Tarih: 16.07.2014 20:03

KAHRAMANMARAŞTAN MARDİN`E PARAŞÜTLE UÇARAK REKOR KIRDILAR

Facebook Twitter Linked-in

Kahramanmaraş’tan Mardin’e paraşütle yaklaşık 350 kilometre uçan 9 Türk yamaç paraşütü pilotu Avrupa rekoru kırdı.

9 yamaç paraşütü pilotu Kahramanmaraş’tan Mardin’e uçtu. Bin 150 metre yüksekliğinde Narlı Kardelen Tepe’sinden yamaç paraşütü ile havalanan 9 pilot, Fırat Nehri ve Atatürk Barajı’nın üzerinden geçti.300-350 kilometre arasında uçan pilotlar, zaman zaman 5 bin metreye yakın irtifaya çıkarken hızlarının 100 kilometreyi aştığı anlar oldu.

Türkiye’nin en eski yamaç paraşütü kulübü olan Albatros Sportif Havacılık Kulübü pilotlarından Hakan Akçalar 343 kilometre uçarak Türkiye rekorunu kırarken, aynı kulüpten Basat Okay 334 ile Türkiye 2’ncisi, Gökhan Çağlayan’da 303 uçarak kendi sınıfında Avrupa ve Türkiye rekorunu kırdı.

Rüzgar nedeni ile Suriye’ye sürüklenme, sınırda bulunan mayın tarlasına inmek, gibi riskleri üstlenerek rekor kıran pilotları başarıyla görevlerini yerine getirdi

KULÜP ÜYESİ GÖKHAN ÇAĞLAYAN`IN ANLATIMI İLE İNANILMAZ YOLCULUK


Uçmak çocukluğumdan beri hayalimdi, sonraları unutmak zorunda kaldığım yada gerçekleşmeyeceğini kabul ettiğim bir hayal... Üniversite yıllarında dağcılık, mağaracılık gibi doğa sporları ile uğraşmaya başlamıştım. Ta ki bir gün Atlas dergisinin arka sayfasında gördüğüm yamaç paraşütü eğitimine ilişkin küçük bir ilan sayesinde, bir arkadaşım ile beraber Ankara`ya yamaç paraşütü kursuna katılmaya karar verinceye kadar, sanırım 1996 olmalı. 

Yamaç paraşütünün o ilk yıllarında kanatlar bugünkünden çok farklıydı, mesafe uçuşu ise bilinmeyendi, malzeme bulmanın zor ve pahalı olduğu bu sporu İstanbul`da kimseye ulaşamayınca bir süreliğine ara vermek zorunda kaldım. 

2002 yılında Çatalca/İstanbul sırtlarında uçan bir grup insanı görünceye kadar dağlar ve mağaralar ile uğraşmaya devam ettim. Onları izlerken zaman benim için donmuştu, sonunda BÜHAK havacılık kulübüne ulaşmış, eğitimlere başlamış ve ilk kanatlarımızı almıştık. Hayatım o gün değişti. Şu anda 10 yıldan fazla bir süredir uçuyorum. 

Temmuz 2012’deki rekor peşinde koşarken geçirdiğim büyük kazaya kadar, çeşitli 100+ ve 200+ km lik uçuşlarım olmuştu. 3.300 metrede bulut tabanından, açılmamış bir yedek paraşüt! ile düştükten sonra bir süre ara vermek zorunda kaldım. Arkadaşlarım ve ikinci ailem Albatros Sportif Havacılık Kulübü`nün destekleri ve cesaretlendirmeleriyle tekrar uçuşa geri dönmem iki yıl aldı. Her şer de bir hayır var derler ya bu sayede bende DHV 1-2 / EN B ile uçmayı seçtim ve kendi sınıfımda bir rekor kırma rüyamı gerçekleştirmiş oldum. Diğer yandan kulübümden arkadaşlarım Hakan Akçalar 343,5 km ile Türkiye Rekorunu tekrar kırarken Basat Okay 334 km ile en iyi ikinci dereceyi yaptı. 

Orada olmak ve seçim: 

Epeydir süren sıkıcı, uçuşsuz geçen yağışlı haftasonlarından sonra ilk kez uçuş havası vardı. Uçuşa susamış bir grup pilot için düğün günüydü. Cumartesi için Çökelez/Denizli`de hava çok iyi görünüyordu. Sevdiğimiz, bildiğimiz, eski rekorları olan bir yer ancak Pazar günü uçuş vermeyecekti. Diğer yanda ise Maraş vardı, Pazar için çok iyi bir hava, yeni bir coğrafya üstünde uçmak ancak Cumartesi kuzeyli rüzgarlar ile Suriyeye sürüklenme ihtimali ve pazartesi işe dönmek, uzun uçuş sonrası çile olacaktı. Bölgenin potansiyeli zaten belliydi ve Muharrem ile öncesinde konuşmalarımızda tepeden bahsetmiş ve rekor denemesi için davet etmişti. Kararsızlığımın tepe noktasına varmıştım, Cuma gecesi saat 12’yi geçmişti, Denizli ağır basıyordu ancak gönül Maraş’ı istiyordu. Maraş’ı tekrar kontrol ettim rüzgarın yönü düzelmişti, başka bir sebep kalmamıştı ve hemen bileti aldım. Basat ve Hakan zaten pazartesilerini ayarlamışlar ve biletlerini almışlardı. 

Cumartesi (28 Haziran 2014): 

2-3 saatlik bir uyku ile sabah Hakan’a gittim, beraber Basat’ın evine gittik oradan da üçümüz havalimanına gittik Yunus da gelmişti İstanbuldan 4 pilottuk. Gaziantep’e indiğimizde yerel pilotlar Ömer ve Yasemin bizleri karşıladı. Kahvaltılık birşeyler ve katmer!lerimizi alıp derhal yola koyulduk. 

Kalkışa vardığımızda Ankaradan gelen 5 pilot ve Kahramanmaraş`taki pilotlar oradaydılar. Tanışma ardından hızlıca bölge hakkında bilgileri aldık, inversiyon ağırdı ancak ovada kolayca kırılacağını düşünüyordum. Termikler sıklaşmaya başlamıştı, rüzgar patlamadan kalkmak için hazırlandık ve kalktık. İyi giyinmiştik ancak 43 derecede yükselemeyince yanmaya başlamıştık. Kimsenin arkaya dönmeye niyeti yok gibiydi, bölgeyi bilmediğim için irtifa yetersiz diye düşünüp sağdan sırt boyunca ilerlemeye başladım. Basat da aynı yönde benimle geliyordu. Köy üzerine açılıp termik bulurum diyordum ancak patladım. Pek çok pilotun indiğini telsizden duymuş ya da görmüştüm. Diğerleri ile buluşup, benzinliğin bahçesinde ağaç gölgesine sığındık ve 4 kişinin ise inmeyip arkaya döndüğünü ve uzadığını öğrendim. 

SPOT üzerinden Basat’ı izliyorduk her zamanki gibi kilometreleri yiyerek gidiyordu. Aşağısı çok sıcaktı, inversiyon kalkmadığı gibi, rüzgar şiddetleniyor, bir çeşit “gust front” hamle cephesi geliyordu. Bahçeye giren bir toz şeytanı “dust devil” ve kapayan hava ile beraber yağmur ihtimali belirmişti. Çökelez`den ve bizim takımdan mesafe haberlerini almış Kahramanmaraş’a pek de kahramanca olmayan bir şekilde dönüyorduk. Yineden Maraş ekibinin misafirperverlikleri moralimizi yerine getirmişti, Mahmut Hopur bizlere evini açtı, Adem ve diğer arkadaşlar en iyi şekilde ağırladılar. 140-170 KM arası giden BasatYunusUmut ve Dora halen dönüş yolundaydılar. Hep beraber heyecanlı bir şekilde havadurumunu kontrol etmek için bilgisayar başındaydık. Ancak açtğımız ilk ekranla moralimiz bozulmuştu. İnanmak istemiyorduk. 50 km hızında rüzgar ve düşük termik kalitesi. Başka sitelere girip tekrar baktık aynı görünüyordu tahminler değişmişti. Hakan her zamanki iyimserliğini koruyordu ve yarın erken kalkarsak şansımızı var diyordu ama ya iniş ne olacaktı? Ben ise daha önce Denizlide yaşadığımız bir uçuşu hatırlıyordum sabaha kadar süren şiddetli rüzgar havayı temizlemiş sabah mükemmel bir havada uyanmıştık. Umutlarımızı koruyarak yarışma kampına dönüştürülmüş evde uyuduk. 

 

Pazar- Rekor Günü (29 Haziran 2014): 

Sabah erken kalkmıştım, ilk iş rüzgar sesinin olmadığını duyup yine de korkarak perdeyi kaldırmak oldu, gözlerime inanamadım, düzelmişti. Balkona koştum hava düzeltmişti, bilgisayarı açıp Urfa, Mardin ve diğer illerden tek tek İstanbul`a dönüş uçaklarının tarihlerini kontol ettim. Nereye ineceği belli olmayan şuursuz XC pilotlarına uygun bir uçuş arama motoru yapılması gerektiğini düşündüm. Odama dönerken diğer bir erkenci Basat’ı gördüm belli ki meterolojiyi kontrol etmişti. Kayıp oyuncağını bulmuş çocuk gibi “tahminler düzelmiş abi” dedi, gülüyordu. 

Diğerleri de kalktılar hızlıca yola çıktık. Buluşma, alışveriş, kahvaltı derken kalkışa varışımız 10.30 olmuştu. Kalkış öncesi son bir kare fotograf çekildik, gün iyi olacaktı belliydi. Hazırlandık, ekibin enerji takviyesi baklava ve katmerler sisteme yüklendi Smile ve 11.15 gibi kalkmaya başladık. Organize ve hızlıydık. 

 

Kısa bir süre sonra tüm ekip yarışma formatında tek bir gaggle oluşturmuştu, ben ise aşağılarda durumu kurtarmaya çalışıyordum. Topluluk arkaya dönmüş giderken ben hala uğraşıyordum. Yeterli irtifayı aldığımda grubun ileride yeni bir termik bulup ilerlerdiğini gördüm sanırım 10-15 km ilerimdeydiler. Her zamanki gibi yine kalkışı en son terkeden olmuştum ama yavaş yavaş alışıyordum. Yavuzeli ovasına giden sırtlar üzerindeydim. Bulut tabanı yükseliyor, yerdeki 40 derecelik havadan sonra irtifanın soğuğu çok iyi geliyordu. Coğrafyaya dalmış giderken önümdeki grubun 6-8 kanadını yakalayıp geçtiğimi farkettim ancak irtifam da azalmıştı. Sırtlardan devam ederken bir an Fırat nehrini gördüm nefes kesici bir mavilik. GözlerimHalfeti ve Rum kaleyi aradı ve buldum. Mutlululuk buydu, yeni bir coğrafyanın üzerinde uçmak ve eski tanıdıkları görmek. Bu arada 4.000mt üzerine çıkıyordum sol tarafımda Atatürk barajını altımda köylerin kasabaların serpiştirildiği uçsuz bucaksız sarı ovanın Suriye`ye kadar uzandığını görüyordum ve inversiyon üzerinde kristal mavi havanın serinliği ve mutluluğu ile uçmaya iyice alışmıştım. 

 

 

Soğuğun etkisiyle fotoğraf makinasının pili pitmişti, epey uğraştan sonra yedek pili bulup çıkardım ve yerleştirdim ancak yedek pilde 1-2 kare çalıştı ve hata mesajı verdi. Bütün malzememi kazadan sonra yenilediğim için ayarları yapılmamıştı, çıkan telsiz kablolarını yol boyunca birkaç kez bağlamak zorunda kaldım. Speed ise uzun geliyordu full basabilmek için ayak uçlarımla uzanmak zorunda kaliyordum daha kötüsü ip boyları eşit değildi ama buna fazla takilmadım. Kazadan sonra aldığım ikinci yedek paraşüt önümde duruyordu ve vario’mu görmeme engel oluyordu. 
Devasa boyutlarıyla görüş açıma sığmayan Atatürk Barajının güneyinden geçiyordum, manzara nefes kesiciydi. Türlü tonlarda sarı ova ile suyun mavisi keskin sınırlarla birbirinden ayrılıyordu. Onun üzerinde açık mavi gökyüzü başlıyor sonra inversiyonun beyazlığının bittiği yerde kristal mavi gökyüzü devam ediyordu. Renklerin cümbüşü gözlerimi acıtıyor gibiydi ilgim renkler ve coğrafyaya kaymıştı. 

Bu arada irtifayı epey yediğimi farkettim, telsizden Hakan`ın patlamaktan zor bela kurtulduğunu ve sonrasında da roket gibi yükseldiğini duyduğumda ben de irtifa kazanmaya çalışıyordum. Hayatımda ilk kez bu büyüklükte 7-7.5’luk sabit termikle yükseliyordum. Sadece kafamın üzerinde oluşan buluta bakıyordum, bulut büyüyor muydu yoksa çok hızlı yaklaştığım için mi büyüyor görünüyordu algılamaya çalıştım. Vario çıldırmış gibi ağlıyordu, iplerdeki tansiyonu hissediyor ve sadece bekliyordum. Epey bir süre termiği dönmedim sadece yukarıya giden bir roket içerisinden dışarıyı izler gibi izledim bulut büyüyor, köyler küçülüyordu. Bulut tabanı 5.000 mt’yi aşmıştı 4.900 geçmiş yükselirken, aşırı soğuk ve nereden çıkıtğını bilemediğim bir uçak korkusu ile termiği bırakıp uçuşa geri döndüm. Normal insanların uçak korkusu uçağa binmek ile ilgilidir, bizimkinde ise bulut tabanında karşınıza uçak çıkması! Bir gün bulut tabanında gülen bir yamaç paraşütçüsü ile karşılan bir uçak pilotu olursa kayıtlara geçsin diye yazıyorum böyle bir şey aklından geçiyor olabilir. 

 

Fırat’ı geçtikten sonra yerleşimler büyümeye ve sıklaşmaya başlamış dolayısıyla yollar da büyümüştü. Altımızda yol olduğu için çok daha iyi hissederek daha hızlı uçuyorduk. Uçuş ilerledikçe tebrik sıklıkları artmaya başlamıştı, ilk 100+km tebriği, sonrasında 150’ler, 200’ler, ben ise 174km’yi geçmiştim ve EN-B Türkiye rekoru tebriğimi almıştım. Öndeki gruba yetişmeye çalışıyordum ancak bir ara yanlış anlama sonucu rotayı güneye çevirip Harran’a doğru hattan çıktım ve Mardin yoluna geri döndüğümde biraz zaman kaybederek de olsa uçuşun bir başka güzel etabına girmiştim. 

 

Altında uzanan bir yol, termik dönmediğin halde yükseldiğin bir hat. Full speed ile benim kanat bile 92-93km hızları görüyordu. Bir yanda Mardin’e uzanan dağ sırası, diğer yanda Suriye ovası, grup 20 km kadar ilerimdeydi. Ben ise yol üzerinde devriye aracı gibi araçları solluyordum ama üstlerinden. Viranşehir`e yaklaşırken doğanın çağrısını derinden hissetmeye başlamıştım. Uzun uçuşlar öncesi ne yiyip, içtiğine dikkate etmezsen böyle şeylere katlanmak zorunda kalıyorsun. 250 km geçtikten sonra artık inerim herhalde diye düşünüyordum, Yunus da inmeyi planladığını söylüyordu ancak kimse inmiyordu, 300 tebrikleri başladığında, mevcut süzülüş ile 300km’ye rahat ulaşabileceğimi gördüm. Telsizden gelen sesle arkamdanVolkan`ın yetiştiğini duydum, Kızıltepe`ye inmeye odaklanmıştım. Termik dönmeme kararı almıştım ama tabakta bırakılan yemeğin verdiği günahmış hissiyle, büyük bir termiği rahat etmeyip dönmeye başlamıştım. Yunus`un telsizden yakında ve aynı irtifada uçak anonsu ile termiği bırakmam bir oldu. Her yanda uçağı arıyordum ama göremiyordum, Aviofobi yine devreye girmişti. 

Dikkatimi çeken bir konuda normalde şahin, kartal gibi avcı kuşlar veya kırlangıç yada ebabiller ile beraber uçarız. Bu uçuşta bir tane hariç hiç kuş görmedim. Oysa Anadolu bolca vardır, sıcak ve ağaç sayısı ile ilgili olabilir. 
Bu arada sınıra yakın uçmaktan bahsetmek gerekir, GPS üzerinden sınırı anlayabiliyordum ancak bu kadar yakın olurken diğer tarafa geçmek çok zor değildi. Ayrıca ileride (Hakan ve Basatın indiği) sınır yola çok yaklaşıyordu (bir kaç yüz metre) ve yolun altı mayın tarlasıydı. Suriyedeki savaş başlamadan önce mayın tarlalarının temizlenip, tarıma açılması sözkonusuydu ancak savaşla beraber mayınlar halen oradaydı. Sınırın öbür tarafından ateş açılma ihtimali vardı ya da sınırın bizim tarafından! Ufak bir hata ve biraz rüzgar desteğiyle militanların insan kafasıyla futbol oynadığı topraklara girmek zor değildi. Diğer yandan haftasonu olsa da bölgede devriye gezen jetler olabilirdi. 

Derviş ve Yunus’un iniş haberleri geldiğinde ben de Kızıltepe`ye inmeye kararımı vermiştim, bu şekilde buluşup hızlıca geri dönebilirdik, hatta Derviş ile araç kiralamasını konuşuyorduk. Eğer Kızıltepe`yi geçersem geri dönmek için çok vakit harcamam gerekebilirdi ve doğanın çağrısı gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordu. Kızıltepe üzerine geldiğimde şehrin tek yeşil yeri olan futbol alanını gördüm ve maç oynandığını seçebiliyordum. Az ötesinde ise şehir otogarı vardı. İnmek için biçilmiş kaftandı, hem sahada tuvalet vardı Smile iniş üzerine gelip döndüğümde rüzgarı şiddetli olduğunu ve beni geri sürüklediğini gördüm, speed’e sonuna kadar bastım, muhtemelen stadın yanındaki sarı alana yetişip inebilecektim ancak alçak irtifada speed’e basmanın korkusu vardı içimde. Tam arkamda gün batıyor ve ova iyice sararmıştı sol tarafımda Mardin dağları. 

 

Alanın üzerine alçaldığımda aşağısının, boş bir arazi değil askeriyenin atış poligonu olduğunu gördüm ve tekrar futbol sahasına doğru speede basarak devam ettim. Bu arada telsizden Yunus`un askeri sahaya iniyorsun uyarısını duymuştum. Poligona inmemeliydim. Sınıra yakın bir bölgede sıkıntı olabilirdi. Türbülansa rağmen sahaya ulaşmak için devam ettim. Sahadakiler beni farketmişler, maç durmuştu ancak düdük sesleri arasında sahaya çok sayıda insan geliyordu. Sahanın 10 mt kadar üzerindeyken her tarafın asker dolu olduğunu gördüm, indiğim yer askeriyenin ortasıymış. Öyle kurak bir yerde tahmin etmem gerekirdi belki. İnmemle beraber inzibatlar yanıma geldiler, komutanın geldiğini söyleyip kim olduğumu sordular, ben de durumu anlattım ve kanadı hizlica toplayip kenarda uygun bir yere aldim. Yedi buçuk saattir havadaydim, hava çok sıcaktı, yorulmuştum, nüfus cüzdanımı verdim ve malzemeyi toplamak için biraz süre istedim. 

 

Bu arada bizi SPOT’tan izleyen arkadaşlar olduğunu daha ayağım yere değer değmez arayanlardan öğrenmiştim. Telefon susmuyordu, bir yandan askeri yetkililere durumu açıklamaya çalışıyordum, anlayışla karşıladılar ve bir tutanak tutmaları gerektiğini soylediler. Kanadımı hızlıca toplamış ve tuvalete yetişme hayalleri içerisinde yürüyordum ki, zırhlı bir polis aracı yaklaştı beni hızlıca araca bindirdiler, nizamiyeye araçla gideceğimi düşünüp sevinmiştim ancak askeriyeden dışarı çıktığımızda nereye gittiğimiz sordum onlarda karakola gidip ifade vemem gerektiğini söylediler. Zırhlının içi sıcaktan yanıyordu ve benim tek hedefim tuvalete yetişmekti, uçmaktan daha zordu. Nüfus kağıdımı uzatırken durumu izah ettim ve beni bir an önce karakola yetiştirmeleri gerektiğini söyledim Smile Karakola vardığımızda hava kararmak üzereydi ve iftar vaktiydi. Elimi yüzümü yıkamış bir mutlu insan olarak otogarda diğer arkadaşlarımın beklediğini söyledim, zaten nüfus cüzdanımı almışlar ve durumu öğrenmişlerdi. Zırhlıyla beni otogara bıraktılar. Gittiğimde HakanBasat ve Muharrem hariç herkes oradaydı az sonra onlarda geldi. 9 kişi Türkiyenin ilk 300+ km’sini uçmuşlardı. Dora ve Basat benim uçuşun rekor olma ihtimali olduğunu söylüyorlardı. Yunus, ben ve Volkan Gaziantep’e otobüs bileti aldık ve gece 3.30 uçağına rezervasyon yaptırdık. Diğerleri ise Mardin`e gittiler. Sabah uçaktan inip işe gittiğimde yorgun ama mutluydum. 

BİZ KİMİZ: 

Hakan ile beraber kurucu üyesi olduğumuz Albatros Sportif Havacılık Kulübü`nü temsilen üç kişi olarak Hakan Akçalar, Basat Okay ve ben vardık. Üçümüzde halen kulübün aktif olarak yönetimindeyiz. Hakan ve Basat ikisi de Türkiye`nin en iyi ve efsane pilotlarından eski Türkiye rekorları olan dinolar! Yıllar önce Basat`la beraber yine EN-B kanatlarla 100+’yı ilk geçen iki pilot olmuştuk. Diğer arkadaşlarımız ise Ankara kökenli pilotlar. Muharrem “Maho” ve Derviş eski deneyimli pilotlardan, YunusDoraUmut ve Volkan ise yeni nesilden çok yetenekli pilotlar. 

Hakan Akçalar, 343,5 km 
Basat Okay, 334,0 km 
Muharrem Kılıç, 327,2 km 
Umut Yetistiren , 317,5 km 
Dora Göksal, 311,8 km 
Gökhan Çağlayan, 302,9 km 
Yunus Nedim Mehel, 302,5 km 
Volkan Gümüşkaya, 300,3 km 
Derviş Mahmutoğlu, 300,1 km
 


``HABERİN OLDUĞU HER YERDE``

ARTUKLU HABER AJANSI




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —