Ünlü Gazeteci İlhan Karaçay'ın merhum Gazeteci Hüseyin Kırcalıya ait anıları....
Hayata gözlerini yuman dostlarımız ve meslektaşlarımızın ardından çok şeyler yazmış ve çizmişizdir.
‘Ölenin arkasından kötü konuşulmaz’ geleneğimize saygılı olduğumuz için, merhumların hep iyi taraflarını yazmış, kötü huylarını hep es geçmişizdir.
Benim yazdıklarım arasında,sadece birkaç kişinin kötü huylarına da değinmiştim. Çünkü, milyonlarca kişinin ‘baba adam’ diye tanıdıkları bazı ünlülerin, kötü huylarının da herkesçe bilinmesi gerektiğine inanmışımdır.
O birkaç isimden şimdi hiç söz etmeyeceğim.
Bugün ele alacağım merhum, iyiliği üzerine herkesin birleştiğin Hüseyin Kırcalı’dır.
Meslektaşlarım tarafından hatıraları bolca yazılan Kırcalı için ben yaşadığı dönemde birkaç hatıra yazmıştım. Özellikle, o da geçen yıl (8 Mart 2019) hayata gözlerini yuman meslektaşım Ertuğrul Akbay ile yaşadığım hatıralar arasında yer almıştı.
Şimdi sizlere, Kırcalı’nın espiritüel özelliğini ortaya serecek hatıralarımı yazıyorum.
Yıl 1978. Dünya Futbol Şampiyonası için Arjantin’deyiz.
Başta rahmetli Necmi Tanyolaç olmak üzere, Halit Kıvanç, Togay Bayatlı, Erol Aydın, Erdal Aydın, Hasan Sarıçiçek, Güven Taner, Kemal Belgin, antrenör Metin Türel, TRT kadrosu ve tabii ki Hüseyin Kırcalı Türk gazeteci ekibini oluşturuyordu.
Bir ayara gelindiği zaman konuşulan konuların en önemlisi, şampiyonaya Ertuğrul Akbay’ın da gelecek olmasıydı.
Öyle ya, Ertuğrul Akbay, 1976 Montreal Olimpiyat Oyunları sırasında, rakibi olan Mehmet Biber ile haber atlatma yarışması yaparken, fotoğraf makinesi le Hürriyet’e çalışan Biber’in kafasını yarmış ve hastanelik etmişti. Olay dünya haber bültenlerine girmişti. İşte o Ertuğrul Akbay Arjantin’e gelmeden önce böyle anılıyordu.
Akbay’ın bu kez en büyük rakibi ben olacaktım. Zira hem Ertuğrul’un çalıştığı Günaydın ve hem de benim çalıştığım Hürriyet, spordan başka magazin haberlerine de önem veriyorlardı.
Ertuğrul Akbay gelmeden önce rahmetli Hüseyin Kırcalı, ‘Vallahi senin işin zor Karaçay. Ertuğrul rakibinin kafasını yarmış dünya çapında bir adam’ diye espirili bir uyarı yapmıştı.
Ertuğrul Akbay çalıştığı gazete için dünyanın dört bir yanını gezen, Afrika’nın balta girmemiş ormanlarından kutuplara, Asya steplerinden Japonya’ya yaptığı geziler ve bu gezileri kaleme aldığı yazıları ile bir neslin ufkunu açmıştır. Kısaca rekoru kırılmaz, atlatılmaz, dünyanın hemen hemen her ülkesini avcunun içi gibi bilen bir gazetecidir.
Ertuğrul gerçekten kurnaz bir gazeteciydi. Ama ‘El oğlunda neler var’ misali başka kurnaz gazeteciler de vardır. İşte o kurnaz gazetecilerden biri de naçizane bendim. Ertuğrul’un oradaki en büyük rakibi ben oluyordum tabii…
Ertuğrul bu nedenle bana yanaşmak ve böylece beni kontrol etmek durumundaydı. Bana ilk teklifini yapmıştı:“Bak kardeş, birlikte çalışalım ve birbirimize yardımcı olalım”
Benden de tabii ki bir ‘hay hay’ yanıtı almıştı.
Ama rekabetteki ilk yalan, ilk gün yaşanmıştı.
Aynı gece uyumaya giderken, otelin ilan tahtasında, ertesi sabah saat 07.00’de bir otobüsün Arjantin milli takımının kamp yaptığı şehre gideceği yazılmıştı. Arjantin ev sahibi olduğu için bu haberi işlemek çok önemliydi. Ben bu ilanı Ertuğrul’un görüp görmediğini merak ediyordum.
Ertesi sabah erkenden kalkıp otobüse bindiğim zaman arka sıralarda Ertuğrul’u gördüm. Tabii ki ben önce davrandım ve ‘Neredesin be kardeş, odanın kapısını çaldım ama yoktun’ yalanını söyledim. O da bana bir başka yalanla kendini af ettirmeye çalıştı.
Ertuğrul, 3 saatlik yol boyunca gazetecilik yaşamını, nasıl çalıştığını, nasıl haber atlattığını anlattı. Bu ara Mehmet Biber’i de nasıl perişan ettiğini de anlattı. Arjantin kampına vardığımız zaman, o da, ben de futbol lafı attı ortaya haberinden çok magazin haber peşine düştük. O kendine göre, ben de kendime göre güzellikler bulduk ve gazetemize gönderdik. Ertesi gün Türkiye’de, Hürriyette yayınlanan Arjantn’deki magazin haberleri konuşuluyordu. Akşam Türk ekibi bir araya geldiği zaman rahmetli Hüseyin Kırcalı: ‘Yaaa işte böyle sayın Akbay, bu iş kafa kırmakla olmuyormuş.’
GÜZELLİK YARIŞMASI
Arjantin’de Dünya Şampiyonası oynanırken bir de güzellik yarışması yapıldı.Jüri üyeleri arasında ise Togay Bayatlı vardı.Yarışmaya tüm Türk gazeteciler özel davetliydi.
TV’den canlı yayınlanan yarışma sırasında, sahnedeki güzellerden birine yanaştım ve ‘En güzel sensin’ diye iltifat ettim.
Yarışma sonrasında benim favorim kraliçe seçilince, yaptığı ilk iş benim boynuma sarılmak oldu. Ondan sonra bu kızın ‘hamisi’ durumuna geldim ve bütün programı onunla birlikte yaşadım. Fotoğraf çekimi ve mülakat için hep bana başvuruluyordu. Tabii ki bu arada ben de onunla birlikte dans ederken fotoğraf çekildim. Ertuğrul da kendine göre fotoğraflarını çekiyordu.
Yarışma sonrasında otele giderken Ertuğrul teklif etti: “Kardeş, yarın sabah saat 10.00’da Lufthans’nın önünde buluşalım ve filmlerimizi gönderelim” Ama ben Ertuğrul’a güvenemezdim ki. Aynı gece özel bir adreste filmi banyo ettirdim. Filmden bir tek kare kestim. Zarfladıktan sonra sabah saat 09.00’da İberia Havayolları’na gittim. Zarfımı Madrid ve Frankfurt üzerinden İstanbul’a gönderdim. Zarfın bu şekilde aktarmalı gitmesi zordu ama bu bir kumardı. Ertuğrul ile saat 10.00’da buluştuğumuz zaman film şeridini olduğu gibi gösterdim. Filmi zarfa koydum. O da filmini zarfa koydu. İki zarfı birlikte Lufthansa’ya verdik.
Çok talihliymişim ki, İberia ile gönderdiğim zarfım o günün akşamı Madrid ve Frankfurt’tan sonra İstanbul’a ulaştı. Ertesi gün Basın Merkezi’nde telekslerin başındayız. Milliyet’in Fotoğraf Servisi Müdürü Hüseyin Kırcalı da yanımızda. Ertuğrul teletekste yazıyor: “Burada güzellik yarışması yapıldı… Filmler bugün elinize geçecek”
Karşı taraftan cevap: “Güzellik Yarışmasına ait haber ve fotoğraf bugün Hürriyet’in birinci sayfasında var”. O zaman Ertuğrul’un yüzünü görmeliydiniz. Bana döndü ve sorar gibi baktı. Ben de ‘Ajanslardandır’ dedim. Ertuğrul da telekste ‘Ajanslardandır’ diye yazdı ama Günaydın’dan gelen cevap daha da moral bozucuydu: “Fotoğraf renkli”.
O zaman ajanslar henüz renkli fotoğraf çekmiyorlardı. Böyle olunca da, fotoğrafın elden gittiği belli
oluyordu. Ben de, ‘Ne bileyim kardeşim, filmi beraber göndermedik mi?
O resim bir ajanstan gitmiştir’ diye yalanımda ısrar edince, Hüseyin Kırcalı araya girdi ve Ertuğrul’u daha çok fitillemeye başladı:” Vay be Ertuğrul, başına bu da mı gelecekti. Hürriyet basıldı, satıldı ve Diyarbakır’da kese kağıdı oldu ama senin haber halâ yayınlanmadı.”
EGALE EDİLEMEYEN GOL KRALLIĞI
Ertuğrul Akbay Just Fontaine Hüseyin Kırcalı
Ertuğrul ile Arjantin’de bu kez bir başka ödül törenindeyiz. Dünya Kupaları’nın egale edilemeyen gol kralı Juste Fontaine’ye ödül verilecek. Dünya Kupası tarihinde, İsveç 1958’de 13 gol atarak rekor kıran Fontaine’nin ödül törenine Halit Kıvanç, Necmi Tanyolaç, Kemal Belgin, Togay Bayatlı, Metin Türel, Erol Aydın, Hüseyin Kırcalı, Ertuğrul Akbay ve ismini hatırlayamadığım arkadaş ile kalabalık bir şekilde gitmiştik. Orada Ertuğrul Akbay, güzel bir kız ve top buldu. Kızı masaya çıkardı. Fontaine’yi de yanında getirdi. Ben de arkadaşlara, de‘Bakın şimdi Ertuğrul’u nasıl çıldırtacağım’ dim. Ve arkasından deklanşöre bir kez bastım. O sırada Ertuğrul geri döndü ve “Benim hazırladığım sahneyi çekme yahu “ diye bağırdı. Arkadaşların yanına oturduğum zaman hepsi kıs kıs gülüyorlardı.
O gün filmleri ancak akşam uçağı ile gönderebilirdik. Haber de ertesi gün kullanılabilir ve iki gün sonra da yayınlanabilirdi. Saate baktım. Frankfurt’a gidecek olan bir uçağın kalkmasına yarım saat vardı. O uçağa kargo vermenin imkânı yoktu. Ben tuvalete gider gibi yaptım ve bir taksiye atlayarak 10 dakika ilerideki havaalanına gittim. Basın kartı sayesinde içeri girdim ve Lufthansa uçağına kadar gittim. Bir hostese yalvardım. Bir arkadaşımın kendisini Frankfurt havalimanında karşılayacağını söyledim. Hostes kabul etti ve içinde film olan zarfımı aldı. 20 dakika sonra otele geri döndüğüm zaman, yerime otururken Hüseyin Kırcalı yine konuştu: “Eee Sayın Karaçay, zarf gitti mi? ”
O an Ertuğrul’u gerçekten görmeliydiniz. Hüseyin ateşlemeye devam etti: “Oh anam oh, haber yine yarın Hürriyet’te. Diyabakır’da kese kâğıdı olduktan sonra da film Günaydın’a gidecek.
Kırcalı’nın Arjantin’deki en esprili çalışmasını da yazmadan geçemeyeceğim.
Arjantin’de boş vakitlerin geçtiği zamanlarda güzel bayanlar ile birlikte olma durumu da vardı tabii.
Hüseyin Kırcalı, oteldeki yatak odasına bir tabela asmıştı. Bu tabelaya Türk medya mensuplarını isimlerini alt alta yazmıştı. İsimler tabii ki esprili ve namı diğer lakaplardı. Örneğin Halit Kıvanç miçin ‘Çenespor’ benim için ‘Sakalspor’ kendisi için de ‘Fotospor’ diye yazmıştı.
Bir gece önce kızlarla beraber olanların isimlerinin karşısına işaretler koyan Kırcalı, ‘Çenespor 1 Arjantin 0’ diye başlamıştı. Son gündeki skor ‘Türkiye 34 Arjantin 0’ idi.
Listede ‘Sakalspor’ ile ‘Fotospor’ sıfırda kalmıştık.
Sevgili Kırcalı’ya Allah rahmet eylesin.
ARTUKLU HABER AJANSI
HABER;İLHAN KARAÇAY