EMEKLİ SAVCI VAHİT CİVELEK`TEN MARDİN`İN `DELİ CEVDO`SU

Emekli Savcı Avukat Vahit Civelek?i yazıhanesinde ziyaret eden Artuklu Haber ,Haber Müdürü İsmail Dinçel ziyaret esnasında Mardin?in renkli simalarından biri olan Cevdo ?dan bahsetti ve yaşam öyküsünü bizlere anlattı

Yaşam 11.02.2020 19:47:45 0
EMEKLİ SAVCI VAHİT CİVELEK`TEN  MARDİN`İN `DELİ CEVDO`SU

Emekli Savcı Avukat Vahit Civelek’i yazıhanesinde  ziyaret eden Artuklu Haber, Haber Müdürü İsmail Dinçel ziyaret esnasında Mardin’in  renkli simalarından   biri  olan Cevdo ‘dan bahsetti ve yaşam öyküsünü bizlere anlattı

 

İşte Vahit Civelek’in Kaleminden Deli Cevdo;

 

Onu ilk gördüğüm zaman Mardinli hamalların sürekli çalışırken giydiği çuval kumaşları ile dikilmiş kahverengi ve bej renkli giysileri içinde uzun, ucu çengelli iplerle bağlanmış 250-300 kilo civarında havaleli bir yükü taşıyordu. Elinde tuttuğu kocaman somun ekmeği yavaş yavaş yiyerek Mardin'in (Sokulbakar) denilen İnek Çarşısı'ndan ana caddeye doğru merdivenleri tırmanıyordu. Sırtındaki yükler onu hiç yormuyor olacak ki, arada bir çevredekilere selam verip sohbet ediyordu. On yaşlarında bir ilkokul çocuğu olarak bu acı kuvvet karşısında gözlerim büyümüştü. Yanımdaki insanlar da hep onu gözetliyor ve takdirle hareketlerini değerlendirerek, şaka yollu taşıdığı yükü gösteriyorlardı.

 

-Kamyonun olacağına bir Cevdo'n olsun yeter!

 

Uzun boylu, iri yarıydı. Kömür karası, zeki bakışlı, gülümseyen gözleri vardı.

 

Eski Mardin'i görenler bilir. Bir ana caddesi vardır. Bir de bu ana caddeye bağlanan bir çok ara yolları. Ara yolların hepsi merdivenlidir. Bu merdivenlerden yükler ancak Cevdo gibi iri ve güçlü hamallar sayesinde evlere ulaşır. Mardin'e tayini çıkan bir memurun eşyalarını İstanbul'dan bin liraya kamyonla getirdiği, ana yoldan bin liraya da kale civarındaki evine çıkarttığı bilinir. Onun için Mardin'in hamalları kıymetlidir. Hepsi çalışkan ve beyefendidir. Akşamları kolalı gömleklerini giyip meyhaneye gittikleri, hanımları ile kravatlı olarak ev gezmeye ya da akraba ziyaretine gittikleri görülür. Hamalların türküleri radyolarda bile okunmuştur. 

Örneğin:

 

'Alma kibi yanahlardan

Kiraz kibi dudahlardan,

Geçiyorsun ırahlardan

Ellere var bize yoh mi'.

Yine İbrahim Tatlıses in sonradan meşhur ettiği, ‘Yallah şoför yallah götür beni’ diye başlayan türküsünü Mardin dostu bir Kerküklünün Mardinli hamallardan ilham alarak derlediğini herkes bilir.

Ayrıca, bu merdivenleri ağır yüklerle belediyeden bordrolu, maaşlı eşekler de tırmanır. Merdiven çıkan marifetli eşek, dünyada sadece Mardin'de vardır denilebilir. Eşekli hamal ise pek nadirdir. Bunlarla ambulans hizmetleri (merkepli ambulans) bile yapılır. Bulunması da zordur. Cevdo merkepli bir hamal değildi fakat Mardin'deki en güçlü hamaldı ve pek kıymetli bir kişiydi. Yaptığı işe verdiği dikkat ve özen ile de bu unvanları hak ediyordu.

 

Anlattıklarına göre bir gün Cevdo, on tonluk bir kamyona, kamyon kasasının dışından görülecek kadar buğday yüklemiş kendisi de çuvalların üstüne uzanmış, Mardin'den Kızıltepe'ye, istasyon tarafına doğru yola çıkmışlar. Mardin'den çıkan o zamanki kırk dilimli virajlara girince kamyonun lastikleri gümlemiş, frenlere basan şoför aracın yönetimini kaybetmiş, kamyon ters dönmüş, çuvalların altında kalan ve üstünde kamyon duran Cevdo'ya hiç bir şey olmamış.

 

           Kuyruklu impala taksilerin tekerlek değiştirirken çalışmayan krikoları nedeniyle cevdo’un devreye girip araçları kalkık tutarak lastik takıldığını,bir oturuşta iki hindi yiyebildiğini de efsanevi olaylar  gibi duymuştum.

 

Onu ikinci kez gördüğüm zaman Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi'ne kaydolmuştum. Mardin Kapı semtinde meşhur Deva Hamamı'nın karşısındaki Mardin Garajı civarında bağrışmalar duydum. Hamal kıyafetleri giymiş bir adam yol kenarına ekili henüz dört beş yaşlarındaki akasya fidanlarını kökünden çekip koparıyor, yola atıyordu. Sonra birden Cahit Sıtkı Tarancı'nın şiir yazdığı Abbas'ın kahvesinin önünde, yol kenarında duran atlara binmek için konulmuş 150 kiloluk mermerin halter koparması gibi iki el üzerinde yükselip yola fırlatıldığını ve parçalandığını gördüm. Ağzından hırlama sesi geliyor ve kimsenin onu durdurmaya gücü yetmiyordu. "Ne oluyor?" diye ulu orta sorduğumda öğrendim ki Mardinli Cevdo ıslık sesi duydu mu deliriyormuş. Yaramaz çocuklardan biri ıslık çalmış. Cevdo kudurmuş, ama kimseye zarar vermemek için çevredeki ağaçları kırıyor kaldırım taşlarını söküp yerlere vuruyormuş. Gözlerim o büyük güç gösterisi karşısında yeniden büyümüştü ve korkmuştum. Birileri yetişerek sarılıp öptüler, seslenerek, sakinleştirdiler.

 

Onu üçüncü kez gördüğümde Nazimiye Cumhuriyet Savcısı idim. Adliyeye bir kaç demirbaş eşya alımı için Elazığ'a gitmiştim. Elazığ'daki toptancılar çarşısında sevilen bir hamal olarak tacirlerden biri ile şakalaşıyordu. Gençlerden dördünün kollarına asılması beşincisinin de omuzlarına basması durumunda hepsini taşıyabileceğini iddia ederek gücünü kanıtlayabileceğini söylüyordu. Etrafındaki gençler 'yapamazsın' diye takılıyordu. Ben de izlemeye başladım. Gençlerden her biri, bir koluna asıldı. Cevdo dizlerini büktü, eğildi, omuzlarının iki yanına göbekli bir genç bastı. Cevdo'nun havaya kaldırdığı ellerini tutmuştu. Ayağa kalkan Cevdo iki delikanlının daha asılmasını söylerken omuzuna basıp yükselen genç dengesini kaybedip yere atladı. Herkes Cevdo'nun iddiayı kazandığını kabul etti. Ben de kendisini tebrik ettim. El sıkışıp kendisini Mardin'den tanıdığımı söyleyince o da ağabeyimi tanıdığını söyledi. Bana ağabeyim Nuri Ceylan ile geçen bir anısını anlatmak istedi. Hâlbuki o hatıranın bir köşesinde ben de vardım.

 

Ağabeyim Nuri Ceylan, 1950'li yıllarda kamyon şoförlüğü yaparken bir gün Diyarbakır'a yük götüreceğini söylemiş, ben de gezmek için kendisi ile gitmek istediğimi söyleyince beni de yanına almıştı. Diyarbakır'a vardığımızda, yükü boşaltmıştı ki gazyağı kıtlığı olduğu ve karne ile satıldığı halde Diyarbakır'da gaz yağının serbest satıldığını öğrendi. On teneke gaz yağı satın alarak kamyona yükledi. Ticareti bilmeyen Nuri Ceylan nakil için izin almadığından Mardin yokuşlarının altına geldiğinde jandarmalar tarafından gazyağı kaçakçılığı yaptığı iddiasıyla yakalandı. Kaçak iddiası, tutuklanmaya ve kamyonun müsaderesine bile sebebiyet verebilirdi. Jandarmalar ilk kontrolü yaparken kamyon stop etmişti. "Hadi karakola" dendi fakat motor bir türlü çalışmıyordu. Kaçak yükü Mardin'e ulaştırmak gerekiyordu. Aksi halde delil olmadığından işlem yapılamayacaktı. Jandarmalar çözüm olarak hamal çağırmışlardı. İki yüz kilo civarındaki on tenekeyi, tek bir hamala yükleyerek bağladılar. Ağabeyimi yanlarına alıp yukarı, Baytarhane'ye doğru yola çıktılar.

 

Cevdo'nun anlatımıyla Nuri Ceylan'ın küçük kardeşi de oradaymış, arkadan yavaş yavaş gidiyormuş, ondan sonra da kendisi geliyormuş. Yarım saat kadar yokuş tırmandıktan sonra askerlerden biri gazyağını taşıyan hamalı beklemiş. Hamal geldiğinde sırtında yük yokmuş gibi dik yürüyormuş. Jandarma bağırmağa başlamış:

 

-Ne yaptın be adam, hiç gazyağı kalmamış!

 

Sesi duyan başçavuş koşarak geldiğinde, hamalın ipinin ucundaki çengelle bütün gazyağı tenekelerini delmiş olduğunu ve yokuş çıkarken yavaş yavaş arkadan gazyağını akıtıp bitirdiğini tespit etmiş. Elini kaldırıp hamala vurmaya yeltenince Nuri Ceylan atılmış:

 

-Ona vurma delidir, acı kuvveti vardır, tutamayız, ona Cevdo derler!

 

Başçavuş Cevdo'yu işittiği için ilişmekten vazgeçmiş. Elde delil olmadığından tutanaklar yırtılmış, Nuri Ceylan serbest bırakılmış. Olayı hatırladığımı söyledim.

 

-Nuri Ceylan'ın "arkadan yürüyen küçük kardeşi" bendim, dedim. Sarılıp kucakladı, meğer Cevdo ile o zaman da karşılaşmışız!

 

Hatırlıyorum; geri döndüğümüzde, kamyon hemen çalışmıştı. Meğer ağabeyim kaşla göz arasında arabanın bir parçasını söküp çalışamaz hale getirmiş ve Cevdo'yu yardıma çağırmıştı. Gaz boşaltma işlemi planlanmış ve Cevdo sayesinde kurtuluş gerçekleşmişti. Ne yazık ki Cevdo ile ilk karşılaşmam bu kaçak gazyağı olayında meydana gelmiş ben çok küçük olduğumdan onu sonraki görüşlerimde tanıyamamıştım.

 

Bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum.

 

-Yok, burada her gün tedavi için hastaneye gidiyorum, dedi. Oradan duygulanmış bir şekilde ayrıldım.

 

Elazığ'a yerleşen ve sürekli tedavi gören Cevdo, bir kaç gün sonra esnafa teker teker uğrayıp haklarını helal etmelerini akşama doğru öleceğini hissettiğini bildirmiş. Esnaf önce, "deli" diye gülüp geçmiş ise de vücutça çok sağlam olan Cevdo'nun intihar etmek isteyip istemediğini kontrol etmeleri için akıl hastanesi doktorlarına telefon etmişlerdi. Derhal gelen bir ekip onu çağırıp sorguladığında:

 

-Ben, Allahın emri ile öleceğim merak etmeyin, diye gelenleri teskin edip göndermişti.

 

Son karşılaşmam ise bayağı hüzünlü oldu. Cevdo'yu sorduğum tacir, bana eli ile mezarlığı işaret etti.

 

-Öleceğini önceden bilen Cevdo, bize göre ermiştir. Bize öleceğini söylediği gün eceli ile rahmetli oldu. Git bak, "Cevdet Baba" türbesini esnaf yaptırdı. Göreceğin anıt, sorduğun ermişe aittir. Mum yakıp, adak yapmayı unutma, dedi.

 

İnanamadım. Yüzüne baktım çok ciddi idi.

 

Cevdet baba; Mardin'in delisi, Diyarbakır'ın sevgilisi, Elazığ'ın "veli"si idi. Allah rahmet etsin.

Biz Mardinlilerin gönlünde ise yaşamaya devam ediyor'.

 

 

 

HABER;İSMAİL DİNÇEL

 

ARTYJKY HABER AJANSI-ANKARA

 


29° / 16.5°
  • BIST 100

    9645,02%-0,50
  • DOLAR

    32,54% 0,13
  • EURO

    34,87% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2434,65% 0,09
  • Ç. ALTIN

    4017,93% -1,36