TBMM Başkanı Cemil Çiçek, "4 bakanla ilgili konu Adalet Bakanlığı`na gelmiş, bildiğim kadarıyla bakanlık da o genelgeye uygun olarak savcılığa iade etti, kesin bilmiyorum ama böyle. Çünkü `yetkimiz yok` dediğine göre Sayın Bakan, onu bakanlıkta tutmayacak, ilgili makama, savcılığa gönderecek, onlar bize gönderecek" dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, katıldığı bir televizyon programında sorularını cevapladı.
"Özel yetkili mahkemelerin kalkması" ile ilgili soru üzerine Çiçek, bu mahkemelerin kalkması gerektiğini söyledi. Çiçek, "Ümit ederiz ki, bir süreden beri yaşadığımız sıkıntılar öbür mahkemelerde çıkmaz. Çünkü artık günümüzde bireysel suçlar bile örgütlü işlenir hale geldi. Bu davalara bakacak olan mahkemelerin de ona göre hazırlığını yapması lazım" diye konuştu.
"Yeniden yargılamaya nasıl bakıyorsunuz?" sorusu üzerine Çiçek, yeniden yargılamanın mevcut kanunlarda da olduğunu belirtti. Karara çıkmış, kesinleşmiş dosyalar açısından "Yeniden yargılama yapılsın" diye talepler olduğunu anımsatan Çiçek, "Hukukta biz düzenlemeyi genel ve eşit düzenleme olarak yaparız. 3. yargı paketinde, `cezanın üst sınırı 5 yıldan aşağı olan suçlarda kişi ceza almışsa, eğer 3 yıl içerisinde bir suç işlemişse bu cezasını çekmiş sayılır` denildi. İnfazlar durduruldu. Burada sizin sevdiğiniz, sevmediğiniz, hatta tepki duyduğunuz adamlar bile bundan çıktı. Basında da `vay falancalar çıktı` diye haber yapıldı. Bu tür düzenlemelerde bazı sıkıntılar da yaşanabilecektir. Kamuoyunun da buna hazır olması lazım" dedi.
Cemil Çiçek, "Önemli davaların bir çoğuna delil kaynağı olan 5 nolu hardisk var. TÜBİTAK`ın bilirkişisinin üzerinde oynandığına ilişkin kararı var. İnsanların sahte delillerle mahkum edildiğine dair bir şüphe uyanıyor mu sizde?" sorusunu yanıtlarken, şöyle konuştu:
"(O rapor TÜBİTAK`a ait değildir) diye ilgili bakanın açıklaması var. Eğer o kararın verilmesinde en belirleyici delil o ise o zaman düşünülebilir ama o delil olmasaydı dahi aynı hüküm verilebilecek idi ise o zaman farklı bir sonuç çıkar. Burada esas olan, ortaya çıkan belgenin, bilginin, iddianın kararın en belirleyici faktörü olduğuna dikkat etmek lazım. Hakim bir davada bir karar vermiş, 5 tane şahit var, bu şahitlerden birisi sonradan `ben doğru söylemedim` dedi. Mahkeme, o öyle söylemiş olabilir ama 4 kişinin söylediği şahadette benim bu hükmü vermeme yeter gibi bir anlayış olursa, bu yeniden yargılama sebebi olmaz. Nedir ne değildir? Süreci beklemek lazım."
Cemil Çiçek, Gölcük Donanma Savcılığı`nın, 5 nolu hardiskin sahte olduğu konusunda soruşturma başlatması ile ilgili soru üzerine, "Bu normaldir. Eğer bu hardiskin düzmece olduğu, montaj yapıldığı, sahte delil olduğu ortaya çıkarsa, bu sahteciliği kim yaptı? Ortada işlenmiş bir suç var demektir. Bunun soruşturulması gerekir" dedi.
"Tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesi" ile ilgili soruyu yanıtlayan Çiçek, 2004`te bu düzenlemeyi yaparken, tutuklamalara sınır getirilmesi gerektiğini kanun koyucu olarak arzu ettiklerini söyledi.
Bunun için bir kısım sınırlamalar getirdiklerini belirten Çiçek, tutuklama bir tedbir olduğu için, mahkemelerin bunu sınırlı uygulaması gerektiğine işaret etti. Çiçek, Meclis`in iradesinin geçmişte de tutukluluğun uzun sürmemesi konusunda olduğunu, ancak uygulamalara sıkıntılar yaşandığını belirterek, şunları kaydetti:
"Biz bir taraftan `10 yıl tutukluluk uzundur` dedik ama öbür taraftan da 10 yıldır tutuklu kalan Hizbullahçılar tahliye edildiğinde, tutukluluk uzun diyenlerin çok önemli bir kısmı da `siz bu kadar cani adamları nasıl tahliye edersiniz` diye kıyamet koptu. Tutukluluğun kısaltılması doğru olabilir. 3. yargı paketinde adli kontrolü getirdik. Yargıya `sen önüne geleni tutuklama, adli kontrolü uygulayabilirsin` dedik. Tutuklama için kuvvetli suç şüphesi lazım. Bu suçu işlediğine dair yüzde 100`e yakın kanaat olması durumunda tutuklama yapılması lazım. Burada biraz hukuki yorum yoluna gitmek lazım. Tutukluluk süresi 5 yıl olarak kabul edildiğinde, `vay falanca adamlar nasıl serbest bırakıldı` diye kimse bağırıp çağırmasın. Bazı kişiler de bundan istifade edecektir."
Cemil Çiçek, "Adalet Bakanlığı`ndan TBMM Başkanlığı`na ulaşan fezleke olup olmadığı ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile görüşmesi" hakkında soru üzerine, Tekin ile görüşmesinin fezlekeler ile ilgili olmadığını söyledi.
HSYK Teklifi konusunda konuşunca, Tekin`in "Meclis Başkanı yalan söylüyor" dediğini ifade eden Çiçek, "Ben de bunun üzerine aradım ve `bu çok ağır bir ifade oldu, ben bir şey söylemedim ki yalan söylemiş olayım` dedim. Onun üzerine `pazartesi günü kahve içmeye geleyim` dedi, ben de `buyurun gelin` dedim. Bu vesileyle geldiği bir konu" dedi.
TBMM Başkanı Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fezleke konusunda hukuk neyi ifade ediyorsa onu ifade etmeye çalıştım. 4 eski bakanla ilgili fezleke bize gelmedi, Adalet Bakanlığı`na gelmiş. Bu ana kadarki uygulamalarda bize gelen dosyalar, bakanlık ve Başbakanlık üzerinden gelmiş. İçtüzük`ün 13. maddesi var. Savcının bugüne kadar direkt göndermesi yok. Sadece Sayıştay`dan ve Danıştay`dan bir dosya gelmiş. Bugüne kadar hep Başbakanlık üzerinden gelmiş ama 2011`de Adalet Bakanlığı savcılıklara genelge gönderiyor, `bu evrakları doğrudan Meclis`e gönderin` diyor. 4 bakanla ilgili konu Adalet Bakanlığı`na gelmiş, bildiğim kadarıyla bakanlık da o genelgeye uygun olarak savcılığa iade etti, kesin bilmiyorum ama böyle. Çünkü `yetkimiz yok` dediğine göre Sayın Bakan, onu bakanlıkta tutmayacak, ilgili makama, savcılığa gönderecek, onlar bize gönderecek.
Adalet Bakanı ile ilgili bize gelen bir dosya oldu. İzmir`de yürütülen bir soruşturma ile ilgili Sayın Bakanın yargıya müdahale ettiği anlamına gelebilecek, görüşme yapmış ilgili savcı ile `tarafsız olun, adil davranın` diye. Başsavcılık önce Adalet Bakanlığı`na göndermiş bakanlık da `siz bunu Meclis`e gönderin` demiş. Dosya Meclis`e geldi, gelirken usul ve hukuki hata yapılarak geldi. Soruşturma gizlidir. Bir bakanla ilgili Meclis soruşturması yolunu açacak bir yazı bize geliyorsa, sadece o bakanla ilgili evrakın bize gönderilmesi lazım. Bize yazı geldi, arkasından 32 klasör dosya geldi. Biz bu dosyaları gizli olduğu için açmadık. 32 tane adamla ilgili bilgileri kamuoyunun bilmemesi gerekiyor. Bu soruşturmalar belki 2 yıl sürecek. Bu soruşturma İzmir`de gizli ama Ankara`ya gelince açık hale gelecek. Bu insanların ticari ve mesleki itibarı, çoluğu, çocuğu var. Biz bu dosyaları açmadık. Gizliliği ihlal ederek ve bunda da Meclis`i aracı kılarak... Bunu gönderiyorsunuz. Yazdığım yazıda, `bu evrakın bize bakanlık, Başbakanlık üzerinden gelmesi lazım` dedim. Ama aksi kanaatte iseniz, bizimle alakası olmayan 32 klasörü göndermek yerine, soruşturma başlatılması istenen bakanla ilgili evrakı gönderin, biz ondan sonra gereğini yapalım."
Çiçek, Meclis Başkanı`nın Meclis soruşturmasını başlatma görevinin olmadığını ifade ederek, "Bize evrak gelir, biz bunu Genel Kurul`un bilgisine sunarız. Genel Kurul`un bilgisine sunulduktan sonra en az 55 milletvekilinin imzası ile Meclis soruşturması açılması yönünde bir önerge verilecek, bu önerge kabul edilirse 15 kişilik bir komisyon kurulacak, soruşturma yapacak. Meclis sonuçta oylamada `evet bunun Yüce Divan`a gitmesi gerekiyor` diyorsa, o iddianame yerine geçiyor ve Anayasa Mahkemesi`ne gidiyor. Konuşanlar, Meclis Başkanı`nın Anayasa`da olmayan kral yetkisi varmış gibi, `Onu getir, bunu götür, şunu niye geciktirdin?...` Böyle bir şey olur mu?" diye konuştu.
Türkiye`de haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk yapıldıysa bunların soruşturulması gerektiğine işaret ederek, "Ama bunu yaparken de hukukun içinde kalınması lazım" dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek,"17 Aralık`tan beri "paralel yapı" olgusu tartışılıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, siyasilerin ve gazetecilerin dinlenmesi ortada. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz, dinlendiğinize dair şüpheniz var mı?" sorusuna; sürecin Türkiye açısından önemli olduğunu belirterek, "İnşallah bundan sağlıklı ve hep beraber çıkarız, Türkiye belli kazanımları elde etmiş olarak çıkar. Bu normal bir durum değil. Bu işler iyi oldu diye kimse söyleyemez. Bunun getirdiği sıkıntıları, zararları, başka türlü şeyleri yaşıyoruz" diye konuştu.
Yaşanan tartışmalardan öncelikle rahatsız olanın yargının kendisi olduğunu, bunu bilerek söylediğini anlatan Çiçek, belli uygulamaların hukuksuz şekilde ve hukuk ihmal edilerek yapılıyor olması, bundan dolayı yargının tümünün tartışılmasından yargı mensuplarının rahatsız olduğunu kaydetti. İş dünyasının tedirgin olduğunu ifade eden Çiçek, şöyle konuştu:
"Belirsiz ortam olduğu düşünülüyor. Bu da ekonomi açısından beraberinde bazı sıkıntılar getirir. Bu şu anlam ifade etmiyor; `ekonomi şöyle olacak, öbür tarafta böyle olacak, yapılmış şunlar, bunlar var, bunlar kalsın mı, gözardı mı edilsin.` . Hayır onu söylemiyorum. Ama Türkiye çok önemli bir dönemeçte, bugüne kadar yaşamadığı bir tartışma yaşıyor. O da şudur; bir demokratik toplumda baskı grupları var; bu sendikalardır, meslek örgütleridir, fiili organizasyonlardır, sosyolojik gruplardır. Bunların elbette siyasette beklentileri, tercihleri vardır. Ama şunu görmemiz lazım, tartışma devletin içinde çıkıyor, devletin dışında değil, devletin yönetiminde çıkıyor bu sıkıntı. Buna bakmak gerekecektir. Doğru olmayan kısmı burasıdır. Bu grupların her birinin devletten, siyasetten, siyaset kurumundan talepleri, beklentileri olur, talepleri karşılanır, karşılanmaz protesto vs yapar. Ama herkes ne yapıyorsa hukukun içinde kalarak yapması lazım.
Bir devlette iki otorite olmaz. Demokratik toplumda hukuk ve hukukun üstünlüğü kavramlarına vurgu yapıyorsak keyfilik olmaz. Kim neyi, nasıl yapacaksa bunun bir çerçevesi vardır, bu kurallara ya yapılması lazım. Anlaşılıyor ki Türkiye`de bir kısım kuralsızlıklar oluyor. Kurallardan istifadeyle, kuralın öngörmediği sonuçlar elde edilmeye çalışılıyor. Bunlara iyi bakmak lazım. Siz kamu görevlisiyseniz devletle sözleşme yapıyorsunuz; ben bana sağlanan statü çerçevesinde, vereceğiniz ücret karşılığında ve oradaki kurallara da riayet ederek görev yapacağım.` Ben senin memurunum, ajanınım. Ajan öbür türlü anlamda değil. Senin koyduğun kurallara göre alt üst ilişkisi içinde hizmet vereceğim, bunun dışına çıktığım anda olmaz. Yani kamuda kim çalışıyorsa; bir siyasi görüşü olabilir, bir kulübe üye olabilir, bir cemaate mensup olabilir, yadırganan hususlar bunlar değil. Bu batı toplumlarında da var. Yadırganan husus, devlete girip devlete hizmet vereceğine başka tarafa hizmet vermektir.
Devleti yönetenler de keyfi hareket edemez, memur hiç hareket edemez. Yani bende çalışıp çünkü maaşını devlet veriyor, ne falanca kulüp ne falanca parti veriyor. Adı üzerinde devletin memurudur, hizmetini devlete verecek, devlet aracılığıyla da devlete hizmet verecek. Bu prensip dışına çıkıldığı anda kavga çıkar. Olan durum da budur. Olayı bir doğru tespit edelim. Kimse şunu diyemez; ben diyelim ki bir sendikanın mensubuyum, `Benim genel müdürümü niye aldın?` Sizin bunları böyle talep etme hakkınız olmaz. Siz bizden hak, özgürlük talep edersiniz, yaptığınız faaliyet alanıyla ilgili mevzuatta sıkıntılar varsa bunların değiştirilmesini istersiniz. İşte, kayıt dışı siyaset dediğim konu budur."
Çiçek, bir süreden beri ifade ettiği "kayıt dışı siyaset" kavramına işaret ederek, "Şu an kayıt dışı siyasetin, kayıt içindeki siyasetle kavgasıdır bu. Yerli yerine tam oturtalım. Türkiye`nin bu sıkıntılardan sağlıklı sonuca varması gerekir. Bunun bedelini toplum, ekonomi, iş dünyası, hepimiz ağır ödüyoruz. Ne oluyoruz diyoruz. Türkiye`nin bir imajı var, bu imajını sıkıntıya sokuyoruz. Kim Türkiye`de neyi yapacaksa kayıt içinde yapması lazım. Davulu benim boğazıma takacak, çomak sende, onun dediği havayı çalacaksınız...Toplumun karşısına biz çıkıyoruz, ` bunu niye, neden yaptın? Vallahi billahi ben yapmadım, arkamdaki yaptı` diyeceksek; bu çok sağlıklı siyasi yapı oluşturmaz. Tartışmalardan demokrasimiz adına inşallah sağlıklı sonuç çıkarırız" dedi.
Türkiye`nin bir daha bunları yaşamaması için 3 konunun şeffaf, açık, aleni, kimin kim olduğunun belli olması gerektiğini ifade eden Çiçek, bunları şöyle aktardı:
"Bunlardan biri ekonomideki kayıt dışılığın bitmesi lazım. Buna çok vurgu yapılır, epey de düzenleme yapıldı ama halen ekonominin üçte birine yakını kayıt dışıdır. Bu kayıt dışılık hakka, hukuka, kanuna, nizama uygun iş yapan insanlar bakımından haksız rekabet sebebidir.
İkincisi Türkiye`de siyasetin çok önemli bölümü kayıtdışıdır. Siyasette İki türlü kayıtdışılık var; biri anayasal görevi siyaset olmadığı halde, siyaset yapan kurumlar oldu, bugün de var, az veya çok zaman zaman bunların yansımaları görülüyor. Yargı siyasetin enstrümanı olamaz, adaletin enstrümanıdır. Siyaset yapacak görevini bırakır partiye girer, parti kurar. Ama `ben hem savcı, hakim, asker olacağım ve buna rağmen siyaset yapacağım.` Buna mevzuatımız imkan vermiyor. Bazı meslekler, zaten hareket alanı kısıtlıdır, yaptığı işin gereği...Kural değişene kadar buna uymak zorundasınız. Kayıt dışı siyaset, Türkiye`ye çok ağır bedeller ödetti. Darbe ve muhtıraların aslı nedir; `siyaset bu işi yapamadı, ben yapacağım.` O yapamadıysa, öbür parti yapar. Şu anda ekonomik durum nedeniyle Yunanistan`da, İspanya`da protestolar olmuyor mu? Ama kimsenin aklına demokrasiyi, partileri bir tarafa bırakılım, başka türlü yöntemlerle, kayıt dışı siyaseti manevra ve kurallarıyla ülkeyi yönetelim demiyor kimse. Anayasal kurumlar mutlaka kendi yetki sınırları içinde kalmalıdır. İkincisi Türkiye`de de herkes kendi işini yapmalıdır. Siyaset yapacaklar varsa o da aleni olmalıdır.
Seçime 28 parti girecek ve birbirlerine ne isterlerse söyleyecek. Bunlar kayıt içindeki siyasettir. Ama öbür tarafta yeri geldi bakan tayin eden, yeri geldi hükümet kurduran, yeri gelip mebus transferi yapan iş dünyası, iş dünyasının önde gelenleri, iş dünyasının önemli kurumları...Bu kurumları görevi bu değil. Bunlar çok ilkel yöntemlerdir ve gelişmiş demo bunlar olmaz. Bunu yapacaksa aleni yapar; kimin kim olduğu belli olur. Geldiğimiz noktada kayıt dışı siyaset ve kayıt içi siyasetin çatışma alanıdır. Herkesin kayıt içine girmesi lazım. Bu işi bu ölçüde kabul etmediğimiz takdirde, bugün falanca filanca çatışması deriz, ondan sonra başka şey deriz. Bunların hepsinden de başkaları istifade eder. İnanıyorum ki bu tartışma içinde olanların önemli kısmı rahatsızdır çünkü ülkeye zarar verdiği ortadadır."
Çiçek, üçüncü unsurun da "kayıt dışı din" olduğunu, bunun ilahiyatçıların meselesi olduğu için girmeyeceğini belirterek, Osmanlı döneminde her türlü fikir, düşünsel inançta sosyal gruplar olduğunu hatırlattı. "Bunlar her istediğini yapabiliyor muydu? Herkes istediği yerde dergah açabiliyor muydu, herkes istediği yerde ben şöyle tarikat kuruyorum deme imkanı var mıydı? Bu alan bu kadar layüsel miydi, bu kadar ucu açık mıdır? Çok değerli tarihçilerimiz, ilahiyatçılarımız var. Gelsinler, `Osmanlı`da tarikatlar, cemaatler şöyleydi, devletin bunlara bakışı şöyle` bilelim de neye evet, neye hayır diyeceğimize de karar verelim" diyen Çiçek, ortada kaos yaşandığını vurguladı.
Kayıt dışılığın getirdiği başka tür sıkıntılar olduğunu, bunların giderek holdingleştiğini, şirketleştiğini, ekonomik ve ticari faaliyette bulunduğunu anlatan Çiçek, "Bulunsun, bulunmasın ben o kısmına karışmıyorum. Niye bulunuyorlar da demiyorum. Ama bunlar kim, nedir, ne değildir tam bilinmeyince, güven esasına dayalı sonra bakıyorsunuz karşınızda filanca yerde yolsuzluk, toplanan paralar gitti. Bunun hesabını siyasetçiler veriyor. Toplanan bir kısım şeylerle ilgili olarak Almanya`da başka yerde kurulan şirketlerle ilgili halen sıkıntılar yaşamıyor muyuz? Kurallara uygun işler yapılmadığı zaman çok büyük huk, sosyal, siyasi sorunlar yaşıyoruz" diye konuştu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin`in Fethullah Gülen`e dönme çağrısı konusunda ne söyleyeceği sorusuna Çiçek, "Bir ülkenin vatandaşı, velev ki suç işlemiş olsa bile burası onların da vatanıdır. Birilerine gelip gelmemesi noktasında bu türlü çağrılara ihtiyaç var mıdır yok mudur, onu bilemem ama gelmesine hiçbir engel yok. Belki bu çağrıyı en evvel yapanlardan biriyim" dedi.
Çiçek, "dönmesi açısından mı?" sorusuna, 2004 yılına kadar Gülen hakkında bazı soruşturmalar bulunduğunu, gidiş sebebinin de 28 Şubat sonrasının ortaya çıkardığı bir kısım sıkıntılar olduğunu belirterek, kendisinin Adalet Bakanı iken o davaların neticelendiğini hatırlattı. Çiçek, "Bildiğim kadarıyla hiçbir hukuki engel yoktu. Ben de o zaman dedim ki dönmesi için hiçbir engel yok" derken, "hala aynı durum geçerli mi?" sorusuna, "Tabiatıyla...Bırakın hukuk engeli. Hukuk engel olsa bile bir ülkenin insanı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğini taşıyorsa, o her halükarda gelebilir, gelmesine hiçbir engel yoktur. Gelir, yanlış bir şey yapıyorsa bir kişi...Bu şey için söylemiyorum, gelir burada hukuk ne diyorsa onun gereğini yapar. Zaten bu tür problem yoksa gelmesi için hiçbir engel, sebep yok. Gelir, gelmez, niye gelmez, neden gelir. Bu tamamen farklı bir konu. Bu ilk defa oluyor değil. Geçtiğimiz zaman diliminde Başbakan da yaptı. Bu çağrı ilk defa yapılıyor degil. Türkiye`ye dönmesi için hiçbir hukuki engel yok. Geri kalan kendi bileceği iştir kişinin" karşılığını verdi.
Çiçek, "Tecrübeli bir siyasetçi olarak seçimlerden önce bir provokasyon olasılığını nasıl görüyorsunuz?" sorusuna, "Durup dururken karpuz kabuğu düşürmenin anlamı yok başkalarının aklına. Yapılan şiddeti hiçbir şekilde tasvip etmek mümkün değil, hele hele siyasi partilere yapılması katmerli tepki gösterilmesi gereken husustur. Silahı saldırılar asla tasvip edilemez. Hepimiz ortak tavır içine olmalıyız, burada da mutabakat var" cevabını verdi.
CHP istanbul Milletvekili Umut Oran`ın soru önergesine ilişkin gelişmeye de işaret eden Çiçek, "Herkes siyaset kurumu, siyaset yapanlarla ilgili işlem yapacaksa biraz daha dikkatli olması lazım. Milletvekiliyse yaptığı faaliyeti kısıtlayacak, görevini layıkıyla yerine getirmesini engelleyecek davranışlardan, kararlardan; şunlardan bunlardan kaçınması gerekir. Hukuku iyi bilmeleri ve bunu nezaket çerçevesinde uygulamaları, hassasiyet göstermeleri gerekir. `Sehven oldu` diye açıklamalar oldu. Bir daha da sehven kimse bir şey yapmasın. Millet adına görev yapıyoruz, yanlışımız doğrumuz milletin gözü önündedir, bunları değerlendirecektir. Bir kısım yasaları uygulayanlar da o yasaları eğer milletvekillerini de içine alacak şekilde uygulayacaklarsa, siyaset hukukunu, milletvekilinin hukukunu, Anayasa, İçtüzüğü iyi bilerek yapması lazım. Siyaset alanının rahatsız edilmemesi gerekir" diye konuştu.
ARTUKLU HABER AJANSI-ANKARA
06.02.2014