MERSİN BAROSU'NDAN SERT MESAJLAR

Mersin Barosu Başkanlığı, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında ülkede yaşanan sürece ve Akkuyu Nükleer Santrali'nde devam eden hukuka aykırı uygulamalara sert tepki verdi.

Gündem 8.01.2014 17:47:45 0
MERSİN BAROSU

Mersin Barosu Başkanlığı, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında ülkede yaşanan sürece ve Akkuyu Nükleer Santrali’nde devam eden hukuka aykırı uygulamalara sert tepki verdi.

 

Mersin Barosu Başkanı avukat Alpay Antmen, Akkuyu Nükleer Santrali ve gündeme ilişkin yaptığı basın açıklamasında önemli mesajlar verdi.

Adliye Sarayı içerisinde Baro Biriminde yapılan açıklamaya avukatlarda destek verdi. Öncelikle Akkuyu Nükleer Santrali’ne değinen Antmen şunları söyledi; “Defalarca kamuoyu ile paylaşıyoruz, defalarca kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışıyoruz, defalarca hukuk ve hukuk devletine vurgu yapıyoruz… Umarım ki bir gün güzel ülkemizde tam ve gerçek demokrasi hâkim olduğunda bize söyleyecek söz kalmayacak… Hala umutluyuz…

Baro Başkanlığımız tarafından Akkuyu Nükleer Santrali’ne yönelik 4 Aralık 2013 tarihinde Gülnar Asliye Hukuk Mahkemesi’nden Gülnar İlçesi, Büyükeceli Beldesi Akkuyu Mevkiinde yapılması planlanan nükleer Güç Santrali proje alanında bir delil tespiti talep edilmiştir. Mahkeme tarafından icra edilen keşif esnasında; harita mühendisi, orman yüksek mühendisi ve inşaat mühendisi bilirkişilerce proje alanı incelenmiş ve yapılan ölçüm ve incelemeler neticesinde raporlarını mahkemeye sunmuşlardır.

 

SAHADA NE ÇALIŞMASI YAPILIYOR?

 

Orman Yüksek Mühendisi tarafından verilen raporda; ‘Sahaların tümünde iş makinası ile önceden çalışma yapıldığı ve halen bir kısmında çalışmaların devam ettiği, çalışmaların kazı, dolgu ve tesviye şeklinde olduğu, her ne kadar bu sahada proje şirketi adına bakanlıkça Maden İşletme izni verildiğinden bahsedilse de çalışmaların yürütüldüğü alanların bir kısmının bu izin alanının dışında kaldığı, bazı sahaların izin sahasında kalsa dahi taşmalar olduğu belirtilmiştir. Fen Bilirkişisi tarafından verilen raporda da ‘Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinde kazı ve dolgu çalışmalarının devam ettiğinin’ tespit edildiği belirtilmiştir.

Maden İşletme İzin alanı dışında kalan sahada idari bina, yemekhane, WC, iş makinaları, tamir bakım atölyesi, araç park alanı ve çeşitli ekipmanlar gibi tek katlı ve prefabrik yapıların yer aldığı, bazı alanların büyükçe kısmının dolgu ile doldurulduğunun, bazı sahalarda delici ve çeşitli iş makinalarının bulunduğu, sahada hafriyat çalışmalarının yapıldığının tespit edildiği belirtilmiştir.

Oysa ki, Baromuz Kent ve Çevre Komisyonu tarafından yapılan; ‘ÇED süreci tamamlanmadan Nükleer Güç santrali alanında hafriyat çalışmalarının yapıldığı bilgilerinin çevre sakinlerince bildirildiği, alanda kazı, hafriyat ve inşaat çalışmalarının yapılıp yapılmadığı yönündeki’ yazılı başvuruya Mersin Valiliği Çevre Ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen 16 Mayıs 2012 tarihli cevap yazısında; ‘NGS sahasının 24 Nisan 2013 tarihinde incelendiği, NGS inşasına ilişkin herhangi bir kazı, inşaat ve hafriyat çalışmasının olmadığı, daha önce alınmış ÇED gerekli değildir kararına istinaden taşocağı, kırma-eleme ve depolama tesisi projesi kapsamında ruhsatlı sahadaki bitkisel toprağın kaldırılarak izinli bitkisel toprak depolama alanında depolandığı, inceleme anında malzeme alımına yönelik herhangi bir çalışmanın olmadığı, kamyon ve diğer iş makinalarının araç parkında olduğu belirtilmiştir.

Çevre Kanunu’nun 10 maddesindeki; ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez’ hükmü çok açıktır.

ÇED süreci şu anda durdurulmuş olup proje ile ilgili ÇED kararı mevcut değildir ve bu sebeple proje alanında hiç bir işlem yapılamaz, yapılan her türlü iş ve işlem yasal mevzuata açıkça aykırıdır. ÇED süreci tamamlanmadan ve Çevre Kanunu 15 maddesine göre kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak yapılan faaliyetlerin derhal durdurulması, yapılanların derhal düzeltilmesi ve sahanın eski hale getirilmesi, inşaata başlayan ve faaliyette bulunanlar hakkında yine Çevre Kanunu’nun 20.maddesi gereğince idari para cezası kesilmesini ve gerekli adli işlemlerin yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda sorumluları göreve davet ediyor, yasal zorunlulukları çiğneyenler hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz”.

 

HUKUK DEVLETİNE SON VERİLİYOR

 

Daha sonra ülke gündemine açıklama yapan Baro Başkanı Alpay Antmen, “Üzülerek ifade ediyoruz ki: halen güzel ülkemizde hukukun ayaklar altına alınmasına devam etmektedir” dedi. Ülkemizin, demokratik bir hukuk devleti olması yolunda adım atılması gerekirken, son olaylarla, Anayasanın emrettiği ‘güçler ayrılığı’ ilkesinin fiilen yok edildiğini savunan Antmen, “İktidarın emrindeki emniyet mensupları, mahkeme kararlarını uygulamamaya, savcıların yürütmekte olduğu soruşturmalar engellenmeye çalışılmaktadır. Yolsuzluk soruşturması yapanlar, soruşturmada adı geçenlerin imzaları ile görevden alınmakta, Cumhuriyet Savcıları adli kolluğa sözünü dinletememekte, Cumhuriyet Savcıları’nın elinde soruşturma dosyaları anında alınmakta, haklı ya da haksız Cumhuriyet Savcıları basın açıklaması yaparak kendilerini savunmaya çalışmakta, silah taşıdığı ileri sürülen araçlar aranamamakta, Cumhuriyet Savcıları müteahhitlere misafir olmakta veya bu gibi ağır bir ithamla karşı karşıya bırakılmakta, sabah operasyon yapan kolluk öğleden sonra görevden alınabilmekte, yolsuzluk soruşturmalarının önü tıkanmakta, belki de deliller karatılmakta ve fakat asklında yargı yıpratılarak hukuk devletine son verilmektedir. Askeri vesayetin son bulduğu sevinçle anlatılırken; biz polis devletinden yakınıyorduk şimdi bir de paralel devlet iddiaları ile karşı karşıya kalmak artık bardağın taştığı son noktadır. Yargı hiç bir gücün etkisi ya da vesayeti altına alınamaz. HSYK ve yargı tam bağımsız olmalı hakim ve savcılık mesleğine gerek girişte, gerek mesleğin ifasında, gerek tayiv terfilerde liyakat esas alınmalı, başkaca hiç bir etkiye mahal bırakılmamalıdır. Keza, hiç bir kimse, makam, kurum, kuruluş, oluşum ve sair güç yargıya emir ve talimat vermemeli, imada dahi bulunmamalıdır. Yargıyı bir vesayetten, başka bir vesayete almanın ülkenin menfaatine olmayacağı yönündeki, 2010 12 Eylül Referandumumu sürecindeki, tespitlerimiz ve öngörülerimiz maalesef haklı çıkmıştır. 17 Aralık’tan bu yana ülkemiz,  kendisinin oluşturduğu ve hazırladığı anayasayı, yasaları, HSYK, emniyet ve yargı gibi kurumları yok sayan bir irade tarafından yönetilmektedir. Bugün hala ‘rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun’ ikinci dalgası için mahkemenin verdiği arama ve gözaltı kararlarını yerine getirmeyen adli kolluk ile karşı karşıyayız. Bu olayda sadece siyasi irade değil, siyasi iradenin hukuka aykırı kararlarını uygulayan emniyet mensupları da suç işlemektedir.

Hatay ilimizde Suriye’deki silahlı çetelere,  silah taşıdığından kuşkulanılan bir TIR’ı aratmamak için polis, jandarma ve MİT’in yargıya direndiğini, savcıyı tehdit ettiği bir skandal ile karşı karşıyayız. Devlet içerisinde bir paralel devletin olduğunu beyan eden, 11 yıldır iktidarda olan siyasi iktidarın, gerçekten varsa bu yapılanmaya neden göz yumduğu ve destek verdiği hususu ise izahtan varestedir. 2 yıldır sürdürülmekte olan Roboski-Uludere katliamı ile ilgili takipsizlik kararı verilmesi ülkemizdeki hukuksuzluğun son halkasını oluşturmaktadır. Orada öldürülen vatandaşlarımız kim vurduya gitmiştir. Sayıştay’ı devre dışı bırakan siyasi iktidar şimdi, Danıştay’ı da fonksiyonsuz hale getirmeye çalışmaktadır. Siyasi iktidar, adeta tüm gücü kendi elinde toplama gayreti içine girmiştir. Bu durum vatandaşlarımızın hukuk güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu tarafından yapılan girişimlerin her ne kadar siyasi iktidara uzatılmış bir can simidi gibi görülme ihtimali varsa da, açıkça söylemek gerekiyorsa bu çaba hukuk içindir ve belki de Ülkemiz için, hukuk için, ileri demokrasi değil tam demokrasi için yapılan son çabadır. Bugüne kadar tarafsız yargıyı, adil yargılamayı savunan Mersin Barosu, ülkemizde yargı alanında yaşanan sorunların basit düzenlemeler ile çözülemeyeceğini, bu konuda köklü ve radikal kararlar alınması gerektiğini, yargının vesayetten kurtarılması gerektiğini, bu düzenlemelerin birilerinin tekeline bırakılmayacak kadar önemli olduğunu, tam bağımsız mahkemelerin oluşturulması için dün olduğu gibi bugünde elinden gelen her şeyi yapacağını, adil yargılamanın bir gün herkese lazım olacağını kamuoyu ile paylaşıyoruz. Görüleceği üzere dün savunmaya sahip çıktık, bu gün yargıya sahip çıkıyoruz… Yarın ise sahiplenecek hiç bir şey kalmayacaktır. Çünkü savunması ile iddia makamı ile karar mercii ile Adaletin saç ayaklarından biri eksilirse artık ne adaletten ne de hukuk devletinden; aslında ne de bir devletten söz edilemez” diye konuştu.

 

 

artuklu haber ajansımersin


16.5° / 7.8°
  • BIST 100

    9549,89%1,94
  • DOLAR

    34,54% 0,18
  • EURO

    36,00% -0,62
  • GRAM ALTIN

    3005,99% 1,50
  • Ç. ALTIN

    5006,70% 1,01