395-453 yılları arasında yaşamış olan, Avrupa Hun İmparatorluğu?nun hükümdarı Atilla, bütün Avrupa?ya dünyayı dar etmiş bir imparatordur. Hayatı boyunca, Batı ve Roma İmparatorluklarına karşı seferler düzenlemiş olan Atilla?ya, Avrupalılar tarafından ?Tan
Avrupa’da Türk izlerini ararken dolaşırken, Fransa’da batıdan doğuya geçtik. Doğuda hem Turquestein, hem Turkheim ve hem de Büyük Türk İmparatoru Atilla’nın otağı vardı. Biz öncelikle, Atilla’nın otağına gitmeyi tercih ettik.
Fransa’da, Büyük Türk İmparatoru Atilla’nın, Avrupa’daki savaşları sırasında ordularını konaklattığı bu otağı bulduk. İlgiçtir ki, bu otağa giren ilk Türkler biz olduk. Zira, 10 yıl önce Fransız bir grup tarafından yaşama geçirilen ‘Atilla Vakfı’, buranın tanıtımı için çalışmalarını hızlandırmış. Buraya artık turistler akın etmeye başladı. Biz de, buraya gelen bir otobüs dolusu Alman turist ile röportaj yapma fırsatı bulduk ve Atilla’nın bilinmeyen yanlarını araştırdık.
Atilla Romalılarla ve Catalonlarla en kanlı savaşı Fransa’da yapmıştı. Tabii ki savaş öncesi araştırma yapan öncü kuvvetler, orduları en iyi ve güvenli barındrabilecekleri toprakları arayıp bulmuşlardı. İşte biz oraya gittik. 10 Yıl önce, Atilla’nın otağını dünyaya tanıtmak için bir vakıf kurmuş olan yöneticilerle görüştük. Vakfın Başkanı Sylvoin Duthoit, bizim kendilerini ziyaret eden ilk Türkler olduğumuzu belirtince çok şaşırdık. Zira tam o sırada bir otobüs dolusu Alman turist oraya gelmişti. Tabii ki ben Alman turistlerin arasına mikrofonla daldım ve Atilla hakkında neler bildiklerini sordum. Almanlar gerçekten Atilla’ya hayran olduklarını belirttiler.
Atilla’nın serüvenleri
Atilla’nın Fransalara kadar uzanan kuşatmalarını öğrenebilmek için, otağın bulunduğu bölgede yaşayan araştırmacı tarihçi İbrahim Meral’ı bulduk.
Araştırmacı tarihçi İbrahim Meral, aslında Türk olan Hun İmparatorluğu’nu ve Atilla’nın serüvenlerini şöyle anlattı :
IV. yüzyılın sonlarına doğru Balamir’in önderliğinde batıya doğru göç eden Hunlar, Kavimler Göçü’ne neden olmuşlardı. Hunların bir kısmı Doğu Anadolu’ya yönelirken, bir kısmı da Balamir’in ölümünden sonra, oğlu ya da torunu olduğu sanılan Ildız’ın liderliğinde Karpat dağlarını aşıp Macaristan’a girerek Avrupa Hun İmparatorluğu’nu kurdu.
Ildız Dönemi
Avrupa Hun İmparatorluğu’nun dış politikası Ildız zamanında belirlenmiştir. Bu politikaya göre; Bizans baskı altında tutulacak ve Cermen kavimlerine karşı Batı Roma İmparatorluğu ile işbirliği yapılacaktı. Hunların Tuna boylarında görülmesi Kavimler Göçü’nün ikinci büyük dalgasını başlattı. Bunun sonucunda Barbar Kavimleri Roma topraklarına girmeye başlayınca, Batı Roma Ildız’dan yardım istemiştir. Ildız, bir yandan Batı Roma’yı Germen (Barbar) kavimlerden kurtarmış, bir yandan da Vandal, Süev, Alan gibi Germen kavimlerini Ren Nehri ötesine, Galya’ya (Fransa) göçe zorlamıştır.
409 yılında Tuna’yı geçen ve Bizans’a gücünü göstermek isteyen Ildız, kendisiyle barış görüşmeleri yapmak için gönderilen Bizans elçisine “Güneşin battığı yere kadar her yeri zapt edebilirim” diyerek meydan okumuştur. Ildız zamanında Hunlar, Orta Avrupa’dan Hazar Denizi’nin doğusuna kadar uzanan geniş topraklara sahip olmuşlardır. Onun çalışmaları sonucunda Hunlar, V yüzyılda merkezi otoriteye sahip kuvvetli bir devlet olarak ortaya çıktılar. Ildız’ın 410 yılında ölümünden sonra yerine Karaton geçti. On yıl kadar hükümdarlık yapmış olan Karaton dönemi ile ilgili bilgiler son derece azdır.
Rua Dönemi
Karaton’dan sonra 422 yılında, Hun hükümdar ailesine mensup dört kardeşten biri olan Rua, ülaaai diğer kardeşleri Muncuk, Oktar ve Aybars ile birlikte yönetti. Rua, Bizans’ın Hun Ordusunu isyana kışkırtmak ve bağlı kavimleri Hunlardan ayırmak amacıyla, Hun topraklarına gönderdiği casusları bahane ederek Bizans üzerine bir sefer düzenledi (422). Hiç bir direniş gösteremeyen Bizans, ağır bir vergiye bağlandı. Bu sırada Batı Roma, iç karışıklıklar içinde bulunuyordu. Bu durumdan yararlanmak isteyen Bizans imparatoru II. Theodosius (408-450) İtalya üzerine ordu ve donanma gönderdi. Bu gelişmeler sonucunda Batı Roma Rua’dan yardım istedi. Hun hükümdarı Rua da, 60 bin kişilik bir kuvvetle İtalya üzerine yönelince, II. Theodosius savaşmayı göze alamadan çekilmek zorunda kaldı. Buna rağmen Bizans, fırsat buldukça Hun idaresinde yaşayan toplulukları kışkırtmaktan da geri durmuyordu. Bunun üzerine Rua, Bizanslı tüccarların Hun ülkesinde ticaret yapmalarını ve ücretli asker toplamalarını yasakladı. Bizans üzerine yapacağı yeni bir sefere hazırlanırken 434 yılında öldü. Yerine kardeşi Muncuk’un oğlu Atilla geçti.
Atilla Dönemi
Rua’dan sonra Hunların başına Atilla ve kardeşi Bleda birlikte geçtiler (434). Atilla, babasını küçük yaşta kaybettiğinden dolayı amcası Rua’nın yanında yetişmiş, birlikte savaşlara katılmış, devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenme fırsatı bulmuştu. Her ne kadar büyük kardeşi Bleda ile tahtı paylaşmış ise de, tüm yetkiler Atilla’da olmuştur.
Atilla, Hun-Bizans ilişkilerini yeniden düzenlemek istiyordu. 434 yılında Atilla’nın, Rua’nın Bizans üzerine yapmayı düşündüğü ve yapamadığı sefer için hazırlıklara başladığını öğrenen Bizanslılar, ona barış elçileri gönderdiler. Hun hükümdarı Atilla da elçileri, Tuna ve Morova nehirlerinin birleştiği yerde bulunan Margos Kalesi önünde karşıladı. Atilla isteklerini, barış koşulları olarak yazdırdı. Böylece 434 yılında Bizans ile Margos Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre;
– Bizans, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak,
– Bizans, Hunlara bağlı kavimlerle görüşmeler ve antlaşmalar yapmayacak,
– Ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek,
– Bizans, elinde bulundurduğu Hun esirlerini iade edecekti.
Bleda’nın 445 yılında ölmesi üzerine Atilla tek başına Hun hükümdarı oldu. Atilla’nın amacı, Doğu ve Batı Roma imparatorluklarını egemenliği altına almaktı.
Atilla’nın Batı Roma’ya Yardımı
Atilla, Margos Antlaşması’ndan sonra ülkenin doğu bölgesini denetimi altına aldı. Volga boylarındaki Ak-Oğurların ayaklanmalarını bastırarak itaat altına aldı (435). Bu sırada iç karışıklıklar içinde bulunan Batı Roma, Hunlardan yardım istedi. Romalı komutan Aetyus’a yardıma gelen Hun birlikleri isyanları bastırdı. Oktar komutasındaki bir Hun ordusu Burgondlara karşı büyük bir zafer kazandı (436). Bu savaş ile ilgili olarak zamanla efsaneler türemiş ve Almanlar’ın ünlü Nibelungen destanlarının konusunu Hun-Burgond mücadelesi oluşturmuştur.
Attila’nın Seferleri
I. Balkan Seferi (441–442)
Bizans’ın Margos Antlaşması’nın şartlarına uymaması, Bizanslı tüccarların ticari ilişkilerde sahtekârlık yaparak Hunları aldatmaları üzerine Attila, Bizans üzerine sefere çıktı. Doğu Trakya’ya kadar ilerleyen Hun ordusundan çekinen Bizans barış istedi (442). Yapılan bu antlaşmaya göre; Bizans ödemekte olduğu vergiyi artıracaktı. Ayrıca bazı sınır kaleleri ile Tuna boyundaki kaleleri ele geçiren Attila, böylece Balkanlar’ın yolunu Hun ordularına açtı.
II. Balkan Seferi (447)
Bizans’ın, Hun kaçaklarını geri vermekte ağır davranması, Hun yönetimindeki bazı Germen kavimlerini kışkırtması, yıllık vergisini ödemek istememesi gibi nedenlerden dolayı Attila, yeniden Bizans üzerine sefere çıktı (447). İkiye ayrılan Hun ordusunun bir kolu Yunanistan’a girip Teselya’ya kadar ilerledi. Attila’nın yönetimindeki diğer kol ise Sofya, Filibe ve Lüleburgaz şehirlerini ele geçirip Büyük Çekmece önlerine kadar sokuldu. Bizans İmparatoru II. Theodosius barış istemek zorunda kaldı.
Bizans elçisi Anatolyos ile Atilla arasında yapılan bu antlaşmaya Anatolyos Antlaşması denir. Buna göre;
– Bizans, ödediği yıllık vergiyi üç katına çıkaracak, Bizans, savaş tazminatı ödeyecek,
– Niş’de bir ortak pazar kurulacak,
– Tuna’nın güneyinde beş günlük mesafedeki yerler askerden arındırılacaktı.
Batı Roma (Galya) Seferi (451)
Bizans üzerinde kesin egemenlik kurduğuna inanan Attila, bu sefer de Batı Roma’ya yöneldi. Batı Roma üzerine yapacağı sefere bir bahane bulması gerekiyordu. Kendisine daha önce bir nişan yüzüğü gönderen İmparator II. Valantien’in kız kardeşi Honoria’nın (Honorya) teklifini kabul ettiğini bildirdi. Çeyiz olarak da imparatorluğun yarısını istedi. Bu isteğinin kabul edilmemesini savaş sebebi sayan Atilla Batı Roma seferine çıktı. İki ordu, Batı Roma’nın asker deposu sayılan Galya’nın Katalon Ovası’nda karşılaştı. Batı Roma ordusunun başında Aetyus (Aetius) adında bir komutan bulunuyordu. Yapılan savaş çok şiddetli geçti. Bir gün boyunca kıran kırana süren savaşın galibi belli değildir. Ancak bu savaştan sonra, Romalı General Aetyus’un gözden düşmüş olması ve bir yıl sonra Roma üzerine yürüyen Attila’nın karşısına askerî bir güç çıkaramamaları, Batı Roma İmparatorluğu’nun asker deposu durumunda olan Galya’yı saf dışı bıraktığının delilidir. Atilla’nın karşısına Roma ordusunun çıkmaması, Romalıların bu savaşta çok büyük kayıplar verdiklerinin bir kanıtıdır.
İtalya Seferi (452)
Attila, zaman geçirmeksizin destekten mahrum kalan ve iyice gözden düşen İtalya’ya, 452 yılında yüzbin kişilik bir orduyla Alpleri aşarak girdi. İtalya, Attila’nın karşısına bir ordu çıkaramadı. Roma Senatosu büyük bir korku içine düştü ve hemen barış görüşmeleri için, Papa I. Leon başkanlığında bir heyeti Attila’ya gönderme kararı aldı.
Papa I. Leon, Atilla’dan tüm Hrıstiyanlık dünyası adına Roma’yı bağışlamasını istedi. Atilla eski bir uygarlık merkezi olan Roma’yı tahripten kaçınıp, Papa’nın ricasını kabul etti ve geri döndü. Attila, Bizans’ı ve Batı Roma’yı etkisiz hale getirdikten sonra, yönünü İran’daki Sasanî İmparatorluğu’na çevirdi. Bu devletinde egemenlik altına alınması ile Hunlar dünya egemenliğini gerçekleştirebileceklerdi. Ancak, Atilla İtalya seferi dönüşünde 453 yılında öldü ve bu seferini gerçekleştiremedi.
Attila öldüğünde, Hun sınırları batıda Danimarka ve Ren Nehri’ne, doğuda ise İtil (Volga) Nehri ötesine uzanıyordu. Atilla, tarihin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından biridir. Onun adı günümüze kadar dillerden düşmemiş, onun adına operalar bestelenmiş, filmler çevrilmiş, resimleri ve heykelleri yapılmıştır. O, güçlü bir iradeye sahipti. Ciddi ve büyük işler yapmaya yetenekli, sadeliği seven ve mütevazı bir hükümdardı.
Avrupa Hun İmparatorluğu’nun Yıkılışı
Atilla öldüğü zaman arkasında İlek, Dengizik ve İrnek adlarında üç oğul barakmıştı. Yerine geçen oğulları, devlet idaresinde başarılı olamadılar. Taht için yapılan kavgalar Hunları zayıf düşürdü. İlk olarak Hunların başına geçen İlek, ayaklanan Germen kavimleriyle savaşırken öldü (454).Yerine geçen Dengizik ise zeki idi fakat siyasî yönden yeterli değildi. Doğu Roma ile yapılan bir mücadelede o da öldü (469). İrnek, Hunların Batı ve Orta Avrupa’da tutunmalarının mümkün olmadığını anlamıştı. Bu nedenle Hunların büyük bir kısmı ile Karadeniz’in kuzeyindeki geniş düzlüklere çekildi. Hunların bir kısmı buradan Orta Asya’ya geri döndü. Bir kısmı ise Avrupa’ya doğru ilerleyen Avarlara katıldı. İrnek idaresindeki bu Hun topluluğu daha sonraları Bulgarların ve Macarların devlet olarak ortaya çıkışında önemli rol oynadılar.
Atilla- Avrupa Hun İmparatorluğu Kuruluş Tarihi – 375
Yıkılış Tarihi – 454
Kurucusu – Balamir
Başkenti – Segedin
Dili – Hun Türkçesi
Devlet Başkanı – İmparator
Avrupa Hun İmparatorluğu Hükümdarları
1) Balamir (375 – 395)
2) Ildız (395 – 410)
3) Karaton (410 – 415)
4) Muncuk (415 – 425)
5) Oktar (425 – 430)
6) Rua (430 – 434)
7) Bleda (434 – 445)
8) Attila (445 – 453)
9) İlek (453 – 454)
Atilla’ya Neden Tanrının Kırbacı Denilmiştir?
Bilindiği üzere Kavimler Göçü’yle birlikte Avrupa’ya akın akın gelen Hun Türkleri, M.S 395 yılında Macaristan merkezli Batı Hun İmparatorluğu‘nu kurmuş, Uldız ve Rua gibi bazı hükümdarların döneminde bir hayli güç kazanmışlardır. Avrupa Hunları’nın adeta yenilmezlik zırhına büründüğü dönem ise hiç şüphesiz Attila dönemidir.
Atilla, Hun tahtına geçer geçmez kısa zamanda etkisini tüm Avrupa’da hissettirmiş, hem Doğu Roma (Bizans) hem de Batı Roma’yla yaptığı savaşlarda büyük zaferler kazanarak adeta tüm Avrupa’yı dize getirmiştir. Tıpkı Büyük Hun Hakanı Mete Han gibi yenilmez bir mareşal olan Attila, Hıristiyan Avrupa Dünyası’na karşı öylesine amansız olmuştur ki, onunla baş edemeyen Romalılar onun için; “Bu Türk’ü bizi cezalandırmak için ancak Tanrı göndermiş olabilir. Atilla, olsa olsa Tanrı’nın Kırbacı’dır” demişler ve ondan saygıyla karışık bir korku duymuşlardır.
Tanrının Kırbacı Atilla Nasıl Öldürüldü?
Romalıların kendisine Tanrının Kırbacı dediği büyükTürk Hükümdarı Atilla’nın ölümü üzerine çok konuşulmuş, çok şey söylenmiştir. Hayatı kadar ölümüyle de tarihçilerin ilgisini çeken Başbuğ Atilla, eceliyle mi ölmüş, yoksa sinsi bir cinayete mi kurban gitmiştir?
Yaygın bilinen bir inanışa göre, Romalılar Atilla’yla baş edemeyince dönemin Papa’sından yardım istemişler ve Papa’yı arabulucu yapmışlardır. Papa ile Atilla arasında geçen bu görüşmede Atilla’yı Hıristiyan yapıp kontrolü altına almak isteyen Papa, teslis inancından bahsedince Attila’dan şu ibretlik cevabı almıştır; “Siz şaşırmışsınız. Tanrı’nın oğlu mu olurmuş? O, tektir.”
Rivayetler konusunda bazı ihtilaflar olsa da yaygın inanış şöyledir; Atilla’nın Papa’yla görüşmesinden kısa bir süre evvel çok sevdiği bir eşi vefat etmiştir. Bu durumu bilen Papa ise, bu görüşmeye, Atilla’nın ölen eşine ikizi kadar benzeyen bir nedime getirmiştir ki, Atilla’nın bu kızı görür görmez Papa’dan istediği ve hatta Papa’nın Roma adına bazı taleplerini de Attila’ya kabul ettirdiği rivayet edilir.
Yüzü çok benzese de ruhu hiç de Atilla’nın hanımına benzemeyen bir kadın Attila’yla evlenmiş ve Atilla düğün gecesinin sabahında kanlar içinde ölü bulunmuştur. Bazıları onun zehirlendiğini, bazıları hançerlendiğini, bazıları ise uyurken dehşetli bir burun kanamasına yakalanıp, kendi kanında boğulduğunu dile getirmiştir.
Sebep bunlardan hangisidir tam olarak bilinmez ama Türk Yurdu yenilmez bir cihangirini işte böyle basit bir olay ile kaybetmiştir.
Atilla Kapısı – Bugac
Atilla’nın ölümünden sonra Karpat Havzası’nın çeşitli bölgelerini, daha önce Hunlar’a hizmet eden Germen halkları yönetimleri altına aldılar. Bu halkları Bayan Kağan önderliğinde güçlü bir orduya sahip olan İç Asya kökenli ve atlı göçebe bir millet olan Avarlar 568 yılında yenilgiye uğratmışlar. O zaman Doğu Avrupa’daki en güçlü devlet olan Avar Kağanlığını kurmuşlardır ve sonlara doğru zayıflasalar da, Macarların “yurt tutma” zamanına kadar ayakta kalmışlardır.
Atilla’nın ölümüyle Hun kavimlerinin büyük bir kısmı Doğu’ya yöneldi, Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki steplere ve Kafkasya’nın kuzey kısmına. Daha sonra Macarlar buradan Macar kavimler birliği adıyla Batı’ya giderler ve Karpat Havza’sına kalıcı olarak yerleşirler. Burada Avrupa Macar Prensliği’ni oluştururlar. Bu devlet iyi düzenlenmiş ve olağanüstü güçlü bir orduya sahiptir. Zamanın, Orta ve Doğu Avrupa’daki en güçlü devleti haline gelirler. Macarlar Avrupa’da devasa bölgelerden vergi alır, orduları ise bugünkü İspanya sınırına kadar ulaşır.
Atilla’nın torunları Sekelleri duydunuz mu?
Moldova’ya bağlı Gagauzyeri Özerk Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren Umut Derneği ve Dünya Türk Gençler Birliği (DTGB) tarafından düzenlenen Uluslararası 1. Türk Halkları Kongresi’nin davetlileri arasında yer alan Levente G. Borbely en çarpıcı isimlerden biri olarak göze çarpıyordu. Zira Borbely, kendisinin bir Türk boyu olan Sekeller’den olduğunu belirtiyor. Ve halkının durumunu dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk delegasyonuna anlatıyordu. Levente G. Borbely’nin anlattıkları hemen herkesi şaşırtacak… Çünkü büyük çoğunluğumuz belki de ilk kez anlatılanlardan haberdar olacak. Levente, “Sekeller, Atilla’nın 453’te ölümü ve devamında gelen Hun İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında Karpat Havzası’nda muhkem bîr yere çekilen 3000 Hun savaşçısının torunlarıdırlar.” diyor. Sekeller’in bir Türk boyu olduğunu vurgulayan Borbely, “Sekellerin 6 boyu ve her boyun 4 kolu vardır. Ve birçoğunun adı Türkçe’dir” şeklinde konuşuyor.
Önemli bilgiler içeren çarpıcı söyleşi şöyle devam ediyor:
Soru: Ben Sekelistan ve Sekeller hakkında fazlaca bilgi sahibi değilim. Tarih derslerinde işittiğimi düşünüyorum ama emin de değilim… Sekelistan neresi?
Cevap: Haklısınız…Sekelistan,masallardaki gibi neredeyse hiç bilinmeyen bir ülke. “Bu bölgeyi adeta efsanelerin ve yanlış bilgilerin ardına kalmış bir kara parçasının sonunda bulabilirsiniz” diyebiliriz.Ancak Sekelistan; Karpat Dağlarının doğusunda (Romanya) Transilvanya’nın batısında yer almaktadır. Yüzölçümü yaklaşık 13,500 km2 (Lübnan’dan biraz daha büyük), nüfusu ise 700,000 civarındadır.(İzlanda nüfusunun iki katından daha fazla)
Soru: Sekeller hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap: Sekeller, Macar lehçelerinden birinin farklı ağızlarını konuşurlar; fakat Macarlardan farklı bir topluluktur.Sekeller’in inanışlarına gore; Atilla’nın 453’te ölümü ve devamında gelen Hun İmparatorluğu’nun çöküşü sonrasında Karpat Havzası’nda muhkem bîr yere çekilen 3000 Hun savaşçısının torunlarıdırlar. 895’te Macarlar gelene dek burada varlıklarını devam ettirdiler. Orta Çağın Macar vakayinameleri de Sekellerin Atilla’nın torunları olduklarını ve Macarlar geldiklerinde orada bulunduklarını kaydetmektedir.
Soru: Sekellerin Türk asıllı olduğunu sohbetimizde söylemiştiniz?
Cevap: Evet, kültürünün eski unsurları ile eski sosyal ve siyasi teşkilatlanmaları göstermektedir kî; Sekellerin kesinlikle bir Türk boyu ile bağları vardır.
Soru: Bunu neye dayandırıyorsunuz?
Cevap: Sekeller, eski Göktürk Alfabesi’ne çok benzer bir alfabe olan kendi alfabelerine sahiptirler. Milli renkleri mavidir ve üzerinde altın şansı bir güneşle gümüş rengi bir hilal olan bayrakları da gök mavisidir. Sekellerin 6 boyu ve her boyun 4 kolu vardır. Ve birçoğunun adı Türkçedir. Aynca, Sekeller Macar Ağzıyla konuşmalarına rağmen, dillerinde Macarca’dakinden daha katı bir ünlü uyumu söz konusudur. Yine bu özellik de dillerinin Türkçe ile olan ilgisini göstermektedir.
Soru: Sekeller tarihte bir devlet kurdu mu?
Cevap: 11. yy.’ın başından itibaren Sekeller önce güney sonra da batı sınırlarını korumak amacıyla çoğunlukla Transilvanya’da toplandılar. Burada teşkilatlanarak Latince olarak (zamanın resmi dili) Regnum Siculorum (Sekel Krallığı) dedikleri ülkelerini oluşturdular. 1526’da Macar Devleti’nin çökmesinden sonra Osmanlı Sultanları da Sekel Muhtariyeti’ni tanımıştır.Fakat Transilvanya’nın Macar yöneticileri daha sonra Muhtar Sekel Devleti’ni ortadan kaldırmak istediler.Bu müdahale bir takım savaşlar ve haklarını savunan Sekellerin isyanlarıyla karşılık gördü. Sekellerin bu özerk durumu Avusturya İmparatorluğu’nun 18. yy.’da Transilvanya’yı işgal etmesinden sonra daha büyük bir darbe aldı. 1848’de Avrupa’yı silip süpüren ihtilaller dalgası Transilvanya’ya ve Sekelistan’a da ulaştı.Sekeller kendi hükümetlerini kurmak istediler fakat Macarlar buna karşı çıktılar ve Sekel ileri gelenlerini Macar İhtilali’ne katılıp siyaset işlerini Macarlar’a bırakmaya ikna ettiler. Sekeller bunu kabul ettiler ve askeri güçleri ile birlikte Macarlar’a katıldılar.
Soru: Daha sonra ne gibi gelişmeler oldu, peki?
Cevap: Yeni Macar hükümetinin 1867’den sonra ilk yaptığı işlerden biri Sekelistan’ı ve diğer Sekel kurumlarını tasfiye etmek, yani resmi olarak Sekel milletinin varlığını sona erdirmek olmuştur. Bu, Macarların 1848’de onlara yardım eden Sekellere bir teşekkürleriydi. Macar siyasetçileri, “Siz Sekeller Macarca konuşuyorsunuz, öyleyse Macar olmalısınız” tezini savunuyorlardı. Sekelistan’ın parçalara ayrılmasından sonra, bölge ihmal edildi ve iktisadi olarak çöktü. Sonuç olarak birçok insan yurtdışına göç etti.
Soru: Kimliklerini koruyorlar ,yok oldular mı?
Cevap: Hayır Sekeller yok olmadılar ve kim olduklarını da unutmadılar.1877’de Türk-Rus Savaşı esnasında Sekeller, Türk ordusuna yardımcı olmak amacıyla Sekel Lejyonu adıyla bir birlik kurdular.Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çökmesi ve Macarların ülkeyi koruyamadıklarının açıkça görülmesi üzerine Sekeller, Sekeller Cumhuriyeti’ni kurmayı denediler. Finliler, Estonyalılar, Letonyahlar, Litvanyalılar, Tatarlar gibi diğer küçük halkların yaptıkları gibi milletlerin kendi geleceklerini tayin edebilme (self determinasyon) hakkından faydalanmak istediler. Fakat, hem çöken Macaristan’ın siyasetçileri hem de Fransızlardan yardım alan işgalci Romanyalılar tarafından engellendiler. Sonuç olarak Sekelistan, Transilvanya ile beraber, Fransa ve İngiltere tarafından, onlara destek olan Romanya’ya bir ödül olarak verildi. Batılı güçler yerel halkın fikrini asla sormadılar. Batı demokrasisi Sekeller için böyle işlemiştir!
Soru: Neden?
Cevap: Muzaffer Batılı güçlerin liderleri, Avrupa’da eskisinden daha adil olacak ve milletlerin kendi geleceklerini tayin etme hakkına saygılı olacak yeni bir statüko kuracaklannı iddia ettiler. Ancak, Fransa ve Britanya’nın liderleri başta olmak üzere, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatanlara değil Hint-Avrupalı olmayan halklara karşı yönetilmiş kinci ve ırkçı insiyaklarla hareket etmekte idiler. Britanya’nın Versay delegasyonu sekreteri Harold Nicolson’ın “Peacemaking 1919” adlı kitabındaki sözleri, yalnızca ona has olmayan bu yaklaşımı açık bir şekilde ortaya koymaktadır: “Macaristan’a karşı olan histerim daha başka idi. Bu Turanlı kabileye karşı geçmişte ve halen kuvvetli bir nefret duyduğumu itiraf ediyorum. Kuzenleri Türkler gibi bir çok şeyi yok edip hiçbir şey ortaya koymadılar”
Yani Macarlar gibi milletler, onlar için sadece Asyalı ilkel kabilelerdi. Macaristan’ı Macar nüfusunun üçte birini yabancı boyunduruk altına soktular. Sekeller de bu arada kendilerini Romenlere sunulmuş bir hediye olarak buldular.
Soru: Romanya’da yaşadıkları bilinen Sekeller şu anda ne durumdalar?
Cevap: Sekelistan hâlâ Romanya’nın baskı altındadır. Halkı, insan haklan ihlallerine, ayrımcılığa, işkencelere maruz kalmakta ve kendi toprak ve milli kaynaklarından mahrum edilmektedir. Halihazırda, Sekellerin yalnızca bir grup olarak hakları gaspedilip kendi geleceklerini tayin etme haklarını kullanmaları engellenmekte, adları da resmi olarak tanınmamaktadır. Kendi, alfabelerini kullanmaları da engellenmektedir. Dahası, Sekellerin bu vahim durumu uluslararası camia tarafından bilinmemekte ve duyulmamaktadır.
Soru: Yaşanan bu olumsuzluklara karşı bir şeyler yapılıyor mu?
Cevap: Bütün olumsuzluklara karşın Sekellerin milli uyanışı devam etmektedir ve artık durdurulamayacak bir noktaya ulaşmıştır.Bu uyanış, 1990 yılında Genç Sekeller Forumu adı altında kurulan küçük ama dirayetli bir teşkilatın Macarların haddini bilmez ve faydasız yönlendirmelerine kulak asmamaları ile başlamıştır. Toplantılarda milli Macar sembolleri yerine Sekellerin sembollerini ilk kez kullanmaya başlayanlar bunlardır. Genç Sekeller, Göktürk Alfabesi ile bağlantı olan eski Sekel alfabesini yeniden canlandırdılar. Yerleşim yerlerinin girişlerine bu alfabe ile yazılmış resmi yazılar asarak Sekellerin hâlâ var olduklarını, farklı olduklarını ve köklerini bildiklerini ortaya koydular. Bu kuruluş artık faaliyet göstermese de 1990 yılında başlatmış oldukları girişim, 2003 yılında kurulan Milli Sekel Konseyi adlı başka bir kuruluş tarafından devam ettirilmektedir.
Soru:Sekellerin talebi nedir?
Cevap: Bugün Sekelistan’da bölgesel özerklik almayı hedefleyen güçlü bir hareket var. Sekeller artık kendi geleceğini tayin etme hakkının kullanılmasının dünyanın başka yerlerinde belli bir dereceye kadar kabul edilebilir olduğunu her geçen gün daha fazla farkına varmaktadırlar.
Avrupa Hun İmparatorluğu’nun Yıkılışı
Atilla öldüğü zaman arkasında İlek, Dengizik ve İrnek adlarında üç oğul barakmıştı. Yerine geçen oğulları, devlet idaresinde başarılı olamadılar. Taht için yapılan kavgalar Hunları zayıf düşürdü. İlk olarak Hunların başına geçen İlek, ayaklanan Germen kavimleriyle savaşırken öldü (454).Yerine geçen Dengizik ise zeki idi fakat siyasî yönden yeterli değildi. Doğu Roma ile yapılan bir mücadelede o da öldü (469). İrnek, Hunların Batı ve Orta Avrupa’da tutunmalarının mümkün olmadığını anlamıştı. Bu nedenle Hunların büyük bir kısmı ile Karadeniz’in kuzeyindeki geniş düzlüklere çekildi. Hunların bir kısmı buradan Orta Asya’ya geri döndü. Bir kısmı ise Avrupa’ya doğru ilerleyen Avarlara katıldı. İrnek idaresindeki bu Hun topluluğu daha sonraları Bulgarların ve Macarların devlet olarak ortaya çıkışında önemli rol oynadılar.
ARTUKLU HABER AJANSI-HOLLANDA
HABER;İLHAN KARAÇAY
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55