HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş HDP Genel Merkezideki Parti Meclisi toplantısının açılış konuşmasında: ''Saray için evlatlarımızın öldürülmesine göz yummayacağız''Dedi..
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Parti Meclisi toplantısının açılış konuşmasında şunları dile getirdi:
''Maalesef son günlerde iktidarını kaybetmiş olmasına rağmen, HDP'nin başarısı ile iktidardan devrilmiş olmasına rağmen, bir darbe, saray darbesi ile bir cunta hükümeti kurarak devlete, hükümete el koymuş bir iktidar anlayışının, Türkiye'ye dayattığı politikalar nedeniyle maalesef bu umutlara gölge düşmüştür.
"HDP barajı geçti" diye ülke bir savaşa, kaosa sürüklenmek isteniyor. Durum bu kadar nettir. Kimse gerekçeyi başka yerde aramasın. "Şu ateşkesi bozdu, öbürü şunu yaptı." Hayır. Dolmabahçe'de açıklanan mutabakat ve diyalog, müzakere masasını devirdikleri tarihten bu yana ülkede bir savaş, bir kaos hazırlığı yapıyorlar.
Çünkü sandığa asla inanmadılar. Sandıktan AKP çıkarsa ancak sandığa saygıları var bunların. Hiçbir zaman halkın iradesine saygılı olmadılar, ancak AKP sandıktan çıkıyorsa halkın iradesi değerlidir onlar için. Dolayısıyla bizler yüzde 13'lük iradeyi, bize emanet edilmiş iradeyi asla bunlara ezdirmeyeceğiz. Asla, 'seçim olmamış' gibi, 'AKP iktidardan düşmemiş' gibi davranmalarına izin vermeyeceğiz. Yaratmaya çalıştıkları budur. Sanki seçim olmamış, sanki kendileri eskisinden daha güçlü bir tek parti iktidarı gibi davranarak, meşruiyetimizi sorgulayarak sandık sonuçlarını tartışmalı hale getirmek istiyorlar. PM'nin bugün yapacağı tartışmalar, ortaya çıkaracağı planlamalar özellikle AKP'nin bu savaş oyunlarıyla, savaş çılgınlığıyla ülkeyi taşımak istediği noktaya gidişine izin vermemek üzere olacaktır.
Çözüm ve müzakere süreçlerini çürümeye terk ettiler, kendilerine oy getirdiği oranda görüşme yaptılar, arzu etmedikleri zaman da görüşmeyi kestiler. Şimdi sandıkta kaybedince savaş seçeneğini devreye koydular.
Bu ülke hepimizin vatanı. Bizler bu vatan üzerinde yaşayan, birbirinden farklı kimliğe, inanca, mezhebe sahip olsak da kardeş halklar, kardeş insanlarız. Eğer bizim vatanımız tehdit ve tehlike altında olursa, vatanımızı savunmak için hep birlikte hareket etmekten elbette çekinmeyeceğiz. 1071'de, 1920'lerde de bunu yaptık. Ama herkes bilsin ki şu anda ortada bir vatan savunması yok, saray savunması var, iktidar savunması var. Dün "gerekirse evlatlarımızı feda edeceğiz" diyenlerin, kendi iktidarları için evlatlarımızı ölüme gönderme zihniyeti var. Ülkemiz tehdit altında değil, şu anda IŞİD gibi bütün dünyayı tehdit eden bir barbar, tecavüz örgütü maalesef ki AKP için örneğin bir tehdit değil. Hatırlanırsa Suruç'ta 31 pırıl pırıl gencimizi katlettiklerinde de AKP hükümeti, IŞİD'e yönelik operasyon yapmadı. Çıkıp meydanlarda "biz evlatlarımızı gerekirse feda ederiz, IŞİD tecavüz ordusunu durdururuz" demedi. 31 kişi katledilmiş, demedi, diyemedi. Ülkenin Cumhurbaşkanı yurt dışı gezisini yarıda kesmedi. Bütün dünya liderleri taziye için onu aradı, çünkü artık IŞİD mağduru oldu kendisi. IŞİD destekçisi hükümet pozisyonundan bir anda 31 sosyalist gencin katliyle IŞİD mağduru rolüne büründü. Bütün dünya onu taziye için ararken, o tek bir aileyi taziye için aramadı.
IŞİD onlar için bir tehdit değil. Gerektiğinde başını okşadıkları, gerektiğinde Musul Konsolosluğundaki rehinelerde olduğu gibi tatlı tatlı, kardeş kardeş pazarlık yapıp alış veriş yapabilecekleri ilişki kurabilecekleri bir örgüttür. Musul konsolosluğu çalışanlarının kurtarıldıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan "Evet müzakere yaptık, ne aldık ne verdik. Kimseyi ilgilendirmez" demişti. Biz "Kürt sorununda buyurun müzakere yapalım" dediğimizde, "Ne müzakeresi, ortada taraf yok, ortada bir Terör örgütü, ona karşı da bir terörle mücadele var" diyorlar.
Özellikle Sayın Erdoğan'a şunu hatırlatmak istiyorum. Bir zamanlar bu ülkede bir belediye başkanı vardı ve bir şiir okudu diye içeri attılar. Sonra kendisi geri adım atmadı, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. 28 Şubat gibi darbelerle karşılaştılar. Hikayenin sonrası hazindir anlatmayayım ama onun da adı ilginçtir RECEP TAYYİP ERDOĞAN'dı. Sen eğer o küçük baskılar karşısında bile geri adım atmamışsan, bizim gibi bir direniş hareketinin sizin tehditleriniz, dokunulmazlık restiniz, kapatma restiniz karşısında, geri adım atmamızı beklemeniz hayaldir. Bizler PM olarak, il ve ilçe yönetimlerimizle ev ev, köy köy, mahalle mahalle dolaşacağız. 'Bu savaş bizlerin savaşı değil' diyeceğiz. Bunların evlatlarının hepsi bedelli yaptı, çürük raporu aldı. Kim evladını savaşa gönderiyor? Var mı bunların içerisinden cenazesi bayraklara sarılı tabutlarla gelen? Allah korusun, olmasın. Ama var mı? Yok. Olmaz da. Bütün ölenler yoksul halkın evlatlarıdır. Dolayısıyla bizler yoksul halkın temsiliyetini, vekaletini almış bir parti olarak, Türkiye'nin emekçilerinin, fukaralarının partisi olarak, Türkiye'nin halklarına bu savaşı doğru anlatacağız. Bu savaş bizim savaşımız değil. Saray için evlatlarımızın öldürülmesine göz yummayacağız.
HDP, 7 Haziran'da nasıl bu çılgınlığı durdurduysa bugün de Türkiye'nin HDP'si var. Kimsenin paniklemesine, kaygılanmasına gerek yok. Bakmayın bunların bağırıp çağırdığına. Bunların karşısında halk kükrediği zaman kediye dönecekler. Kendine aslanım diyenler kediye dönecekler" dedi.
Bütün kampanya, dikkat ederseniz kampanya diyorum; çünkü bunu bir savaş oyunu olarak masada tezgahlayıp sahada uyguluyorlar, bütün kampanya HDP üzerinde, etrafında çevriliyor. Yani yaptıkları her suçun, işledikleri her günahın faturasını HDP'ye çıkarmak üzere bir kampanya planlamışlar. Medyadaki borazanları, sosyal medyadaki trolleri, maaşlı tuttukları gazetecileri, peşimize taktıkları ajanları, her yerde saldırtmaya çalıştıkları, linç girişimi için hazırladıkları sivil faşist güçleri ve değnekçi olarak yanlarına aldıkları sözde milliyetçileriyle HDP'yi baraj altında bırakmak için bir kampanya yürütüyorlar. 7 Haziran öncesi de bunu yaptılar, denediler değil mi? Halk sandıkta faturayı onların önüne koydu. Eğer seçimse biz seçimden korkmuş, kaçmış bir parti değiliz. İster bu ay, ister önümüzdeki ay, ister kasımda erken bir seçime HDP hazırdır. Emin olun, halkımızı bu savaş bataklığına sürükleyen, barış bir adım yakınken, barışa uzanmak yerine her yere cenazeler gönderen bu anlayışı bu defa sandıkta bir daha doğrulamayacak şekilde gömeceğiz, inşallah.
Yakılan köyler, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar...Aynısı bugünlerde yaşanıyor. Sayın Ahmet Davutoğlu, kalın kalın kitaplar yazmış profesörsün. Yazarken ya da okurken 1990'ların tarihini hiç mi okumadın? Yaşamadığını biliyoruz çünkü biz onları yaşarken sen yurt dışında lay lay lom akademik eğitim yapıyordun. Şimdi yaşamamış olabilirsin, etrafında yaşayanlar var onlara bir sor bakalım. Hadi hiç kimseyi tanımıyorsun, bak Tansu Çiller orada bir ara çağır 'Tansu Hanım neler yaptınız?' de. Anlatsın sana bakalım. Bugün senin yapmaya çalıştıklarını yaptılar. Daha fazlasını yaptılar. Bak dün Ağrı'da üç genci infaz ettiniz, çok daha fazlasını 90'larda yaptılar. Silahsız üç sivil genci infaz ettiniz. Tam 6 gündür Habur'da 13 YPG'linin cenazesini 50 derece sıcağın altında bekletiyorsunuz. Cenazeye bir haftadır işkence yaptırıyorsun. Böyle bir anlayış demokrasi, barış, insanlıktan söz edebilir mi?
Partimiz, 7 Haziran'dan bu yana nasıl bir faaliyet yürüttü de kapatma davası, dokunulmazlıklar tartışılıyor? Aldığımız duyum şu: Yeni Cumhurbaşkanının danışmanı yapılan eski Anayasa Komisyonu Başkanı Kuzu, onun bürosunda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında değil, onun özel hukuk bürosunda parti kapatma hazırlığı yapılıyor şu anda. Dosya hazırlanıyor. Amaç da partiyi kapatmaktan çok hazine yardımından muaf bırakmak. Mümkünse bu yılın sonuna yetiştirmek, dokunulmazlıklarla birlikte partiyi büyümeden, genişlemeden ve AKP'nin önünü kesecek bir pozisyondan alıkoymak. Hukuk devleti olsa burası, çağırır bir başsavcı bunlara sorar, 'Siz, siyasetçiniz. Parti kapatma da olacaksa cezalandırma da olacaksa bizim işimiz. Siz, niye özel bürolarınızda bir parti ile ilgili dosya topluyorsunuz?' Yarın bu dosyayı götürecekler, savcılara verecekler. Bu konuda yetkili savcı kim biliyor musunuz? Şems var ya Şems... Onun akrabası. Ekibi böyle kurmuşlar. Havuz medyasının sahibi, aynı zamanda savcının akrabası. Yargı onlarda, medya onlarda, devlet onlarda, 'İstediğim zaman savaş, istediğim zaman barış yaparım' diyecek sözde irade onlarda. Bizlerin bunu durduracak gücü ortaya koyması lazım.
Evladı askerde olan, evladı polis olan görev yapan annelerle, ailelerle temasa geçmemiz lazım. Bu savaş bizim savaşımız değil. Bu evlatların hepsi bizim çocuklarımız. Gelin, sesimizi birlikte yükseltelim. Gelin, bu savaşa birlikte dur diyelim. Gelin, AKP'ye birlikte dur diyelim. HDP'nin etrafında kenetlenerek Türkiye'de büyük bir barış iradesi oluşturalım. Göreceksiniz, çok değil, 3 gün, 5 gün, 1 hafta sonra hava, atmosfer tümüyle değişecek. O zaman barış rüzgarlarını estirmek daha kolay olacak, o zaman bunların bu şekilde pervasızca savaş çığırtkanlığı yapmalarının da önü kesilmiş olacak.
Yürütülen koalisyon görüşmeleri oyalama. Asıl savaş koalisyonu kurulmuş durumda. Bilal'e karşılık hilal takasıyla bir savaş koalisyonu kurdular ve ülkeyi kan revan içerisinde seçime götürürsek hep birlikte kazanırız diye hesap yapıyorlar, düşünüyorlar.
Evlatlarımız için koltuklarımızı, gerekirse canımızı feda edeceğiz, evlatlarımıza dokunmalarını izin vermeyeceğiz.
Konuşmanın sonunda basın emekçilerinin sorularını alan Demirtaş'ın yanıtları şöyle:
Dün, siz ve Sayın Yüksekdağ, silahların bırakılması için Kandil'e çağrı yaptınız. Bu çağrınıza bir yanıt geldi mi?
-Sayın Remzi Kartal'ın röportajında verdiği cevap vardı. 'Biz, masaya dönmeye hazırız. Biz, yeniden ellerimizi tetikten çekmeye, ateşkes pozisyonuna dönmeye hazırız' diye bir açıklaması vardı. Bu çağrımıza karşılık bu açıklamayı biz resmi açıklama olarak kabul ediyoruz ama Sayın Başbakan tıpkı 90'lı yıllardaki gibi apoletli Başbakanlar gibi 'Son terörist kalıncaya kadar bu savaş sürecek' diyerek maalesef ki savaş politikasında ısrar edeceklerini göstermişlerdir. Ben buradan çağrımızı tekrarlıyorum. Bizim bu ülkede huzura, güvene, barışa ihtiyacımız var. Buna herkesin katkı sunması lazım. İki çatışan tarafın da mutlaka elini tetikten çekmesi lazım. Bu çağrımız, ciddi halkın talebi, toplumsal talebe dönüşmüş bir çağrıdır. Bu sadece HDP'nin bir beklentisi değil. Türkiye toplumunun çok önemli bir kesiminin beklentisidir. Eminiz ki bu çağrılar güçlendikçe herkes bir kez daha durumunu gözden geçirmek zorunda kalacaktır. KCK'nin masaya dönme, derhal müzakereye başlama iradesini, çözüm iradesini ortaya koyduğunu duyduk. Hükümetten de bunu duymak istiyoruz. Geçici hükümet, madem savaş kararı alırken bu kadar cesursunuz, buyurun barış kararı alırken de bu kadar cesur olabilecek misiniz? görmek istiyoruz.
Akil insanlar bir araya geliyor, bunu nasıl yorumlarsınız?
-Ben bunu cesur bir girişim olarak değerlendiriyorum. Mutlaka akil insanların tamamının bir araya gelmesi ve o dönem yapmış oldukları çalışmaya benzer bir çalışmayı yapmaları lazım. Gerekirse il il dolaşarak barışın kıymetini, hükümetin içine düştüğü zelil durumu Türkiye'nin içine düşürdüğü rezaleti anlatmaları lazım. Kıymetli bir iş yapmış olurlar.
PKK hedeflerine yönelik hava operasyonlarında kardeşiniz Nurettin Demirtaş'ın da yaralandığı yönündeki haberler var.
-Bizim teyit edebildiğimiz bir bilgi yok. Doğru olma şansı da yok çünkü ağabeyim Kandil'de değil. Evet, DAİŞ'e karşı, IŞİD tecavüzcülerine karşı direniş ordusunun içinde direniyor ama kendisinin durumu ile ilgili bir bilgim yok. Çünkü kendisi oralarda IŞİD'e karşı bedelli askerlik yapmıyor, halkının onuru için direniyor. Ölebilir de yaralanabilir de. Bunlar böylesine bir barbar ordu karşısında son derece normaldir. Herhalde böyle bir şey karşısında boyun bükebilecek halimiz de yok.''Dedi.