Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, milletin artık vermediğini, aldığını ifade ederek, bu ülkede seçkinlerin, elitlerin, siyasi, askeri devlet gücünü elinde bulunduranların milletten her zaman istediklerini, milleti adam yerine koymadıklarını, mil
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Turgut Özal`a 1989`da "sivil diktatör" diyen, "seçilirse indiririz" şeklinde tehdit eden CHP`nin, 2007`de de aynı tehditleri kendileri için savurduğunu belirterek, "CHP tarihi boyunca, milli irade karşısında hiçbir zaman yalnız hareket etmedi. CHP tarihi boyunca ya darbecileri arkasına almış ya da kendisi darbecilerin arkasından gitmiştir" dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grubu`nda yaptığı konuşmada, 1 Temmuz`daki toplantılarıyla AK Parti Grubu olarak cumhurbaşkanı adaylarını duyurduklarını anımsattı.
Tüm milletvekili arkadaşlarına, kendisini Türkiye Cumhuriyeti`nin 12. Cumhurbaşkanlığı`na aday göstermesi nedeniyle teşekkür eden Erdoğan, 1 Temmuz`daki toplantının hemen ardından kampanyalarını başlattıklarını söyledi.
Erdoğan, bir kez daha Anadolu`nun, Trakya`nın yollarına revan olduklarını ifade ederek, 10 Ağustos`a kadar 32 ili ziyaret edip, mitinglerini gerçekleştireceklerini kaydetti. Erdoğan, 32 gün içinde gerek iftar sofraları gerek diğer vesilelerle milletle buluşacaklarını, kucaklaşacaklarını belirtti.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin ilk mitingini 5 Temmuz`da Samsun`da yaptıklarını anımsatan Erdoğan, Kurtuluş Savaşı`nın meşalesinin yakıldığı Samsun`dan, yeni Türkiye`nin kapılarının aralanacağı, kutlu yürüyüşün ilk adımını attıklarını dile getirdi.
Erdoğan, Samsun`da miting sırasında ve iftar sırasında yağmura rağmen çok büyük coşku, muhabbetle karşılandıklarını anlattı.
Samsun`ndan ikinci durakları Erzurum`a hareket ettiklerine işaret eden Erdoğan, burada da havalimanından mitingin yapılacağı istasyon meydanına kadar büyük coşku içinde yola revan olduklarını kaydetti.
Erdoğan, Ankara`da dün Seçim Koordinasyon Merkezi`ni ziyaret ettiklerini, cuma günü açıklayacakları vizyon belgesi üzerinde de son istişareleri yaptıklarını ifade etti. Erdoğan, dün Keçiören Kuşcağız Mahallesi`nde, Ankara Büyükşehir Belediyesi`nin tamamladığı aile yaşam merkezinin açılışına katıldıklarını, Ankaralı kardeşleriyle, Ankara il teşkilatıyla iftar sofrasında bir araya geldiklerini söyledi.
Grup toplantısından sonra Denizli`ye hareket edip, miting yapacaklarını, yarın Tokat, ardından Yozgat`ta olacağını ifade eden Erdoğan, hafta sonu Antalya ve Şanlıurfa`ya gideceklerini anlattı.
Erdoğan, İstanbul`da Haliç Kongre Merkezi`nde, cuma günü yapacakları toplantıyla cumhurbaşkanlığı seçimi vizyon belgesini kamuoyuyla paylaşacaklarını bildirdi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cumhurbaşkanlığı makamına, bu göreve nasıl baktığımızı, halkın cumhurbaşkanı seçmesinin ne anlama geldiğini, cumhurbaşkanı seçilirsek nasıl bir istikamet, vizyon izleyeceğimizi bu belgeyle kamuoyuyla paylaşacağız. Her seçim öncesinde olduğu gibi 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de izleyeceğimiz yol haritasını kamuoyuna duyuruyor, yapacaklarımızı milletimizle paylaşıp, cesaretle yazıya döküyor, kalıcı, bağlayıcı belge haline getiriyoruz. Cuma günü vizyon belgesini açıklarken, kullanacağımız materyalleri, sloganları, kampanya araçlarını da duyuracak, o tarihten itibaren de daha yoğun şekilde alanları dolduracağız."
Başbakan Erdoğan, Türkiye`nin 10 Ağustos sürecine nasıl geldiğini, hangi badireleri, sıkıntıları aşarak bugünlere ulaştığını hatırlatmakta yarar olduğunu söyledi.
Adaylığının açıklandığı 1 Temmuz`daki toplantıda, tarihten bazı olayları hatırlattığını, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye`de her zaman sıkıntılı geçtiğini ifade ettiğini anımsatan Erdoğan, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini, bütün siyasi tarihleri boyunca çok güçlü şekilde savunduklarını vurguladı.
Erdoğan, 1993`de yeni cumhurbaşkanı seçilmeden önce İstanbul`da "cumhurbaşkanını halk seçsin" mitingi yaptıklarına işaret ederek, cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesinin, kendileri için 2007`de ortaya çıkmadığını, tarihi daha eskilere dayalı bir konu olduğunu kaydetti.
Başbakan Erdoğan, "Biz siyaset yaptığımız süre boyunca cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve bu makamın millete yüklediği faturayı gördük. Her zaman cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini savunduk" dedi.
Turgut Özal`ın 1989`da, 8. Cumhurbaşkanı olmak istediğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dönemin cumhurbaşkanı, darbeden emekli general, Özal`ın cumhurbaşkanı seçilmesine karşı çıkıyor. Başka kim karşı çıkıyor SHP, yani dönemin CHP`si. Merhum Özal`ın cumhurbaşkanlığına aday olmasına karşı çıkıyor. Sayın Deniz Baykal, 1989`da SHP`nin Genel Sekreteri ve merhum Özal`a diktatör, sivil diktatör gibi kavramlarla hakaret ediyor. `Özal cumhurbaşkanı olursa, onu oradan indiririz` diye de tehdit ediyor. Hatta SHP ve Sayın Baykal, dönemin cumhurbaşkanı, darbeci generalin yanında Özal karşıtı safta yer alıyor. Özal aday olup, cumhurbaşkanı seçiliyor. Farklı bir vizyon ortaya koyuyor, vefatına kadar görevini en güzel şekilde yerine getiriyor.
2007`de biz cumhurbaşkanı seçeceğimiz zaman merhum Özal`a karşı kurulan o şer cephesi bir kez daha kuruldu. Daha 2006`da, cumhurbaşkanı seçimlerine 1 yıl varken, CHP`liler, Meclis`i ve milli iradeyi tehdit etmeye başladılar. Bir CHP milletvekili çıktı, `bir imam hatip mezununun Türkiye`nin cumhurbaşkanı olmasının hayal olduğunu, bu hayalin de gelip geçici olduğunu` ifade etti. 2007. Yine 2006`da CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı`nı göreve davet etti, AK Parti`li bir cumhurbaşkanının krize yol açacağını, laikliği tehdit edeceğini söyledi. Hatta yapamayacakları, yapamadıkları sine-i millet tehdidini ortaya koydu."
Erdoğan, Nisan 2007`de Abdullah Gül`ü adayları olarak belirlediklerini, Meclis`te bütün usül şartlarını yerine getirdiklerini, oylamalara başladıklarını anlattı.
CHP`nin, daha birinci turun ardından 367 toplantı yeter sayısına ulaşılamadığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi`ne gittiğini anımsatan Erdoğan, mahkemenin de bu hukuk cinayetini onayladığını, 367 gibi garabeti kabul ettiğini, Meclis`te cumhurbaşkanı seçmelerinin engellendiğini söyledi.
Erdoğan, "Merhum Özal, Sayın Süleyman Demirel, Sayın Ahmet Nejdet Sezer seçilirken böyle bir şart yoktu. Ama biz cumhurbaşkanı seçeceğimiz zaman karşımıza böyle anlamsız, haksız, hukuksuz bir şart çıkardılar" dedi.
Başbakan Erdoğan, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal`ın, "Anayasa Mahkemesi 367 ile ilgili iptal kararı vermezse, çatışma olur" diyerek, Anayasa Mahkemesi`ni ve Meclis`i aleni şekilde tehdit ettiğini ifade etti.
Özal`a, 1989`da "diktatör", "sivil diktatör" diyen, "seçilirse indiririz" diye tehdit eden CHP`nin, 2007`de de aynı tehditleri kendileri için savurduğunu belirten Erdoğan, "Tabii CHP tarihi boyunca, milli irade karşısında hiçbir zaman yalnız hareket etmedi. CHP tarihi boyunca ya darbecileri arkasına almış ya da kendisi darbecilerin arkasından gitmiştir. Strateji, taktik budur. 2007`de de CHP, onun yanında bazı yüksek mahkemeler, onların yanında dönemin cumhurbaşkanı, onların yanında emekli bazı hukukçular, akademisyenler ve maalesef Silahlı Kuvvetler içinden bazı darbe heveslileri bizim karşımızda yer aldılar" diye konuştu.
Erdoğan, 27 Nisan bildirisinin, Meclis`in cumhurbaşkanı seçeceği dönemde yayınlandığını anımsatarak, şunları kaydetti:
"Aleni şekilde milli iradeyi, Meclis`i bu bildiriyle aslında tehdit ettiler. 2007`de CHP ve CHP zihniyeti tarafından önümüze çıkarılan engellerin hiçbirine geçit vermedik. 27 Nisan bildirisini geldiği yere geri gönderdik. Milli iradeyi yani milletin emanetini taşıyan, bunun da sorumluluğunu bilen parti olarak, milli iradeye yönelik bu münasebetsiz tehdide gereken en sert cevabı verdik, orada asla geri adım atmadık. Meclis`in hür iradesiyle cumhurbaşkanı seçmesini engelleyenler karşısında hodri meydan dedik, kasımdaki seçimleri temmuza aldık, derhal millete gittik. Bu arada siyasi tarihimiz boyunca savunduğumuz reformun da adımını attık. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, 5 artı 5 şeklinde iki dönem görev yapabilmesi için anayasa değişikliği yaptık, TBMM`den geçirdik. Anayasa değişikliğimiz, dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek, Meclis`e geri gönderildi. Vazgeçmedik, değişikliği Meclis`te tekrar gerçekleştirdik. Yine dönemin Cumhurbaşkanı`na gönderdik. Böyle olunca halk oylamasına gitmek zorunda kaldık. 22 Temmuz`da genel seçimlerde milletimizden yüzde 47 oy aldık, ardından 21 Ekim`de yapılan halk oylamasında da yüzde 69 ile anayasa değişikliğini gerçekleştirdik. Bugünkü takım, o zaman bütünüyle yine karşımızdaydı. Ama halk bizim yanımızdaydı. 22 Temmuz seçimlerinin ardından cumhurbaşkanı seçmek için Meclisimiz toplandı, Abdullah Bey`i, Türkiye Cumhuriyeti`nin 11. cumhurbaşkanı olarak seçtik.
Siyasi tarihimiz boyunca olduğu gibi son 12 yıl içinde, defalarca yaptığımız gibi hilelere, tuzaklara, komplolara boyun eğmedik, statüko ve vesayet karşısında geri adım atmadık. Tehditlerin hiçbirine eyvallah demedik. TBMM kurulduğunda duvarında `egemenlik milletindir` yazıyordu. Halen de böyle değil mi yine böyle. İsmet İnönü döneminde, tek parti CHP`si döneminde, bu ilke Meclis`in duvarından kaldırılmış, Demokrat Parti tarafından adeta kazınarak yeniden oraya konulmuştur. Biz de egemenlik milletindir dedik, millet her şeyin en iyisini, en güzelini bilir dedik, bunun gereğini yapmanın mücadelesi içinde olduk. "
Cumhurbaşkanı adayı, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Eğer bu kardeşiniz seçilirse tarafsız cumhurbaşkanı olmayacak. İki taraf var. Bir millet, iki devlet. Milletin tarafında olan bir Cumhurbaşkanı olacak. Fark bu. Türkiye`nin, demokrasimizin ihtiyacı olan da budur" dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı`nda yaptığı konuşmada, 1950 seçimlerinin öncesinde Çankırı`nın Şabanözü ilçesine giden CHP heyetinin halkın hiç tanımadığı, bilmediği Demokrat Parti`ye (DP) gönül verdiğini gördüğünü ve CHP`li adayların orada halka "bu DP daha yeni kuruldu, bu parti daha hiçbir şey yapmadı, neden bu kadar seviyorsunuz" diye sorduğunu anlattı. Erdoğan, "Fakat benim Çankırılı kardeşim çok enteresan cevap veriyor. `DP, evet henüz bir şey yapmadı ama CHP`lileri nihayet buraya ayağımıza kadar getirdi bu da bize yeter` diyor. CHP ve CHP zihniyeti halktan, milletten bu kadar kopuktu ve tarihi boyunca da hep böyle oldu. `Millet bilmez` diyorlar, işte millet nasıl biliyor, gayet güzel ortaya koydu. `CHP`yi ayağımıza getirdi ya bu bize yeter` diyor" ifadelerini kullandı.
Tarihten başka bir olay aktaran Başbakan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hamdullah Suphi Ankara`da Keçiören`deki evine kömür getiren yaşlı bir amcayı karşısına alıyor ve `amca hükümet Ankara`ya geldi memnun musun?` diye soruyor. Yaşlı amca keyifsizce `memnunum` diyor. Hamdullah Suphi ısrar ediyor, `amca hakkını daha iyi koruyabiliyor musun? Jandarma, vergi memuru sana eskisinden daha iyi muamele ediyor mu?` diye soruyor. Yaşlı amca dayanamıyor cevap veriyor; `evlat vaktiyle Abdülhamit zamanında paşalar bize ver dediler, verdik, öl dediler, öldük. Onlar gittiler yerlerine İttihat Terakki paşaları geldi. Onlar da bize ver dediler verdik, öl dediler öldük. Onlar da gitti şimdi siz geldiniz. Siz de bize ver diyorsunuz veriyoruz, öl diyorsunuz ölüyoruz. Şimdi bekliyoruz, acaba bize ne zaman al diyeceksiniz.`
On yıllar boyunca devlet Anadolu`nun, Trakya`nın yoksul insanlarına hep `ver` dedi, verdiler, `öl` dediler öldüler. Ama hiçbir zaman `al` demediler. Bu millet merhum Menderes döneminde aldı, merhum Özal döneminde aldı işte şimdi AK Parti döneminde 12 yıldır hamdolsun alıyor."
Erdoğan, milletin artık vermediğini, aldığını ifade ederek, bu ülkede seçkinlerin, elitlerin, siyasi, askeri devlet gücünü elinde bulunduranların milletten her zaman istediklerini, milleti adam yerine koymadıklarını, milletin ferasetine, basiretine, enginliğine, derinliğine hiçbir zaman inanmadıklarını, hiçbir zaman itibar etmediklerini söyledi.
"Ama biz milletin içinden geliyoruz. Biz milletin ta kendisiyiz. AK Parti`yi millet kurdu, AK Parti`nin kumaşını millet dokudu" diyen Erdoğan, AK Parti`nin her zaman milletin partisi olduğunu ve milletle aynı istikamete baktığını kaydetti. Erdoğan, "Millet nasıl ki vekilini seçebiliyor, nasıl ki hükümetini tayin edebiliyorsa ondan çok daha kolay, çok daha rahat bir şekilde cumhurbaşkanını da seçer, onu da tayin eder. Ama millet tayin eder" dedi.
CHP`nin şu anda tıpkı o tek parti dönemlerinde olduğu gibi millete itibar etmediğini, milletin iyi bir seçim yapabileceğine inanmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
"1989`da Turgut Özal`ın cumhurbaşkanı olmasına karşı çıktılar. 2007`de bizim cumhurbaşkanımızı seçmemize karşı çıktılar. Anayasa değişikliğine, halkın cumhurbaşkanını seçmesine karşı çıktılar. Şimdi de bir şey tutturdular siyaset üstü, siyasetin dışından bir cumhurbaşkanı seçmek için adeta Cumhurbaşkanı değil, Türkiye Cumhuriyeti`nin vitrinine bir vazo, bir saksı seçmenin gayreti içindeler.
Soruyorum. Bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi? Bugüne kadar hangi cumhurbaşkanı tarafsız olmuştur? Meclis`i askerlerle kuşattırıp, kendisini zorbalıkla cumhurbaşkanı seçtiren İsmet İnönü tarafsız bir Cumhurbaşkanı mıdır? 1960 darbesinin gölgesinde adayları tehdit ederek kendisini Cumhurbaşkanı seçtiren, üniformalarıyla Meclis`te yemin eden Cemal Gürsel mi tarafsızdır? Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk, darbe yapmaktan mahkum olan Kenan Evren mi tarafsızdır soruyorum. Şöyle bir düşünelim tarafsız mı bunlar? Değil. Sayın Demirel, Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafsız cumhurbaşkanları mıydı? Tarafları yok muydu? Hepsini biliyoruz. Bunların hiçbiri siyaset üstü değil, hepsinin siyaseti vardı. Ama siyasetleri milletle örtüşmüyor, devletle örtüşüyordu. 27 Mayıs ile, 12 Eylül ile , 28 Şubat ile örtüşüyordu. Hepsi de milletin siyasetinin karşısına kendi siyasetlerini koyuyorlar, milletin değerleri karşısına kendi değerlerini koyuyorlardı.
Burada bir kez daha ifade ediyorum, eğer bu kardeşiniz seçilirse tarafsız cumhurbaşkanı olmayacak. İki taraf var. Bir millet, iki devlet. Milletin tarafında olan bir Cumhurbaşkanı olacak. Fark bu. Türkiye`nin, demokrasimizin ihtiyacı olan da budur. Bu devlet tarih boyunca her zaman milletinin devleti olmuştur. 10 Ağustos`tan itibaren inşallah bir kez daha milletinin devleti olmaya başlayacaktır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın."
Artık milletinden sürekli alan bir devlet değil, milletine veren bir devlet olduğunu yineleyen Erdoğan, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle bu milletin her kademede devletine hakim hale geleceğini, milletin egemenliğinin artık tam manasıyla işlemeye başlayacağını söyledi.
CHP ve MHP`nin yapılan her reform sırasında milleti korkuttuğunu dile getiren Erdoğan, korkularının ne kadar yersiz olduğunun da her seferinde ortaya çıktığını belirtti. Erdoğan, şu anda da "bir yetki karmaşası, devletin işleyişinde bir aksaklık olacağı" yönünde propaganda yaptıklarını vurgulayarak, "Milletim bunlara itibar etmedi, etmiyor. Bunu her zaman söylüyorum ve 77 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her birinin de buna güvenmesini istiyorum. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı ile seçilmiş bir başbakan Türkiye`yi asla geriye götürmez tam tersine Türkiye`yi şaha kaldırır" diye konuştu.
Erdoğan, Celal Bayar`ın doğrudan halk tarafından seçilmiş olmasa da o zaman ki sistem gereğince DP`nin Cumhurbaşkanı olarak göreve geldiğini anımsatarak, Cumhurbaşkanlığı`nda Celal Bayar`ın, Başbakanlık`ta Adnan Menderes`in 10 yıllık süreçte, o meşrum darbeye kadar Türkiye`yi şaha kaldırdıklarını, uyum, koordinasyon içinde aynı istikamete bakarak, aynı politikalara inanarak Cumhuriyet tarihinde altın bir döneme imzalarını attıklarını söyledi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hiç kimsenin endişesi olmasın. Seçildiğimiz takdirde ülkenin Başbakanı ile, bakanları ile, tüm siyasi partileri ile, tüm kurumları ile işbirliği, uyum içinde Türkiye`yi geleceğe taşıyacağız. Edirne`nin bir köyünden bir mahallesinden sorumluluğumuz nedir bunu bileceğiz, Hakkari`de nedir bunu bileceğiz. Her tarafa bugün nasıl bu hizmetleri götürdük, götürüyorsak yarın da aynı şekilde bu hizmetleri götüreceğiz. Böyle bir mükellefiyet var mı? Evet var. Bunda asla tereddüt olmaz. Çünkü biz devletin vitrinine saksı seçmiyoruz, vazo seçmiyoruz. Cumhurbaşkanı elbette devleti idare edecek, başkomutan olacak, devlet kurumlarının uyum içinde işlemesini sağlayacak. Ama gerektiğinde Cumhurbaşkanı Iğdır`ın, Ağrı`nın, Erzurum`un köylerinin su meselesiyle de ilgilenecek, Yavuz Sultan Selim köprüsüyle de ilgilenecek, çözüm süreciyle de, paralel yapıyla mücadeleyle de ilgilenecek.
Biz hayatımızı millete hizmete adadık. Her nerede olursa olsun milletin hizmetkarı olmaya devam edeceğiz. 10 Ağustos`ta yapılacak seçimlerde AK Parti`liler kadar CHP`li, MHP`li, HDP`li, diğer partilerden parlamento dışındaki vatandaşlarımızın da oylarını alacağımıza yürekten inanıyorum."
Diğer partilerin çıkardıkları adaylarla seçmenlerini tam bir hayal kırıklığına uğrattıklarını savunan Erdoğan, şunları söyledi:
"MHP`ye gönül vermiş seçmen kardeşlerime bir hususu özellikle hatırlatmak istiyorum. MHP bu Genel Başkan yönetiminde tarihinin en kötü dönemlerini yaşadı, yaşıyor. 1999`da koalisyon ortağı olarak hükümete girdi. 5 yıllığına oraya geldi. Biliyorsunuz tamamen edilgen, tamamen pasif bir hükümet ortağı oldu. 3.5 yıl dayandı, ondan sonra kaçıp gitti. 2000 yılında Meclis`te cumhurbaşkanı seçileceği zaman MHP`nin kendi iradesiyle hareket etmesine izin vermediler. MHP`ye bir aday dayattılar, `bunu seçeceksin` dediler. Hatta MHP içinden bir cumhurbaşkanı adayı çıktı, daha önce de söyledim Meclis içinde bu adayı tartakladılar, dövdüler ve buna Devlet Bahçeli seyirci kaldı, bunu susarak onayladı. 2002`de de zaten yüzde 10 barajını dahi geçemedi, Meclis`in dışında kaldı."
Şu anda MHP`nin kendi iradesiyle hareket etmediğini ifade eden Erdoğan, "MHP, CHP`nin vagonu, Pensilvanya`nın oyuncağı olmuş halde" dedi.
MHP`nin kendisine dayatılan seçeneğe kayıtsız şartsız itaat ettiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Allah aşkına ülkücü camia içinde cumhurbaşkanı adayı olacak kimse yok muydu? MHP içinde bu kutlu vazifeye aday olacak kimse yok muydu? Bizzat Devlet Bahçeli o kadar sıfat saydıktan sonra neden kendisi çıkıp aday olmadı? Aslında o saydığı sıfatlara en layık olan isim kendisiydi, çıksın aday olsun. Niye olmadı? İzzetli bir mağlubiyet zelil bir galibiyetten iyidir. Kaybedersiniz ama izzetinizle kaybedersiniz. Hem kaybetmek hem de izzetinizi yitirmek olabilecek en kötü şeydir. MHP, CHP ve Pensilvanya`nın peşine takılarak hem seçimi kaybetmeyi hem de bir kez daha bu yönetim idaresinde izzetini kaybetmeyi göze aldılar. Ülkücü camia içinden biri aday olsaydı. Bir MHP`li milletvekili aday olsaydı, Devlet Bahçeli kendisi aday olsaydı. Belki kazanamayacaklardı ama en azından izzetleriyle kaybetmiş olacaklardı. Şimdi Devlet Bahçeli çıkıyor bu zilleti kendisinin CHP ve Pensilvanya`nın elinde oyuncak olmasını hakaret ederek, küfrederek örtmeye çalışıyor. Ne o hakaretler ne de o küfürler MHP`nin bu Genel Başkan yönetiminde yaşadığı zilleti örtmeye yetmez. Erdoğan`a siz küfredebilirsiniz. Ama Erdoğan`ın aldığı terbiye size aynı dille cevap vermeye müsaade etmez. 10 Ağustos MHP seçmeninin MHP yönetimine bir kez daha ama bu sefer çok daha okkalı şekilde bir ders vermesi için de fırsattır. İnanıyorum ki MHP seçmeni ihanet şebekelerinin, marjinal sol örgütlerin elinde oyuncak yapılan MHP yönetimine 10 Ağustos`ta işte bu dersi verecektir." Dedi.
``HABERİN OLDUĞU HER YERDE``
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA