmeye hazırız, gerekirse teklifi müzakereler yaparız, görüşmelere açığız şeklindeki bir yaklaşımı bir anda terketmişler ve kendi  arzuları doğrultusunda 67 madde geçtikten sonra yasanın geri kalan kısımlarını içişleri komisyonuna geri çekmek suretiyle teklifi müzakere olanaklarını dahi ortadan kaldırmışlardır.
AKP MUHALEFETİN ENGELLENMESİ KARŞISINDA TESLİM DE OLMUŞTUR.
Şimdi yasa içişleri komisyonunda 68. Maddeden itibaren tekrar görüşülecektir. Ama anlaşılıyor ki AKP, muhalefetin ve kamuoyunun bütün haklı eleştirileri karşısında polis devleti olma, Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırma, insan hak ve özgürlüklerini gasp etme anlayışını sürdürme kararlığı içerisinde görülmektedir. Bu vahim tehlikelere yol açacak durum karşısında AKP’nin ve İktidar Partisinin aklı selim davranarak, bundan  sonraki süreci son derece sağlıklı bir şekilde götürmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz. Bu yol çıkmaz bir yoldur. Bu yolda arkadan dolanarak, bir yasayı geçirme çabası içerisinde olacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar. Kaldı ki AKP muhalefetin engellenmesi karşısında teslim de olmuştur. 132 maddenin tamamının geçirilemeyeceğini görmüştür. Burda muhalefetin yaptığı, iç tüzükten kaynaklanan engellemelerin haklı ve meşru platformlarda dile getirilmesiyle, yaklaşık  bir aya varan sürede 67 maddeye varılabilmesi olağanüstü çalışma süreleri  ve çalışma saatleri karşısında AKP’nin bir yenilgisidir. AKP, muhalefet karşısında zamana karşı ve muhalefetin gerekçelerine karşı yenilmiştir. Şimdi bu yenilgiyi ayrıca nasılda  bertaraf edeceklerini düşünüyorlar, bizlerin kendilerine uyarıları aklı selim, soğukkanlı ve sağduyulu olarak komisyona geri çekilen maddeler görüşülürken çok daha sağlıklı değerlendirmeler yapmalarıdır.  Ülkenin buna ihtiyacı vardır. Ülke bir polis devleti olmamalıdır. AKP’nin diktatörlüğünü ilan ettiği, kendi yargısını oluşturduktan sonra kendi emniyetini , kendi içişleri bakanlığını jandarmayı atama yetkisini altına alarak kendi silahlı kuvvetlerini oluşturma arzusundan vazgeçmelidir. Bu tasarı bu haliyle AKP’ye kendi emniyetini ve kendi silahlı kuvvetlerini oluşturma fırsatı veriyor. İllerde İl J.A.K.lığının, ilçelerde ilçe jandarma bölük komutanının atama yetkisi, jandarmayı olduğu gibi siyasallaştıracak ve silahlı kuvvetleri de hiyerarşik açıdan içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. Kendilerini uyarıyoruz, komisyona geri çekilmeyi bir fırsat olarak değerlendirmeliler ve muhalefetin söylemlerini, eleştirilerini dikkate alarak yasanın tümü üzerinde çok farklı değerlendirmelerde bulunmalılar diye kendilerini tarih önünde milletimizin huzurunda bir kez daha uyarmayı bir görev biliyoruz.
 
 
 
İKİNCİ KONUMUZ HAKAN FİDAN OLAYIDIR
Değerli Basın Mensupları, İkinci önemli konumuz, bu MİT Müsteşarlığı meselesi. Kamuoyunda hiç de hak etmediği halde günlerdir bir Hakan Fidan tartışması yaşanıyor.
Değerli Basın Mensupları, Dünyanın bütün demokrasilerinde devletin en önemli kurumları tarafsız olmak zorundadır. Kimdir bunlar? Hakimler, Savcılar, Yüksek Mahkeme Üyeleri, Silahlı Kuvvetlerde görev yapan personel… Bunların hepsi bütün demokrasilerde tarafsızlık sıfatını korurlar ve o şekilde görevlerini yaparlar. Onların tarafsız olmaları ve siyasi kimliklerini bir tarafa bırakarak hizmet görmeleri adaletin sağlanmasında, devletin işlemesinde en önemli unsurlardan bir tanesidir.
Hakim, savcı, yüksek mahkeme üyeleri, subay ve astsubaylar işte bu tarif içinde 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki kanunun ek 7. Maddesi uyarınca milletvekilliğine aday olmak için veya Mahalli İdareler seçimlerinde aday olmak için bunlar görevlerini bıraktıkları zaman, eğer aday olamaz ve seçilemezlerse görevlerine dönemezler. Özel bir hükümdür. Kimler? Hakimler, Subaylar, Yüksek Mahkeme üyeleri… Kanun koyucu böylesine önemli görevlerde bulunan kişilerin siyaseten bir tavır aldıktan sonra, geri dönmelerini yasaklamıştır.
Çok ilginçtir, bunun gerekçesi de Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Recep Tayyip Erdoğan, özellikle Yüksek Hakimlerin ve Hakimlerin ve Savcıların da aday olduktan sonra göreve dönmemeleri konusunda 2005 yıluında verdikleri bir kanun tasarısında aynen şu gerekçeyi savunmuştur. Kanunun gerekçesinin altındaki imza Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.
KENDİ GEREKÇELERİNE UYMUYORLAR. MİT MÜSTEŞARI KONUMUNDAKİLER BU DURUMDA GÖREVE DÖNEMEZLER. YASAL DÜZENLEME BÖYLE DİYOR.
Ne diyor bu gerekçede? Aynen sizlere okuyorum: Hakimlerin yaptıkları görev dikkate alındığında bunların tarafsız olması mutlak bir zorunluluktur. Seçimlere katılmak, kişinin siyasi tercihini ortaya koymasını gerektirir. Seçimlere katılmış Yüksek Mahkeme üyesi Hakim, savcı veya bu meslekten sayılanların daha sonra söz konusu görevlere geri dönmesi durumunda tarafsızlıkları konusunda ciddi şüpheler ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, bu adı geçenlerin aday olduktan sonra tekrar göreve dönmeleri olanaksız diyerek bir gerekçeyi koymuştur.AKP
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında verdiği Kanun Teklifindeki gerekçesi arkadaşarım

Değerli Arkadaşlarım, MİT hakim ve savcıların gibi çok daha özel ve istisnai bir kurumdur. Kanun koyucu o zaman MİT gibi bir görevde bulunanın o zaman bir siyasi partiye üye olup aday olacağını, olmazsa tekrar geri döneceğini hayal dahi etmemiştir, düşünememiştir. Yani, Hakan Fidan olayında yaşadığımız bu kadar da olmaz ki, dedirten bir hadisedir.

MİT’in kendine göre bir özel yasası vardır ve istisnai bir kurumdur.

Devletin güvenliğini ve bu konuda istihbaratı sağlamak, bu istihbarat verilerini devletin yetkili birimlerine vermek ve bu konuda istihbarat toplamak MİT’in özel görev alanıdır. Yani MİT, hakim ve savcıların daha da ötesinde çok daha özel bir kurumdur.

Şimdi böylesine bir kurumun başında olan bir kişinin esasen MİT’ten istifa ederek aday olması dahi, AKP’ye üye olarak aday olması dahi sakıncalıdır.

Çünkü, o zamana kadar ki, görevden ayrıldığı tarihteki bütün işlemleri artık tarafsızlık ilkesi altında değerlendirilemez, o kişinin AKP’nin bir üyesi olduğu gerçeği ortada iken, onun geçmişte yaptığı ve muhalefeti fişlemelere kadar varan bütün uygulamaları artık çok daha farklı bir biçimde tartışılır.

Hakan Fidan AKP’nin üyesidir Değerli Arkadaşlar. AKP’nin üyesidir, AKP’nin üyesi olmuştur. 10 Şubat’ta MİT Müsteşarlığından istifa etmiştir. 3 Mart’ta Ankara’da AKP’nin temayül yoklamasına girmiştir. AKP’nin diğer adaylarıyla beraber yarışmıştır Hakan Fidan. Yani adaylığın bir başka katmerli aşamasına geçmiştir. Temayül yoklamasında AKP’li üyelerin oylarını istemiştir. Artık kemik bir AKP’lidir Hakan Fidan.

BAŞBAKAN, HAKAN FİDAN CESURDUR, ATTIĞI ADIMDAN GERİ DÖNMEZ DEMİŞTİ. CESURLUKTAN ÇARK EDİLMİŞ ANLAŞILAN

Şimdi bu Hakan Fidan istifa ettiği zaman BOŞ BAKAN Ahmet Davutoğlu, bakın o zaman Hakan Fidan’la ilgili ne demiş? “HAKAN FİDAN CESURDUR, ATTIĞI ADIMDAN GERİ DÖNMEZ.” Kim söylüyor bunu? Ahmet Davutoğlu söylüyor. Kim için söylüyor? 10 Şubat’ta MİT Müsteşarlığından istifa eden Hakan Fidan için söylüyor. Ne diyor Ahmet Davutoğlu? “Hakan Fidan cesurdur, Attığı adımdan geri dönmez.

 

Şimdi İddialı sözler bunlar. Bir başbakan MİT Müsteşarının istifasını onaylıyor, arkasında duruyor ve helal sana diyor, cesur arkadaş diyor. Sen cesursun, attığın adımdan geri dönmezsin diyor Ahmet Davutoğlu bizzat söylüyor. Ayrıca şunu da söylüyor: “Hakan Fidan’ın adaylığı, millete ve devlete hizmet edenlerin önünde ufkun hiç bitmeyeceğini gösteren anlamlı bir tevafuktur. Neymiş? Ufkun hiçbir zaman bitmeyeceğini gösteren hizmet yolunda bir tevafuktur. Tevafuk ne demek? Birbirine denk gelme, hoş, yani Hakan Fidan’ın adaylığı millete hizmet yönünde hoş bir davranıştır diyerek Ahmet Davutoğlu Hakan Fidan’ı sahipleniyor.

 

TARTIŞILAN ELBETTE Kİ, HAKAN FİDAN’IN ŞAHSINDA MİT KURUMU OLACAKTIR.

Ve yaşanan gelişmeleri biliyorsunuz,  Cumhurbaşkanının Hakan Fidan’ın adaylığına karşı çıkması üzerine, Ahmet Davutoğlu’nun ‘cesur adam’ dediği Hakan Fidan cesurluktan vaz geçiyor, Başbakan sözlerini yiyor, ve 10 Mart’ta Hakan Fidan tekrar görevine iade ediliyor.

 

Değerli Basın Mensupları, şimdi artık böylesine siyasallaşan bir ortamda Hakan Fidan MİT Müsteşarlığı görevini sürdüremez.

Hakan Fidan bir muhaberat devletinin müdürüdür. Hakan Fidan siyasallaşan bu yapısıyla artık siyasetin hedefindedir.

Hakan Fidan’ın attığı her adımın arkasında siyasal bir gerekçe aranacak ve mutlaka, mutlaka tartışılacaktır.

Tartışılan elbette ki, Hakan Fidan’ın şahsında MİT kurumu olacaktır. Devletin en önemli bir istihbarat kurumu artık son derece şaibeli ve sakıncalı bir hale gelmiştir.

Değerli Basın mensupları, Hakan Fidan’ın geri dönüşü son derece şaibeli ve sakıncalı bir hale gelmiştir.

Hakan Fidan’ın geri dönüşü, devlet geleneklerine, teamüllere, siyasal ahlaka ve kişisel ahlaka aykırıdır.

Bildiğiniz gibi, devletin az önce belirttiğim hakimi istifa ettiği zaman dönemeyecek, subayı istifa ettiği zaman dönemeyecek ama onlardan çok daha özellikli olan bir kurumun başkanı, istifa edip bir partiye üye olarak temayül yoklamasına girerek o istifa sürecinden bir ay sonra tekrar görevine iade edilirse, MİT gibi özellikli bir kurumun başına iade edilirse, herhalde MİLLİ Güvenlik Kurulunun diğer üyelerinin de söyleyecekleri sözler olmalıdır.

Çünkü, MİT Kanununun 13.maddesi,MİT Müsteşarı Milli Güvenlik Kurulunda görüşüldükten sonra Başbakanın inhası ve Cumhurbaşkanının onayı ile atanır der. Bu konu Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülmüş müdür? Milli Güvenlik Kurulu’nun diğer üyeleri bu konuda ne söylemiştir. Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, bu konuda görüşleri alınmadıysa,  diğer üyeleri, bir şey söylemek durumunda değiller midir? Kendileri orada figüran mıdırlar? Aynen değerli arkadaşlarım, Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşüldükten sonra… Niye ? Çünkü özel bir yer, özel bir kadro, özel bir alan… MGK’da görüşülmesi bir kere bu işin kurucu unsurudur. Neden? MİT Kanunu, iktidar şimdi 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri hakkındaki kanuna dayanıyor ama MİT Kanunu o kanundan daha da özel bir kanundur. Genel hüküm şudur: Önce bir genel hüküm varsa o uygulanır, bir özel hüküm varsa özel hüküm uygulanır, ama bir konuda iki özel hüküm varsa, en özel hangi hüküm varsa o uygulanır. MİT Kanunu şu anda 298 Sayılı Kanuna göre, daha öne geçmiş bir kanundur ve uygulanması gereken prosedür, MİT Kanunundaki prosedürdür değerli arkadaşlarım.

Bu nedenle Hakan Fidan’ın şu andaki bulunması MİT Kanununa aykırıdır, sakat bir işlemdir, sakat bir işlem olduğu gibi siyaseten, ahlaken ve devlet gelenekleri açısından da devletin çivisinin çıktığı son bir uç örnektir değerli arkadaşlarım.

Şimdi böyle bir tabloda ilginç bir tabloyu daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hakan Fidan Cumhurbaşkanı tarafından ‘Sır küpüm” diye nitelendirilmiştir. Bu sır küpünü açmakta yarar var.

CUMHURBAŞKANI HAKAN FİDAN İÇİN SIR KÜPÜM DEMİŞTİ.  BU KÜPÜ AÇALIM BİRAZ. ‘ULUDERE VUR EMRİ’NE KADAR GİDELİM
 
Dönüyoruz 28 Aralık 2011 tarihli Uludere’de yaşanan, 34 yurttaşımızın öldürüldüğü hadiseye. MİT kaynakları uzunca bir süre istihbaratı kendilerinin vermediğini ifade etmelerine karşın, Genelkurmay Başkanlığı, İnsan Hakları Komisyonuna göndermiş olduğu yazıda istihbaratın kaynağının Milli olduğunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir.
ALBAY AYDIN EKER’İN İFADESİNE DİKKAT! ULUDERE İSTİHBARATI MİLLİ VE MİT’İNDİR. VUR EMRİNİN UCU MİT’E DAYANIYOR
Uludere’de vur emrinin verilmesine yol açan süreçteki istihbarat bilgisinin milli kaynaklar tarafından yani MİT ‘ten verildiğini Genelkurmay Başkanı daha önce açıklamıştı. Bundan bir müddet önce, geçen ay 2.Or.K.lığı İstihbarat Başkanı Albay Aydın EKER bir ifadesi kamuoyunda paylaşıldı. Ne diyor İstihbarat Albay Aydın EKER, biz değerlendirmelerimizde gelen kişilerin öldürülen 34 yurttaşımızı kastederek, kaçakçı olduğunu tespit ettik ve bunu üstlerimizle paylaştık. Ancak daha sonra yapılan harekât sonunda harekatın ordu tarafından planlanmadığını, Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmazsa, değerli arkadaşlarım dikkatle takip edin beni, Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmasa bu kararın verilmeyeceği bildirilmiş. Albay EKER diyor ki, gelenler kaçakçıdır, vahim bir hata vardır. Ama üstleri de diyorki Genelkurmay elinde kesin bilgi olmasa bu harekatı yapmaz diyor. Bu birinci nokta. Daha önce eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, aynen şu açıklamayı yaptı. Dedi ki,  “Uludere, MİT kaynaklıdır. MİT tarafından gönderilen yazılar,  dikkat buyurun üst düzey bir MİT  görevlisi tarafından Silahlı Kuvvetlerinin aranması suretiyle ve üst düzey bir MİT görevlisinin Silahlı Kuvvetleri bu konuda detayları vermesinden sonra bu operasyon yapılmıştır. Şimdi parçaları birleştirilmeye çalışalım.
MİT MÜSTEŞARI KONUMU GEREĞİ, OY HAKKI OLMAKSIZIN MİLLİ GÜVENLİK KURULU’NDA GÖREV YAPAN BİR KİŞİDİR.
MİT Müsteşarı konumu gereği, oy hakkı olmaksızın Milli Güvenlik Kurulu’nda görev yapan bir kişidir. Bu ifadeleri değerlendirdiğimizde, birincisi 2. Or.K.lığı İsth.Bşk.Alb. Aydın EKER’in kaçakçı olduğunu bildirmesine rağmen, üstlerinden gelen Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler vardır, şeklindeki sözleri üzerine ve Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in üst düzey MİT görevlisi tarafından bu operasyonun yapılmasını Silahlı Kuvvetlere verilmesi sözünün anlamı nedir? Şimdi ben sormak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu 34 kişinin öldürülmesi hadisesinde istihbaratı İdris Naim ŞAHİN, Hakan Fidan mı verdi demek istemiştir. Çok tartışılacak bir konu. Hakan Fidan olayın olduğu gün Milli Güvenlik Kurulu toplantısında olduğunu size bilgisini sunayım, bu bilgiyi acaba Hakan Fidan mı verdi demek istemiştir. Hakan Fidan şimdi bu iddialar karşısında çıkmalı, demeli ki, İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisi ben değilim. Ben değilim ama şudur demek durumundadır. Kimdir bu üst düzey MİT görevlisi? Hakan Fidan bu konuda bir açıklama yapmadığı sürece, İdris Naim Şahin’in açıklamasındaki kişi kendisidir. Kendisidir. Şimdi ortaya kirli ilişkilerinin dökülme zamanıdır. Bu sır küpüne gelelim arkadaşlar, işte Genelkurmay’ın da, MİT’in de, Başbakanın ve şimdiki Cumhurbaşkanında birbirine sarılma gerekçeleri buradadır değerli arkadaşlarım. Hakan Fidan’ın korunma gerekçelerinin altında Uludere olayının yarattığı büyük tahribat ve travmanın çok ciddi etkisi bulunmaktadır.
VUR EMRİ İÇİN GENEL KURMAYI İKNA EDEN KİMDİR? HAKAN FİDAN SÖYLESİN
Ben İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisinin kim olduğunun Hakan Fidan tarafından açıklanmasını istiyorum. Kimdir bu üst düzey MİT görevlisi ve Alb.EKER’in sorduğu gibi Genelkurmay’ı kim ikna etmiştir? Ve bende kendi aklımca sorular soruyorum. Genelkurmay Başkanlığını bu operasyona ikna edebilecek bir MİT görevlisi hangi düzeyde olabilir? MİT Müsteşarı bunlardan bir tanesi mi? bunun aksi varsa Hakan Fidan da bunu söylemek zorundadır. Şimdi gelinen noktada, bu açıklamalar yapılmadığı müddetçe ahlaken, siyaseten ve teamüller uyarınca devletin çivisini çıkartmış olan Cumhurbaşkanı, Hakan Fidan ve Başbakan ekseni etrafında dönen devlet anlayışı, artık Uludere olayında hesap verme noktasına gelmiştir. Hakan Fidan’ın bulunduğu bir kurumda, Türkiye’de adına çözüm süreci adı verilen süreçten bahsedilemez. Bu Uludere’nin hesabı sorulmadan, kimse ne olduğunu anlatmadan bu böyle sürdürülemez.
HAKAN FİDAN’I AÇIKLAMA YAPMAYA DAVET EDİYORUM
Böylesine vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Uludere olayının netleşmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında Hakan Fidan’ı açıklama yapmaya davet ediyorum. İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisi kimdir? Sizseniz söyleyeceksiniz, değilseniz kim olduğunu söyleyeceksiniz. Ondan sonra biz dönüp diyeceğiz ki, O sorumlular hakkında şu ana kadar niçin soruşturma izni verilmedi? Bütün bu devlet içinde yaşanan çalkantıların ana nedeni artık hesap vermek zorunda olan kişilerin birbirini koruma kaygısından kaynaklanmaktadır. Böylesine bir adaletsiz böylesine olayların örtbas edildiği ve faillerin bulunmasının önünün kapatıldığı bir ortamda artık MİT gibi bir kurum AKP’nin istihbarat teşkilatı olarak bundan sonra adlandırılacaktır. MİT Türkiye’de Hakan Fidan’ın görev yaptığı süre içerisinde hiçbir zaman saygınlığını koruyamaz, hiçbir zaman hak ettiği devlet ölçeğinde yerini bulamayacaktır ve siyasetin de kesinlikle tartışma odağında olacaktır. Türkiye’yi getirdikleri nokta böylesine skandallarla dolu, rezaletlerle dolu bir tablodur. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye elbette bunları aşacak. Bu karanlık ilişkileri de her zaman sorgulayacağız ve teşhir edeceğiz. Şimdi konuşması gerekenleri konuşmaya davet ediyorum.
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK SORUN NEDİR DERSENİZ, TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK SORUN CUMHURBAŞKANININ BİZATİHİ KENDİSİDİR.
 
Evet. Türkiye’nin geldiği tablo karanlık bir tablo olduğunu sizlerle paylaştım. Ben 27 yıllık avukatlık mesleğimden sonra milletvekilli oldum. Avukatlık meslek hayatım boyunca hakaretten dolayı tutuklanmış bir tek kişiye rastlamadım. Hakaretten dolayı. Ama bu dönemde her türlü eleştiri, her türlü söz cumhurbaşkanına özellikle yönelmişse, hakaret sayılarak tutuklanmaların dahi yaşandığı bir dönem olarak Türkiye demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Dünyada da bir örneği yoktur. Türkiye’de şimdiye kadar örneği yoktur. Benim meslek hayatımda hiç hatırlamadığım bu tutuklama yönteminin bundan sonra giderek artarak devam edeceğini tahmin etmek güç değildir. Yani bu Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerinin dışında işte boş bakan diye nitelendirdiğimiz Ahmet Davutoğlu’nun da yerine koyarak ve onun yetkilerini kullanarak o yetkiler dahi yetmiyorsa bağımsız olması gereken Merkez Bankası üzerine bir vesayet oluşturarak Türkiye ekonomisini riske atmaya devam ediyor. Dolardaki artışın sebebi Cumhurbaşkanının konuşmasıdır. Cumhurbaşkanı konuştuğu müddetçe dolar artmıştır. Cumhurbaşkanı şu ülkede birkaç ay sussa Türkiye’nin gerçekten insanların aradığı huzura kavuşması da mümkün olacaktır. Merkez Bankasının yetkilerine müdahale eden bir Cumhurbaşkanı daha tarihimizde hiç olmamıştır. 2001 yılından itibaren bağımsız olan Merkez Bankasına o tarihten itibaren müdahale eden başbakan olmamıştır. Ama bizde Anayasa yetkilerini sürekli ihlal eden tarafsızlık ilkesini sürekli çiğneyen bir Cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin önündeki en büyük sorun nedir derseniz, Türkiye’nin önündeki en büyük sorun Cumhurbaşkanının bizatihi kendisidir. 

 

ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA

Siyasi değerlendirmelere geçmeden önce; bugün bütün sağlık çalışanlarının eylem günü. Aslında sağlık çalışanları 14 Mart Tıp Bayramını kutlamak üzere bayram yapmaları gerekirken, sağlıkta yaşanan sorunlar, giderek ağırlaşan hayat koşulları, sağlığın ve sağlık sisteminin çökmesi, iktidarın uyguladığı anti demokratik uygulamalar, bu gün bu bayramı doktorlara zehir etmiştir. Ancak, elbette bundan tam 182 yıl önce başlanılan Tıp Bayramını kutlamakta bir nezaket gereğidir. Ben bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını tüm olumsuz koşullarına karşın kutluyor, hepsine saygılar sunuyorum.

İKİ KONUYA DEĞİNECEĞİM. İLKİ İÇ GÜVENLİK YASASI

Değerli basın mensupları  iki önemli konuya değineceğim bugün. Bildiğiniz gibi Türkiye’yi aylardır bir tartışmanın içine sokan, daha tartışılmadan önce gerek mecliste gerekse kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılan iç güvenlik paketi adıyla adlandırılan yasa tasarısının dün yapılan görüşmelerinde tarafsız olması sıfatıyla o düşünceyle İçişleri Bakanlığına birkaç gün önce getirilen İçişleri Bakanının, tasarının 67. Maddesi görüşüldükten sonra 68. Madde ile 130. Maddeye ilişkin olan kısımlarının komisyona geri çekilmesine dair vermiş olduğu tezkeresi üzerine iç güvenlik paketi İçişleri Komisyonuna geri gönderilmiştir.

Şu ana kadar mecliste görüşülen ve kabul edilen ilk 67 madde esasında iç güvenlik paketinin tüm kamuoyunun ve muhalefetin karşı çıktığı gerekçeleri oluşturmaktadır. İlk 67 maddede polise ve valiye olağanüstü yetkiler verilerek gözaltına alması, etkisiz kılınması dahil olmak üzere öldürme yetkisi de verilen yetkiler verilerek her türlü barışçıl gösterilerin yapılmasının yasaklanmasının önünü açan ve gözaltı sürelerini uzatan, polise keyfi bir şekilde insanları bulundukları yerden uzaklaştırma ve gözaltına alma yetkisi veren, savcıyı devre dışı bırakan, yargıyı devre dışı bırakan,  kuvvetler ayrılığına aykırı hükümler ve onun yanında Jandarma ve Sahil Güvenliğin albay rütbesindeki komutanlıklarının İçişleri Bakanlığı tarafından atanmasına ilişkin hükümlerin olduğu bölümler ilk 67. Maddeyi oluşturmaktaydı.

BOŞBAKAN DEVLET HALKIN YANINDADIR BİÇİMİNDE BEYANDA BULUNMUŞTU SİYASETEN DOLANDIRICILIK YAPILDI

Dolayısıyla iktidar esasında ilk 67 maddede arzuladığı ve diğer maddelerle kamufle ettiği arzusunu bir şekilde gerçekleştirdiği olanağını gördüğü anda tasarıyı geri çekerek siyaseten dolandırıcılık yapmıştır. Bu yasa meclise geldiği zaman Türkiye’nin Boşbakanı Ahmet DAVUTOĞLU tasarıyı savunurken özellikle tasarının bundan sonraki İçişleri Komisyonuna çekilen maddelerine işaret ederek, nüfus hizmetleri, pasaport ve diğer kanunlarda yapılacak değişikliklerle vatandaşın hayatının kolaylaşacağını ifade etmiş ve “İşte görüyorsunuz devlet halkının yanındadır” şeklinde bir beyanda bulunmuştu.

 

 

BOŞBAKAN SÖZLERİNİN ALTINDA EZİLMİŞTİR

Şimdi bu Boşbakan  bu sözlerinin altında kalmıştır. Halkına vadettiği, kolaylık getireceği düzenlemeler İçişleri Komisyonuna geri çekilmek suretiyle Boşbakan’ı boşa da çıkarmıştır. Dolayısıyla Ahmet DAVUTOĞLU sözlerinin altında ezilmiştir. Ahmet DAVUTOĞLU,  Türkiye tarihinin son derece başbakanlık makamında kesinlikle boş olarak kaldığı tescillenmiş bir kişi olarak tarihe bir kez daha geçmiştir. İktidarın kendi aklınca yaptığı bu siyasi dolandırıcılıkla paketin geri kalan maddelerinin İçişleri Komisyonuna geri çekilmesiyle yürürlük maddeleri daha sonra meclise getirilmek suretiyle kabul edilen maddelerin kanunlaşması amaçlanmaktadır. Biz dün muhalefet partileri olarak bu konu gündeme geldiğinde hepimiz söz alarak tasarının tümünün içişleri komisyonuna çekilmesini ifade ettik. Çünkü AKP sözcüleri kamuoyuna siyasi dolandırıcılığın dışında ayrıca yalan beyanda da bulunmuşlardır. Bu beyanları hepiniz hatırlarsınız. Muhalefet partileriyle biz bunları görüşmeye hazırız, gerekirse teklifi müzakereler yaparız, görüşmelere açığız şeklindeki bir yaklaşımı bir anda terketmişler ve kendi  arzuları doğrultusunda 67 madde geçtikten sonra yasanın geri kalan kısımlarını içişleri komisyonuna geri çekmek suretiyle teklifi müzakere olanaklarını dahi ortadan kaldırmışlardır.

AKP MUHALEFETİN ENGELLENMESİ KARŞISINDA TESLİM DE OLMUŞTUR.

Şimdi yasa içişleri komisyonunda 68. Maddeden itibaren tekrar görüşülecektir. Ama anlaşılıyor ki AKP, muhalefetin ve kamuoyunun bütün haklı eleştirileri karşısında polis devleti olma, Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırma, insan hak ve özgürlüklerini gasp etme anlayışını sürdürme kararlığı içerisinde görülmektedir. Bu vahim tehlikelere yol açacak durum karşısında AKP’nin ve İktidar Partisinin aklı selim davranarak, bundan  sonraki süreci son derece sağlıklı bir şekilde götürmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz. Bu yol çıkmaz bir yoldur. Bu yolda arkadan dolanarak, bir yasayı geçirme çabası içerisinde olacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar. Kaldı ki AKP muhalefetin engellenmesi karşısında teslim de olmuştur. 132 maddenin tamamının geçirilemeyeceğini görmüştür. Burda muhalefetin yaptığı, iç tüzükten kaynaklanan engellemelerin haklı ve meşru platformlarda dile getirilmesiyle, yaklaşık  bir aya varan sürede 67 maddeye varılabilmesi olağanüstü çalışma süreleri  ve çalışma saatleri karşısında AKP’nin bir yenilgisidir. AKP, muhalefet karşısında zamana karşı ve muhalefetin gerekçelerine karşı yenilmiştir. Şimdi bu yenilgiyi ayrıca nasılda  bertaraf edeceklerini düşünüyorlar, bizlerin kendilerine uyarıları aklı selim, soğukkanlı ve sağduyulu olarak komisyona geri çekilen maddeler görüşülürken çok daha sağlıklı değerlendirmeler yapmalarıdır.  Ülkenin buna ihtiyacı vardır. Ülke bir polis devleti olmamalıdır. AKP’nin diktatörlüğünü ilan ettiği, kendi yargısını oluşturduktan sonra kendi emniyetini , kendi içişleri bakanlığını jandarmayı atama yetkisini altına alarak kendi silahlı kuvvetlerini oluşturma arzusundan vazgeçmelidir. Bu tasarı bu haliyle AKP’ye kendi emniyetini ve kendi silahlı kuvvetlerini oluşturma fırsatı veriyor. İllerde İl J.A.K.lığının, ilçelerde ilçe jandarma bölük komutanının atama yetkisi, jandarmayı olduğu gibi siyasallaştıracak ve silahlı kuvvetleri de hiyerarşik açıdan içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. Kendilerini uyarıyoruz, komisyona geri çekilmeyi bir fırsat olarak değerlendirmeliler ve muhalefetin söylemlerini, eleştirilerini dikkate alarak yasanın tümü üzerinde çok farklı değerlendirmelerde bulunmalılar diye kendilerini tarih önünde milletimizin huzurunda bir kez daha uyarmayı bir görev biliyoruz.

 

 

 

İKİNCİ KONUMUZ HAKAN FİDAN OLAYIDIR

Değerli Basın Mensupları, İkinci önemli konumuz, bu MİT Müsteşarlığı meselesi. Kamuoyunda hiç de hak etmediği halde günlerdir bir Hakan Fidan tartışması yaşanıyor.

Değerli Basın Mensupları, Dünyanın bütün demokrasilerinde devletin en önemli kurumları tarafsız olmak zorundadır. Kimdir bunlar? Hakimler, Savcılar, Yüksek Mahkeme Üyeleri, Silahlı Kuvvetlerde görev yapan personel… Bunların hepsi bütün demokrasilerde tarafsızlık sıfatını korurlar ve o şekilde görevlerini yaparlar. Onların tarafsız olmaları ve siyasi kimliklerini bir tarafa bırakarak hizmet görmeleri adaletin sağlanmasında, devletin işlemesinde en önemli unsurlardan bir tanesidir.

Hakim, savcı, yüksek mahkeme üyeleri, subay ve astsubaylar işte bu tarif içinde 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki kanunun ek 7. Maddesi uyarınca milletvekilliğine aday olmak için veya Mahalli İdareler seçimlerinde aday olmak için bunlar görevlerini bıraktıkları zaman, eğer aday olamaz ve seçilemezlerse görevlerine dönemezler. Özel bir hükümdür. Kimler? Hakimler, Subaylar, Yüksek Mahkeme üyeleri… Kanun koyucu böylesine önemli görevlerde bulunan kişilerin siyaseten bir tavır aldıktan sonra, geri dönmelerini yasaklamıştır.

Çok ilginçtir, bunun gerekçesi de Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Recep Tayyip Erdoğan, özellikle Yüksek Hakimlerin ve Hakimlerin ve Savcıların da aday olduktan sonra göreve dönmemeleri konusunda 2005 yıluında verdikleri bir kanun tasarısında aynen şu gerekçeyi savunmuştur. Kanunun gerekçesinin altındaki imza Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a aittir.

KENDİ GEREKÇELERİNE UYMUYORLAR. MİT MÜSTEŞARI KONUMUNDAKİLER BU DURUMDA GÖREVE DÖNEMEZLER. YASAL DÜZENLEME BÖYLE DİYOR.

Ne diyor bu gerekçede? Aynen sizlere okuyorum: Hakimlerin yaptıkları görev dikkate alındığında bunların tarafsız olması mutlak bir zorunluluktur. Seçimlere katılmak, kişinin siyasi tercihini ortaya koymasını gerektirir. Seçimlere katılmış Yüksek Mahkeme üyesi Hakim, savcı veya bu meslekten sayılanların daha sonra söz konusu görevlere geri dönmesi durumunda tarafsızlıkları konusunda ciddi şüpheler ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, bu adı geçenlerin aday olduktan sonra tekrar göreve dönmeleri olanaksız diyerek bir gerekçeyi koymuştur.AKP

Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılında verdiği Kanun Teklifindeki gerekçesi arkadaşarım

Değerli Arkadaşlarım, MİT hakim ve savcıların gibi çok daha özel ve istisnai bir kurumdur. Kanun koyucu o zaman MİT gibi bir görevde bulunanın o zaman bir siyasi partiye üye olup aday olacağını, olmazsa tekrar geri döneceğini hayal dahi etmemiştir, düşünememiştir. Yani, Hakan Fidan olayında yaşadığımız bu kadar da olmaz ki, dedirten bir hadisedir.

MİT’in kendine göre bir özel yasası vardır ve istisnai bir kurumdur.

Devletin güvenliğini ve bu konuda istihbaratı sağlamak, bu istihbarat verilerini devletin yetkili birimlerine vermek ve bu konuda istihbarat toplamak MİT’in özel görev alanıdır. Yani MİT, hakim ve savcıların daha da ötesinde çok daha özel bir kurumdur.

Şimdi böylesine bir kurumun başında olan bir kişinin esasen MİT’ten istifa ederek aday olması dahi, AKP’ye üye olarak aday olması dahi sakıncalıdır.

Çünkü, o zamana kadar ki, görevden ayrıldığı tarihteki bütün işlemleri artık tarafsızlık ilkesi altında değerlendirilemez, o kişinin AKP’nin bir üyesi olduğu gerçeği ortada iken, onun geçmişte yaptığı ve muhalefeti fişlemelere kadar varan bütün uygulamaları artık çok daha farklı bir biçimde tartışılır.

Hakan Fidan AKP’nin üyesidir Değerli Arkadaşlar. AKP’nin üyesidir, AKP’nin üyesi olmuştur. 10 Şubat’ta MİT Müsteşarlığından istifa etmiştir. 3 Mart’ta Ankara’da AKP’nin temayül yoklamasına girmiştir. AKP’nin diğer adaylarıyla beraber yarışmıştır Hakan Fidan. Yani adaylığın bir başka katmerli aşamasına geçmiştir. Temayül yoklamasında AKP’li üyelerin oylarını istemiştir. Artık kemik bir AKP’lidir Hakan Fidan.

BAŞBAKAN, HAKAN FİDAN CESURDUR, ATTIĞI ADIMDAN GERİ DÖNMEZ DEMİŞTİ. CESURLUKTAN ÇARK EDİLMİŞ ANLAŞILAN

Şimdi bu Hakan Fidan istifa ettiği zaman BOŞ BAKAN Ahmet Davutoğlu, bakın o zaman Hakan Fidan’la ilgili ne demiş? “HAKAN FİDAN CESURDUR, ATTIĞI ADIMDAN GERİ DÖNMEZ.” Kim söylüyor bunu? Ahmet Davutoğlu söylüyor. Kim için söylüyor? 10 Şubat’ta MİT Müsteşarlığından istifa eden Hakan Fidan için söylüyor. Ne diyor Ahmet Davutoğlu? “Hakan Fidan cesurdur, Attığı adımdan geri dönmez.

 

Şimdi İddialı sözler bunlar. Bir başbakan MİT Müsteşarının istifasını onaylıyor, arkasında duruyor ve helal sana diyor, cesur arkadaş diyor. Sen cesursun, attığın adımdan geri dönmezsin diyor Ahmet Davutoğlu bizzat söylüyor. Ayrıca şunu da söylüyor: “Hakan Fidan’ın adaylığı, millete ve devlete hizmet edenlerin önünde ufkun hiç bitmeyeceğini gösteren anlamlı bir tevafuktur. Neymiş? Ufkun hiçbir zaman bitmeyeceğini gösteren hizmet yolunda bir tevafuktur. Tevafuk ne demek? Birbirine denk gelme, hoş, yani Hakan Fidan’ın adaylığı millete hizmet yönünde hoş bir davranıştır diyerek Ahmet Davutoğlu Hakan Fidan’ı sahipleniyor.

 

TARTIŞILAN ELBETTE Kİ, HAKAN FİDAN’IN ŞAHSINDA MİT KURUMU OLACAKTIR.

Ve yaşanan gelişmeleri biliyorsunuz,  Cumhurbaşkanının Hakan Fidan’ın adaylığına karşı çıkması üzerine, Ahmet Davutoğlu’nun ‘cesur adam’ dediği Hakan Fidan cesurluktan vaz geçiyor, Başbakan sözlerini yiyor, ve 10 Mart’ta Hakan Fidan tekrar görevine iade ediliyor.

 

Değerli Basın Mensupları, şimdi artık böylesine siyasallaşan bir ortamda Hakan Fidan MİT Müsteşarlığı görevini sürdüremez.

Hakan Fidan bir muhaberat devletinin müdürüdür. Hakan Fidan siyasallaşan bu yapısıyla artık siyasetin hedefindedir.

Hakan Fidan’ın attığı her adımın arkasında siyasal bir gerekçe aranacak ve mutlaka, mutlaka tartışılacaktır.

Tartışılan elbette ki, Hakan Fidan’ın şahsında MİT kurumu olacaktır. Devletin en önemli bir istihbarat kurumu artık son derece şaibeli ve sakıncalı bir hale gelmiştir.

Değerli Basın mensupları, Hakan Fidan’ın geri dönüşü son derece şaibeli ve sakıncalı bir hale gelmiştir.

Hakan Fidan’ın geri dönüşü, devlet geleneklerine, teamüllere, siyasal ahlaka ve kişisel ahlaka aykırıdır.

Bildiğiniz gibi, devletin az önce belirttiğim hakimi istifa ettiği zaman dönemeyecek, subayı istifa ettiği zaman dönemeyecek ama onlardan çok daha özellikli olan bir kurumun başkanı, istifa edip bir partiye üye olarak temayül yoklamasına girerek o istifa sürecinden bir ay sonra tekrar görevine iade edilirse, MİT gibi özellikli bir kurumun başına iade edilirse, herhalde MİLLİ Güvenlik Kurulunun diğer üyelerinin de söyleyecekleri sözler olmalıdır.

Çünkü, MİT Kanununun 13.maddesi,MİT Müsteşarı Milli Güvenlik Kurulunda görüşüldükten sonra Başbakanın inhası ve Cumhurbaşkanının onayı ile atanır der. Bu konu Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülmüş müdür? Milli Güvenlik Kurulu’nun diğer üyeleri bu konuda ne söylemiştir. Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, bu konuda görüşleri alınmadıysa,  diğer üyeleri, bir şey söylemek durumunda değiller midir? Kendileri orada figüran mıdırlar? Aynen değerli arkadaşlarım, Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşüldükten sonra… Niye ? Çünkü özel bir yer, özel bir kadro, özel bir alan… MGK’da görüşülmesi bir kere bu işin kurucu unsurudur. Neden? MİT Kanunu, iktidar şimdi 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri hakkındaki kanuna dayanıyor ama MİT Kanunu o kanundan daha da özel bir kanundur. Genel hüküm şudur: Önce bir genel hüküm varsa o uygulanır, bir özel hüküm varsa özel hüküm uygulanır, ama bir konuda iki özel hüküm varsa, en özel hangi hüküm varsa o uygulanır. MİT Kanunu şu anda 298 Sayılı Kanuna göre, daha öne geçmiş bir kanundur ve uygulanması gereken prosedür, MİT Kanunundaki prosedürdür değerli arkadaşlarım.

Bu nedenle Hakan Fidan’ın şu andaki bulunması MİT Kanununa aykırıdır, sakat bir işlemdir, sakat bir işlem olduğu gibi siyaseten, ahlaken ve devlet gelenekleri açısından da devletin çivisinin çıktığı son bir uç örnektir değerli arkadaşlarım.

Şimdi böyle bir tabloda ilginç bir tabloyu daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hakan Fidan Cumhurbaşkanı tarafından ‘Sır küpüm” diye nitelendirilmiştir. Bu sır küpünü açmakta yarar var.

CUMHURBAŞKANI HAKAN FİDAN İÇİN SIR KÜPÜM DEMİŞTİ.  BU KÜPÜ AÇALIM BİRAZ. ‘ULUDERE VUR EMRİ’NE KADAR GİDELİM

 

Dönüyoruz 28 Aralık 2011 tarihli Uludere’de yaşanan, 34 yurttaşımızın öldürüldüğü hadiseye. MİT kaynakları uzunca bir süre istihbaratı kendilerinin vermediğini ifade etmelerine karşın, Genelkurmay Başkanlığı, İnsan Hakları Komisyonuna göndermiş olduğu yazıda istihbaratın kaynağının Milli olduğunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir.

ALBAY AYDIN EKER’İN İFADESİNE DİKKAT! ULUDERE İSTİHBARATI MİLLİ VE MİT’İNDİR. VUR EMRİNİN UCU MİT’E DAYANIYOR

Uludere’de vur emrinin verilmesine yol açan süreçteki istihbarat bilgisinin milli kaynaklar tarafından yani MİT ‘ten verildiğini Genelkurmay Başkanı daha önce açıklamıştı. Bundan bir müddet önce, geçen ay 2.Or.K.lığı İstihbarat Başkanı Albay Aydın EKER bir ifadesi kamuoyunda paylaşıldı. Ne diyor İstihbarat Albay Aydın EKER, biz değerlendirmelerimizde gelen kişilerin öldürülen 34 yurttaşımızı kastederek, kaçakçı olduğunu tespit ettik ve bunu üstlerimizle paylaştık. Ancak daha sonra yapılan harekât sonunda harekatın ordu tarafından planlanmadığını, Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmazsa, değerli arkadaşlarım dikkatle takip edin beni, Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmasa bu kararın verilmeyeceği bildirilmiş. Albay EKER diyor ki, gelenler kaçakçıdır, vahim bir hata vardır. Ama üstleri de diyorki Genelkurmay elinde kesin bilgi olmasa bu harekatı yapmaz diyor. Bu birinci nokta. Daha önce eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, aynen şu açıklamayı yaptı. Dedi ki,  “Uludere, MİT kaynaklıdır. MİT tarafından gönderilen yazılar,  dikkat buyurun üst düzey bir MİT  görevlisi tarafından Silahlı Kuvvetlerinin aranması suretiyle ve üst düzey bir MİT görevlisinin Silahlı Kuvvetleri bu konuda detayları vermesinden sonra bu operasyon yapılmıştır. Şimdi parçaları birleştirilmeye çalışalım.

MİT MÜSTEŞARI KONUMU GEREĞİ, OY HAKKI OLMAKSIZIN MİLLİ GÜVENLİK KURULU’NDA GÖREV YAPAN BİR KİŞİDİR.

MİT Müsteşarı konumu gereği, oy hakkı olmaksızın Milli Güvenlik Kurulu’nda görev yapan bir kişidir. Bu ifadeleri değerlendirdiğimizde, birincisi 2. Or.K.lığı İsth.Bşk.Alb. Aydın EKER’in kaçakçı olduğunu bildirmesine rağmen, üstlerinden gelen Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler vardır, şeklindeki sözleri üzerine ve Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in üst düzey MİT görevlisi tarafından bu operasyonun yapılmasını Silahlı Kuvvetlere verilmesi sözünün anlamı nedir? Şimdi ben sormak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bu 34 kişinin öldürülmesi hadisesinde istihbaratı İdris Naim ŞAHİN, Hakan Fidan mı verdi demek istemiştir. Çok tartışılacak bir konu. Hakan Fidan olayın olduğu gün Milli Güvenlik Kurulu toplantısında olduğunu size bilgisini sunayım, bu bilgiyi acaba Hakan Fidan mı verdi demek istemiştir. Hakan Fidan şimdi bu iddialar karşısında çıkmalı, demeli ki, İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisi ben değilim. Ben değilim ama şudur demek durumundadır. Kimdir bu üst düzey MİT görevlisi? Hakan Fidan bu konuda bir açıklama yapmadığı sürece, İdris Naim Şahin’in açıklamasındaki kişi kendisidir. Kendisidir. Şimdi ortaya kirli ilişkilerinin dökülme zamanıdır. Bu sır küpüne gelelim arkadaşlar, işte Genelkurmay’ın da, MİT’in de, Başbakanın ve şimdiki Cumhurbaşkanında birbirine sarılma gerekçeleri buradadır değerli arkadaşlarım. Hakan Fidan’ın korunma gerekçelerinin altında Uludere olayının yarattığı büyük tahribat ve travmanın çok ciddi etkisi bulunmaktadır.

VUR EMRİ İÇİN GENEL KURMAYI İKNA EDEN KİMDİR? HAKAN FİDAN SÖYLESİN

Ben İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisinin kim olduğunun Hakan Fidan tarafından açıklanmasını istiyorum. Kimdir bu üst düzey MİT görevlisi ve Alb.EKER’in sorduğu gibi Genelkurmay’ı kim ikna etmiştir? Ve bende kendi aklımca sorular soruyorum. Genelkurmay Başkanlığını bu operasyona ikna edebilecek bir MİT görevlisi hangi düzeyde olabilir? MİT Müsteşarı bunlardan bir tanesi mi? bunun aksi varsa Hakan Fidan da bunu söylemek zorundadır. Şimdi gelinen noktada, bu açıklamalar yapılmadığı müddetçe ahlaken, siyaseten ve teamüller uyarınca devletin çivisini çıkartmış olan Cumhurbaşkanı, Hakan Fidan ve Başbakan ekseni etrafında dönen devlet anlayışı, artık Uludere olayında hesap verme noktasına gelmiştir. Hakan Fidan’ın bulunduğu bir kurumda, Türkiye’de adına çözüm süreci adı verilen süreçten bahsedilemez. Bu Uludere’nin hesabı sorulmadan, kimse ne olduğunu anlatmadan bu böyle sürdürülemez.

HAKAN FİDAN’I AÇIKLAMA YAPMAYA DAVET EDİYORUM

Böylesine vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Uludere olayının netleşmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında Hakan Fidan’ı açıklama yapmaya davet ediyorum. İdris Naim Şahin’in kastettiği üst düzey MİT görevlisi kimdir? Sizseniz söyleyeceksiniz, değilseniz kim olduğunu söyleyeceksiniz. Ondan sonra biz dönüp diyeceğiz ki, O sorumlular hakkında şu ana kadar niçin soruşturma izni verilmedi? Bütün bu devlet içinde yaşanan çalkantıların ana nedeni artık hesap vermek zorunda olan kişilerin birbirini koruma kaygısından kaynaklanmaktadır. Böylesine bir adaletsiz böylesine olayların örtbas edildiği ve faillerin bulunmasının önünün kapatıldığı bir ortamda artık MİT gibi bir kurum AKP’nin istihbarat teşkilatı olarak bundan sonra adlandırılacaktır. MİT Türkiye’de Hakan Fidan’ın görev yaptığı süre içerisinde hiçbir zaman saygınlığını koruyamaz, hiçbir zaman hak ettiği devlet ölçeğinde yerini bulamayacaktır ve siyasetin de kesinlikle tartışma odağında olacaktır. Türkiye’yi getirdikleri nokta böylesine skandallarla dolu, rezaletlerle dolu bir tablodur. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye elbette bunları aşacak. Bu karanlık ilişkileri de her zaman sorgulayacağız ve teşhir edeceğiz. Şimdi konuşması gerekenleri konuşmaya davet ediyorum.

TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK SORUN NEDİR DERSENİZ, TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK SORUN CUMHURBAŞKANININ BİZATİHİ KENDİSİDİR.

 

Evet. Türkiye’nin geldiği tablo karanlık bir tablo olduğunu sizlerle paylaştım. Ben 27 yıllık avukatlık mesleğimden sonra milletvekilli oldum. Avukatlık meslek hayatım boyunca hakaretten dolayı tutuklanmış bir tek kişiye rastlamadım. Hakaretten dolayı. Ama bu dönemde her türlü eleştiri, her türlü söz cumhurbaşkanına özellikle yönelmişse, hakaret sayılarak tutuklanmaların dahi yaşandığı bir dönem olarak Türkiye demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Dünyada da bir örneği yoktur. Türkiye’de şimdiye kadar örneği yoktur. Benim meslek hayatımda hiç hatırlamadığım bu tutuklama yönteminin bundan sonra giderek artarak devam edeceğini tahmin etmek güç değildir. Yani bu Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerinin dışında işte boş bakan diye nitelendirdiğimiz Ahmet Davutoğlu’nun da yerine koyarak ve onun yetkilerini kullanarak o yetkiler dahi yetmiyorsa bağımsız olması gereken Merkez Bankası üzerine bir vesayet oluşturarak Türkiye ekonomisini riske atmaya devam ediyor. Dolardaki artışın sebebi Cumhurbaşkanının konuşmasıdır. Cumhurbaşkanı konuştuğu müddetçe dolar artmıştır. Cumhurbaşkanı şu ülkede birkaç ay sussa Türkiye’nin gerçekten insanların aradığı huzura kavuşması da mümkün olacaktır. Merkez Bankasının yetkilerine müdahale eden bir Cumhurbaşkanı daha tarihimizde hiç olmamıştır. 2001 yılından itibaren bağımsız olan Merkez Bankasına o tarihten itibaren müdahale eden başbakan olmamıştır. Ama bizde Anayasa yetkilerini sürekli ihlal eden tarafsızlık ilkesini sürekli çiğneyen bir Cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin önündeki en büyük sorun nedir derseniz, Türkiye’nin önündeki en büyük sorun Cumhurbaşkanının bizatihi kendisidir. 

 

 

17.9° / 9.4°
  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,47% 0,05
  • EURO

    36,42% 0,21
  • GRAM ALTIN

    2956,00% 0,72
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,55