Tarih: 16.01.2014 16:09

TBMM BAŞKANI ÇIÇEK.``AB TÜRKİYE`NİN FARKINDA OLMALI``

Facebook Twitter Linked-in

28 Mayıs 2012 tarihinde başlayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa yürütülen, TBMM ile Avrupa Parlamentosu ve AB üyesi ülkelerin parlamentolarındaki milletvekilleri arasındaki diyaloğu geliştirerek TBMM`nin AB üyelik müzakereleri sürecine ilişkin katkısını arttırmayı hedefleyen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi`nin kapanış töreni, TBMM`de gerçekleştirildi. 

Törene; TBMM Başkanı Cemil Çiçek, AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu, AB Uyum Komisyonu Başkanı Mehmet Tekelioğlu ve AB Türkiye Delegasyonu Maslahatgüzarı Bela Szombati konuşmacı olarak katıldı. 

Kapanış töreni, Parlamentolararası Değişim ve Diyalog Projesi ile ilgili hazırlanan görsel sunumla başladı. 

TBMM Başkanı Cemil Çiçek yaptığı konuşmada; projenin sağladığı katkılar ve Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. 

Projenin Türkiye ve AB arasında, demokrasinin temel unsurlarından biri olan diyaloğu arttırdığını belirten TBMM Başkanı Cemil Çiçek, şöyle konuştu: "Meclisleri sadece kanun çıkaran bir organ olarak görmek, meclislerin çok önemli bir işlevini göz ardı etmek demektir. Meclislerin en önemli işlevleri arasında değişik toplumsal taleplerin milletin temsilcileri tarafından tartışılması ve bu tartışmanın tüm toplumsal aktörleri kapsayacak şekilde yapılması gelmektedir. Buradaki amaç, rasyonel ve katılımcı bir tartışma platformu sağlayıp kamu yararına en uygun görüşün belirlenmesidir." 

Türkiye- AB ilişkilerinin fasılların müzakerelerine indirgenmesinin yanlış olacağını belirten Çiçek, şunları söyledi: "Elli yılı aşkın bir geçmişe sahip olan bu ilişkiler Türkiye ve AB arasında Türkiye`nin 2005`te üyelik müzakerelerine başlamasından sonra daha da ilerlemiş ve birçok boyutta yürütülmeye başlanmıştır. Bu devletler arasında bir ilişki olduğu kadar meclisler, sivil toplum ve halklar arasında da bir ilişkidir. Bu çok boyutlu ve çok kapsamlı ilişkinin en iyi şekilde yürütülmesi için diyalog imkânlarının artması gerektiğini her daim vurguladık. Özellikle katılımcı demokrasinin çok önem kazandığı günümüzde sivil toplum ve milletvekillerinin bu diyalog sürecinden uzak kalmaması gerektiği bizim için hep aşikârdı. AB ve Türkiye arasındaki önemli konular hem Türkiye`den hem AB`den sivil toplum ve milletvekilleri tarafından tartışılmalı ve bu konular hakkında duyarlılık, farkındalık ve bilinç oluşturulmalıydı. Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi bu bağlamda çok büyük bir hizmet sunmuştur. İki senelik bir zaman diliminde gerçekleştirilen on iki sempozyuma katılan yüzlerce katılımcı ve otuz altı değişim ziyareti ile; bu diyaloğa, bilgi ve anlayış değişimine çok büyük katkılar sağlanmıştır." 

"Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen aşamadaki en önemli engel, devletler ve halklar düzeyinde olmak üzere karşılıklı önyargılar ve korkulardır" diyen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Devletler ve halklar nezdindeki önyargılar ve korkular adeta birbirini desteklemektedir. Hâlbuki devletlerin geliştirilecek programlarla halklar nezdindeki önyargılar ve korkuların aşılmasına katkıda bulunması gerekmektedir. Bu konuda eksiklik gördüğümü ifade etmek istiyorum. Türkiye-AB ilişkilerindeki önyargıların ve korkuların giderilmesi hedefine odaklanmasını anlamlı buluyorum. Bu vesileyle milletvekilleri ve sivil toplum düzeyinde Proje`nin önyargıların ve korkuların ortadan kaldırılması ve azaltılmasına önemli katkı sağladığını ifade etmek isterim." 

2013 yılının Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklık ilişkisini kuran Ankara Anlaşması`nın imzalanmasının ellinci yıl dönümü olduğunu hatırlatan Çiçek, "Geride bıraktığımız elli yıl içinde Türkiye-AB ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlemesine rağmen, ekonomiden dış politikaya, sağlık, çevre, eğitim, kültür ve enerji güvenliğine çok yönlü bir nitelik kazanmıştır. 1996 yılında Gümrük Birliği`nin tesis edilmesiyle AB bugün en önemli ticaret ve yatırım ortağımız hâline gelmiştir. 2005`te başlayan AB`ye katılım sürecimiz ülkemizdeki demokratikleşme çabalarının da itici gücü olmuştur. Ne yazık ki ülkemizin AB`ye katılım süreci bazı AB üyeleri tarafından siyasi nedenlerle kendi mecrasından çıkartılarak yokuşa sürülmüştür. Dolayısıyla, müzakere sürecinde kaydedilen ilerleme, ticari ve ekonomik alanda kaydedilen bütünleşmeye oranla beklentilerimizin ve hedeflerimizin oldukça gerisinde kalmıştır. Bugün AB 1963 yılındaki altı üyeli bir ekonomik topluluğun ötesindedir. Türkiye de gerek ekonomik, gerek siyasi ve başka açılardan Ankara Anlaşması`nın imzalandığı 1963 yılında olduğundan oldukça farklı bir noktadadır. Türkiye bugün Avrupa`nın altıncı, dünyanın ise on altıncı büyük ekonomisidir. Son yıllarda gerçekleşen küresel ekonomik krizler karşısındaki direnç ve performansıyla uluslararası alanda dikkatleri üzerine çeken ülkemizin bugün toplam ticaretinin yaklaşık yüzde kırkı AB ülkeleriyle yapılmaktadır. Ama ne yazık ki bu ekonomik ilişkiler, müzakere sürecindeki ivmeye şu ana kadar yansımamıştır." 

AB tarafının ortaya inandırıcı ve samimi bir yol haritası koyamadığını ve Türk halkının da üyelik konusunda geleceğe ümitle bakmadığını söyleyen TBMM Başkanı Çiçek, kendisinin de bu görüşü paylaştığını ifade etti. Çiçek, "Özellikle siyasi mülahazalarla üç yıldır sadece bir fasıl açılabilmiştir. Son olarak Kasım 2013`te 22. faslın açılmasına ilişkin olarak alınan karar önemlidir ancak yeterli olmaktan çok uzaktır. Bu olumsuz görüntüye rağmen Türkiye teknik düzeyde tüm fasıllar için gerekli hazırlıkları yapmaktadır ve hızla bu fasılları kapatabilecek seviyeye gelmektedir. Esasen, müzakere süreci Türk hukuku ile AB hukuku arasındaki farklılıkların birbirleri ile uyumlaştırılmasını kapsamaktadır ve bu nedenle eğer siyasi engellemeler olmasaydı inanıyorum ki Türkiye şu ana kadar fasılların tamamına yakınını açmış ve yarısından fazlasını da kapatmış olacaktı. Eğer siyasi mülahazaları ve engelleri aşabilirsek, Türkiye`nin rahatlıkla en kısa vadede AB`nin bir üyesi olabileceğini görmemiz gerekir. Türkiye AB üyeliği doğrultusunda ev ödevlerini yapmaya devam ederken, AB`nin de ülkemize karşı önyargılı ve ikircikli tutumunu aşması gerekmektedir" dedi. 

Türkiye`nin ekonomik gücü ile, AB üyesi ülkelerden daha iyi durumda olduğunu belirten Çiçek, "Zamanla Türkiye`nin üyelik amacı konusunda esasen bir paradigma değişikliği olduğu söylenebilir. 1960`lı yıllarda ekonomik anlamda Avrupa`nın sunduğu imkânlardan yararlanmak olarak görülen üyelik talebi - ki kişi başına düşen milli gelirin 300 dolar seviyesinde olduğu, turizm gelirlerinin sadece 7-8 milyon dolar olduğu bir Türkiye`den söz ediyoruz - Avrupa açısından korkulacak bir durum gibi algılanabilirdi. Fakat bugün yaklaşık 11.000 dolara dayanan kişi başına düşen milli geliri, neredeyse 800 milyar dolarlık gayrı safi yurt içi hâsılası, 390 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ile ekonomik olarak birçok AB üyesi ülkeden çok daha iyi durumda olan bir Türkiye`nin ortaya çıktığının görülmesi gerekir. Demokrasinin kökleşmesi ve insan haklarının korunması konusunda da adeta devrimsel gelişmeler gösteren Türkiye için artık AB hedefi; sağlık, çevrenin korunması, gıda güvenliği gibi fasıllarda AB standartlarını yakalamak anlamına gelmektedir. AB`yi bir coğrafi birlik değil, bir değerler bütünü olarak kabul ediyorum ve buradaki en önemli değerin de hukukun üstünlüğü olduğunu düşünüyorum. Hukuki değerler ve evrensel hukuk kuralları hepimizi bağlayan, hepimizin saygı duyması ve uygulaması gereken kurallardır. Gündemdeki olayları, gelişmeleri değerlendirirken tek yanlı, sadece siyaset penceresinden bakmak yerine siyaseten vardığımız sonuçların uluslararası hukukla da ne ölçüde örtüştüğünü kontrol etmemiz gerekiyor. Ancak maalesef alınan bir kısım kararlarda hep siyasi değerlendirmeler yapılıyor" şeklinde konuştu. 

"AB tarafından önümüze çıkarılan suni ve siyasi engeller dolayısıyla, artık halkımız neredeyse "Niye üye olalım ki" noktasına gelmektedir, ama siyasetçiler olarak bizler yine de üyeliği bir hedef olarak taşımaktayız" diyen Cemil Çiçek, şunları söyledi: "Türkiye`nin üye olmasının AB`nin geleceği ve uluslararası görünürlüğü açısından büyük önemi haiz olduğunun AB`li siyasetçi dostlarımız tarafından görülmesi gerekmektedir. Türkiye ile AB ilişkilerinde zamanlama konusunda iki türlü saat kullanılıyor: Bizim yükümlülüklerimiz söz konusu olduğu zaman kol saatini kullanılıyor, AB`nin yükümlülükleri açısından ise kum saati kullanımı tercih ediliyor; AB işine nasıl geliyorsa kum saatini öyle çeviriyor, böyle çeviriyor ve topu taca atıyor. Yani, tabi ki bu saatten sonra, başkaları ne derler bilmiyorum ama Meclis Başkanı olarak bu noktada ben, bugüne kadar ortaya konulan tavır sebebiyle işin yokuşa sürüldüğü kanaatindeyim. AB`li dostlarımız kum saatini kullanmaktan vazgeçsin, gelin aynı saati kullanalım. Bu noktada Türkiye`de ve AB ülkelerinde yaşanan olaylara AB kriterleri açısından bakılması ve çifte standarttan uzak durulması gerektiğini vurgulamak zorundayım. Zaman zaman Türkiye`de ve AB ülkelerinde vuku bulan aynı veya benzer nitelikli hadiselerle ilgili yapılan değerlendirmelerde, ne yazık ki, farklı tutum takınılmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu durum, mevcut önyargıları daha da derinleştirmekte ve halkımızın AB`nin bir değerler bütünü olduğunu anlayışının zedelenmesine ve bu anlayışın giderek yitirilmesine neden olmaktadır." 

Bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye`nin üyeliği konusunda tutumlarını da eleştiren Çiçek, "Biz kırmızı ışıkta yakıt yakıyoruz, mazot yakıyoruz, motor çalışıyor, mesafe alamıyoruz" dedi. Çiçek, "Seçimler başta olmak üzere ilgili olsun veya olmasın çeşitli olaylarda konunun Türkiye`nin AB üyeliği ve Avrupa`da yaşayan başta Türkler olmak üzere göçmenler üzerinden tartışılmasını ahlaki bulmuyorum. Kısa vadeli menfaatler üzerinden toplumsal algılar manipüle edilerek taraflar arasında karşılıklı anlayış ve güvenin zedelenmesine müsaade edilmemelidir. Gerek Fransa`nın gerek Güney Kıbrıs Rum Kesimi`nin ortaya koyduğu engeller sebebiyle müzakere edecek başlık bulmakta da zorlanıyoruz. Biz o zaman, ne yaparsak yapalım, mesafe de kaydedemiyoruz. Kaldı ki şu ana kadar fasıllardan bir tanesi açıldı kapandı, geri kalanların açılış ve kapanış kriterleri de yok. Bazı konularda, bazı fasıllarla ilgili bize henüz bilgi bile verilmedi yani biz neyi, neye göre yapacağız? Dolayısıyla, bu müzakere sürecinde çok ciddi bir tıkanıklık yaşadığımız ortadadır. Ben bunu AB temsilcilerine hem bu sıfatımla hem bundan önceki görevlerim sebebiyle müteaddit defalar söyledim. 2013`te bir faslın açılmasından duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek isterim ancak yalnızca bir faslın açılmasının çok da yeterli olmadığını da Avrupalı dostlarımız görmelidir. 2014 yılı içinde yeni fasılların açılmasının ve katılım sürecinin canlandırılmasının beklentimiz olduğunu tekrar ifade ederim" şeklinde konuştu. 

"Müzakere sürecinin şok terapiye ihtiyacı vardır" diyen Çiçek, "Bu şok terapinin de fasılların açılması ve vizelerin kaldırılması olarak iki ayağının olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle AB üyesi olmayan birçok ülkenin bile vize serbestisinden yararlandığını düşünürsek, Gümrük Birliği`ne üye olan Türkiye`nin AB ülkelerine vize alma mecburiyeti olmasının kamuoyuna açıklanamaz bir tarafı olduğunu ifade etmem elzemdir. Türkiye artık 10-15 sene önceki Türkiye değildir. Türkiye`nin son beş senelik büyüme ortalaması yüzde 6-7`lerdedir; daha önce yurt dışına işçi gönderen bir ülkeden, iş piyasasının büyümesi sonucu, artık işçi çeken bir ülkeye dönüşmüş bulunmaktayız. Bu noktada, artık vize kısıtlaması için herhangi bir mantıklı açıklamanın kalmadığını da değerli dostlarımıza altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum. Türkiye kamuoyu için vize konusu gerçekten çok hassas bir hâle dönüşmüştür ve bir an önce bu sorunun çözülmesi gerekmektedir" diye konuştu. 

16 Aralık`ta imzalanan Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşması`nın önemli olduğunu vurgulayan TBMM Başkanı Çiçek, "16 Aralık tarihini Türkiye ve AB arasında yeni bir sürecin başlangıcı olarak kabul etmeliyiz. Vizelerin kalkması nedeniyle hiçbir olumsuzluk yaşanmayacağının, tam tersine vizeler kalktığında iş adamları, sanatçılar, sporcular, sivil toplum örgütü mensuplarının Avrupa`ya daha rahat seyahat edeceklerinin ve bunun AB`ye çok önemli katkılar sağlayacağının da bilinmesi gerekir. Türk vatandaşlarına AB ülkelerine vizesiz seyahat imkânı sağlayacak olan Vize Diyaloğu`nun başlatılmasının tarihî bir gelişme olduğuna dikkat çekerek, Türkiye`nin bu süreci en kısa sürede başarıyla tamamlamaya kararlı olduğunu da vurgularım. Bu sürecin en kısa zamanda sonuçlandırılması hususunda aynı iyi niyeti ve yapıcı tavrı AB tarafından da bekliyoruz" dedi. 

Türkiye`nin hedefinin tam üyelik olduğuna dikkat çeken Çiçek, "AB küresel bir güç olacaksa, Türkiye`nin farkında olmalı ve kıymetini bilmelidir" dedi. TBMM Başkanı Çiçek, "AB`nin küresel bir güç hâline gelebilmesini teminen Türkiye`nin üyeliğinin taşıdığı önemin farkına varılmalıdır. Türkiye`nin AB üyeliği perspektifi konusunda en ufak bir tereddüttü dahi yoktur, sadece AB`den ilkeli duruş ve samimiyet beklediğimizi vurgulamak isterim. Türkiye`nin Afrika ile 500 senelik beraberliği olduğunu; dünya sisteminin en önemli parçası olan Orta Doğu ile 1500 senelik bir bağı olduğunu ve enerji kaynaklarının yoğunlaştığı Hazar Bölgesinde kardeş ülkelerimizin bulunduğunu belirtirsek, zannederim ki, Avrupalı dostlarımız Türkiye`nin basit siyasi mülahazalara kurban edilmemesi gerekliliğinin farkına varacaktır" şeklinde konuştu. 

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi`nin hayata geçirilmesinde yer alan tüm milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri ve sivil toplum üyelerine teşekkürlerini iletti. 

AB Bakanı ve Başmüzakereci Mevlüt Çavuşoğlu ise yaptığı konuşmada, parlamenter diplomasinin önemini vurguladı. Çavuşoğlu gerçekleşen bu ve benzer projeler sayesinde hükümet temsilcilerinin dahi konuşamadığı pek çok konunun ele alınarak gayrı resmi konuşulabildiğini, buradan alınan mesajların ise ülke Meclisleri`nde çıkan yasalarda dahi etki edebildiğini söyledi. 

Parlamentolararası Değişim ve Diyalog Projesi kapsamında halkların yaşadığı ortak sorunlara da değinildiğini belirten Çavuşoğlu, terör, göç, ekonomik, mali kriz, cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet, çocuklara cinsel istismar konularında da karşılıklı fikir alışverişlerinin olduğunu söyledi. 
Diyaloğun önyargılardan arınmak için önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Çavuşoğlu, toplumlara yansıyan en önemli sorunun önyargılar olduğunu belirtti. 

Kapanış töreninde, projenin içeriği, amaçlar, hedeflerle ilgili bir sunum gerçekleştiren AB Uyum Komisyonu Başkanı ve Proje Lideri Mehmet Tekelioğlu, Parlamentolararası Değişim ve Diyalog Projesi`nde emeği geçen herkese teşekkür etti. 

Projenin amacının, Türkiye`nin AB üyesi ülkelerde tanıtımı ve sivil toplum diyalogunun güçlendirilmesi olduğunu söyleyen Tekelioğlu, "Türkiye`nin müzakerelerinin ilerlemesini istiyoruz. Müzakereler motivasyonumuzu arttıracaktır" dedi. 

Tekelioğlu, Türkiye`nin AB vizyonunda bir değişiklik olmadığını, her kademede gayret olduğunu vurguladı. AB standartlarının kağıt üzerinde ve uygulamada farklılıklar gösterdiğini söyleyen Tekelioğlu, "Biz kağıt üzerindeki standartları önemsiyoruz" dedi. 

Tekelioğlu, projenin başarıya ulaştığını ancak Avrupa Parlamentosu`nun katılımının beklenenin altında gerçekleştiğini sözlerine ekledi. 

AB Delegasyonu Maslahatgüzarı Bela Szombati ise yaptığı konuşmada; projenin bin 200 parlamenter, sivil toplum örgütü, gazeteci ve akademisyeni bir araya getirdiğini; milletvekilleri arasında 36 karşılıklı değişim gerçekleştiğini söyledi. 

Projeyle hedeflenenin; deneyimlerden faydalanmak ve zorlukları anlayabilmek olduğunu belirten Szombati, göç ve terör gibi uluslararası önemi olan konuların da proje kapsamında ele alındığını belirtti. 

Szombati, karşılıklı görüş alışverişleriyle başlayan bu diyalogun, bireyler arası ilişkilerde korunacağını ayrıca Türkiye`nin AB katılım sürecine katkı sağlayacağını belirtti. 

Karşılıklı işbirliğinin zor dönemlerde değerinin daha da arttığını ifade eden Szombati, AB`nin Türkiye`nin yanında olmaya kararlı olduğunun altını çizdi. 

 

artuklu haber ajansı-ankara




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —