Taşın ve inancın şiiri olarak tanımlayabileceğimiz Mardin’in sahip olduğu sarı taş dokusu, sesler ve kokular insanın başka bir boyuta geçip zamanda yolculuk etmesine olanak sağlıyor. Mardin, gittiğiniz, bildiğiniz tüm şehirlerden ve ülkelerden farklı olarak bambaşka bir kültüre, bambaşka bir tarihe kapılarını aralıyor.
Öyle bir kültüre sahip pek çok önemli medeniyetler burada imparatorluk kurmuş, dinler burada iç içe geçmiş. Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice sözcükler , çiçek kokan tertemiz havasında birbirine karışmış. Farklılıklar karşıtlık yaratmak yerine uyum içinde hayatın karmaşasında yerini almış. Bu farklı hayatlar aynı sokakta top oynamış, aynı sıralarda oturmuş , aynı duyguları taşıyarak büyümüşler. Hayat görüşlerinin farklı din ve mezhepten oluşlarının saygıyla karşılanması rengarenk bir mozaik gibi ruhunuzu okşar.
Bugünkü Mardin’i kadim-eski kent ve son yıllarda gelişen yeni kent olarak 2 bölüme ayırabiliriz. Büyük oteller Hilton gibi ve Toki tarafından yapılan apartımanlar yeni kentte bulunuyor. Tabi ki tarihi olan kısım eski kent. Gezilecek, görülecek yerler eski kentte birbirine oldukça yakın, yürüyerek büyük bir kısmını keşfedebilirsiniz. Mardin’in kendine özgü ünlü dar sokakları abbaralar arasında kaybolup , birbirinden güzel taş işçiliğine sahip evleri görebilirsiniz.
Gündüz gördüğünüz Mezopotamya Ovası gece aniden üzerinde ışıl ışıl gemilerin yüzdüğü bir denize dönüşür. Uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovası yeşilden kır çiçekleriyle bezenmiş sarının bin bir tonuna doğru gözlere oyun oynar. Baharın canlanmasıyla o kır çiçeklerinin kokusu ve ağaçtan koparılmış taze çağlanın tadını asla unutamazsınız. Bereketli topraklara sahip olan Dicle ve Fırat Nehirleri arasında kalan Mezopotamya insanoğlunun göçebelikten yerleşik hayata geçtiği Sümer, Babil, Asur gibi büyük medeniyetlerin bulunduğu topraklardır. Bu sebeble bu topraklara ayak bastığınızda sizi farklı bir enerji sarar ve keşfetme tutkusuyla yanıp tutuşur ve ‘’Mardin Sendromu’’na yakalanırsınız, yani içinizde yeniden tekrar tekrar buralara gelme arzusu belirir. MARDİN’E ÖZGÜ… Mardin’e özgü birkaç noktaya değinmeden geçmeyeceğim.
Dar sokaklara –Abbaralara girebilmek , çöpleri almak, yük taşımak için belediyenin kadrolu merkepleri vardır. Bunlara ‘’IHMAR ’’ denir. Sayıları 100 cıvarıdır. Abbaralar yazın sıcak ortamda hem sığınılacak yerlerdir hem de bir sokaktan diğerine geçmede kısa yoldur. Bu sokaklar eni 3- 3,5 metre arasında olan sokaklar ISKAK, eni 3 metreden daha dar olanlar ZABOK olarak adlandırılır. Mardin Sokakları'nın 10 nu ISKAK, 90 nı ZABOKtur... Mardin'in en dar sokağı Şehidiye Mahallesi’ndeki ZABOK-IL-HIRAK = Paçavralı Sokaktır. Mardin'de yaz aylarında sıcaktan evlerin içinde pek oturulmaz. Damlarda , balkonlarda , 'TAHT' adı verilen ahşap veya metalden yapılan , yerden yüksekliği 3-4 karış olan yazlık yaşam alanı oluştururlar. Burada uyunur, yemek yenir, kahve içilir. Tahtın küçüğüne ‘SERİR’ adı verilir...
MARDİN SOKAKLARINDA…
Mardin’in en dikkat çekici yapıları tepeden şehre bakan Mardin Kalesi’yle, uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovası’na bakan Ulu Camidir. Ulu Cami, Mardin camilerinin en eskisidir. İlk inşası bilinmemekle birlikte 1176 tarihinde var olduğu kayıtlarda geçiyor. Minare kaidesindeki 1176 tarihli kitabeye göre, Diyarbekir Meliki 2. Kutbüddin İlgazi tarafından yaptırıldığı yazıyor. Avlu duvarındaki kitabede ise 1186 yılında Artuklular'dan Hüsameddin Yavlak Arslan'ın adı yer alıyor.
16 değişik kitabesi bulunan yapı, Artuklu ve Akkoyunlu dönemine ait izler taşıyor. Mardin adı Süryanice MARDE , kaleler sözcüğünden gelir, İpek Yolu üzerinde olan kentte pek çok kale varmış, günümüze kadar gelebilen Mardin Kalesi , 10. yüzyılda Hamdaniler tarafından doğal kaya üzerine inşa edilmiştir. 1 km. uzunluğunda, 30-150 m. genişliğindedir. Geceleri ışıklandırıldığında Mardin’e takılan gerdanlık gibi parlar. Birbirinden güzel iki medrese kadim kenti taçlandırır. Şehrin aşağı kısmında yer alan Kasımiye Medresesi’ne gün batımına yakın gitmenizi öneririm.
Dağların deniz gibi duran ovalarla birleştiği bir noktada sessizliğin içerisinde batan rengarenk ışık hüzmelerinin medrese duvarlarına yansımasına şahit olursunuz. Size hediyelik eşya satmaya çalışan Kürt çocukları okul harçlığı olarak verilebilecek bedel karşılığında bir solukta buranın öyküsünü anlatacaktır. Kasimiye Medresesi yıllar önce Cemil İpekçi’nin sosyeteye yaptığı defile ile bir anda gündemde yer almıştı. Medrese içinde 23 oda , ortada görkemli büyük bir havuz vardır. Büyük havuza çeşmeden akan su tasavvufi bir betimlemeyi anlatmaktadır.
Suyun akışıyla doğumdan ölüme kadar insan hayatı ve sonrası simgelenmiştir. Çeşmeden çıkan su doğumu, döküldüğü yer sırasıyla bebeklik, çocukluk, gençlik , ince uzun oluk olgunluk dönemini ve suların bir diğer ufak havuzda toplanması yaşlılık dönemini ve ölümü temsil eder. Daha sonra su kanallarla toprağa aktarılır. Bu da topraktan yine can bulmayı yani mahşeri sembolize eder. Diğer medrese şehrin kalbinde yer alan Zinciriye Medresesi, 1395 senesinde yine Artuklular döneminde yapılmıştır . İki avlulu , iki katlı medresesinin tepede inşa edilmesi aynı zamanda rasathane olarak kullanıldığını vurgular. Bahçesindeki bir noktadan Panoromik olarak en güzel Mardin manzaralarından birini görebilirsiniz Mardinde geçmişte her iş koluna ayrı pek çok çarşı bulunuyordu. Sok-il Gazil-İplikçiler çarşısı, Sok-il Sifferiyn- Kalaycılar Çarşısı, Sok-il Bizzezin –Manifaturacılar Çarşısı gibi. Günümüze kadar gelenler arasında en ünlüsü Ulu Cami’nin kuzeyinde yer alan ‘’KAYSERİYE ÇARŞISI ‘’ dır. Akkoyunlu Kasım Dönemi’ne tarihlendirilmektedir. Sadece dıştaki dükkanların bir kısmı değişmiş olarak kullanılan ve büyük kısmı yıkılmış bulunan Kayseriye, Osmanlı bedestenlerine benzer bir plan düzeni göstermektedir. Dört tane giriş kapısı bulunan çarşının iç mekanını iki sıra kalın payeden çıkan çapraz tonozlar oluşturmaktadır. Çarşıda kuruyemişten, sabuna, sabundan bakıra kadar her türlü yöreye özgü ürünü bulabilirsiniz.
Çarşıya komşu MARANGOZLAR KAHVESİ’nde Mardin’e özgü ritüelle sunulan ‘MIRRA’ içmek için bir mola vermeye değer. ‘’Mırra’’ soğumadan içilmesi gereken bir kahvedir, tek dikişte içilmesi önerilir. Sert kahve olduğunu bilerek içmek gerekir. Cumhuriyet Meydanı’ndaki eski PTT Binası (Şatana Ailesi Evi) ihtişamlı mimarisiyle görülmeye değer. 1890 yılında Ermeni mimarbaşı Sarkoz Lole tarafından yapılmıştır. Dış cephesi dikkat çeker. Bugün Artuklu Üniversitesi tarafından kullanılıyor. Yine merkezde bulunan Sabancı Kent Müzesi olan 2 katlı bina II. Abdülhamit döneminde Diyarbakır Valisi Hacı Hasan Paşa tarafından 1889 yılında süvari kışlası olarak inşa edilmiş. Sonraki yıllarda askerlik şubesi ve vergi dairesi olarak da kullanılmıştır.Bugün bir açık hava müzesi olarak ve sergiler için değerlendirilmektedir. Mardin içindeki Süryani kilisesi olan KIRKLAR KİLİSESİ (Mor Behram) ana caddeye paralel sokak üzerindedir. Kilise, 569 yılında Süryaniler tarafından Mor Behnam ve kızkardeşi Saro adına inşa edilmiştir. Taş işçiliği ile işlenmiş mihrapları, dört yüz yıllık ahşap mihrap kapıları , 1500 yıllık kök boya ile baskı perdeleri, geniş avlusu içinde çan kulesi , adeta dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı örneklerinin yer aldığı divanı ile görülmeye değer. 1170 yılında Kapadokya’dan kilisenin diğer adı olan ‘’kırk şehitlere ‘’ ait kemikler buraya taşınmıştır.
Ünlü Mardin 1.Cadde üzerinde restoranlar, kebabçılar, cafeler, kuruyemişçiler, gümüşçüler, telkari ve sabun dükkanları, Süryani Şarabı dükkanları, Mardin’in özel çöreği ‘’KİLİÇE’’ satan fırınlar bulunmaktadır. Söz telkariden açılmışken biraz ne olduğu hususunda bilgi vermek isterim. ‘TELKARİ’ gümüşün bükülmesiyle oluşturulan, çok küçük motiflerin bir araya getirilmesidir. Tümüyle el işçiliğine dayalı çok kıymetli bir sanattır. Telkarideki motifler doğanın yorumlanışını yansıtır. Bazen bir dal, bazen bir çiçek bazen de su damlasıdır. Çoğu kere sabır ve umuttur, Midyat’la beraber Mardin’de büyüyüp gelişmiştir. Ne yazık ki yetersiz ekonomik şartlar nedeniyle sayıları bugün, bir elin parmakları kadar azalan ustalar, sanatı yaşatmak ve geleceğe taşımak için fedakarca çalışmalarını sürdürüyorlar.
Mardin’in otel olarak düzenlenen evlerine öncülük eden Erdoba Evleri de birinci cadde üzerindedir. Son yıllarda belediye bu caddede yaptığı düzenleme ile tek tip tabela uygulaması başlatarak görüntü kirliliğini önlemiş ve binaların cephelerini tümden yenilemiştir. Mardin Müzesi de bu cadde üzerinde bir grup Süryani evi arasında bulunmaktadır. 1895 yılında Süryani Katolik Patrikhanesi olarak yaptırılmış, 1995 yılında restore edilerek müze olarak hizmet vermeye başlamıştır, ülkemizin önemli müzelerinden biridir. Müzenin Arkeoloji Salonu’nda Girnevaz Höyük kazılarında elde edilen tablet, silindir mühür, seramik, figürin ve takılar, Kuzey Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu kültürlerinin Eski Tunç, Asur, Urartu, Grek, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik, mühür, kandil, sikke ve cam şişe örnekleri sergilenmektedir
. MARDİN MUTFAĞI
Mardin , hepimizi mezelerinden ana yemeklerine kadar oldukça renkli bir yolculuğa çıkaran lezzetli bir mutfağa sahip. Bu mutfakta neler yok ki ? Lebenniye Çorbası içerisinde nohut, dövülmüş buğday ve kuzu etinin bulunduğu yoğurtlu bir çorba. İkbebet (haşlanmış içli köfte), Sembusek (kapalı lahmacun), Kaburga dolması, İşkembe dolması -Kıbbe, Mardin usulu içli köfte İrok, kuzu etinden yapılan Firkiye ve Dobo, Soğan kebabı, kuzu eti ve yeşil erikle yapılan Alluciye, pekmez,tarçın ve cevizle yapılan Harire Tatlısı , bir tür lokma Zingil. Bu yemekleri yapan lokantaların çoğu Birinci Cadde üzerinde . Cercis Murat Konağı: Ebru Baybara Demir’in hayat verdiği lokanta eski bir Süryanı Konağı olan Cercis Murat Konağı’nın içinde. Hem manzara açısından hem de yemek kalitesi açısından harika . Ebru’nun büyük özveri ile araştırılıp bulduğu yöresel Süryani, Arap, Kürt, Türk mutfağına ait Mardin yemekleri sunum açısından da iştah arttırıcı. Ortaya gelen bakırdan ufak meze tabakları, yerel tadlar aklınızı başınızdan alacak.
Mardin’nde içki veren yerlerden nadir lokantalardan biri burası aynı zamanda yabancı turistlerin ve Devlet Erkanı’nın ağırlandığı lokanta. Yusuf Usta’nın fıstıklı ,cevizli kebabı mutlaka tadılmalı. Mardin’in en iyi kebabçısı Kebabçı Rıdo’nun enfes kebablarını yemeden bu şehirden ayrılmayın. Mecnun Kebap Salonu (Garajlar Lokantası): Diyarbakır kapıda başlayan Babadan Oğla devam eden ve uzun yıllar salaş bir mekan da etin zırhla buluşup lezzetli kebapların ağızlarda eridiği bu lokanta yeni yeriyle herkesin hizmetinde. Adana Dostlar Kebapcışı: Adana’da seyyar tezgahta başlayan bu lezzet Mardin’deki şubesiyle değişik kebap çeşitleri ve gözü doyuran lezzetli mezeleriyle et severlerin ağzını sulandırıyor…
Bu arada irmikli fıstık helvasının tadına bakmadan da günü sonlandırmamak lazım Sadık Künefe: 30 yıllık bir geçmişe sahip olan Sadık Künefe’de mutlaka künefe veya kadayıf yemek için zaman ayırmalı. Çağ Urfa Sofrası: Mardin’de yeni yerleşim alanı olan Artuklu da buluna Çağ Urfa Sofrası lezzetli yemekleriyle de bilinse ağzınızda eriyen Künefeden mutlaka yemelisiniz. Manzara açısından Seyr-i Mardin’de çay , kahve için… Ön taraf Mezopotamya Ovası, arka taraf Mardin Kalesi… Hele gece manzara olağanüstü , Şerefiye Cami’nin ışıl ışıl yanan minaresi sizi çok etkileyecek.
Yeni Mardin kısmında mutlak gidilmesi gereken bir esnaf lokantasını yazmadan geçemeyeceğim. İstanbul Üsküdar ‘daki Kanaat Lokantası size ne ifade ediyorsa Mardin’deki esnaf lokantası ‘EBRAR’ da bize aynı duyguyu ifade eder. Ebrar’da yukarıda saydığım yemeklerin hepsinden azar azar tatma olanağını bulusunuz hem de çok ucuz fiyata. Üstelik açık mutfakta yemeklerin nasıl yapıldığını görme olanağınızda olur. Buralara kadar gelmişken Mardin ‘de bir de sıra gecesi yaşamak isterseniz güzel mekanlar var ama benim önerebileceğim iki adres var ‘’ANTİK SUR RESTORAN ‘ ve ‘CUMBALI EV’. Türkçe, Kürkçe, Arapça şarkıları şive ile okuyabilen solistleri ve özellikle sahneye getirilen buradan tüm masalara harika bir show ile servis edilen ‘’kaburga dolması’’ göz dolduruyor. Antik Sur’a ve Cumbalı Eve bayanlar da yanların da erkek olmadan girebiliyor, eğlenebiliyor.
MARDİN’DEN NE ALINIR ?
Telkari kolyeler, bilezik, küpe ve yüzükler alınacak en güzel hediyelerdendir benim tercihim ‘FIRAT SİLVER’ gezindiğinizde istediğiniz yerden de alabilirsiniz. Mardin kuruyemiş cenneti olduğundan fiyatı da oldukça uygun olan bademli, dutlu ve cevizli sucuk almanızı tavsiye ederim. Bölgede çokça badem yetiştiğinden şeker kaplı olarak her çeşidi satılmaktadır. Özellikle Lahor ağacının kökünden elde edilen boya ile renklendirilen mavi renkte olanının yanı sıra damla sakız ve tarçın kaplı badem şekerlerini alınabilirsiniz. Bu dükkanlarda dibek kahve, mırra ve kaçak çay da bulabilirsiniz. Çay olarak biraz pahalı olmakla beraber Hindistan’dan gelen ‘’MAHMOOD TEA ‘ yi öneririm. Yöreye özgü ‘BITTIM’ sabunu en güzel hediyelerdendir. Mardin’de yemeklerin ve içeceklerin bakır tabaklarda ve bardaklarda ikram edilmesi her gezginin ilgisini çeker, bakır ayran kapları ve yine bakırdan meze tabakları almak isteseniz doğru adres ‘BAKIRCILAR ÇARŞISI’ . Ebru Baybara Demir’in koordinasyonunda Mardin ve çevresi kadınları ’HAYATIM YENİ BAHAR ‘adlı projeyi hayata geçirdi.
Projeyle özel tasarım takılar, masa örtüleri, oya işli eşarplar , reçeller, erişteler, salçalar üretildi ve satışa sunuldu. Destek olmak için olduğu kadar çok da otantik olduğu için alınacak en güzel hediyelerden . İsim annesi Ebru neden bu ismin konulduğunu bakın nasıl ifade ediyor ? Size , Mardin yemek kültürünü tarif etmemi isterseniz etin, bulgurun, sebzenin ve baharatın kusursuz uyumu derim. Bu uyumu sağlayan baharatlar arasında “Yenibahar” mutfağımızın olmazıdır . Ürünleri, Cercis Konağı içindeki Lokanta’nın bir bölümünde yer alan Hayatım Yeni Bahar Atölyesi’nden veya I.Cadde üzerindeki aynı isimli dükkandan alabilirsiniz. Mardin’deki üzüm bağlarından elde edilen üzümlerden özel olarak yapılan Süryani şarapları alınacak hediyelikler arasındadır. Özellikle mahlepli kırmızıyı tercih edin. Bir başka yazıda Mardin ‘in tanınmış ilçelerinde buluşmak üzere…
ARTUKLU HABER AJANSI
HAZIRLAYAN ;Engin GÜNDÜZ