CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kılıçdaroğlu, Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşananlara da işaret ederek, ortaya çıkan fotoğrafların bir Suriye manzarasını hatı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Terör örgütü tarafından kaçırılan asker ve polislerin ailelerinden oluşan bir heyetin gruplarını ziyaret ettiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Terörü istemiyoruz, nereden ve kimden gelirse gelsin. Bu ülkede huzur içinde yaşamak istiyoruz. O ailelerin de çocuklarına, eşlerine bir an önce kavuşmalarını diliyoruz. Türkiye'nin bu terör belasından kesinlikle kurtulması lazım" dedi.
Kılıçdaroğlu, konuşmasında Sarıyer'de terör örgütü DHKP/C'ye yönelik operasyon sırasında yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Dilek Doğan'ın ölümüyle ilgili ortaya çıkan kamera görüntülerine değindi.
Görüntülerle Dilek Doğan'ın nasıl öldürüldüğüne tanık olunduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aile perişan. Annenin tek savunması elindeki terlik, terliği polislere atıyor ve itiraz ediyor, 'Çocuğumu öldürdünüz' diye. O annenin feryadını duyup da haksızlığa isyan etmemek mümkün değil. Oysa bize bunu nasıl sundular? 'Çatışmada öldürüldü'. Ortada bir çatışma yok. Çatışma varsa sadece annenin elinde kızı öldükten sonra polislere attığı bir terlik var. Daha acı olanı ne biliyor musun? 'Polise mukavemet etti' diye elinde terlik olan anne hakkında soruşturma açılıyor. Bu ne vicdandır? Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır, nasıl bir erdemliliktir? Anlamakta zorlanıyorum."
Polislerin toplumdaki yerinin önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, ancak içlerinden biri haksızlık yapıyorsa bunu ortaya çıkarmanın da ilk önce polislerin görevi olduğunu vurguladı. Kılıçdaroğlu, polislerin sorunlarını yakından bildiğine ve dile getirdiğine işaret ederek, "Terörle dişe diş mücadele ediyor hayatınızı ortaya koyuyorsunuz. Yakınlarınız kaygı taşıyor. Ama ne olursunuz, bir arkadaşınız haksızlık yaparsa onu ortaya çıkarmaktan geri durmayın. Bu size gölge düşürmez" diye konuştu.
Dilek Doğan'ın ölümüne ilişkin görüntüleri ortaya çıkaran gazetecinin Eyüp Serbest olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Yarın bu gazeteci arkadaşımızın başına ne gelir bilmiyorum. Belki o da hapse atılacaktır. Onun hakkında da belki 'devletin sırrını açığa çıkardı' diye soruşturma açılacaktır. Ama gazeteci arkadaşlarıma yine söylüyorum; sizler görevinizi yaptığınız sürece, bize doğru bilgileri aktardığınız sürece bizim başımızın tacısınız. İster hapiste olun, ister sokakta olun, bizim başımızın tacısınız" dedi.
Kılıçdaroğlu, "32 gazetecinin hapiste olduğunu, bunun Türkiye'de demokrasinin üzerine bir gölge olarak düştüğünü" belirterek, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na gazetecilerin tutuksuz yargılanması için gerekli yasal düzenlemeleri yapma konusunda çağrıda bulunduğunu hatırlattı.
Davutoğlu'nun daha önemli bir adım atarak, "Zorunlu haller dışında tutuksuz yargılama gibi bir yol belirlenmesinin doğru olacağı kanaatindeyim" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Çok teşekkür ederim. Madem ki genişletiyorsun, tutuksuz yargılama esastır diyorsun, CHP olarak biz hazırız. Getirin yasayı size destek vereceğiz. Ben sözümde duruyorum, siz de durun. Madem ki tutuksuz yargılama esastır, gelin bu esası yeniden belirleyelim. 'Doğru haber yazdı' diye gazeteci hapse mi atılır? Yalan haber yazanların omuzlarda taşındığı bir süreçten, doğru haber yazanların hapislere atıldığı bir sürece girdik. Bunlar doğru değil."
Davutoğlu'nun erdemden ve ahlaktan da söz ettiğini, siyasetin kendileri için erdem ve ahlak meselesi olduğunu dile getirdiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir milletvekili vardı. Bir gazeteye gece baskın yaptı, yetmedi ikinci baskını yaptı. Bir güruhu topladı, Hürriyet gazetesini bastılar, camını çerçevesini indirdiler. Ve onun başında bir AKP milletvekili vardı; Boynukalın. Ne kadar kalın bilmiyoruz. Bu arkadaşımız geçen günlerde Gençlik ve Spor Bakanlığına, bakan yardımcısı olarak atandı. Bizi dinleyen 78 milyon vatandaşımıza sesleniyorum; 'erdem' diyeceksiniz, 'ahlak' diyeceksiniz, 'doğruluk' diyeceksiniz, 'medya özgürlüğü bizim kırmızı çizgimizdir' diyeceksiniz, kalkacaksınız medyaya saldırıda bulunan, gazetecileri tehdit eden bir kişiyi getireceksiniz Gençlik ve Spor Bakanlığına bakan yardımcısı olarak atayacaksınız. Hangi erdem, hangi ahlaktan söz ediyorsunuz siz? Bizim bahsettiğimiz erdem ve ahlak ayrı, onların bahsettikleri ayrı. Erdem ve ahlak kavramının da içini boşalttılar."
Kılıçdaroğlu, "Ele verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı" atasözünü hatırlatarak, "Boynukalın'a, Gençlik Bakanlığında, nasıl görev verilecek? Elinde sopayla, 'cam çerçeve indir, sen erdemli bir adamsın' diyecek. 'Erdem' diyeceksin, 'ahlak' diyeceksin, çok özür diliyorum ama, erdemden ve ahlaktan yeteri kadar nasibini alamamış bir kişiyi getireceksin bakan yardımcısı yapacaksın. Kimse kusura bakmasın, doğru değil" dedi.
Kılıçdaroğlu, Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşananlara da işaret ederek, ortaya çıkan fotoğrafların bir Suriye manzarasını hatırlattığını söyledi.
Teröre karşı hep birlikte mücadele edileceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Terör bir insanlık suçu mudur? Evet. Teröre karşı devlet mücadele etmeli midir? Evet. Terör örgütü mensupları etkisiz hale getirilmeli midir? Evet. Hiçbir sorun yok burada. Bunun hukuk içinde yapılması lazım mı? Evet. Hukuk devletine yakışan da budur. Ama şu soruyu 78 milyon vatandaşımın kendisine sormasını istiyorum; iller ve ilçeler silah deposuna dönüştürülürken bu ülkenin başında kimler vardı?" ifadelerini kullandı.
CHP'nin bu illerdeki il ve ilçe başkanlarına Ankara'ya davet ederek, duruma ilişkin bilgi aldıklarını anlatan Kılıçdaroğlu, bir ilçe başkanının yaşadığı olayları anlatırken gözyaşlarını tutamadığını, istediği halde kızını okula gönderememekten duyduğu üzüntüyü aktardığını kaydetti. Kılıçdaroğlu, "Bu tabloyu Türkiye'nin önüne koyanlar kimler? 'Çözüm Süreci' diye, şimdi 'PKK bizi kandırdı diye sokağa çıkanlar kimler? Şimdi kahramanlık taslayanlar kimler? Bedel ödeyenler kim? Güvenlik görevlilerimiz. Kahramanlık edebiyatı yapanlar kim? O il ve ilçeler silah deposu haline döndürülürken seyredenler. Bunun hesabının birileri tarafından sorulması lazım" diye konuştu.
Bölgede yaşanan göçe de dikkati çeken Kılıçdaroğlu, GÖÇ-DER'in yaptığı araştırmaya göre, sokağa çıkma yasağı ilan edilen il ve ilçelerden göç edenlerin sayısının 200 bin kişi olduğunu aktardı. Ülkeyi bu hale getirenlerin, 14 yıldır iktidarda bulunanlar olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "200 bin kişinin vebalini kim çekecek? Bu soruyu vicdanına sor" dedi.
Bölgede esnaflık yapan, ancak şimdi maddi sıkıntılar içinde kalan bir kişinin, milletvekilleri aracılığıyla gönderdiği mektubu kürsüden okuyan Kılıçdaroğlu, bu kişinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile görüşmek istediğini ancak randevu alamadığını yazdığını aktardı. Kılıçdaroğlu, "Onların daha ciddi işleri var, niye görüşsünler? Siz onların gözünde vatandaş değilsiniz ki sizinle görüşsünler" ifadesini kullandı.
CHP olarak bölgeye heyet gönderdiklerini hatırlatan ve kürsüden bu kişiye seslenen Kılıçdaroğlu, "Sen de artık uyanmalısın, sen de artık bu hükümetin Türkiye'nin sorunlarına çözüm getiremeyeceğini bilmelisin. Bu bilince ulaştığın zaman Türkiye sorunlarını aşacaktır. Kendisi sorun olan bir siyasi iktidar ülkenin sorunlarını çözemez" dedi.
Kılıçdaroğlu, CHP'nin bölgenin ve Türkiye'nin sorunlarını çok iyi bildiğini belirterek, "78 milyon vatandaşıma sesleniyorum; hangi sorun varsa, merak ediyorsan çözümünü lütfen bana yaz. O sorunun nasıl çözüleceğini arkadaşlarım sana bildirecektir. Biz kendimizi bu kadar yetiştirdik. Bilgi, birikim ve deneyim sahibiyiz" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Hükümet başarısızlıklarının altında bunaldığı için, kendisi için bir çıkış arıyor. Bizim bir milletvekili arkadaşımıza acımasızca saldırıyorlar. 'Türkiye üzerinden kimyasal silahların Suriye'ye gönderilmesini' dile getirdi diye arkadaşımız bir numaralı düşman ilan edildi, Eren Erdem. Hiçbir milletvekilimizi kimseye yedirmeyiz. Bizim milletvekillerimiz namuslu insanlardır, ağızlarından çıkanı bilirler" dedi.
Türkiye'nin dış politikasının tam bir felaket, fiyasko olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, iktidarın bir dış politikasının olmadığını ileri sürdü.
"Bütün komşularımızla barış içinde yaşayacaktık, sıfır sorun olacaktı. Politikaya bakın, şimdi sıfır komşumuz var, bütün komşularla kavgalıyız" diyen Kılıçdaroğlu, bu yetmiyormuş gibi hata üstüne hata yapıldığını iddia etti.
Musul'a sanki "Trabzon'a, Hakkari'ye gönderilir gibi" asker gönderildiğini belirten Kılıçdaroğlu, "İzin aldın mı, orası başka bir ülke? 'İzine gerek yok, biz gideriz.' Ne için? 'Biz büyük ülkeyiz.' Sevsinler senin bu görüşünü" diye konuştu.
Türkiye'nin 4 Aralık 2015'te Musul'a asker gönderdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, bir gün sonra Irak Başbakanı'nın, "Türkiye'nin derhal Irak topraklarından çekilmesini" istediğini, 6 Aralık'ta Irak'ın "Türkiye'ye 48 saat süre tanıyoruz" diye ültimatom verdiğini anlattı. Kılıçdaroğlu, "Allah aşkına Türkiye ültimatom alacak bir ülke mi? Türkiye'nin onuruyla bu kadar nasıl oynuyorsunuz siz? Hangi ahlak ölçüleriyle, hangi bilgilerle, birikimlerle bunu yapıyorsunuz siz?" dedi.
Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, 7 Aralık'ta yaptığı konuşmada "Biz oraya davet üzerine gittik" dediğini aktararak, şöyle devam etti:
"Düşünün, Irak Başbakanı diyor ki 'Kardeşim buraya nasıl geldiniz, topraklarımızı işgal ediyorsunuz?' Bizim Dışişleri Bakanı da diyor ki 'Davet üzerine biz oraya geldik.' 10 Aralık, baktılar ki durum kritik Dışişleri Müsteşarı ve MİT Müsteşarını Irak'a gönderiyorlar, 'Acaba bir orta yol bulabilir miyiz??' diye. 10 Aralık yine Davutoğlu açıklama yapıyor 'Geri çekilmek söz konusu değil, Musul'a gittik, orada kalacağız.' 11 Aralık, bu kez ağabeysi konuşuyor, Erdoğan 'Biz davete icabetle Irak'a gittik.' Kardeşim sen Türkiye'de mi yaşıyorsun, uzayda mı yaşıyorsun? Davete icabet ettiysen, bu Başbakanı niye itiraz ediyor, niye 'topraklarımızdan çıkın' diyor. 'Yapmazsan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne gideceğim' diyor. 14 Aralık birliklerin bir kısmı tıpış tıpış geri çekildi. 15 Aralık, gene kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar, Numan Kurtulmuş 'Geri çekilmedik' diyor. 16 Aralık, bu kez daha büyük bir güç devreye giriyor, Amerika Birleşik Devletleri. 'Tüm güçlerinizi geri çekin' diyor. Bizimkiler esas duruşta."
Davutoğlu'nun 19 Aralık'ta yaptığı konuşmada ise "Musul'daki askeri varlığımız sürecek" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, aynı gün akşam üzeri Dışişleri Bakanlığı'nın "Geri çekileceğiz" açıklaması yaptığını bildirdi. Kılıçdaroğlu, "Bunlar devlet mi yönetiyor? Emin olun bakkal daha iyi yönetir. Bunu sakın bakkallara haksızlık diye düşünmesin bakkal kardeşlerim, sen bunlardan daha iyi düşünüyorsun demek istiyorum. Bunlar sanıyorlar ki 'nasıl olsa bir yalan atarız, millet yutar, şimdiye kadar attık, millet yuttu.' Sanıyorlar ki diğer ülkeler de bunu yutar. Diğerleri yutmuyor " diye konuştu.
"Sen ne yaptın biliyor musun? Sen, Türkiye'nin onuruyla oynadın. Sen ne yaptın biliyor musun? Türkiye'yi Ortadoğu'da şamar oğlanına çevirdin. Sen ne yaptın biliyor musun? Her gelenin tehdit ettiği bir ülke haline getirdin. Sen ne yaptın biliyor musun, farkında mısın?" diye soran Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin gücünü kimse test etmesin" diye bağrıldığını ancak sıradan kabile reisinin bile Türkiye'yi tehdit etmeye başladığını savundu.
Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin onuruyla oynandığını, bütün birikimlerinin çöp sepetine atıldığını iddia ederek, "Şimdi havuz medyası da yazıyor, diyor ki; 'Irak'ta 20 ülkenin, Avustralya dahil askeri var, niye bizim askerlerimizi kabul etmiyorlar?' Dönüp kendine sormuyor musun? Bu dış politika yüzünden oldu arkadaş" dedi.
Yanlış politikaların Türkiye'yi bu noktaya getirdiğini, ülkenin, Ortadoğu'daki itibarının sıfırlandığını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Nasıl telafi edeceğiz bunu? Nasıl düzelteceğiz? Düzeltmek zorundayız" ifadesini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin'in Türkiye'yi açıkça tehdit ederek, "Türk uçakları isterse şimdi Suriye üzerinden uçsun bakalım" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
"Şimdi ben 78 milyon vatandaşıma yine sesleniyorum; Türkiye'yi bu hale kim getirdi? İktidardaki partinin adı nedir? O partinin yöneticileri kimlerdir? Yazık günah değil mi? Durup durduk yerde neden bütün komşuları Türkiye'nin başına bela hale getirdiniz? Tehdit ediyorlar seni, 'gıkın' dahi çıkmıyor senin. Biz hiçbir tehdide ve şantaja boyun eğecek bir ülke değiliz. Herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım, Putin'in de bilmesi lazım."
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 18 Aralık'ta toplanarak, CHP'nin de dediği "Suriye'nin geleceğini, Suriye halkı belirler" kararı aldığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, doğruları kimin dillendirdiğini, bütün vatandaşların vicdanına teslim ettiğini söyledi.
İktidarın şimdi yeni bir arayışa girdiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "İsrail'i, yöneticilerini 'vatan haini' ilan etmişlerdi. Gizli kapaklı görüşüyorlardı, önce inkar ettiler, sonra 'Biz de evet görüşüyoruz' dediler" ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, İsrail ile Mavi Marmara olayının yaşandığını, 9 vatandaşın katledildiğini anımsatarak, "Korsan bir devletin yapabileceğini aynen yaptılar. Türkiye haklı tepki gösterdi, 'Bunu yapamazsınız, sizden özür, tazminat bekliyoruz, Gazze'deki ablukanın kaldırılmasını istiyoruz. Bu üç koşulu yerine getirirseniz tamam, bir sorunumuz kalmayacak.' diye. Bütün vatandaşlarımızın şunu bilmesini isterim; Gazze ablukası kalkmadan eğer bir anlaşma imzalarsanız, o 9 vatandaşımızın kanı, onu imzalayan arkadaşların ellerine bulaşmış demektir. Filistin davası, kutsal bir davadır. Filistin topraklarında Türkiye'den giden devrimci gençlerimizin mezarları vardır" dedi.
"Koskoca Türkiye Cumhuriyeti gitti Suudi Arabistan'ın kuyruğuna takıldı. Anlamak mümkün değil. Neymiş? 'İslam devletleri terörle ortak mücadele edeceklermiş.' Kimin başkanlığında, prens bilmem neyin başkanlığında. Koskaca Türkiye Cumhuriyeti ordusunu oraya teslim edecek. Nasıl bir anlayıştır bu?" diyen Kılıçdaroğlu, teröre silah, destek, para veren bir ülkenin terörle mücadele etmesinin, "hırsıza evi teslim etmek gibi bir şey" olduğunu savundu.
İktidarın, Batı ittifakından kopmak, Ortadoğu'nun bataklığına saplanmak için elinden gelen her şeyi yaptığını iddia eden Kılıçdaroğlu, "Tam bir batağın içindeler debelendikçe batıyorlar ama kaybeden Türkiye oluyor. Suriye olayına bakın, Rusya kazandı, Esat kazandı, Batılılar kazandı, kaybeden Türkiye, kaybeden oradaki Türkmenler. Ne olacak peki? Bunun hesabını kim verecek?" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, vatandaşlardan, bu olanları düşünmesini isteyerek, şunları ifade etti:
"Hükümet başarısızlıklarının altında bunaldığı için, kendisi için bir çıkış arıyor. Bizim bir milletvekili arkadaşımıza acımasızca saldırıyorlar. 'Türkiye üzerinden kimyasal silahların Suriye'ye gönderilmesini' dile getirdi diye arkadaşımız bir numaralı düşman ilan edildi, Eren Erdem. Hiçbir milletvekilimizi kimseye yedirmeyiz. Bizim milletvekillerimiz namuslu insanlardır, ağızlarından çıkanı bilirler, belge, doküman olmadan konuşmazlar, konuştukları her şeyin de gerekçesi vardır. Tam bir yavuz hırsız misali. Batmış, acaba bir yerlere saldırıp 'Buradan çıkabilir miyim?', çıkamazsın sen o bataklıktan. O batağa saplandın sen, çıkamazsın. Çünkü çıkacak birikimin de yok aklın da yok erdemin de yok."
Adana polisinin "kimyasal silahlar gidecek" ihbarı üzerine 28 Şubat 2013'te operasyon yaptığını, bunun telefon tapelerinin bulunduğunu, daha sonra konuyla ilgili iddianame hazırlandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, bunun Erdem tarafından daha önce dile getirildiğini, TBMM'de soru önergesi verildiğine işaret etti.
Söz konusu olaya ilişkin iddianamenin bir bölümünü okuyan Kılıçdaroğlu, "Bunu bir milletvekili dile getirdi diye kıyameti koparıyorlar. Ne yapsın bu milletvekili? Sussun mu? Ağzına bant mı çeksin sizin kirli işlerinizi ortaya dökmemek için" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, 190 sayfalık iddianameyi kim istiyorsa, gönderebileceklerini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, Erdem'in hiçbir şekilde Türkiye'yi suçlamadığını, "Batı'nın sorgulanması" gerektiğini söylediğini aktardı.
İktidarın amacının, bir milletvekili üzerinden, bütün yanlışlarını, kamuoyunun gündeminden gizlemek olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Yavuz hırsız misali, ben bunu anlarım. Ama anlamakta zorluk çektiğim başka bir şey var; Bir diktatör bozuntusunun da bu işlere burnunu sokmuş olması. Nasıl birisin sen? Anamuhalefeti suçluyor, sen geldin Mecliste 550 milletvekilinin önünde 'namusun ve şerefin üzerine' yemin ettin. Altını çiziyorum, 78 milyon vatandaşım duy artık, duy. Namusu ve şerefi üzerine yemin etti, tarafsız davranacağına. Erdoğan'a soruyorum; bu namus ve şeref kavramı nerede satılıyor acaba? Nerede pazarlanıyor, bu namus ve şeref? Bir ülkenin Cumhurbaşkanı namusuna ve şerefine sahip çıkmazsa, kim sahip çıkacak? Tarafsızlığını bozduğun her dönemde, ben, namus ve şeref kavramını sana hatırlatacağım. Namusu ve şerefi öğreteceğim sana, sözüm söz."
Kılıçdaroğlu, 17-25 Aralık tarihinin "yolsuzluk haftası" olduğunu ileri sürerek, bu haftada, bir hükümetin, bir devleti nasıl soyduğuna tanık olunduğunu iddia etti.
Hükümetin, devletin elini, kolunu bağlayarak, savcıları, hakimleri, polisleri görevden alarak dosyaları kapattığını öne süren Kılıçdaroğlu, "Onlar sanıyorlar ki 'Bu iş bitti.' Yemezler, bu iş bitmez. Bazı önemli yerlere geldiler diye bu işin biteceğini sanıyorlar yok öyle bir şey" dedi.
İstanbul'da hırsızlık yapan üç çocuğun, 3 lira için 45 yıl hapisle yargılandığını anlatan Kılıçdaroğlu, Başbakan Davutoğlu'nun "Eğer bir parti görevlisi, görev aldıktan sonra evini, arabasını, yaşam tarzını değiştiriyorsa, ben o adamı partiye almam" dediğini hatırlattı.
Kılıçdaroğlu, "İyi de Davutoğlu o zaman ortada parti kalmayacak" diye konuştu.
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA
9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01