ŞOK, ŞOK, ŞOK: HÜRRİYET ALMANYA 1 ŞUBAT’TA YAYININI DURDURUYOR!

Muhteşem kadrosuyla, ülkesi dışında en çok satılan gazete ünvanına sahip olan Hürriyet’in yokluğunun acısını derinden hissediyorum.

Türk Dünyasından Haberler 29.01.2025 08:39:00 0
ŞOK, ŞOK, ŞOK: HÜRRİYET ALMANYA 1 ŞUBAT’TA YAYININI DURDURUYOR!

Dünyadaki birçok gazetenin örnek aldığı Hürriyet artık yok!
 

Muhteşem kadrosuyla, ülkesi dışında en çok satılan gazete ünvanına sahip olan Hürriyet’in yokluğunun acısını derinden hissediyorum.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY, şok halinde yazdı:

1969 yılından 1985 yılına kadar, büyük bir meslek aşkı ile çalıştığım Hürriyet gazetesinin, 1 Şubat 2025 günü Avrupa yayınlarına son vereceğini öğrendim.
Birlikte çalıştığım, o zamanın Genel Yayın Müdürümüz Ertuğ Karakullukçu, bu acı haberi önceki gece bana bildirdiği zaman şoke olmuştum.
Daha önceleri de, Hürriyet’in bugünkü durumunu eleştirmiştim.
Şimdi de bir şeyler yazmam gerekliydi.
Ama Karakullukçu beni frenledi: “Yarını bekleyelim İlhan. Duyumuma göre, İstanbul’daki yönetim, Almanya’daki dağıtımcı firma Axel Springer’e bu durumu bildirmiş. Axel Springer, yarın matbaaya bildirecek. Her şey kesinleşince yazarsın” diyen Karakullukçu haklıydı.
Bir gün beklemem hem daha sağlıklı olacaktı, hem de Karakullukçu ile, diğer bir emektarımız Garbis Keşişoğlu’nun duygularını da habere ekleyebilecektim.
Bir gün sonra, haberin doğruluğu teyid edildikten sonra, Karakullukçu ve Keşişoğlu’nun duygularını da alarak bu haberi yazdım.

Haberimin sonunda, Hürriyet Avrupa baskılarının nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini, nasıl yönetildiğini sizlere  sunacağım.
Ama şimdi bugüne dönelim:

Hürriyet Gazetesi’nin Avrupa baskılarının sona erecek olması, yalnızca gazetenin tarihini değil, Türk basın dünyasının geçmişini ve çok önemli bir dönüm noktasını simgeliyor.
Özellikle Avrupa’daki Türk toplumu için Hürriyet, sadece bir haber kaynağı olmanın ötesinde, bir bağ ve kimlik meselesi haline gelmişti. Avrupa’daki Türkler, Hürriyet’le sadece günlük haberleri değil, aynı zamanda kültürel bağlarını, aidiyet duygularını ve toplumsal meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu, gazetenin bir “amiral gemisi” gibi hizmet vermesini sağladı; çok sayıda Türk, gazetenin haberciliği sayesinde hem kendi toplumsal sorunlarını çözmek hem de Türkiye ile bağlarını güçlendirmek adına önemli bir platform buluyordu.

Rahmetli Nezih Demirkent dönemi, bu başarının en parlak örneklerinden biridir. Hürriyet’in sadece Türkiye’de değil, Avrupa’daki Türk okur kitlesinde de büyük bir yer edinmesi, Demirkent ve ekibinin vizyoner yaklaşımının ürünüdür. O dönemde Hürriyet, Almanya ve Benelüks ülkelerinde basılan en yüksek tirajlı yabancı gazete ünvanını kazanarak, bölge gazeteciliğinde bir çığır açmıştır. Hürriyet‘in uluslararası alanda bu denli güçlü bir konuma gelmesi, sadece doğru gazetecilik pratiğiyle değil, aynı zamanda yerel kültürleri ve toplumsal yapıları doğru okuma becerisiyle de mümkün olmuştur. Demirkent’in Avrupa’daki Türk toplumu ile olan etkileşimi, gazetenin farklı coğrafyalarda bir kültürel köprü işlevi görmesini sağlamıştır.

Ancak, günümüzde gelinen noktada, Hürriyet’in bu yükselişinin gerisinde bırakılan önemli değerlerin ve stratejilerin yokluğu acı bir şekilde hissediliyor. Avrupa baskılarının durdurulması, Hürriyet‘in eskiden sahip olduğu etkiyi büyük ölçüde kaybetmesine neden olmuş gibi görünüyor. Yeni yönetimlerin, özellikle gazetenin iç ve dış stratejilerini belirlemede yetersiz kalması, gazetenin eski gücünden çok uzak bir konumda olmasına yol açtı. Boğaziçi’ndeki o eski “amiral gemisi”nin yerini, bugün Haliç’te bir “sandal” almıştır. Bu da Türk basını için büyük bir kayıptır.

Hürriyet’in Avrupa’daki etkinliğinin yavaş yavaş erimesi, gazeteciliğin günümüz koşullarındaki dönüşümüne de dikkat çekiyor. Hürriyet gibi köklü bir gazetenin uluslararası alandaki etkisini sürdürebilmesi için, yerel haberlerin ön plana çıkması ve yerel topluluklarla olan bağların daha da güçlendirilmesi gerektiği aşikar. Ne yazık ki, bu stratejinin terk edilmesi, gazetenin özgünlüğünü kaybetmesine yol açtı.

Bunun yanı sıra, Hürriyet’in bugünkü durumu, sadece içerik ve haber anlayışıyla değil, gazeteciliğin genel olarak nasıl bir dönüşüm yaşadığına da işaret ediyor. Hürriyet, geçmişteki başarılı dönemlerinde, gazeteciliği yalnızca bir meslekten çok, bir yaşam biçimi olarak benimsemişti. Bu işin mutfağında olan her bir kişi, sadece haber yapmakla kalmıyor, toplumun bir parçası olmayı da biliyordu. Ancak şimdi, medya dünyasında yaşanan dijitalleşme, hızla değişen okur beklentileri ve ticari baskılar, geleneksel gazeteciliği tehdit ederken, Hürriyet’in de bu değişime ayak uyduramamış olması, eski görkemli günlerinin çok gerisinde kalmasına neden oldu.

Sonuçta, Hürriyet‘in 1 Şubat’ta Avrupa baskılarının sona erecek olması, yalnızca bir gazetenin kapanışı değil, Türk gazeteciliğinin bir dönüm noktasını, basının geçmişteki etkisini kaybetmeye başladığını da simgeliyor.
Geçmişteki gazetecilerin mirası, hâlâ örnek alınması gereken bir düzeyde duruyor. Yine de, ne yazık ki bugünün gazeteciliği, o heyecanı ve yenilikçi ruhu bir türlü bulamıyor. Hürriyet‘in Avrupa’da yayımlandığı dönemde, yalnızca bir gazete değil, Türk toplumunun sesi, yurtdışındaki kimliğinin ve aidiyetinin teminatıydı. Şimdi ise, tarihsel bir kayıp olarak hatırlanacak.

Afbeelding met kleding, buitenshuis, gebouw, persoon Automatisch gegenereerde beschrijvingKimler yoktu ki o zamanki Hürriyet’in yurt dışı kadrosunda. Üstte fotoğrafını göreceğiniz o kadrodaki isimleri hatırlayanlarınız olacaktır:
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)

Özlemlerim ve hatıralarım arasında kaybolduğumda, eski kadromuzu düşündükçe çok hüzünleniyorum. O zamanlar birbirine inanılmaz bağlı, tutkulu bir ekiptik. Her birimiz, gazetenin bir parçası olmanın gururuyla çalışıyorduk. İddia ediyorum, o kadro bugün burada olsaydı, tüm dijital dönüşüm rüzgarlarına rağmen, bu gazetenin tirajını hâlâ yüz binlerde tutardık. Çünkü o kadar güçlüydük, o kadar inançlıydık. Bu işin sadece bir gazete basmak değil, bir toplumu yönlendirmek, insanlara değer katmak olduğu inancıyla her şeyin içindeydik.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijvingHürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden?), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen?)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ?), Ali Esmer,

O eski ekibin o dinamizmi, enerjisi ve kalitesi; her şeyin dijitalleştiği şu çağda bile, gazetenin tirajını ve etkisini yukarıya taşıyabilecek bir güçtü. Gerçekten, eski kadro ile her şey farklı olurdu. Şimdi, zaman değişti belki, ama o zamanların ruhunu hep hatırlayacağım. O ekiple her şey mümkündü.

Değerli Okurlarım,
Biraz altlarda, Hürriyet Avrupa baskılarının nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini, nasıl yönetildiğini sizlere yeniden sunacağım.
Ama şimdi Ertuğ Karakullukçu ve Garbis Keşişoğlu’nun duygularını aktarıyorum:

GARBİS KEŞİŞOĞLU NE DEDİ?

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
“Uluslarası yayın yapan ve o günlerde örnek gösterilen Hürriyet’in, Avrupa’daki yayınlarını durduracak olması, Türk basını için “acı” bir durumdur…
Rahmetli duayen gazeteci Nezih Demirkent’in, Hürriyet’in başından alınması için, o günlerin patronu rahmetli Erol Simavi’yi dolduruşa getirenlerin bir kısmı, bugün çok rahatlar.
O günkü ekibin şefi Demirkent ebediyete göçtü. Fakat bazıları, Avrupa baskısının satışından elde ettikleri yüzbinleri yemekle meşguller.

Çok kişinin farkında olmadığı bu Avrupa baskıları, bölgesel gazetecilik konusunda, o günlerin önemli uluslararası gazetelere örnek oldu. Liyakatsiz ve gazeteciliğin geleceği ile bir bilgi sahibi olmayan, sözde yöneticilerin elinde, Türkiye için önemli olan bu proje heba edildi. Ne yazık ki gazetenin bir arşivi bile ortada yok…

Ben ve bazı arkadaşlarım, yıllarca izin bile yapmadan, rahmetli Nezih beyle, gazeteyi HEZ uçak şirketi badiresinden kurtararak, (Hürriyet’in başında, bir sıkı yönetim komutanı varken, Hürriyet havacılığa heveslenmişti) Avrupa ve Amerika’da Hürriyet’i tiraj şampiyonu yaptık.
Sevgili İlhan Karaçay’ın sayesinde, Hollanda ve Belçika ilaveleri o güne kadar denenmemişti.
Neticede, bugün Türk basını için “kara” bir gündür.
Bu sonu hazırlayanlar ise ceplerini doldurduktan sonra Türkiye’ye dönüp keyif çatıyorlar.

Birkaç isimden söz etmek istiyorum…
Yurtdışı baskılarının temel direği Ertuğ Karakullukçu, Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit, Hollanda’da İlhan Karaçay, Frankfurt’ta Kemal Şener, Nezih Akkutay, New York’da rahmetli Doğan Uluç, Berlin’de rahmetli Kamil Yaman ve daha niceleri Hürriyet’in uluslararası alanda bir numara olması için yıllarını verdiler.
Şimdi artık hepsi mazide kaldı.”

Garbis Keşişoğlu, Hürriyet döneminden sonra, Asil Nadir’in satın aldığı GÜNAYDIN gazetesinin kadrosunu, Londra’dan rahmetli Nuyan Yiğit ile birlikte kurarken, Brüksel’deki buluşmamızda, şahsımı da Benelüks’ün sorumluluğuna getirdi.

Garbis Keşişoğlu, yurt dışında medya ile ilgili her gelişmeyi yakından takip ediyor, baskı ve teknoloji fuarlarını kaçırmıyor ve medya ile ilgili her toplantıya davetli olarak katılıyordu.
Sabah Gazetesi’ni alan Dinç Bilgin ve Hürriyet Gazetesi’ni alan Aydın Doğan’a da danışmanlık yapan Keşişoğlu, şimdilerde Miami’de yaşıyor.
Benim gibi, ilerlemiş yaşına rağmen medyadan kopamayan Keşişoğlu, pek çok gazete patronunun arayıp danıştığı bir uzman olduğu gibi, pek çok gazeteye de yazmaya devam ediyor.

Keşişoğlu, yakından takip ettiği ABD Medyasını yazmış.
Bir zamanlar Türkiye’de basının rotasını belirleyen Garbis Keşişoğlu, şimdilerde ABD basınını da şekillendirmeye çalışıyor.
Türkiye’de medya yöneticilerinin, yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim bireylerden öğrenecekleri çok şey var.

ERTUĞ KARAKULLUKÇU NE DEDİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI SONU

“Hürriyet gazetesinin Avrupa baskıları 1 Şubat günü kapanıyor.
O gazeteye tarifsiz ne emekler vermiştik. En parlak zamanlarında yayın yönetmenliğini yapmıştım. Kapatılması, benim için kapkara bir haber.
Duyduğum anda binlerce anı başıma üşüştü. İlk tepkim şu oldu:
Yanlış gazeteciliğin, acının da acısı sonu.
Yazık oldu onca emeğe.

BİR ÇINARIN ÖLÜMÜ: Evet, 69 yıllık bir koca çınar, tarihe karışıyor. Ve evet, bu dev çınarı yiyip bitiren illet, yanlış gazetecilik virüsü. Yoksa bahane olarak öne sürüldüğü gibi ne Avrupa’daki insanlarımızın Türkiye ve Türkçe’den kopması, ne de dijitalleşme değil.
Hangi kopma?..
Toplumun anavatan sevdasını en çarpıcı örnekleriyle spor karşılaşmalarında görüyoruz; “Türkiye” diye yeri göğü inletiyorlar.
Dijitalleşme deseniz, dünyada iyi gazetecilik yapan çok gazete, kağıt baskıyı hala başarıyla sürdürüyor.

İYİ GAZETECİLİKTEN KOPARSAN: Gerçek şu ki, kopan bir şey varsa o da maalesef Avrupa Hürriyet’in bizlerden sonraki yönetici kadrosunun iyi gazetecilikten, toplumdan ve gerçeklerden kopmasıdır.
Örneğin, Almanya’da yönetimlere yaranmayı / onlardan aferin almayı marifet sanmasıdır. Uyum kavramını, yönetimlerin buyruklarına uymak diye anlamasıdır.
Son tahlilde vatandaşın değil, egemenlerin yanında yer almasıdır.
Ben buna TERSİNE GAZETECİLİK diyorum.
İşte bu, Avrupa Hürriyet’in kuruluş felsefesine affedilemez bir ihanettir. Ve bu açıdan bakarak teşhisi rahatça koyabiliriz :
Avrupa Hürriyet’in kapatılması, taammüden işlenmiş bir yanlış gazetecilik cinayetidir.

DİNLE, ALMANYA: Şimdi artık, Avrupa Hürriyet’in en başarılı dönemlerinde bizlere ve gazeteye saldırmayı marifet bilenler, nelva kavurup kına yakabilinler.
Başta Almanya’yı yönetenler ve ve dönemin Ankara Büyükelçisi Hahs Joachim – Vergau…
Sonra yönetime yaranma peşinde koşan, Türkiye ve Hürriyet karşıtlığını kariyer ğüvencesi haline getirmiş bazı Türkiye kökenliler...
İki sembolik isim vereceksek Cem Özdemir ve Ozan Ceyhun.
1 Şubat, onların bayram günü olsun.

HANGİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ?: Burada, Almanya’daki basın özgürlüğü Anlayışına da bir parantez açmak gerekir. Bu nasıl bir anlayıştır ki, bizim görevden alınmamız ve yazılarınızın sonlandırılması için büyükelçileri ve dış işleri bakanları ile seferber olmuşlardır. Hatta, bu zincire son halka olarak dönemin Cumhurbaşkanı Johannes Rau’yu da pekala ekleyebiliriz.
Şimdi övünsünler, başardılar !
Ama bize kalırsa bu, yürekler acısı, yüz karası, çifte standart harikası bir hazin “başarı” .
ALMANYA’YA DA KÖTÜLÜK: Almanya’yı yönetenler, kendi gerçek ülke çıkarlarının da doğruları yazan bir Türk basınından geçtiğini göremediler. Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun bire bir aynasıydı; kimlik kartıydı. Ve Almanya’nın “akıllı” yöneticileri için de asıl yararlısı, gerçekleri bilmek olmalıydı. Fakat unu kavrayamadılar, sansürü seçtiler. Sonuç, Hürriyet’in giderek zayıflamasına paralel, şakülü kayan bir toplum.

DESTANSI GAZETECİLİK: Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun ibresi daima evrensel değerleri gösteren bir pusulasıydı. Vatandaşla bütünleşmiş korkusuz gazeteciliğin şahane örneğiydi.
Bir daha tekrarlanamaz bir emekler bütünüydü.
Avrupa’nın en ücra köşelerinde bayrak dalgalandııp hak peşinde koşan bir gazetecilik destanıydı.
Ortalama 170 binlik tirajıyla, bütün dünyada kendi ülkesi dışında en çok basılıp satılan gazete ünvanını almıştı.
Hatta, tirajı nüfusa oranlarsanız, dünyada 1 numaralı gazete idi.
Basın yayın öğrencileri tarafından mutlaka incelenmeli ve tez konusu yapılmalıdır.

ONLARA BİN SELAM: Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun :
Başta kurucu babalar Nezih Demirkent ve Garbis Keşişoğlu…
Frankfurt Matbaa’da Nezih Akkutay ve arkadaşları… Kemal Şener, Murat Çulcu, rahmetli İsmail Tipi, Yılmaz Övünç, İbrahim Gül…
Hollanda’da İlhan Karaçay ve müthiş ekibi.
Brüksel’de rahmetli Şerif Sayın.
Bonn ve Berlin’de Ahmet Külahçı.
Stuttgart’ta rahmetli Metin Doğanalp.
Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit ve Faruk Zabcı.
Roma’da Rudolfo A. Bella.
Zürih’te Erdinç Ispartalı.
Paris’te Gökşin Sipanioğlu ve Muammer Elveren.
Brüksel ze Strasbourg’da Zeynel Lüle.
New York’ta rahmetli Doğan Uluç.
Münih’te Berdar Koçak.
Hamburg’da Ertuğrul Akçaylı.
Viyana’da Ali Haydar Yurtsever.
Frankfurt- Zeppelinheim’daki matbaanın sembolü idari görevli Orhan Emmi (İnci).
Ve Avrupa’yı nakış karış taralan diğer çok değerli / sevgili arkadaşlar…

Yazdığınız destan, basın tarihinde bir altın yaprak olarak hep yaşayacak.
Ya bu emsalsiz gazeteyi kapanmaya sürükleyen “bahtsız” kadro ?!
Umarız ve dileriz birazcık utanırlar.”

AVRUPA HÜRRİYET’İN VAR OLUŞU

Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.

Bakınız, ‘Gazeteciliğin piri’ diyebileceğim Karakullukçu o dönemi nasıl anlatıyor:

Efsane dönemin Hürriyet gazeteciliği: Avrupa Hürriyet, tam bir mucizedir. Haberciliği ve gelişimi açısından gazetecilik okulları tarafından incelenmeli, tez konusu yapılmalıdır.
Hürriyet, Almanya’da yayına başlarken, piyasaya Tercüman gazetesi hakimdi.
Fakat iyi bir örgütlenme ve gözünü budaktan sakınmayan sıkı habercilikle Hürriyet, kısa zamanda Avrupa’nın mutlak hakimi oldu.
Türkiye’deki bir seçim gecesinde Frankfurt’ta 202 bin gazete basmıştık. Ortalama tiraj, 170 – 180 bin bandında gidiyordu.

Dünyada 1 numara: Ben görevden ayrıldıktan sonra Frankfurt Hürriyet‘teki arkadaşlar benden gazeteyle ilgili bir yazı istemişti.
O zaman, Avrupa Hürriyet’in tirajını Hindistan, Çin, Amerika dahil olmak üzere, dünyanın en çok satan gazetelerinin tirajlarıyla kıyaslamıştım. Bunu yaparken, ülke nüfuslarını, gazetelerin tirajlarına bölmüştüm.
Sonuç, umduğum gibiydi. Avrupa Hürriyet, ülke nüfusuna göre (gazetemiz için Avrupa’daki Türk sayısı) dünyanın en çok okunan 1 numaralı gazetesi çıkmıştı.
Hiç abartı yok, dileyen hesaplayabilir.

Emsalsiz emek: Bu büyük başarının ardında çok büyük bir emek vardı.
Başta, kurucu babalar Nezin Demirkent ve Garbis Keşişoğlu‘nun muazzam emeği…
Benim, görevde olduğum sürece tek gün bile izin yapmadan geceyi gündüze karıştıran tutkulu emeklerim…
Frankfurt merkezimizde, başta Nezih Akkutay olmak üzere arkadaşlarımızın tüm Avrupa’yı kucaklayan fedakâr emekleri…
Ve en başta da, Avrupa’nın her köşesinde habercilik destanları yazan muhabir arkadaşlarımızın kan ter içindeki şahane emekleri…
O emekler, bugün artık tekrarlanamaz.

Önce muhabir: Bir kere, Avrupa’yı fetheden o kadro, bugün Türkiye’de bile hiçbir gazetede yok.
Zaten o gazetecilik anlayışı da artık maalesef mevcut değil.
O dönemde muhabir, gazeteciliğin baş tacıydı…
Yakın geçmişten bu yana ise, ne acıdır ki, her tensikatta öncelikle muhabirler akla geldi. Düşünülmedi ki, asker olmadan savaşılmaz; muhabir olmadan da gazetecilik yapılamaz.

Okurla bütünleşme: Hürriyet’in Hürriyet olduğu dönemde, Avrupa’nın en ücra köşelerinde bile muhabir kazanma gayreti içinde olundu.
Haber için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Haber isterse Antarktika’da olsun, anında atlar giderdik.
Ve her koşulda vatandaşın yanında olundu…
Heim’larda, fabrikalarda, Bahnhof’larda, hastanelerde, tercüme bürolarında, emeklilik işlemlerinde, Kapıkule ve Yeşilköy hava limanı gibi sınır kapılarında…
“Gurbetçi”nin derdi derdimiz, sevinci sevincimiz oldu…
Aşımızı bölüştük, Heim odalarında kuru fasulyeye birlikte az mı kaşık salladık ?

Gülle gibi manşetler: Avrupa Hürriyet‘in tirajındaki ilk hareketlilik, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki gazetecilik başarısıyla ortaya çıtmıştı.
Ama sonraki süreçte yaşanan yurttaşla bütünleşme, kesintisiz tiraj tırmanışını beraberinde getirdi.
Dil, eğitim, emeklilik, konsolosluk, ikinci sınıf insan muamelesi, çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı gibi ana sorunlar, Hürriyet‘in manşetlerinde top gibi patlardı.
Gazete, derdini o manşetlerden haykıran okur ile et ve tırnak gibi kaynaştı, yurt dışındaki insanımızın kimliğinin ayrılmaz parçası oldu.

Tiraj, etkinlik, saygınlık: Avrupa’daki Türk’lerle, Ankara ve Avrupa başkentleri arasında köprü kurduk.
Sadece gerçeğin peşinde koşan objektif ve sansürsüz gazeteciliğimiz, gazeteye tiraj yanında benzersiz bir etkinlik ve saygınlık kazandırdı…
O dönemlerde Avrupa kamuoyunun gündeminde Hürriyet hep var oldu.

Afbeelding met kleding, persoon, groep, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

İşte o ruh ve İlhan Karaçay: Evet ne olduysa, en başta Avrupa’ya kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş temsilcilerimiz, saat mefhumunu sözlüklerinden silmiş Hürriyet muhabirleri sayesinde oldu.
Hepsi aynı gazetecilik ruhunu taşıyan arkadaşlarımıza bir örnek olarak, İlhan Karaçay’ı gösterebilirim. İsterseniz gecenin 04’ünde arayın, anında telefonun öteki ucunda, anında göreve hazır, “Full Time” gazeteci…
‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimlerden biridir İlhan Karaçay…

Benelüx ilavesi ile bölgedeki Türk toplumunun gözü, kulağı, sesiydi İlhan Karaçay…
Muhabir, yazar, ilan temsilcisi, matbaacı, gazete pazarlama uzmanı…
Aynı anda hepsi.
Hollanda’daki her kapıyı açacak bir çilingir yoktur ama bir habercilik sihirbazı İlhan Karaçay iyi ki vardır.
Ve tıpkı diğer temsilcilerimiz gibi, İlhan Karaçay’ın da baş gıdası haberdir.
O da haberle yatar, haberle uyanır.

DÜNÜN VE BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİ…

Peşinen belirtmek isterim ki, amacım, bu yazıda övgüyle söz edilen kişilere paye dağıtmak olmadığı gibi, şimdi anonim olarak yerdiğim meslektaşlarım için ise, istisnalar geçerlidir. İstisnalı meslektaşlarım içinde de, çok güzel çalışmalar yapanlar vardır tabii.

Eskiden, bir gazeteye 10-15 bin tiraj artırma başarısını gösterenler, gazete patronları tarafından baş tacı yapılırdı. Asparagas gazeteciliği ile 100 bin fazladan tiraj alan, geçici hokkabazlar hariç tabii…
1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda, gazeteciliğin mutfağındaki tüm yemekleri yapabilen uzman bulmak çok zordu.

Basın dünyasının babası, rahmetli Nezih Demirkent

‘Yoktu’ demeyip ‘zordu’ dememin nedeni, birilerinin var olduğunu anlatacağım içindir.
Var olan bu uzmanlardan biri, hatta en baştaki, rahmetli Nezih Demirkent’ti.
Hürriyet’in başına getirildiği zaman hem Genel Müdürlüğü ve hem de Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenmesinin tek nedeni, Demirkent’in yukarıda belirtilen hususiyetlere sahip olmasıydı.
Baskı işinden, ilan işine, eleman bulma işinden yazı işlerine ve rakip gözetlemeden dış haber kadrosu oluşturmaya kadar, uzmanlaşmış olan Nezih Demirkent, işte bu özelliği nedeniyle başarılı oluyor ve eline aldığı gazetelere tiraj kazandırıyordu.

Demirkent, Hürriyet’in başına geçtikten bir süre sonra, Çetin Emeç’i, Seçkin Türesayı ve Erol Türegün’ü medyaya kazandırmış bir usta olarak, ününe ün katmıştı.

Demirkent’in bir de yurt dışındaki mucizesi vardı. Yurt dışı yayınlarını güçlendirmek için, Almanya’da Garbis Keşişoğlu’nu, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da naçizane şahsım İlhan Karaçay’ı İstanbul’daki ekibin başına da Ertuğ Karakullukçu’yu getiren Demirkent, bu konuda da çok başarılı oldu.
Öyle ki, Avrupa yayınlarına daha önce başlamış olan Tercüman Gazetesi’nin, özellikle tutucu okuyucular sayesinde elde etmiş olduğu tiraja ulaşmak hayal bile edilemiyordu. Yurt dışında kurduğu muhabir kadrosunu geliştiren Demirkent, bizler ile yaptığı istişareler sonrasında atraksiyon üzerine atraksiyon düzenliyordu.

Önce, Tercüman’ın ünlü yazarı Murat Sertoğlu’nu kadroya dahil etti. Daha sonra Sertoğlu’na Avrupa turu yaptırdı. Güreş tefrikacısı ve tarih yazarı olan Murat Sertoğlu ile Avrupa’nın dört bir yanında, pansiyon pansiyon dolaşıp yurttaşlar ile toplantılar yaptık.

Kadroya alınan bir diğer yazar, Kıbrıs Türktür Derneği’nin kurucu ve Genel Başkanı olan Hikmet Bil de cabasıydı tabii…

Afbeelding met person, persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving
Demirkent daha sonra, yurttaşlarımız ile bütünleşmek için, Türkiye’nin o dönem en iyi Hafız ve Mevlithanlardan oluşan bir grubu, merhum Hacı Hafız ve Mevlithan Nusret Yeşilçay başkanlığında Almanya, İsviçre, Hollanda ve Belçika’ya gönderdi. Naçizane şahsımın rehberliğinde, Avrupa’nı 28 yerinde mevlit okutuldu.

Şimdilerde çok kişinin o yıllarda neler yapıldığından maalesef haberi yok bile…
Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı, Avrupa’da basın camiasında örnek gösterilen Hürriyet Gazetesi, şimdilerde beceriksiz, konulardan bihaber sözde yöneticiler tarafından batırıldı…
Rahmetli Demirkent döneminin ‘Boğaziçi’ndeki Amiral gemisi’ Hürriyet, şimdi ‘Haliç’te bir sandal’ haline dönüştü.
Çok kişi, Demirkent ve ekibinin ne yapmak istediğini kavrayamamıştı…
Bugün dahi, basın dünyasında bazıları, bir zamanlar Almanya ve Benelüks ülkelerinde gündemi tayin eden bu ekibin başarısını hazmedemedi, Hürriyet bünyesinde, mevcudu bile devam ettiremeyenler, gazetenin Türkiye ve Avrupa’da yerlerde sürünmesine yol açtılar.

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda’nın en ciddi gazetelerinden NRC Handelsblad, Ertuğ Karakullukçu, garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay üçlüsünün fotoğrafıyla yayınladığı tam sayfa haberinde, ‘Hollanda’da en çok satılan yabancı gazete’ ve ‘Hürriyet:Hollanda Türkleri’nin sesi’ başlıklarıyla yayınlamıştı.
Sağda ise, Hollanda haritasına dağılmış Hürriyet kadrosu görülüyor.

BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİNE GELİNCE:

Gazetecilik, dün ile bugün arasında öylesine keskin bir değişim geçirdi ki, eski günleri anımsadığımda, bazen kendimi bir başka çağda yaşamış gibi hissediyorum. Geçmişin gazeteciliği, bugünle kıyaslandığında tam anlamıyla alın teriyle yapılan bir meslek, bir emek mücadelesiydi.
O zamanlar, haber peşinde koşan muhabirlerin ellerindeki tek sermayesi; merakı, azmi ve etiğe olan bağlılığıydı. Haber bulmak, doğrulatmak ve topluma ulaştırmak için ne büyük mücadeleler verdiğimizi bir biz biliriz, bir de o günleri bizimle paylaşan meslektaşlarımız.

O dönemde bir haberi ulaştırmak, günümüzde dakikalar süren bir iş değil, saatler, hatta bazen günler alan bir serüvendi. Haberlerimizi yazdıktan sonra, fotoğrafları ulaştırmak ayrı bir çileydi. Bugünkü gibi dijital makineler, internet bağlantıları veya bulut sistemleri (çevrimiçi depolama sistemleri) yoktu. Fotoğrafları filme çeker, ardından bu filmleri bir zarf içine koyar ve nefes nefese havalimanlarına koşardık. Oradan bir yolcu bulup, zarfımızı emanet etmek için türlü dil dökerdik. Eğer bu mümkün olmazsa, elimizdeki kısıtlı bütçeyle zarfımızı kargoya verir ve “Acaba yerine ulaşacak mı?” endişesiyle beklerdik.

O günlerde, gazetenin ertesi gün baskıya yetişmesi için gösterdiğimiz çabalar, adeta birer hokkabazlık örneğiydi. Teknoloji yoktu, kolaylıklar sınırlıydı, ama bir şeyi çok iyi biliyorduk: Haber kutsaldı, halkın doğru bilgiyi öğrenmesi bizim temel görevimizdi. Bu sorumluluk, bizleri gece gündüz çalışmaya, her türlü riski almaya itiyordu. Muhabir kadrolarımız öylesine çalışkan, öylesine fedakârdı ki, bu çaba sayesinde gazetecilik hem bir sanat hem de bir onur mesleği olarak anılıyordu.

Bugüne geldiğimizde, teknoloji ile donatılmış bir gazetecilik dünyası görüyoruz. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve anında haberleşme olanakları, haberin ulaşılabilirliğini inanılmaz bir seviyeye taşıdı. Artık bir haberi anında yazıp göndermek, fotoğrafları veya videoları saniyeler içinde paylaşmak mümkün. Ancak bu kolaylıkların gazeteciliği daha iyi bir yere taşıyıp taşımadığı ciddi bir soru işareti.

Bugünün muhabir kadroları, ne yazık ki geçmişin fedakâr gazetecilerini aratıyor. Kolaylıkların ardına saklanarak haberciliğin zahmetli taraflarından kaçınan, araştırma ve doğrulama yükünü hafife alan bir zihniyetin ortaya çıktığını görmek üzücü. Birçok gazeteci artık masa başından kalkmadan haber yapmayı tercih ediyor; sahaya çıkmak, insanlarla birebir konuşmak, olayları yerinde gözlemlemek ikinci planda kalıyor. Oysa gazetecilik, insan hikâyelerini dinlemek ve gözlemlerle gerçekleri keşfetmekten doğan bir meslek.

Daha acı olan bir diğer gerçek ise, gazetecilikteki ahlaki ve ideolojik erozyon. Bugün birçok gazeteci, kendi ideolojilerini veya çıkarlarını meslek etiğinin önüne koymuş durumda. Tarafsızlık ilkesini bir kenara bırakan, geçmişte savunduğu değerlerden dönerek farklı ideolojilerin propagandacılığına soyunan isimleri görmek son derece hayal kırıklığı yaratıyor. Sağcı, solcu, dinci ya da tamamen apolitik; fark etmiyor. Döneklik, ne yazık ki birçok gazetecinin ortak özelliği haline geldi.

Bu kişiler, bir dönem halkın gözünde güvenilir birer haberciyken, şimdi taraflı yayın organlarının birer aracı olmuş durumdalar. Mesleki onuru bir kenara bırakıp, bağlı oldukları yapıların çıkarlarına hizmet eden bu gazeteciler (!), aslında bu mesleğe en büyük ihaneti yapıyorlar. Oysa gazetecilik, tarafsızlık ve doğruyu aktarma sorumluluğu üzerine inşa edilmiştir.

Bugün gazetecilik çok daha kolay bir hale gelmiş olabilir, ama bu kolaylıklar mesleğin temel değerlerini gölgelememelidir. Geçmişin gazeteciliği, zorlukların ve fedakârlıkların damgasını vurduğu bir meslekti; bugünün gazeteciliği ise ahlaki ve ideolojik bir sınavdan geçiyor. Gazetecilik, sadece haber yapmak değil, aynı zamanda bir kamu hizmeti sunmaktır. Bu nedenle, hem gazeteciler hem de medya kuruluşları, mesleğin temel ilkelerine sıkı sıkıya sarılmalı ve geçmişin o fedakâr ruhundan ilham almalıdır.

HÜRRİYET’İN HOLLANDA KADROSU

Afbeelding met tekst, kleding, krant, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Gazetemizi dağıtan Van Gelderen firması, satışın bir milyonu bulduğu zaman, üzerinde 1.000.000 yazılı özel bez poşetler bastırmış ve okurlara armağan etmişti.

Bugün Türkiye’deki bölge gazetelerinin, o yıllarda Almanya ve Benelüks ekibinin yaptıklarını örnek almaları gerektiğini vurgulamayı da, meslektaşlarıma karşı bir borç addediyorum.

Hürriyet’in Hollanda kadrosu, İlhan Karaçay’ın başkanlığında 24 kişiden oluşuyordu. Hürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen ???)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ???),
Ali Esmer,

 

 

 

ARTUKLU HABER AJANSI-HOLLANDA,

HABER;İLHAN KARAÇAY


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor