Türkiye’de sayıları 210’u aşan üniversitelerin büyük bölümünün eğitim kalitesinin düştüğünü ve lise-ortaokul ayarına indiğini kaydeden DESAM Başkanı Gürkan Avcı, “11. DESAM Gençlik Buluşmaları ve Gençliğe Öğütler” adlı gençlik buluşmaları toplantısında konuştu.
Avcı, dünyanın hemen her yerinde üniversitelerin toplumun ilerlemesi, bilgilendirilmesi ve ülke sorunlarının çözümü için çalışan en etkili kurumlar olduğunu fakat Türkiye’de üniversitelerin halkın sesi olamadığını, toplumun yaşadığı sıkıntılar, kangren haline gelmiş sorunlar, umutlar, talepler ve ülkeyi yaşanmaz hale getiren olaylar karşısında sorumluluğunu yerine getirmekten korktuğunu, suya sabuna dokunmadan sus pus oturduğunu söyledi.
Üniversitelerin daha özerk, daha bilimsel çalışması için kısıtlamalardan vazgeçilmesi lazım geldiğini ve bu anlamda YÖK’ün kısıtlayıcılığının kaldırılmasının değil YÖK’ün aslında tamamen ve derhal kaldırılması gerektiğini söyleyen Avcı, özetle şunları kaydetti;
YÖK ÜNİVERSİTELERİMİZİ ÇÜRÜTTÜ!
YÖK bugün üniversitelerin çok gerisinde kalmıştır, GENELLEME yapmıyorum lakin üniversitelerimizde toplumun çok gerisindedir. Tamam, akreditasyon ve denetim olmak zorunda. Üniversitelerin açılması, yürütülmesi konusunda bir kalite kurumuna ihtiyaç var ama 12 Eylül 1980 darbesinden beri baskıcı, statükocu ve antidemokratik kişiliğini kaybetmeyen bir YÖK’e değil! Üniversite hocalarının, öğrencilerin ve diğer eğitim bileşenlerinin üzerinde karabasan gibi çöken, yükseköğretim sistemimizi çürüten ve kokuşturan ve bilvesile toplumun ilerlemesinin, gelişmesinin önünde takoz gibi duran bir YÖK’e değil!
TÜRKİYE’DE HERKES KONUŞUYOR ÜNİVERSİTELER SUS PUS!
Dünyanın ve dolaylı olarak Türkiye’nin her anlamda ciddî değişim, dönüşüm ve savrulma yaşadığı bu süreçte, halkımızın terör, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, hukuksuzluk başta olmak üzere yaşadığı genel ve yerel hemen her sorun ve sıkıntının çözümüne odaklanması gereken üniversitelerimiz rahatsızlık verecek derecede sessiz kalmaktadır. 200’ü aşkın üniversitemizin psikoloji, siyaset bilimi, mühendislik, teknoloji, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, sosyoloji ve benzeri kürsülerinden Türkiye’nin sorunlarının çözümüne dair çıt çıkmıyor. Türkiye’de herkes dertli, herkes sesli sesli konuşuyor ancak en fazla konuşması gereken üniversitelerimizden çık yok! Müreffeh/huzurlu/güçlü Türkiye hedefi için kurulmuş üniversitelerimizden ses yok!
ÜNVİRSİTELER BİLGİ/ETKİ NOKSANLIĞINI PARTİZANLIK VE İDEOLOJİYLE KAPATIYOR!
Milletin sorun ve sıkıntılarına çözüm olması için, toplumun hayallerine ışık ve rehberlik etmesi için halkın vergileriyle kurulan üniversiteler ve hocalar hiç konuşmuyor. Gençliğe en etkili rehber olması gereken, toplumsal adaleti, eşitliği, özgürlüğü sağlamada öncü rol ve gayret üstlenmesi gereken üniversitelerimiz ve hocalar dut yemiş bülbül gibi koltuklarında oturuyorlar. Sahipsiz, kimsesiz, itilmiş kakılmış yoksul halkımızın vergileriyle üniversitelere olağanüstü yatırım yapıldığı bu süreçte üniversitelerimiz sorumluluğunu ve vebalini taşıyamıyor. Bilgi noksanlığını partizanlıkla, torpillerle ve ideolojiyle dolduran, maaşını ve ek dersini alıp mesuliyetsiz bir özgürlük talep eden üniversitelere değil gerçeği arayan, kasıtlı olarak yoksul ve eğitimsiz bırakılmış halkının yanında yer alan ve adil/eşit ve müreffeh bir Türkiye için elini taşın altına koyan, her türlü riski ve etkin sosyal rolü üstlenen üniversitelere ihtiyaç var!
ÜNİVERSİTELER TOPLUMSAL GERÇEKLİĞE KARŞI ÜÇ MAYMUNU OYNUYOR!
Türkiye’nin eş dost ve akrabaların kadrolaşıp köşebaşlarını tuttuğu bir üniversite gerçeği var. Oysa Türkiye’nin konuşan, üreten, sorgulayan, tartışan üniversitelere ihtiyacı var. Bugün yaşanan terör, yoksulluk, adaletsizlik, ayrımcılık, küresel ısınma, fırsat eşitsizliği, çevre kirliliği, nüfus artışı, kültür, siyasî yozlaşma, trafik terörü, deprem, müsilaj gibi sorunların çözümünde üniversitelerin sessiz kalmasına tahammül edemiyorum. Bugün köy kahvelerinden gençlerin gittiği kafelere kadar herkes sesli sesli, derin derin bir çete liderinin videolarında bahsettiği yolsuzluk, hukuksuzluk olaylarını konuşuyor ama üüniversiteler kendilerini konuşulan bu sorunların dışında tutmamalı. Üniversitelerimiz Batman sokaklarında dertli dertli dolaşan işsiz gencin, çiftçinin; Denizli’de bir köy kahvesinde oturan dertli emeklinin, gecekondusunun balkonunda gözleri yaşlı çamaşır asan Ayşe teyze içinde çözüm üretmelidir, en azından dertlenmelidir.
ÜNİVERSİTELERİMİZ KORKAK!
Üniversitelerimiz bulundukları il ve ilçe için dünyaya açılan birer pencere olmalıdır. Üniversiteler gerektiğinde toplumla, yöneticilerle ve iktidarlarla ters düşen fikirler ortaya koyup onları kıyasıya eleştirmelidir. Zengin Türkiye, Adil Türkiye, Özgür Türkiye, Büyük Türkiye, Güçlü Türkiye böyle olur. Aksi halde toplum ilerleyemez. Aksi halde özgüvenli bir toplum, mutlu bir gençlik olmaz. Türkiye’nin yaşadığı beyin göçü sorununun sorumlusu ve suçlusu da üniversitelerimizdir. Tersine bir beyin göçü politikası vizyon ve becerisi olmayan da üniversitelerimizdir. Hükümetin inatla ve ısrarla izlediği kimi yanlış, yanlı, zararlı, ziyanlı politikalara karşı toplumun yanında, milyonlarca çocuk ve gencimizin yüksek çıkarının safında yer almayan korkak üniversitelerin vebalini hatırlatmak istiyorum.
Türkiye verdiği kaliteli, bilimsel ve çağdaş eğitim ile çevre coğrafyanın eğitim üssü olması gerekirken, üniversitelerimiz verdiği talim ve tedrisi ile tüm yoksul ve ezilen ülkelere rol model olması gerekirken bugün yükseköğretim sistemimiz Türkiye’nin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisi oldu. Bugün en fazla konuşması gereken, halkına en anlamlı rehberlik yapması gereken üniversiteler hiç konuşmuyor.
ÜNİVERSİTELER KENDİLERİNİ TOPLUMSAL SORUNLARIN DIŞINDA GÖRÜYOR!
Üniversitelerimizin ülkemizde bilimi, teknolojiyi, icat ve yenilikleri, gerçekliği, doğruluğu ve iyiliği arayan kuruluşlar haline gelmesi gerekiyor. Demokratik ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de üniversiteler kendilerini toplumsal sorunların dışında tutamaz. Üniversitelerimiz küresel rekabete katılabilen, dünyaya açık ve sivil toplumun beklentilerini karşılayan dinamik kurumlar olmalıdır. Üniversite öğrencilerimiz dünyanın değerlerini tanıyan, gelişmelere ve yeniliklere duyarlı, teknolojiye hâkim, hem ülkesinde hem de başka ülkelerde kendini ispat edebilen bireyler olabilmelidir.
ÜNİVERSİTELER EŞ DOST İSTİHDAMINDA TORPİL VE KAYIRMACILIĞIN MERKEZİ!
Üniversitelerdeki işe alımların ve dahi akademik kadroların üniversitelerdeki mevcut yöneticilerin eş ya da çocukları olduğuna ya da çaprazlama usulü birbirlerinin eş ve çocuklarını aldıkları şeklindeki bilgilerin her gün basına yansıdığını görüyoruz. Üniversitelerimizde yaşanan bu kayırmacı, adaletsizlikçi ve torpilci anlayış, ülkemizdeki beyin göçünü de tetikliyor. Rektör ve dekan atamalarında YÖK’ün ve Cumhurbaşkanının üniversitelerin demokratik tercihi dışında atama yapması torpil mekanizmasını adeta besliyor. Atamalar, üniversitelerin kendi eğilimleri dikkate alınarak yapılsa, hem atanan yöneticinin meşruiyetini güçlendirecek, hem de kurum içi demokrasi, verimlilik ve kültürel geleneklerini pekiştirecektir.
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA
HABER;ABDULLAH ORTAÇ