Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (MÜSİAD) “Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı” 2 Ocak 2014 Perşembe günü Ankara Rixos Otel’de, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak’ın katılımlarıyla gerçekleşti.
Toplantıda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak , 2013 yılı değerlendirmesi ile 2014 beklentilerini açıklayarak, Türkiye ekonomisinin son durumunu ele aldılar.
Toplantının ilk konuşmasını yapan MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, 2013 yılı değerlendirmesi, MÜSİAD üyeleri ile yapılan “ 2013 değerlendirmesi ve 2014 beklentileri” anket sonuçları ve 2023 hedeflerine ulaşılabilmesi için MÜSİAD tarafından gerekli görülen önerileri açıkladı.Olpak yaptığı konuşmasında Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisi’nin 2013 yılının üzerinde olacağını söyledi.
Olpak bu konuda şunları söyledi;
Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisi, 2013 yılının üzerinde olacak
2008 yılının 2.ci yarısında, ABD’de ortaya çıkan ekonomik kriz, özellikle ve öncelikle, finansal geçişkenliğin ve bağımlılığın kuvvetli olduğu gelişmiş ülke ekonomilerini etkisi altına almış ve dış ticaret kanalıyla da, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere sıçramıştı. 5.ci yılını geride bıraktığımız krizin etkilerini, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre, daha hızla
2009 yılında, dünya GSYH’sı %0,4 daralmış; takip eden yıllardaysa, gelişmekte olan ülkelerin katkısıyla, büyümesini sürdürmüştür. Bununla birlikte, 2010-14 dönemi için, Dünya büyümesinin, 2013 yılında dip yaptığı ve 2014`ten itibaren, ekonomik belirsizliğin aşılacağına yönelik beklentiler, ağırlık kazanmaktadır.
Özellikle Avro Bölgesinde, 2013 yılı nihai rakamları henüz açıklanmasa da, 2014 yılında, büyüme beklentisi hakimdir.
Avrupa’nın ekonomik belirsizliğini gidermesi, özellikle dış ticaret kanalıyla, ülkemiz ekonomisini olumlu etkileyecektir.
Bu çerçevede, gerek Orta Vadeli Plan kapsamında, gerek uluslararası kuruluşlar nezdinde ve gerekse MÜSİAD beklentisi olarak, Türkiye’nin 2014 yılı büyüme beklentisinin, 2013 yılı üzerinde olacağını öngörebiliriz.
Ülkemiz, 3.cü çeyrekte %4,4 büyüyerek, 2013 yılı ilk 3 çeyreği sonunuda, %4’lük ortalamayla kapatmıştır.. Böylece, 3.cü çeyrekteki büyüme oranına göre, G20 ülkeleri içinde 4.cü, OECD ülkeleri içinde, 2.ci en çok büyüyen ülke olmuş; Avro Bölgesi ülkelerinin ise, hepsinden daha yüksek oranda büyümüştür.
Böylece Türkiye, 16 çeyrektir büyümesini aralıksız sürdürmüştür. 2012`de, iç talep biraz daraltıldığı için, MÜSİAD olarak eleştiride bulunmuştuk. 2013 yılında bu dengeye dikkat edilmiştir.
Bunların yanısıra, Özel Sektör Yatırım Harcamalarında olumlu bir gelişme de yaşandı. Büyümeyi, son 6 çeyrektir negatif yönde etkileyen Özel Sektör Yatırım harcamaları, 3.cü çeyrekte %5,3 artmıştır. Gezi olayları ve FED merkezli, iç ve dış şoklara rağmen, bu yatırım harcamalarındaki artışın, özel sektörün piyasaya olan güvenini göstermesi bakımından, güçlü bir mesaj olduğuna inanıyoruz.
Bu gelişmelere paralel olarak, 2008 krizinden bugüne kadar, ülkemizde 5 milyon yeni istihdam sağlanmış ve Türkiye, işsizlik oranıyla, kriz öncesi seviyesinden daha düşük seviyeyi yakalayan, nadir ülkeler arasında, yerini almıştır.
Küresel ekonomik krizin 5.ci yılında, gelişmiş ülkeler, dış ticaretlerinde, kriz öncesi seviyesine ulaşamazken, Ülkemiz, gerek ürün ve gerekse pazar çeşitlemesiyle, büyük oranda ihracat yaptığı gelişmiş ülkelerdeki Pazar kaybına rağmen, dış ticaretini de arttırmıştır.
Sağlıklı Büyümemizin Önünde Bir Pranga
Bununla birlikte, ara malı ithalatına bağımlılığımız ve ihracatımızın ithalatımızla yüksek oranlı doğrudan ilişkisi, daha sağlıklı büyümemizin önünde, bir pranga olmaya devam etmektedir.
Bunlara bağlı olarak, Cari Açık sorunumuz da, gündemdeki yerini korumaktadır. Ekim sonu, yıllık cari açık 61 milyar $, 2013 yılı 10 aylık cari açığı ise, 51,9 milyar $ seviyesindedir.
2013 Yılında Üyelerimizin %80’i, ya Mevcut Konumlarını Korumuş, ya da Firmalarını Geliştirmişlerdir.
Makro Ekonomik görünümümüzü ortaya koyduktan sonra, şimdi de önemli mesajlar veren, MÜSİAD Üyeleri 2013-14 Ekonomi Değerlendirme Anket sonuçlarını, sizlerle paylaşmak istiyorum.
868 Üyemizle gerçekleştirdiğimiz anketimize, her yıl olduğu gibi, 2013 yılını nasıl değerlendirdiklerini sorarak başladık. Bu soruya, üyelerimizin %42’si, 2013 yılının firması için daha iyi geçtiği cevabını verirken; sadece %20’si, 2013 yılını firması için daha kötü olarak değerlendirmiştir. Bu da göstermektedir ki, üyelerimizin %80’i, ya mevcut konumlarını korumuş, ya da firmalarını geliştirmişlerdir.
Yıl içerisinde iç piyasanın canlanmasına paralel olarak, üyelerimizin %54’ü yurtiçi satışlarının arttığını ifade ederken, yurtiçi satışlarının düştüğünü bildiren üyelerimizin oranı, sadece %18 olmuştur. %28`inin iç piyasa satışları aynı kalmıştır.
Yurtdışı satışlarınız nasıl değişti, sorusuna aldığımız cevaplara baktığımızda; üyelerimizin %30’u, 2013 yılında, yurtdışı satışlarını arttırdıklarını ifade etmiş; %13’ü ise, ihracatlarında azalma olduğunu kaydetmişlerdir. Dolayısıyla, 2013 yılında, dış talep düşmüş olmasına rağmen, üyelerimizin % 87’si, dış pazarlarını korumuş veya arttırmıştır.
Türk Lirası, son 1 yılda, $ karşısında, yaklaşık %20 değer kaybetmiştir. Döviz kurunda yaşanan bu kaybın, üyelerimize etkisini sorduğumuzda, üyelerimizin %59’u, olumsuz etkiledi diye cevap verirken, sadece %12’si, kurdaki dalgalanmanın firmasını olumlu etkilediğini söylemiştir. %29`u bundan etkilenmemiştir.
2013 yılının ilk 3 çeyreğinde, özel sektör yatırımlarının azalmış olmasına karşılık, üyelerimizin %53’ü, yeni yatırım yaptığını, üyelerimizin %30’u ise, mevcut kapasitelerini koruduklarını belirtmiştir.
Üyelerin %45’i Çalışan Sayısını Arttırdı
2013 yılında, çalışan sayınız ne yönde değişti sorusuna, yatırım ve satışlara paralel olarak, üyelerimizin %45’i, çalışan sayısını arttırdığını belirtip, istihdam artışına destek vermişlerdir. %37’si, çalışan sayısının değişmediğini, %18’i ise düştüğünü ifade etmiştir.
2013 yılı, teşviklerin çok konuşulduğu bir yıl oldu. Bu çerçevede, üyelerimize, geçtiğimiz yıl her hangi bir teşvikten yararlanıp yararlanmadıklarını sorduğumuzda, %79’u yararlanmadığını, sadece, %21’i yararlandığını belirtmiştir. Teşviklerin daha etkin kullanımıyla ilgili önerilerimizi, daha önce çeşitli vesilelerle paylaşmıştık.
Her yıl olduğu gibi, anketimizin ikinci kısmını, 2014 yılı beklentileri oluşturmuştur.
2014 Yılında Üyelerimizin %64’ü Yatırımlarının Artacağını Öngörüyor
2014 yılında, yatırımlarınız ne yönde değişim gösterecek sorumuza; üyelerimizin %64’ü artacak şeklinde cevap verirken; %26’sı aynı kalacağını belirtmiştir. 2013 yılı 3.cü çeyreğinde pozitife dönen özel sektör yatırımları, 2014 yılında da, artış seyrini devam ettirecektir.
Diğer yandan, 2013 yılında olduğu gibi, 2014 yılında da, üyelerimiz, ülkemizin istihdam artışına destek vermeye devam edeceklerdir. Üyelerimizin %60’ı, 2014’te çalışan sayısının artacağını ifade ederken; sadece %7’si, istihdamında bir azalma olacağını öngörmektedir. %33`ü, aynı kadroyla devam edecektir.
Ve son olarak, üyelerimize, 2014 yılının, 2013 yılına kıyasla, nasıl geçmesini bekliyorsunuz diye sorduk. Üyelerimizin %66’sı, 2014 yılının daha iyi geçeceğini, %21’i, ise benzer geçeceğini ifade etmiştir. Üyelerimizin 2014 yılına ilişkin beklentileri, olumlu yöndedir.
2013 yılında yaşadığımız tüm iç ve dış şoklara rağmen, geride bıraktığımız 11 yılda, ülkemiz, ekonomik açıdan gücünü arttırmış ve dış politikada etkinlik alanını genişletmiştir.
2001 ekonomik krizinin ardından, istikrarlı bir siyasi ortam, geniş ve derin bir gelişim trendini, beraberinde getirmiştir. Ülkemizin, ekonomik alanda gerçekleştirdiği atılımlar, gerek yurt içinde ve gerekse yurtdışında, gıptayla izleniyor.
Ticari ve siyasi alanda önemli partnerimiz AB ile, hem ticaretimizi geliştiriyor, hem de siyasi ilişkilerimizi derinleştiriyoruz. Türkiye ile AB arasında imzalanan “Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat” protokolüyle, vizelerin kaldırılmasında sona yaklaştık. Bu arada, biz de MÜSİAD olarak, üyelerimiz için, Macaristanla, Vize Kolaylığı Anlaşması imzaladık. Üyelerimize hayırlı olsun.
Bu gelişimin seyrini, belki biz resmin içerisinde tam fark edemiyoruz, ancak dışarıdan bakıldığında, bu trendin nasıl gıptayla izlendiğini, en son, İstanbul’da ve Ankara’da Macar Başbakanı’ndan, daha sonra Lahor’da, Pakistan Başbakanından dinlemiştik. Macar Başbakanı Victor Urban, 13 yıl sonra tekrar geldiği ülkemizde karşılaştığı büyük değişimi, daha uçaktan iner inmez hissettiğini ifade etmiş, Dünya`nın ve Avrupa`nın içinden çıkamadığı kriz ortamında, huzur, güven ve istikrar ortamımızın, ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştı.
2013 yılı ilk yarısındaki bazı gelişmeleri de hatırlamakta fayda görüyorum. IMF ile, Düyun-u Umumiye’ye kadar uzanan borç ilişkisinin bitirilmesi, Mega Projelerin başlaması, ardı ardına gelen not arttırımları ile, yılın ilk yarısını, daha çok ekonomik gelişmeleri konuşarak geçirdik.
2013 yılının ikinci yarısı ise, siyasetin ekonomiye taşındığı bir dönem olmuş, ekonomi-politiğin konuşulduğu bir süreç yaşanmıştır. Ve her açıdan, ekonomimizin test edildiği bir dönemdir.
MÜSİAD adına, ekonomimizin bu sınamalardan, en az zararla ve başarıyla geçtiğine olan inancımızı ifade ederek, 2014 yılı özelinde, gelecek projeksiyonumuza dair önerilerimize geçmek isterim.
Cari Açık ve Enerji Bağımlılığımız Önemli Sorunlarımızın Başında Gelmektedir.
Ekonomik performansımızı olumsuz etkileyen cari açık ve bunun başlıca sebeplerinden, enerji bağımlılığımız, önemli sorunlarımızın başında gelmektedir. 2013 yılı ilk 10 aylık enerji ithalatımızın 46 milyar $ ve cari açığımızın 51,9 milyar $ olduğu, birlikte değerlendirildiğinde, enerji bağımlılığımızın boyutu ve etkisi ortadadır. Enerji bağımlılığımızı düşürmek için, Nükleer dahil, alternatif enerji kaynakları çalısmasını, ucuz petrol ve doğalgaza erişim çalışmalarını, Enerji Borsasıyla ilgili gelişmeleri, takdirle karşılıyoruz.
İç Talep Canlandırılmalı, İhracat Arttırılmalı
Ekonomik performansımızı arttırmak için, iç talebin canlandırılması ve ihracatın artırılması odaklı bir yaklaşım ön plandadır. Bu iki olgunun öneminin yanında, üretim tarafının da göz ardı edilmemesi gerektiğine, işaret etmek isterim.
Küresel ekonominin son 5 yılı değerlendirildiğinde ve kriz belirsizliğini nispeten kolay atlatan, büyümeyi başarabilen ve istihdam oluşturabilen ülkelere bakıldığında, imalat sanayinin GSYH içerisinde önemli bir yer tuttuğu; buna karşılık, kriz belirsizliğini aşamayan ülkelerde, hizmet sektörünün payının %80’leri geçtiği görülmektedir.
Patriot/Vatanperver Sektöre Öncelik Verilmeli
Bu sebeple, patriot/vatanperver sektörlere öncelik verilmesi gerekmektedir. İktisat literatüründe kabul gören genel yaklaşıma göre, sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmek için; imalat, inşaat ve tarım sektörlerinin GSYH’daki payları, belli bir düzeyin üstünde olmalıdır. İmalat sektörünün %25, inşaat sektörünün %7 ve tarım sektörünün %10’un üzerinde olması, yani, bu 3 vatanperver sektörün GSYH içindeki payının, toplamda en az, %42 düzeyinde olması, önemlidir.
Ülkemize baktığımızda, vatanperver sektörlerin, GSYH içerisindeki payının, yaklaşık %30 ile, yetersiz kaldığı görülmektedir. Buna, bir de, imalat sanayinin erimesini ve yabancılara satışla, sektörden çıkışları eklediğimizde, ülkemizin, Orta Gelir Tuzağını sağlıklı bir şekilde atlatamama riski karşımıza çıkmaktadır.
Sanayi Tarafı Zayıf, Hizmet Sektörü Ağırlıklı Bir Ekonomi Hedef Olmamalı
Özetle, sanayi tarafı zayıf, hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomi, hedefimiz olmamalıdır. Aksi halde, ekonomik gelişme sürdürülebilir olmaktan çıkar ve şoklara karşı, daha kırılgan hale gelir. Bunun kötü bir örneği, İspanya’dır ve ekonomik durumu, herkesçe malumdur.
Tarım Politikamız Endüstriyel Tarım Yaklaşımıyla Yeniden Değerlendirilmeli
Küresel belirsizliğin azaldığı ve büyüme beklentilerinin olumluya döndüğü şu ortamda, Tarım Politikamız da, Endüstriyel Tarım yaklaşımıyla yeniden değerlendirilmelidir. Böyle bir ortamda, dış girdi oranı minimum olan ve cari açığımızı kapatmamıza yardımcı olacak, Endüstriyel Tarım Üretimi politikasına ağırlık verilmesi, önemlidir.
2012`de, çalışan nüfusumuzun 4`te 1`i, 60 milyar $`lık tarımsal üretim yaptı. Yani, toplam üretimimizin %8’ini, çalışan nüfusumuzun %25’i ile gerçekleştirdik. Sizce, burada bir gariplik yok mu? Toplam alanımızın %30’u ekilebilir araziden oluşuyor. Peki, niye üretemiyoruz?
Mesela Hollanda. Nüfusu, bizim nüfusumuzun 5’te 1’i. 2012 ihracatı, 281 milyar $. Tarımsal nüfusu, bizim 10’da 1’imiz. Peki, 2012 tarım ihracatı ne kadar? 60 milyar $. Bu üretim için, ne kadar su kullanıyor? Bizim kullandığımız toplam suyun %0,2’si kadar.
Bu verilere baktığımızda, tarımsal üretimimizde, ciddi bir verimsizlik söz konusu. Endüstriyel tarım yaygınlaştırılmalı, verimsiz üretimin önüne geçilmeli, ihracatımıza olumlu katkı sağlanmalıdır. Bu, aynı zamanda, verimsizliğe bağlı yurt içi göç azaltacak, bölgesel gelir ve üretim dağılımının, daha dengeli olmasını sağlayacaktır.
Yatırım Destek Limitleri Düşürülmeli
Bununla birlikte, stratejik yatırım alanlarıyla ilgili yatırım destek limitlerinin düşürülmesi, ülkemizin şirket profili dikkate alındığında, önem arz etmektedir. Patent ve uluslararası marka tescillerinde, desteklerin, 2-3 yıl süren tescil sürecinin bitiminde değil, belirli bir miktarının, kabul sürecinde verilmesi gerekir. Zira, yurtdışı marka tescilini yapamayan şirketler, kendi markalarıyla ihracat yapamazlar.
KOBİ’lerin, kaliteli finansmana kolay erişiminin sağlanması, önemli ve acildir.
Cari Açığı çokça konuştuğumuz şu günlerde, 2012 yılında, ihracatın %62,6’sını ve ithalatın %38,5’ini, KOBİ`ler gerçekleştirmiştir. İronik bir ifadeyle, KOBİ`ler, büyük işletmelerin Cari Açığını kapatmışlardır. Benzer durum, İSO 2012 verilerinde de geçerlidir. İSO ilk 500’ün ihracatı, %0,6 artmışken, ikinci 500, ihracatını %4,6 arttırmıştır. Bu da, büyük işletmeleri göz ardı etmeden KOBİ`lerin etkinliğinin bir göstergesidir. Bu noktada, Cari Açığın çözümünde, ihracat ve büyümenin lokomotifi KOBİ’lerin, kaliteli finansmana kolay erişiminin sağlanması, önemli ve acildir.
Geçici Vergi Bugünkü Koşullarda Kaldırılmalı
Devamla, enflasyonist dönemlerden kalan bir tedbir olan, Geçici Verginin, bugünkü koşullarda, kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.
Bunun yanı sıra, KDV ödemelerinin de, tahsilat vadesiyle uyumlu olacak şekilde yapılması önerimizi, tekrarlamak istiyoruz.
Ayrıca, vadeli ithalatta uygulanan %6 oranındaki KKDF uygulaması, en azından, Türkiye’de üretilmeyen ürünler, yatırım malı ve ara malı ithalatında kaldırılmalıdır.
Bu uygulamalar, işletmelere ciddi finansal yükler getirmektedir.
MÜSİAD olarak, büyümenin finansmanının niteliğini ve biçimini çok önemsiyoruz ve görüşlerimizi, kapsamlı bir şekilde 2013 yılı Ekonomi Raporumuzda işlemiş ve kamuoyu ile paylaşmıştık.
Bankacılık Sisteminde Yeni Düzenlemelere İhtiyaç Vardır
Uzun zamandır dile getirdiğimiz gibi, bankacılık sisteminde yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Mevcut sistemde, işletmeler, krediye ihtiyacı olmadığını ispat etmeleri halinde ve neredeyse sadece teminat karşılığında krediye ulaşabilmektedirler. Bankalar, adeta bir postacı gibi çalışmaktadır. Makul teminatlar da alınarak, gelir-gider dengesi doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu şeffafça ortaya koyan projelerin desteklenmesi, ciddi bir şekilde, acilen gündeme alınmalıdır.
Diğer yandan, klasik Bankacılık finansmanı haricinde, özellikle, Risk Sermayesi, Melek Yatırımcı ve Girişim Sermayesi mekanizmalarının, ülkemizde yaygınlaşması için getirilen teşviklerin, artırılarak devam etmesi de, çok önemlidir. Bu noktada, geçtiğimiz yıl kabul edilen, Bireysel Katılım Sermayesi hakkındaki mevzuatı, takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim.
Bildiğiniz üzere, eğer kamunun iki yakası bir araya geliyorsa, ekonomik istikrar sürdürülebiliyor. Bu noktada, bugüne kadar uygulanan mali politikalardaki başarıyı da, takdirle izliyoruz.
“Merkez Bankası’nın, başka araçlarla da para politikasını güçlendirmesinin doğru olabileceğini düşünüyoruz”
Son birkaç hafta içindeyse, kurda ciddi dalgalanmalar yaşadık. Bu dalgalanmalar, gerek proje maliyetlerini artırıcı yönü, gerekse özel sektörün 170 milyar $ civarındaki açık pozisyonu sebebiyle, önemli maliyet artışlarına sebep oldu. Merkez Bankası, bu dalgalanmaları, döviz satım ihaleleri yoluyla azaltmaya çalışıyor.
Doğal ekonomik konjonktür sonucu olmayan bu dalgalanma sürecinde, Merkez Bankası’nın, başka araçlarla da para politikasını güçlendirmesinin doğru olabileceğini düşünüyoruz. Merkez, döviz satım ihaleleri yanında, “dealing” sistemiyle satış yapmayı ve overnight TL piyasasını fonlamada, cimri davranmayı da değerlendirmeli, manipülasyon kaynaklı dalgalanmalar, olabildiğince önlenmelidir.
Son dönemlerde gerçekleşen operasyonlara da değinen MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, “bu noktada, şu ana kadar önemli olan, olumsuz yansımaların, sadece Döviz, Faiz ve Borsa alanıyla sınırlı kalmasıdır.” dedi. Olpak bu konuda sözlerini şöyle sürdürdü;
Belirtmek isterim ki, yolsuzluk iddiaları sebebiyle, songünlerde başlatılan soruşturmayla oluşan ortamı, adli boyutunu ayrı tutarak, ülke ekonomimize ve güven ortamına verdiği ve vereceği zararlar bakımından, tüm kamuoyu ile birlikte, endişeyle takip ediyoruz.
Bu olaylar üzerine yaptığımız basın toplantımızda belirttiğimiz gibi, işadamları olarak, ülkemizin geleceğine daha fazla yatırım yapabilmemiz için beklentimiz; büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz huzur, güven ve istikrar ortamımızın devamı, daha hızlı ve adil işleyen bir yargı sistemi ve bireysel hak ve özgürlükleri, daha da gelişmiş bir Türkiye`de yaşamaktır.
Yerel Seçimler, ardından Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler sürecine girdiğimiz bugünlerde, bu soruşturma sebebiyle yaşananların, ekonomimiz dahil olmak üzere yansımaları ve muhtemel etkiler bakımından, kamuoyunda, siyasal alana yönelik ciddi bir çalışma olarak algılanmaktadır. Bu algı, hızla ortadan kaldırılmalıdır.
Yine ifade isterim ki, kim tarafından gündeme getirilirse getirilsin, muhtevası ve muhataplarına bakılmaksızın, yolsuzluk iddialarının araştırılması, hepimizin ortak arzusudur. Ancak, hukukun temel doktrini olan, masumiyet karinesi de, unutulmamalıdır.
Yolsuzluk iddialarının yansımasının, adli boyutunun dışına taşması, ekonomimize ciddi zarar vermiştir. Öyle ki, 10 gün içinde, $ kuru 2,16 ile, tüm zamanların en yüksek seviyesine ve Faiz de 1,4 puan artarak, %10,2 ile, yıl içindeki en yüksek seviyesine ulaştı. Borsa`da %17`yi bulan kayıplarla beraber, 3 kalemdeki kayıplar 125 Milyar TL`yi buldu. Bu rakama, Özel Sektörün kayıpları dahil değildir. Çok şükür, bu gidiş uzun sürmemiş, hafta başından itibaren, piyasaların normalleşme işaretleri ortaya çıkmıştır.
Bu noktada, şu ana kadar önemli olan, olumsuz yansımaların, sadece Döviz, Faiz ve Borsa alanıyla sınırlı kalmasıdır. Temennimiz, üretim ve ticaret alanına yansımadan, toparlanmanın devam etmesidir. Çünkü, Borsa, Faiz ve Döviz alanında bozulma ve toparlanma daha hızlı olabilirken, hiç arzu etmeyiz ama, bozulma piyasaya yansırsa, daha kalıcı zararlar vermesi mümkündür.
Şimdi sormak istiyorum, kendi mecrasında yürüyen, adli bir sürecin, ülke ekonomimize yansıması böyle mi olmalı? Bu durumu, ne anlayabiliyoruz, ne de doğru buluyoruz.
Türkiye’nin, 10 yıllık ekonomik ve sosyal kazanımlarının olumlu sonuçlarını, hep birlikte yaşıyoruz. Geriye baktığımızda, en önemli kazanımımızın da, huzur, güven ve pozitif istikrar olduğunu görüyoruz. Lütfen, Ülkemizin geleceğine, hep birlikte ve mutlaka sahip çıkalım.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği`nin (MÜSİAD) Rixos Otel`de düzenlenen Genişletilmiş Başkanlar Toplantısına katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, burada yaptığı konuşmada, herkesin yeni yılını kutladı. Babacan, "Ülkemiz için 2014 yılının birlik ve beraberlik yılı, kardeşlik yılı, muhabbet yılı olmasını temenni ediyorum ve Türkiye`nin dualarla beraber yükseldiği, ilerlediği bir yıl olmasını diliyorum" dedi.
Türkiye`nin G-20 üyesi olduğunu ve önümüzdeki yıl dönem başkanı olacağını belirten Babacan, bu çalışmalar vesilesiyle küresel ekonomideki tüm gelişmeleri sıkı bir şekilde takip ettiklerini söyledi.
Babacan, Türkiye`nin şu anda dünyanın en büyük 16. ekonomisi olduğuna işaret ederek, buna karşın Türkiye`nin tarımda yedinci, gelen turist sayısında ise altıncı sırada olduğunu ifade etti.
Ne açıdan bakılırsa bakılsın Türkiye`nin artık dünyada söz sahibi bir ülke olduğunu vurgulayan Babacan, Türkiye`nin dünyaya son derece entegre olduğunu ve bu nedenle gelişmelerin çok iyi okunması gerektiğini kaydetti.
Geçen yılın başında, 2013 için dünyada yüzde 3,6 büyüme beklendiğini anımsatan Babacan, bugün bakıldığında ise bu rakamın yüzde 2,9 olarak gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini açıkladı. 2014`le ilgili beklentilerin de aşağı yönlü revize edildiğini belirten Babacan, ABD`de de durumun aynı olduğunu söyledi. Babacan, uzun bir süredir negatif büyüme rakamları elde eden Avro Bölgesi`nin ise yüzde 1 civarında büyümesinin beklendiğini ifade etti.
"Gelişmekte Olan Ülkelerde Durum Farklı Değil"
Ali Babacan, gelişmekte olan ülkelerde de durumun farklı olmadığını belirterek, bu ülkelerin 2013 yılında yüzde 5,6 büyümesi beklenirken, bugün itibarıyla yüzde 4,5`lik bir rakamın söz konusu olduğunu bildirdi.
Çin dışarıda tutulduğunda ise bu oranın daha da düştüğünü anlatan Babacan, "Yani 2013 yılında biz, Çin dışında tüm gelişmekte olan ülkelerin yaklaşık 1 puanlık üzerinde bir büyüme sergilemiş olacağız. 2014 yılında da Çin dışında tüm gelişmekte olan ülkelerin ortalaması kadar bir büyümeyi gerçekleştirmiş olacağız" dedi.
Dünya ticaretinde de beklenen artışın elde edilemediğini aktaran Babacan, özellikle 2013`ün mayıs ayından bu yana gelişmekte olan ülkelerle alakalı beklentilerin ciddi oranda revize edildiğini söyledi. Babacan, şunları kaydetti:
"Gelecek 10 yılda, gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı, geçmiş 10 yıla göre daha düşük olacak. Artık Çin`de yüzde 9`luk, 10`luk büyüme oranlarını görmeyeceksiniz. Yani gelecek 10 yıl, geçmiş 10 yıla göre ortalama büyümelerin daha düşük olduğu bir dönem olacak ama buna rağmen, gelişmekte olan ülkeler yine de gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek büyüme oranları sergilemeye devam edecek. Dolayısıyla yatırım, büyüme, dinamizm dendiğinde adres yine gelişmekte olan ülkeler olacak."
"Avro Bölgesinde Büyüme Kırılgan"
Gelişmiş ülkelere bakılacak olursa, ABD`de bir toparlanmanın olduğunu ancak hem finans sisteminde hem de kamu maliyesinde ciddi sıkıntıların olduğunu anlatan Babacan, Avro Bölgesi`nde de nihayet bir büyüme elde edileceğini ancak orada da yine sıkıntıların devam ettiğini ifada etti. Babacan, "Yani Avro Bölgesi`nde her ne kadar büyümeden bahsetsek de bu büyüme, yavaş yavaş toparlanan, kırılgan ve her an olumsuz etkilenebilecek bir büyüme rakamı olacak" diye konuştu.
Babacan, Japonya`da da durumun belirsiz olduğunu belirterek, Japon halkının kendi hükümetinin tahvillerini almaya devam ettiği sürece çarkın döneceğini ancak orada bir aksaklık olursa tablonun ne olacağının belli olmadığını ifade etti. çeken Babacan, en ufak bir şikayetin ilgili birimlere iletildiğini söyledi.
Avro Bölgesi`nde genç nüfusta işsizlik oranı ortalamasının yüzde 25 olduğunu ama yüzde 50`nin üzerinde olduğu ülkeler bulunduğunu anlatan Babacan, Türkiye`de ise bu oranının şu anda yüzde 17,2 olduğunu ifade etti.
"Türkiye En Hızlı Büyüyecek Ekonomilerden Olacak"
IMF`in tahminleri ve analiz göre, 2007 yılı baz alındığında Türkiye`nin 2018`e kadar yüzde 48 büyüyeceğini belirten Babacan, şöyle devam etti:
"Aynı dönemde ABD sadece yüzde 23, İngiltere yüzde 9, Japonya yüzde 7, AB`nin toplamı da sadece yüzde 5 büyüyebiliyor. Türkiye ise yüzde 48. Yani farkı çok hızlı bir şekilde kapatıyoruz. Aslında bu yaşanan kriz, Türkiye`nin gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatmasında önemli bir rol oynadı. Biz çok hızlı gittik, onlar durdu ya da geri gitti ve farkı azalttık. Tabii bu tabloda en önemli konumuz güven ve istikrar. Güven ve istikrarın olmadığı bir ülkede ne yaparsanız yapın, sonuç almak mümkün değil. Dolayısıyla attığımız her adım, Türkiye`deki bu güven ve istikrar ortamını güçlendirmeye ve korumaya yönelik adımlar olmalı."
Büyüme oranlarına bakıldığında da Türkiye`nin, 2013`te Avrupa`nın en hızlı büyüyecek birkaç ülkesinden biri olduğuna işaret eden Babacan, "Tabii burada şunu da söyleyim, Biz her ne kadar 2013`ün büyümesini 3,6 oranında açıkladıysak da tahmin olarak 3,6`nın biraz üzerinde gelme ihtimali şu an için görünüyor. 3,6`nın biraz üzerinde bir rakam, sürpriz olmamalı" diye konuştu.
Önümüzdeki 10 yılın beklentilerini de aktaran Babacan, şöyle devam etti:
"OECD diyor ki, önümüzdeki 10 yıl dünya ekonomisi ortalama yüzde 3,9 büyüyecek. Türkiye`nin büyümesini ise yüzde 5,3 bekliyor OECD. Tabii bunun içinde yüzde 3`lerin, yüzde 6,7`lerin olduğu yıllar olabilir ama üst üste ortalama yüzde 5,3. Bu, şu da demek, Çin, Hindistan gibi ülkeleri bir kenara bırakacak olursak, gelişmekte olan ülkeler de dahil Türkiye, önümüzdeki 10 yılın en hızlı büyüyecek ekonomilerinden biri olacak. Nereden bakarsak bakalım Türkiye, önümüzdeki dönemin en parlak, en hızlı ilerleyen ülkelerinden biri olacak."
"AB`nin En Düşük Borcuna Sahip Ülkelerden Biriyiz"
Türkiye`nin işsizlik oranlarında da dünyaya bakıldığında daha iyi konumda olduğunu belirten Babacan, enflasyonla mücadelenin de yine aynı şekilde süreceğini bildirdi.
Babacan, bütçe açığının milli gelire oranında da Türkiye`nin iyi noktalarda olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
"Bütçe açığının çok olduğu ülkelerde, devletin borçlanma ihtiyacının çok olduğu ülkelerde kaynaklar ağırlıklı olarak devletin finansmanına yönlenmiş oluyor. Biz de bunu yaşadık. 2002`de bakın banka bilançolarına, banka bilançolarında krediden öte Hazine kağıtları vardı. Bugün çok şükür, banka bilançolarına baktığınızda kredi rakamı, mevduat rakamını geçmiş durumda. Bugün 1 trilyon liranın üzerinde kredi hacmi var bankalarda. Borç stokunda şu anda AB`nin en düşük borcuna sahip ülkelerinden biriyiz."
Cari açığın da tedrici bir şekilde azalacağını öngördüklerini ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
"Enerji ithalatımız, bizim cari açığımızın bir numaralı sebebi. 2012`de 60 milyardı, 2013`te bunun biraz daha üzerinde bir rakam göreceğiz. Rakamlar şubat gibi net belli olur ama bu enerji konusu, bizim cari açık yönetiminde bir numaralı meselemiz. Hemen onun arkasından gelen de yurt içi tasarruf oranımız. 2013`te, rakamlar henüz net değil ama şu anki tahminimiz, toplam yurt içi tasarruflarımızın milli gelire oranının yüzde 12,6 olarak gerçekleşeceği... Bu, bizim tarihimizdeki en düşük oran. Yani yurt içi tasarruflarımız hiç bu kadar düşmemişti. Peki, diğer gelişmekte olan ülkelerle mukayese ettiğimizde bu yüzde 12,6 nasıl? En düşüğü. Gelişmekte olan ülkelerin ortalama tasarruf oranı yüzde 33. Çin yüzde 49,7. Yani Çin, Malezya, Endonezya, bu ülkeler kendi büyümesini kendi tasarruflarıyla rahat finanse eden ülkeler ama tasarruf oranı düşünce, büyümenin finansmanı için dış kaynağa mecbur kalıyorsunuz."
Babacan, enflasyonla ilgili orta ve uzun vadeli yüzde 5 hedefini de koruduklarını belirtti.
Bankacılık sektörünün takipteki alacaklarının oranının yüzde 2,8`e düştüğünü, bunun pek çok gelişmekte olan ülkeden daha iyi bir seviye olduğunu belirten Ali Babacan, reel sektörün bankalarla olan kredi ilişkilerinde ve kendi aralarındaki çek ödemelerinde de tablonun gayet iyi bir noktada olduğunu söyledi.
Bireysel Emeklilik Sistemindeki verilere de değinen Babacan, şu anda sistemde 4 milyon 100 bin kişinin bulunduğunu ve toplanan fonların 26 milyar liraya yaklaştığını bildirdi.
Geçtiğimiz yıllarda tüm dünyada enerji maliyetlerinin çık hızla arttığına dikkati çeken Babacan, "Fakat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın güzel çalışmaları sayesinde sanayi elektriğimizin fiyatı Avrupa`daki ülkeler arasında düşükler içerisinde. Doğal gaza baktığımızda da en düşük 2 ülkeden birisiyiz" dedi.
Eğitime büyük önem verdiklerini vurgulayan Babacan, ortalama eğitim süresinin yükseldikçe milli gelirin de arttığını ancak Türkiye`de 6,5 yıllık eğitimle 11 bin dolarlık milli gelirin istisnai bir durum olduğunu söyledi. Babacan, Türkiye`de kişi başına düşen milli gelirin 25 bin dolar olarak hedeflendiğini anımsatarak, "Eğitim konusunda eğer çok hızlı bir hamle yapamazsak 25 bin dolar hedefi bir hayal olarak kalabilir. Dolayısıyla eğitim en önemli meselemiz. Çok cesur adımlar atmalıyız" dedi.
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA