Mersin Barosu Başkanı Av.Alper Antmen Hükümet tarafından hazırlanarak Dün TBMM'ne sunulan Güvenlik Paketine ilişkin ağır eleştirilerde bulundu.
Mersin Barosu Başkanı Av.Alper Antmen Hükümet tarafından hazırlanarak Dün TBMM’ne sunulan Güvenlik Paketine ilişkin ağır eleştirilerde bulundu.
Kamuoyunda “Güvenlik Paketi” olarak bilinen 24 Kasım 2014 tarih ve 4665 sayılı, “Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuştur.
Kanun tasarısı, kamuoyuna “Güvenlik Paketi” olarak gösterilmeye çalışılsa da, paketin, demokratik hukuk devleti ve bireyin temel hak ve özgürlükleri ile bağdaşmayan düzenlemeler içerdiği açıktır.
Tasarı ile
- 2559 Sayılı Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’nun “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde yapılacak değişiklik ile; el ile dıştan kontrol hariç kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranmasının mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hallerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilmesi,
- Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’nun 15. Maddesinde yapılacak değişiklik ile; polise müşteki, mağdur veya tanık ifadelerinin ikamet ettikleri yerlerde veya işyerlerinde de alabilme yetkisinin tanınması,
- Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’nun “Zor ve Silah Kullanma” başlıklı 16. Maddesinin kapsamının mala zarar verme suçlarına ve suçta teşebbüs haline genişletilmesi,
- Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 7. Maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan; kolluğun gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Dairesi Başkanının yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit etmesi, dinlemesi, sinyal bilgilerini değerlendirmesi, kayda alması sonrası bu yazılı emri 24 saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunma süresinin 48 saate çıkarılması, bu yetkili ve görevli hakimin Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi olarak belirlenmesi,
- 2803 Sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 5 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan; jandarmanın gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Jandarma Genel Komutanı veya istihbarat başkanının yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit etmesi, dinlemesi, sinyal bilgilerini değerlendirmesi, kayda alması sonrası, bu yazılı emri 24 saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunma süresinin 48 saate çıkarılması, bu yetkili ve görevli hakimin Ankara ağır ceza mahkemesi üyesi olarak belirlenmesi,
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Gözaltı” başlıklı 91 inci maddesine üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere fıkra eklemek suretiyle mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirlerine yirmidört saate kadar ve hatta kırksekiz saate kadar gözaltına alma kararı verme yetkisinin tanınması,
- 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama” başlıklı 100. Maddesinin üçüncü fıkrasına 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33. Maddesinde sayılan suçlar ile 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. Maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan suçların da eklenmek suretiyle tutuklama nedenlerinin arttırılması,
- 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesine fıkralar eklemek suretiyle vali ve kaymakamlara kolluğa ve mahalli idareler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarına doğrudan emir verme yetkisinin tanınması,
- 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun “Toplantı ve Yürüyüşe Silahlı Katılanlar” başlıklı 33. Maddesinde değişiklik yapılarak, gösterilere kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair örterek katılanların silahla katılanlarla bir tutulması,
Anayasamızın
- “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesine
- “Kişi güvenliği ve hürriyeti başlıklı” 19. Maddesine
- “Özel hayatın gizliliği ve korunması” başlıklı 20. Maddesine
- “Konut dokunulmazlığı” başlıklı 21. Maddesine
- “Haberleşme hürriyeti” başlıklı 22. Maddesine
- “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. Maddesine
- “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlıklı 25. ve “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlıklı 26. Maddesine
- “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” başlıklı 34. Maddesine
- “Kanuni hakim güvencesi” başlıklı 37. Maddesine aykırıdır.
Yapılan düzenlemeler ile tüm illerdeki valilere, tüm ilçelerdeki kaymakamlara olağanüstü hal yetkileri verilmekte, ülkemiz tamamen olağanüstü hal rejimine geçmektedir. Hakim ve savcıların karar verebileceği gözaltı, arama gibi ceza usül işlemlerinde yetkinin polise verilmesi, gözaltı sürelerinin polis tarafından uzatılması, mala zarar verme suçlarında veya bunlara teşebbüs halinde dahi polise silah kullanma yetkisi verilmesi, polisin gaz sıkmasından etkilenmemek amacıyla ağzını ve burnunu örten barışçıl göstericilerin ve herkesin silahlı göstericilerle bir tutulması hukuk dışı uygulamaları arttıracak mahiyettedir. Kanun ve içtihatlarda silah ve silah kullanma meselesi net olduğu halde, silah veya havai fişek, sis, gaz, benzeri maddeleri tek tek saymak, polisin silah kullanma yetkisini arttırmaya yöneliktir. Polis ve jandarmanın görevli hâkimin onayından önce 48 saat gibi uzun bir süre iletişimi tespit etmesi, dinlemesi, sinyal bilgilerini değerlendirmesi, kayda alması özel hayatın gizliliğinden, haberleşme hürriyetine kadar birçok hakkı ihlal edebilecek mahiyette düzenlemelerdir. Diğer yandan, bu dinleme, tespit ve kayıt faaliyetleri sonrası yazılı emri onaylayacak makamın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 250. Maddesinden ayrılarak Ankara ağır ceza mahkemesi üyesine verilmesi, kanuni hakim güvencesi ile bağdaşmaz.
Yapılan diğer düzenlemelerle birlikte düşünüldüğünde, ülkemiz ve hukuk sistemimiz, zaten eksik olan hukuk devleti uygulamalarından daha çok uzaklaşmaktadır. 12 Eylül döneminde bölgesel olarak uygulanan sıkıyönetim ve olağanüstü hal artık Kanun ile sürekli ve tüm ülkeye yayılarak uygulanacaktır.
İleri demokrasi söylemi ile hareket eden siyasi iktidarın bırakın ileri demokrasiyi getirmek aksine demokrasiyi rafa kaldıracak eylemlerini görmek 21. yy Türkiye’sine yakışmamaktadır.
Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddelerinden doğan hukukun üstünlüğü ve insan haklarını korumak görevinin bilinci ile bu Kanun Tasarısını ülkemize reva gören zihniyeti esefle kınıyoruz.
ARTUKLU HABER AJANSI-MERSİN