ÇİÇEK TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU İLE GÖRÜŞTÜ

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu ve beraberindeki heyeti kabul etti.

Gündem 9.01.2014 19:56:27 0
ÇİÇEK TBB BAŞKANI FEYZİOĞLU İLE GÖRÜŞTÜ

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu ve beraberindeki heyeti kabul etti. 

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, şunları kaydetti: 

"Size randevu verdim çünkü burası halkın meclisidir. Kimin ne düşüncesi, talebi, şikâyeti varsa, ne beklentisi varsa bize bir şekilde ulaştıracaktır. Böyle ziyaretle ulaştırır, teknolojik imkânlarla ulaştırır, dilekçe komisyonumuz var, yazılı yol ve yöntemlerle ulaştırır. TBMM de kendi iç tüzüğü ve usulü çerçevesinde tüm bunları nasıl değerlendirecekse, bugüne kadar olduğu gibi bu talepleri de değerlendirecektir. Dolayısıyla sizin de kamuoyunda dile getirdiğiniz bir kısım hususları şimdi sizden ama bir kısmını da bir kaç gündür basından takip ediyorum. 

Evvela 3 Ocak günü yaptığım açıklamada, şimdi kitapçığı da size vereceğim bastırdım. Sanki o gün ben sadece 138. madde üzerinde durmuşum gibi Türkiye`de basın neye önem veriyorsa onun üzerinden yorum yapıyor. Bir çarpıklığı burada görmüş olmamız gerekir. Ben o gün sadece üzerinde durduğum konu 138. madde değil. Normlar hiyerarşisinde en evvel 138. ama ceza muhakemesi kanunu 137 var, orada önemli ölçüde vurgu yaptık. Gündemdeki soruşturmalarla ilgili olarak bugün ve geçmişte… Maalesef soruşturmanın gizliliği ilkesine en evvel yargı ve güvenlik birimleri kendisi uymadı. Ben bunu geçmişte de söyledim. Bugün olup bitenlerden sonra bir defa daha söylüyorum. Soruşturma gizlidir çünkü yasaların hepsinin nihai hedefi insan onurunu korumaktır. Gizlilik de insan onurunu korumak bakımından önemli bir ilkedir, önemli bir tedbirdir. Buna en evvel hukuku uygulayanlar uyacaktır. 

Siz birilerini kanunları çiğnediniz, yasalara uymadınız diye ifadeye çağıracaksınız ama bu işlemi yaparken kendiniz hukuka uymayacaksınız. O zaman o yargı bağımsızlığı sorumsuzluk anlamına gelir. Bağımsızlık sorumsuzluk değildir. Maalesef Türkiye`de özgürlük ve sorumluluk dengesini bir türlü kuramadık. Özgürlüğüm var her şeyi yaparım. Ben bağımsızım her şeyi istediğim gibi yaparım. Bu ülkede, bir hukuk devletinde hiç kimse her istediğini her istediği şekilde yapamaz. Yasalar çerçevesinde yapacaktır. Yasalara uymayacaksa biz sabahlara kadar açılıp burada yasa çıkarıyoruz. o zaman bunun anlamı ne olacak? 

O gün önemli ölçüde vurgu yaptığım konulardan birisi, 137 idi, kimse bunun üzerinde durmadı. Çünkü o konuşmadan da siyasi bir çıkarım yaparak belli hedeflere yönlendirmek suretiyle yine her zamanki huyumuz nüksetti. Şimdi gündemdeki olaylarla ilgili ben, görülmekte olan davalarla ilgili ben Türkiye`de belki de konuşmayan bir kaç kişiden biriyim. Çok iddialı bir şey söylemeyeyim ama genelde konuşmadım. Hükümet sözcülüğüm sırasında da yargıya intikal etti demişizdir kesip atmışızdır. Beyanat vermem gerektiğinde de kanun maddesini beyanat olarak söylemişimdir. Eğer bunun aksine bir şey varsa ben de yanlış yaptım demektir. Onun için dedim ki bir öz eleştiri herkesin yapması lazım. Sanki şu tartışma ortamından birileri kanuna kendisi uyuyor başkaları uymuyormuş gibi suçlama yapıyor. Hâlbuki geriye dönük beyanatlara bakarsanız şikâyet ettiklerinden on misli daha fazla 138 de, 137 de, 288 de, ihlal edilmiş vaziyette. 

Şimdi gündemdeki konularla ilgili basın mensubu arkadaşlar geliyor. Diyorum ki ben bu konuyu bilmiyorum. Gazetelerde yazıyor. İşte filanca ile konuşmada diyor, şöyle şöyle şöyle olmuş, ben bilmiyorum diyorum. Bizde dosya var diyor, düşünebiliyor musunuz? 

Daha soruşturma kamuoyuna yansıyalı iki gün olmuş, dosya herkesin elinde dolaşıyor. Şimdi, böyle bir yargı bağımsızlığı olabilir mi? böylesine sorumsuzca bir soruşturma olabilir mi? kimse bu, savcıysa savcı, emniyetse emniyet... Terör örgütlerini ortaya çıkaran yargı, maalesef çok uzun zamandan beri bu türlü soruşturmanın gizliliğini ihlal edenleri bir türlü ortaya çıkarmıyor. Sembolik olarak açılmış davalar var, hiç birisinden de bir netice çıkmıyor. 

137`nin üzerinde durdum. 288. madde diye ceza kanununda adil yargılamayı etkileme diye bir suç var. Niye? Bunlar hepsi birbiriyle bağlantılı hususlar. 138 niye konulmuş? Mahkemeler kararlarını verirken her türlü tesirden azade anayasaya, hukuka, dosyadaki delil durumuna ve vicdanına göre karar verecek. Hâlbuki biz daha soruşturma başlar başlamaz kamuoyunu belli bir istikamete teknolojinin getirdiği imkânlarla da yönlendiriyoruz. Neye göre yönlendiriyoruz? Delile göre değil. Dosya muhteviyatına göre değil. Soruşturma yapılan kişi ya da kişilerle ilgili yakınlığımıza, uzaklığımıza, aynı kamptan, aynı görüşte bulunup bulunmadığımıza göre ya baştan mahkûm ediyoruz, ya da baştan beraat ettiriyoruz. o zaman yargısal işlemlerin hepsi de anlamsız hale geliyor. Eğer sonuçta yargı benim düşündüğüm gibi olursa adalet tecelli etti diyoruz. Öbür türlüsü olursa bu defa taraflar yer değiştiriyor. Gerekçeler ve suçlamalar yer değiştiriyor. Böyle yargı olmaz vs. Türkiye`nin evvela bu ikilemden, bırakın yargının iki başlılığını falan, toplum olarak biz ikilemden kurtulalım. 

Ve sıkça vurgu yaptığımız bir şey var. Nedir o? masumiyet karinesi. Kim uyuyor bu masumiyet karinesine? Daha dosyanın içeriğini bilmiyoruz. Yazılanların çizilenlerin dışında… Ama herkesi daha baştan mahkûm ediyoruz. Vay hırsız, vay yolsuz, vay filanca veya masum. Sonuçta iki sene sonra, üç sene sonra, dört sene sonra yargılama yapılıyor, kişi beraat ediyor. Yüzlerce davayı siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Görev yaptığım dönemde de büyük alayı vâlâyla açılmış davalar oldu. Dörtte üçü beraat etti. Hala bugün bile adli istatistiklerde her yüz kişiden, her yüz davadan 21`i beraatla sonuçlanıyor adli istatistiklerde. 

Demek ki bu yüzde 21`i de başlangıçta mahkûm ediyoruz veya beraat ettiriyoruz. O zaman bu masumiyet karinesi nerede kaldı? Ben bunların hepsine vurgu yaptım ama sadece 138. şimdi her şeyden evvel bu yasalar doğrudur, yanlıştır, değişinceye kadar herkesin uyma mecburiyeti vardır, bu hukuku biz böyle okuduk, böyle anladık. Yanlışsa kaldıralım. Gizlilik de kalksın. Maç nakleder gibi bütün soruşturmalar aleni yapılsın. Bakın son soruşturmalarda 90 kişi gözaltına alındı. 24 kişi bildiğim kadarıyla, basında yazılan, tutuklandı. Ama geri kalan 70 kişinin hayatı karardı. Ticari itibarı var. Mesleki itibarı var. Alışveriş yapıyor, mal alıyor, mal satıyor. Bir bilim adamı olarak düşünün, bir makam sahibi kişi olarak düşünün, daha işin başında işi bitmiştir. Soruşturmanın gizliliği bunun için lazımdı. Ama buna uzunca bir zamandan beri yargı makamlarının kendisi de uymuyor. Uymadığı için yargı Türkiye`de tartışılır hale geliyor. Onun için, işte 288, mesela. Şimdi 138 diyoruz. Buna hepimizin uyması lazım. Ama uyduğumuzu da kimse söyleyemez. Siyaset kurumu da uymuyor, başka kurumlar da uymuyor. Televizyonlardaki tartışmalara bakarsanız hiç kimsenin anayasaya baktığı yok... Hukuku bir tarafa bırakıyoruz, siyaseten, işimiz ne nasıl geliyorsa tartışıyoruz, ama sonra da diyoruz ki Türkiye hukuk devletidir. Bu nasıl hukuk devleti, uymadığın bir kuralın arkasına nasıl sığınırsın? Nasıl o zaman Türkiye`de biz bu işleri yürüteceğiz, götüreceğiz? 

Dilimize pelesenk olmuş, masumiyet karinesi, Türkiye hukuk devleti… Hukuka uyularak ve hukuk uygulanarak hukuk devleti olunur. Yoksa sadece söylemekle bir ülke hukuk devleti olamaz. Geldiğimiz noktada herkesin bir vicdan muhasebesi yapması gerektiğini söyledim. Bazıları sanki kendisi uyuyor, başkaları uymuyormuş gibi gene kendisini hemen kenara alıverdi. Yok arkadaş bu 138, geriye dönüp bir bakın. Son iki seneye bakın, üç seneye bakın, beş seneye bakın. 

Bir başka husus, belli bir süreden beri, belli bir kesin tarih verilemez ama böyle bir yaklaşım, bir medyatik yargı oluşmaya başladı Türkiye`de. Siyasi parti başkanlarından çok daha fazla yargı başkanları konuşuyor. Yargı mensupları konuşuyor. Canım ifade özgürlüğü yok mu? Biz bu kuralları batıdan aldık. Oradaki ne kadar konuşuyorsa, uygulaması ne kadarsa o kadar. siz bu türlü konuşmaları yaparsanız bunu beğenen olur, beğenmeyen olur, ondan sonra da yargıya karşı saygı azalır. Türkiye`de zaten her konu çok sert bir şekilde çok gergin bir ortamda tartışılınca yargıyı bu tartışmaların merkezine getirip oturtursunuz, ondan sonra da efendim yargı niye tartışılıyor demeye kimsenin hakkı olmaz. 

Başka ülkelerde yargı başkanlarını kimse bilmez, kararlarını bilir. Bizde parti başkanlarından bizlerden çok daha fazla bilinir hale geldi. Dedim ya maç nakleder gibi bir derbi maçı gibi soruşturmaya bir basın ordusuysa gidiliyor. Siz de görmüşsünüzdür daha adamın neyle suçlanacağını bilmiyor ama orada muhabirler şundan aranıyor bundan suçlanıyor şu şöyle oldu bu böyle oldu vs oldu, delillerin fotoğrafları çekiliyor, vs`ler yapılıyor, vs`ler yapılıyor bütün bunlar karşısında bir infial gerekir bir tavır gerekir. Bugüne kadar bu tavır yeteri kadar konulmadı… E siz ne yaptınız? Ben de bunları söylemeye çalıştım ben kendimi bu sorumluluğun dışında tutmuyorum. 

İlk defa da söylemiyorum. Son 10 yıllık beyanatlarıma herkes baksın, bunlar kayıtlarda var mütehaddit defalar temas ettim ama bugün de bu işleri konuşmuş olmamıza rağmen biraz sonra gene herkes nasıl istiyorsa öyle değerlendirecek bunu. Bu konuşmanın bir kısmı çıkacak basında geri kalan kısmı olmayacak. Dolayısıyla evvela bugün geldiğimiz nokta itibarıyla yargının içinden ve yargının dışından, yargı üzerinden yargısal konularla ilgili bir siyasi kanal açılmaya çalışılıyor. Bir siyaset oluşturulmaya çalışılıyor. Bu son derece tehlikelidir. Bunu asla doğru bulmam bir. İki şimdi elbette hukukumuzda, yasalarımızda düzeltilmesi gereken birçok husus var olabilir. Zaten yeni yasa ihtiyaçları olmasa parlamentoların bu kadar çalışmasına gerek olmaz. İhtiyaçlar değişiklikleri doğurur, düzenlemeleri, kurumları doğurur. Belki uygulamalarla ihtiyaçlar varsa mevzuatımızda bunlar da değişecektir, değişmelidir. Ancak bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Biz genellikle çıkardığımız yasaları hep tepkisel yasalar olarak çıkarıyoruz. Ortada bir uygulama var, o bizi rahatsız ediyor, bunun doğurduğu sıkıntılar var onu ortadan kaldırmak için tam öbür uçtan öbür taraftan bir düzenleme yapıyoruz. Bir iki sene sonra o da bize başka türlü bir sıkıntı çıkarmaya çalışıyor. Böylece saat sarkacı gibi Türkiye`de gidip geliyoruz ve kalıcı bir adalet, kalıcı bir hukuk uygulamasını ortaya koyamıyoruz. Burada acaba sorun yasalarda mı, yoksa Türkiye`deki uygulamaların getirdiği sıkıntılar mı? 

Benim kanaatim yasalara dönük ne eleştiriniz varsa kabul ama bütün sıkıntı uygulamalarla alakalıdır. Yani uygulamayı yapanlar yargı mercileri başta olmak üzere yasa koyucunun muradını anlamadan kendi muradına uygun uygulama yapıyor. Adli kontrolü çıkardık. Bu kadar tutuklama gerekmiyordu. Eskiden cezanın üst sınırı 3 yıldan aşağı olanlar için uygulanıyordu. Türkiye`de ihtiyaç hâsıl oldu. Uzun tutukluluk vs sebebiyle rahatsızlıklar meydana geldi. 

Yargı bu sorunu çözemediği için bu bize siyasi sorun olarak döndü geldi. Şu an tartıştığımız birçok konu yargının önümüze getirip koyduğu sorundur. Bir yasa eksikliğinden dolayı değil yasa koyucunun muradını yeteri kadar anlamamış olmaktan kaynaklanan uygulamalarla karşı karşıyayız. Şimdi cezanın üst sınırı tümüyle ortadan kaldırıldığına göre ve demin söylediğim istatistik açısından baktığımızda her yüz davadan biri beraatla sonuçlandığına göre o zaman tutuklamayı eski alışkanlıklarımıza göre yapmamamız lazım. Yargılamayı yap sonuçta hükümle beraber tutukla. Tutuklayıp iki sene üç sene beraber kaldıktan sonra pardon afedersin yeterli delil yok beraat ettirdim demek yerine bir çağdaş imkân getirdi yasa koyucu. Dedi ki bunu böyle yapabilirsiniz. Eskiden imkânın daha dardı bunu genişlettim. 

Bu vesileyle ikide bir uzun tutukluluk sebebiyle Türkiye`de gerginlik çıkarmak AİHM önüne kadar Türkiye`yi taşımak yerine pekâlâ adli kontrolle bu işler yapılabilirdi. Yapılabilir yasa koyucunun muradı da budur buna iyi bakılması lazım. Tepkisel yasalar bize her defasında öngöremediğimiz bir kısım sıkıntılar çıkarıyor. Çünkü yasalar genel ve eşit düzenlemedir. Siz belli bir rahatsızlık doğuran olayı ya da onun mağdurlarını, sanıklarını vs`yi bu işin dışına çıkarmaya çalışırken öbür taraftan da Türkiye`nin arzu etmediği tepki duyduğu birçok adam da bu fırsattan istifadeyle karşımıza çıkıyor. Hukuk bir de oradan aşınıyor yargının etkinliği orada da ortadan kalkıyor. Onun için bunlara da bir dikkat etmek gerekiyor sayın başkan. Şimdi üçüncü sizlerle kaç günden beri sizin ziyaretlerinize bakıyorum, bunun değerlendirmelerine de bakıyorum. 

Şöyle bir kanaatim var buna dikkat etmek gerekiyor, işin başında bunu sizlerle paylaşmakta sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum. O da şudur: şimdi bir kamuoyu oluşturmak gerekiyor evvela. Kamuoyu ne üzerinden oluşuyor? Kamuoyu şu an soruşturma safhasında, yargılama safhasında, ister ilk derece ister Yargıtay ya da kesinleşmiş dava üzerinde, davalar üzerinde bir şey oluşuyor, bir kamuoyu oluşuyor. Ve bu kamuoyu oluşturma çabaları acaba yargı bağımsızlığı açısından ne anlam ifade edecek bunun üzerinde durmak lazım. Hâkim diyoruz anayasaya yasalara vicdanına göre delile göre karar verecek e kamuoyu hâkimin üzerine böylesine bir büyük yoğunlukta baskıyla gelindiğinde o hâkim bunlara göre nasıl karar verecek? Bunun iyi sorgulanması lazım. Bu 138 açısından ne anlam ifade edecek? Ceza kanunu 288 açısından ne anlam ifade edecek? Toplumun çok önemli bir kesimi diyelim ki etkin bir kesimi televizyonlar, basın, başka türlü şeylerle o hâkim ya da hâkimler heyeti adalete ulaşım noktasında vicdanen ne kadar bağımsız olacak? Ne kadar objektif karar verebilecek? Çünkü siyaset e şimdi tartışma başladı. 

Belki burada göz ardı ettiğimiz bir husus var. Sizler tabiatı ile bende on sene bu meslekte görev yaptım. Gündeme gelen her konu hem cezaevindeki insanlar bakımından hepsine geçmiş olsun diyoruz bunlar içerisinde tanıdıklarımız var hukukumuz olan insanlar var, haklı ya da haksız ona yargı karar verecek. 

Cezaevinde insanlar ümitle yaşar. Ama birde onların aileleri var dışarda. Onlar içerdekilerden çok daha fazla ümitle yaşar. Eğer hesabı kitabı yapılmadan ayakları yere basan bir teşebbüs olup olmadığı iyice değerlendirilmeden sadece niyet beyanı anlamındaki beyanatlardan yola çıkarak herkes özgürlüğüne kavuşsun mu kavuşmasın mı kime sorsanız %99 özgürlüğüne kavuşsun. Ama bu beyan ne kadar Türkiye gerçeğine yargı gerçeğine tekabül eder ne kadar bunlar örtüşür. Şimdi büyük çabalar ile büyük kampanyalarla yola çıkılıp sonra netice alamadığımız çok sayıda olay var Türkiye`de. Yani bu teşebbüslerden bir netice çıkmazsa o zaman içerideki insanların durumu ne olacak. Bunların ailelerin durumu ne olacak. O zaman başlayacağız yeni bir siyasi tartışmaya. sen evet dedin ben hayır dedim. 

Zaten her gün bu tartışmalardan yoruluyoruz. Sonuçta da şöyle bir noktaya gelecek ise bundan endişe ederim. Yani siz tabiatı ile Türkiye`nin çok saygın bir meslek örgütüsünüz. Hep ifade ettik ki bu anaysa başta olmak üzere birçok konularda itirazlar doğru olmadığı Barolar Birliği`nden geldi yani böylede bir rolü olmuştur bundan dolayı iftihar ederim ben. Şöyle bir sonuca bizi götürecek mi, çünkü açıklamalardan iş biraz oraya doğru gidiyor diye endişem var sizde bir açıklama yapacaksanız bu rezervlerinizi tutun ki insanları boş yere sıkıntıya sokmayalım. `biz cumhurbaşkanımızla görüştük, başbakanımızla görüştük, TBMM başkanımızla görüştük, görüşülmesi gerekenlerle görüştük ama ne yapalım iş olmadı` noktasına gelirse o zaman bütün bu işlerden dolayı sorumlu siyaset kurumu olacak. 

Bu işlerde sizin benim istediğim gibi olmuyor. Dağıttığım kitapçıkta bu söylediklerimi söyledim ama sadece 138. madde üzerinden kaldık. Geri kalanlarında herkes bir tarafa gitti. Niyet ayrı algılama ayrıdır. Eğer sonuçta bir netice alınamayacak ise bunun hesabını kitabını iyi yapılması lazım. Bir düzenlemenin arzu ettikleriniz kadar arzu etmediklerinizin de faydalanacağı bir düzenlemeye gidecek ise sonuçta bu iş bizi hep beraber sıkıntıya sokar. Onun için `ne yapalım bu işi siyaset çözmedi` gibi bizi bir sonuca götürecek ise buda çok doğru bir yöntem olmaz. Çözülmeyecek anlamında söylemiyorum. Belki bazı işleri iyice kotararak, iyice önünü sonunu çalışmalarını vs. iyice hesaba katarak bir çalışma yapılır. dar kapsamda bu çalışmalar yapılır, sonra görüşülmesi gerekenler ile görüşülür ondan sonra kamuoyu açısından değerlendirmeler yapılır ise bundan sonuca varmak bir mümkün. Ama ben şu gelinen nokta itibari ile dünkü açıklamaları dinledim çok bir farklılaşma gözüküyor. 

Farklılaşmanın olduğu yerde bu iş nasıl çözülecek çünkü yarın bu işlerle düzenleme yapıldığında `ben taraf olmadım, bu işte katkım yok, öbür taraf şunu çıkardı beri taraf şunu çıkardı, şunlar gitti, bunlar geldi, bunca yıllık şeyler nasıl oldu, darbeye meşruiyet mi kazandırıyorsunuz,` bu lafların hiçbirisi bana ait değil bugünkü basında da var tartışmalarda da var. Türkiye tartışmalardan bıktı usandı. sizi temin ederim bu tartışmalar Türkiye`ye çok fazla şey getirmiyor. 

Türkiye`nin imajı açısından ` ne oluyor Türkiye`ye` gibi siyasi tablo ortaya koyuyor. Ben sadece konunun özü ile ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Bütün bunlar çerçevesinde ne yapılabilir ona bir bakmak gerekecek. Mesela randevu iptalleri olmuş bu işleri çok cepheden doğru bulmayan yazılar çıkıyor. Benim düşündüğüm buradan bir hayır çıkacak ise olumlu bir sonuç çıkacak ve sonumda olmazsa bu cezaevindeki insanların çekeceği yeni bir ceza olur. Aileleri için çok da olumsuz bir sonuç ortaya çıkmış olur." 

Metin Feyzioğlu, TBB`nin kanunen görevinin hukukun üstünlüğünün kurulması, insan haklarının savunulması olduğunu belirttikten sonra, TBMM Başkanı Çiçek`e "Yasama`nın saygınlığı ve etkinliği için çabalarınızı Türkiye Barolar Birliği olarak takdirle karşılıyoruz ve teşekkür ediyoruz" dedi. 
Yargı`ya güvenin yeniden tesis edilmesi, Yargı`nın tarafsızlığının, bağımsızlığının, etkinliğinin sağlanması gerektiğini kaydeden Feyzioğlu, Çiçek`in 138. Madde ile ilgili açıklamasını fevkalade ciddiye aldıklarını belirtti. Feyzioğlu, konuyla ilgili acil çözüm önerileri geliştirdiklerini ve bunları Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kamuoyuyla paylaştıklarını hatırlattı. Feyzioğlu şunları kaydetti: 

"Bizim önerimiz, ceza yargısında 1970`lerden bu yana devam etmekte olan çift başlı ceza yargısını artık sona erdirmektir. Çünkü çift başlı ceza yargısı bir taraftan genel görevli mahkemelerin varlığını, öbür taraftan da aslında ihtisas mahkemesi olmayan ve bir torbaya atılan pek çok işe bakmakla görevli kılınan özel yetkili mahkemelerin bir arada yürümesini hep öngördü. Ve bu yolun en başında da hangi yargının işleyeceğine maalesef Türkiye`de adli kolluk teşkilatı da olmadığı için polis ve jandarma karar veriyor. Hangi trene bindirirse o trende yargı da gidiyor. Özel görevli yargı sisteminde de insan hakları, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı kısıtlanıyor ve böylece de suçlu suçsuzdan, doğru yanlıştan ayrılamaz bir hal alıyor." 

Feyzioğlu, öncelikli olarak geçici 2. Maddenin yaratmış olduğu büyük sıkıntının ortadan kaldırılmasını istediklerini söyledi. 6352 sayılı kanun çıkarılırken özel görevli mahkemelerin kaldırılma sebebinin bunların anti demokratik olduğu ve bir hukuk devletinde böyle mahkemelere artık yer verilmemesi gerektiği olduğunu hatırlatan Feyzioğlu, geçici 2. Madde ile özel yetkili mahkemelerin yargılamaya devam etmesinin, ellerindeki işleri bitirene kadar açık kalmalarının hukuki bir yanlışlık olduğu görüşünü savundu. Feyzioğlu, 2 Temmuz 2012`de geçici 2. Maddenin konması ve aynı tarihte mahkemelerin aslında kapatılmasına karar verilmesinin bir çelişki olduğunu söyledi. 

Feyzioğlu, 2 Temmuz 2012`den sonra verilmiş olan bütün hükümlerin başka bir inceleme yapılmaksızın yeniden yargılanmak üzere bozulmasını, kesinleşmiş olanların da başka bir sebep aranmaksızın yeniden yargılanmasının açılmasını önerdiklerini belirtti. 

Feyzioğlu TBMM Başkanı Cemil Çiçek`i ziyareti sonrası basın açıklaması yaptıTBB Başkanı Metin Feyzxioğlu,.Türkiye Barolar Birliği`ni ve Başkanını hedef alan açıklamalar asıl Türkiye`nin gündemini değiştirmeye yöneliktir; veya bu sonucu doğurmaya elverişlidir. Bizi hedef almaktan vazgeçerlerse sanıyorum Türkiye`nin gerçek gündemi konusunda yapıcı çalışmalar gerçekleştirilebilir.``Dedi.




ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor