Tarih: 18.05.2024 12:36

Rütbesiz Başkumandan...

Facebook Twitter Linked-in

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunan ordusu ile Büyük Millet Meclisi ordusu arasında gerçekleşen muharebelerdir. Muharebeleri kaybeden Türk ordusu Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı. Geri çekilme emrini Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa vermişti. Bu gelişme üzerine Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal’in başkomutanlığa getirilmesi gündeme geldi.

Muhalifler; ordu yenilince Mustafa Kemal'in de yıldızının sönmesi için bu öneriyi getiriyorlardı. Mustafa Kemal’i destekleyenler ise bu savaşın ancak Mustafa Kemal’in önderliğinde kazanılabileceğini düşündükleri için öneriyi desteklediler.

Yaklaşık 2 yıl önce padişah ve İstanbul hükümetinin zorlaması üzerine askerlikten istifa etmek zorunda bırakılan, padişah emriyle fahri yaver unvanı ve nişanları iptal edilen mirliva (tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa, başkomutan olarak çok sevdiği askerlik mesleğine yeniden adım atmıştı ama başkomutanlık kanununda kendisi için bir rütbe öngörülmemişti.

 

Mustafa Kemal Paşa, askerlikten istifa ettiği 8-9 Temmuz 1919’dan 5 Ağustos 1921’de Başkomutanlık yetkisi verilene kadar mücadelesini sivil bir vatandaş olarak yürütmüştü. Bugünden itibaren de ordusunu rütbesiz bir başkomutan olarak yönetecekti.
***

Yunanistan hükümeti, Ankara’yı Sevr antlaşmasını kabul etmeye zorlamak için ordularını Ankara’ya yürütmeye karar verdi. Çünkü Ankara’daki Türklerin ikna olmaya hiç niyeti yoktu.

Yunan ordusu başkomutanı General Anastasios Papulas, başlangıçta bu harekâta şiddetle karşı çıktı. Ona göre, Yunan ordusunu ıssız ve yolsuz Anadolu topraklarının derinlerine sürüklemek, sonuçları ağır olabilecek bir maceraydı.

Bir yandan savaş karşıtı örgütlerin ordu içine sızdırdığı broşürler, Yunan askerinin savaşa olan inancını kırıyordu. Papulas kamuoyunun yoğun baskısına ve "Ankara Fatihi" olmanın cazibesine karşı koyamayarak ordusuna taarruz emri verdi.

Yunan kuvvetleri, Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebeleri ile Kütahya-Eskişehir Muharebeleri arasındaki üç aylık zaman içinde, Anadolu'daki kuvvetlerini 11 tümen ve 1 süvari tugayına çıkartarak daha da güçlenmiş bir durumda, 10 Temmuz 1921'de Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde üç ayrı koldan taarruza geçtiler.

15 piyade tümeni, 4 süvari tümeni ve 1 süvari tugayından oluşan Türk Kuvvetleri ise İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmişlerdi.

Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve Afyon, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlar; İnönü ve Kütahya’daki tahkim edilmiş mevzilere çatmak yerine, Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekâta başladılar.

10 Temmuz 1921’de Yunan büyük taarruzu ve Kütahya Eskişehir Muharebeleri başladı.

13 Temmuz’da Afyon ve Bilecik, 17 Temmuz’da Kütahya düştü.
Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz’da Eskişehir’de Karacahisar karargâhında, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’yla görüştü. “Ordunun, Sakarya’nın doğusuna çekilmesini” istedi.

19 Temmuz’da Eskişehir Yunanlarca işgal edildi. Türk karşı taarruzu başarısız oldu.

Mustafa Kemal Paşa, askeri strateji açısından çekilmeyi gerekli görüyordu. Ordunun çekilmesi durumunda mecliste uğrayacakları ağır eleştiriler hatırlatılınca; “Askerliğin gereğini kararlılıkla uygulayalım. Diğer sakıncalara karşı koyarız” diyerek çekilme kararını tereddütsüz uygulattı.

Mustafa Kemal Paşa bu kararıyla hem yeni kurulan düzenli orduları kuruluş sürecinde yok olmaktan kurtardı, hem Yunan ordusunu Anadolu içlerine çekerek onları harekât üssünden uzaklaştırıp lojistiklerini zorlaştırdı ve çok geniş bir alanı kontrol etmek zorunda bıraktı hem de orduyu yeniden derleyip toparlayacak zaman kazandı.

Türk ordusunun 22 Temmuz’da başladığı stratejik çekilme harekatı, 25 Temmuz’da ordunun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesiyle tamamlandı.

Mustafa Kemal Paşa, umutsuzluğun kol gezdiği o günlerde çevresindekilere demişti:

“Ordu ayaktadır, sağlamdır. Çok değil, 20-25 gün daha vakit kazanalım, onlara göstereceğiz, behemehâl tepeleyeceğiz!”

Ancak Ankara’da bir de “muhalefet” gerçeği vardı.
Ordunun geri çekilmesini, Mustafa Kemal’e hücum için fırsat kabul ettiler.

Hükümet karşıtı milletvekilleri “Ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor, bu harekâtın elbet bir sorumlusu vardır, o nerededir, bugünkü durumun gerçek yaratıcısını, ordunun başında görmek isteriz!” gibi çeşitli imalı konuşmalarda bulundular. Hatta Mustafa Kemal’in adını belirten de oldu.

Muhalifleri gibi, taraftarları da Mustafa Kemal Paşa’dan ordunun başına geçmesini istiyordu. Kurtuluş için tek çarenin bu olduğu, başka çıkar yol bulunmadığı kanısı yerleşmişti. Mustafa Kemal Paşa 4 Ağustos 1921’de Meclis Başkanlığına, Başkomutanlığı kabul ettiğini belirten bir önerge verdi.

Kimi milletvekilleri “Başkumandan” unvanına, kimileri de Meclis yetkilerinin devredilmesine karşı çıktılar.

Tartışmaların ardından, Sinop milletvekili Rıza Nur ve 8 arkadaşının imzaladığı yasa önerisi, Meclis Başkanlığına sunuldu.

Yasa şöyleydi:

Ulusun ve ülkenin yazgısına doğrudan el koyan tek yüce güç olan ve Başkomutanlığı manevi kişiliğinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, aşağıdaki kayıtlarla Başkomutanlık görevini kendi Başkanı Mustafa Kemal Paşaya vermiştir.
Başkomutan, ordunun maddi ve manevi gücünü artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna ait yetkilerini, Meclis adına fiilen kullanmaya yetkilidir.
Bu unvan ve yetki üç ay müddetle sınırlıdır.
Meclis, gerek gördüğü takdirde bu süreyi uzatabilir.

Bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa "Başkomutan" unvanını aldı.

Meclis, iki yıl önce askerlikten istifa eden Mirliva Mustafa Kemal Paşa’yı Başkomutan seçmişti ama kanunda bir rütbeden söz edilmiyordu. Rütbe belirtilmeksizin, TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa olarak “başkomutanlık” görevini yürütecekti.

Mustafa Kemal Paşa, başkomutan olduktan sonra kürsüye geldi. Kendinden emin ve çok kararlı biçimde şöyle dedi:

“Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka mağlup edeceğimize olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu tam güvenimi hem yüksek heyetinize hem bütün millete ve bütün dünyaya karşı ilan ediyorum.”

Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı döneminde olağanüstü yetkili başkomutan olarak ordunun, meclisin, milletin ve vatanın tüm sorumluluğunu üzerine aldı. Bir ölüm kalım savaşı öncesi, çok ağır bir yükün altına girdi.

Sonuçta; milletine verdiği sözü de tuttu… Çünkü o Mustafa Kemal’di…

 

ARTUKLU  HABER AJANSI

YAZAR;TAYFUN ÇAVUŞOĞLU




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —