Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyona yol açan etkenleri anlattı, önemli bilgiler verdi.
Ülkemizde her 3 kişiden birinde görülen hipertansiyon, bir diğer deyişle kan basıncının 120/80 mmHg’nin üzerinde olması, son yıllarda gerek obezitenin gerekse hareketsiz bir yaşam ile stres etkenlerinin artması nedeniyle artık gençlerde de hızla yaygınlaşıyor, hatta 10 yaşındaki çocuklarda bile görülüyor. Üstelik çoğu zaman belirti vermeden kalp, beyin ve böbrek gibi organlarda hasar oluşturarak hayatı tehdit ediyor. Bu nedenle hipertansiyonda erken tanı ve tedavi yaşamsal öneme sahip. Tedavide atılacak olan ilk adımı ise tansiyonu yükselten etkenleri belirlemek oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1.5 milyardan fazla kişi hipertansiyon hastası ve her yıl yaklaşık 7 milyon kişi de yüksek kan basıncı ile bundan kaynaklanan hastalıklar sonucu yaşamını yitiriyor. Bunun nedeni ise hipertansiyonun kalp krizi ile kalp yetersizliğinden felç ve beyin kanamalarına, böbrek yetersizliğinden kalıcı görme kaybına kadar birçok ciddi sağlık problemlerine yol açması. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen bu nedenle hipertansiyonda erken teşhis ve tedavinin yaşamsal önem taşıdığına dikkat çekerek, “Kan basıncı yükselmesi nedeniyle organları besleyen damarlarda tıkanma ve kireçlenme gibi sorunlar gelişiyor. Bunun sonucunda da damarın bulunduğu organlarda ölümcül hasarlar oluşabiliyor. Dolayısıyla başta birinci ve ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olmak üzere sigara ve alkol gibi çeşitli risk faktörlerine sahip kişilerin hiçbir yakınmaları olmasa bile 30 yaşında bir hekime başvurmaları çok önemli” uyarısında bulunuyor. Hipertansiyonun kontrol altına alınması için de öncelikle altta yatan etkenin tespit edilmesi şart. Acıbadem Altunizade Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyona yol açan etkenleri anlattı, önemli bilgiler verdi.
Ailesel yatkınlık hipertansiyona en sık yol açan etken olarak belirtiliyor. Öyle ki ailesel hipertansiyon tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 95-97’sini oluşturuyor. Yapılan çalışmalara göre; birinci veya ikinci derece yakınlarında hipertansiyon öyküsü olan kişilerde bu hastalığın gelişme riski normal popülasyona nazaran 5-6 kat artıyor. Üstelik genetik yatkınlığa, bu durumu kolaylaştıran sigara ve hatalı beslenme gibi çevresel faktörler de eklendiğinde yüksek kan basıncının görülme yaşı 30’lu yaşlara düşebiliyor.
Günlük tuz tüketiminin fazla olması da hipertansiyona neden olan önemli etkenlerden biri. Aşırı tuzlu beslenmek uzun dönemde damar sertliğine yol açarak hipertansiyona neden oluyor. Tuz alımı ile kan basıncı arasındaki ilişkiyi gösteren INTERSALT araştırmasına göre; günlük 6 gramlık tuz artışı büyük tansiyonun (sistolik) 9 mmHg yükselmesine neden oluyor. Ailesinde hipertansiyon öyküsü olmayan kişiler bile aşırı tuz tüketimi nedeniyle bu tabloyla erken yaşta karşılaşabiliyor. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü; günde ortalama 6 gram kadar tuz tüketilmesini öneriyor.
Böbreklerin hücrelerinde oluşan enfeksiyon veya tahribatlar ile böbrek damarı ve hücre toksisitesi gibi hastalıklar da kan basıncını yükselten sağlık sorunları arasında yer alıyor. Böbreğe gelen damarlarda daralma, kireçlenme veya plakalaşma nedeniyle kan akımı bozulduğunda böbrekten salgılanan bazı maddeler damarları kasarak kalbin daha hızla çalışmasına, bunun sonucunda da hipertansiyona yol açıyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen hipertansiyon ile böbrek hastalıkları arasında kısır döngüye dönüşen bir tablo olduğunu belirterek, “Böbrek hastalıkları tansiyonu yükseltiyor, tansiyon yükseldikçe de böbrekte hasar oluşuyor. Bu zinciri kırmanın en önemli noktası ise öncelikle kan basıncını ilaç tedavisiyle kontrol altına almaktır” diyor.
Kan basıncını yükselten problemlerden biri de hareketsiz bir yaşam ve kalori alımındaki artış nedeniyle günümüzün önemli sağlık problemlerinden biri olan obezite. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen kilo artışı sonucunda kalbin daha fazla kan pompalamak zorunda kalmasının kalp ve damarlar için ayrı bir yük oluşturduğunu ve bu durumun da kan basıncını yükselttiğini söylüyor.
Hatalı beslenme alışkanlıkları günümüzde hipertansiyonun görülme sıklığında yaşanan artışın en önemli sorunlarından biri. Örneğin aşırı yağlı ve karbonhidrattan zengin beslenme sonucu vücutta artan yağ dokusunda kan basıncını artıran bazı maddeler salgılanıyor. Bu maddeler de damarların daha fazla kasılmalarına ve böylece tansiyonun artırmasına yol açıyor. Örneğin yapılan çalışmalara göre; 2 ay ve daha uzun süre şeker ile şekerli besinler tüketmek büyük tansiyonu 6.9 mmHg, küçük tansiyonu da 5.6 mmHg oranında yükseltiyor.
Diyabet hastalarında hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona oranla daha fazla. Bu hastalık damar direncini, damar duvarındaki yapısal liflerde değişkenliği ve damarlarda sertleşmeyi artırıyor ki bu durum da tansiyona zemin hazırlıyor.
Düşmeyen tansiyonun bir diğer nedeni ise çağımızın önemli bir problemi haline gelen uyku apnesi olabiliyor. Yapılan çalışmalara göre; uyku apnesi sorunu olan kişilerde hipertansiyon gelişme riski normal popülasyona göre 2 kat artırıyor. Uyku apnesi zamanında tedavi edildiğinde kan basıncı ideal seviyeye düşebiliyor, bunun aksine geç kalındığında ise yüksek tansiyon kronik hale dönüşebiliyor.
8. Stres
Stres tek başına etken olmasa da hipertansiyona meyil varsa kan basıncı değerini artıran ek bir risk faktörü. Toplumdaki yaygın inanışın aksine kişinin stresli olmasının tansiyonu kalıcı olarak yükseltmediğini vurgulayan Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Dağdelen, “ Stres halinde doğal olarak her insanın tansiyonu yükseliyor. Hatta kişinin stresli anında kan basıncı yükselmiyorsa bu durum vücut metabolizmasında bir sorun olduğu anlamına geliyor. Ancak fiziksel ya da psikolojik istirahat haline geçildikten 20 – 30 dakika sonra kan basıncı hala yüksek ise o zaman tansiyon problemi var demektir” diyor.
Sigara kullanımı tansiyonu doğrudan yükseltmese de uzun vadede damarların kalınlaşmasına ve kireçlenmesine neden oluyor. Bunun sonucunda da hipertansiyon gelişiyor.
Aşırı alkol kullanımı da karaciğer tahribatı, aşırı yağlanma, gereksiz kalori artışı ve beslenme bozuklukları yaparak hipertansiyonu ikincil etken olarak artırabilen risk faktörleri arasında yer alıyor.
11. Endokrin hastalıklar
Tiroit hormonları, adrenalin, seratonin ve östrojenlerin yanı sıra böbrek üstü bezinden salgılanan renin, aldosteron ile kortizon gibi hormonların düzensiz ya da fazla salgılanmaları da kan basıncını doğrudan etkiliyor. Örneğin tiroit hormonları vücutta fazla salgılandığında damarların yükünü artırarak kan basıncını yükseltiyor.
Bazı ağrı kesiciler ve hormonal ilaçlar, uzun dönem kullanılan bazı kortizon türevi ilaçlar, yine grip ve nezle için kullanılan bazı ilaçlar da kan basıncında geçici yükselmelere yol açabiliyor.
ARTUKLU HABER AJANSI
9549,89%1,94
34,47% -0,02
36,21% 0,61
2956,62% -1,61
5031,94% 0,00