Tarih: 17.03.2014 13:20
TÜRKİYE`NİN ZİYARET EDİLMESİ GEREKEN 20 GERÇEKÜSTÜ MEKANI
Türkiye’de Ölmeden Önce Ziyaret Etmeniz Gereken 20 Gerçeküstü Mekan
Bu harika mekanların bazılarını ziyaret etmiş olabilirsiniz. Fakat ülkemizde seçtiklerimiz dışında binlerce gezilip görülesi yerler var. Bu mekanların hepsini şuan için sizlerle buluşturamadığımız için affınıza sığınıyoruz.
1- Sümela Manastırı, Trabzon
Sümela Manastırı, Trabzon ili, Maçka ilçesi, Altındere köyü sınırları içerisinde yer alır. Deniz seviyesinden 1.150 m yükseklikteki eski Yunan Ortodoks manastır ve kilise kompleksinin tam adıPanagia Sumela veya Theotokos Sumeladır.
Karadeniz Rumları arasında anlatılan bir efsaneye göre Atinalı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryem`in bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela`nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon`a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlardır.
Fotoğraf: Mustafa Tayar
2. İshak Paşa Sarayı,Ağrı
Doğubeyazıt İlçesi`nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu`nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi 1784`tür.
Fotoğraf: Mehmet Bönce
3. Nemrut Dağı, Kahta, Adıyaman
Dünyanın sekizinci harikası Nemrut, Yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer almaktadır.
Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gün doğumu ve gün batımını seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekmektedir. Her yıl binlerce insan gün doğumu ve gün batımını seyretmek için Nemrut Dağına gelmektedir.
Fotoğraf:Peerakit Jirachetthakun
4. Karagöl, Artvin
Artvin ili sınırları içinde yer alan Karagöl 368 ha. alana sahip olup, 14.08.2002 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca Tabiat parkı olarak ilan edilmiştir.
Karagöl, bir heyelan gölüdür ve 19.yüzyıl başlarında, bugünkü “Klaskur (Aralık) Yaylası”nın yakınlarındaki bir tepenin heyelan sonucu Klaskur (Aralık) Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuştur.
Aralık köyü’nde tarihi eski taşköprü bulunmaktadır. Aralık, Atanoğlu ve Karşıköy köyleri sınırları içerisindeki gölü kuş bakışı gören ve yaz aylarında kullanılan Heba ve Aralık-Atanoğlu Yaylaları yer almaktadır. Göl, erozyon nedeniyle dolma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Fotoğraf: Ahmet Yapan
5. Pamukkale, Denizli
Pamukkale çevresindeki sıcak termal suların kaynağı bölgedeki fay hatları ve jeolojik olaylardır. Bölgede 35-100 derece aralığında sıcaklıklara sahip 17 adet sıcak su alanı yer almaktadır. Pamukkale kaynağı çok eski çağlardan hatta antik devirlerden beri kullanılmaktadır. Kaynaktan çıkan termal su 320 metre civarındaki bir mesafeyi kat ederek traverten başına gelir. Buradan da traverten katmanlarına dökülerek 240-300 metre kadar yol kat etmektedir.
Buradaki kat kat görünümü oluşturan kimyasal tepkimeler dizisinde çökelen kalsiyum karbonat başlangıçta jel halinde bir yapıdadır. Zamanla sertleşen bu jelimsi yapı, traverten halini almakta ve pek çok turistin ilgisini çekmektedir.
Fotoğraf: Ahmet Şahin
6. Kümbet Yaylası, Giresun
Kümbet Yaylası, Doğu Karadeniz bölgesinde, 1640 metre rakımlı yayla doğu karadenizin en meşhur ve turistik yaylalarındandır.
Giresun`un 52 km güneyinde Dereli ilçe sınırlarındadır. Dereli ilçesine kadar 30 km yol asfalt, Dereli-Kümbet Yaylası arası 22 km yeni asfalt yol olup, yaz aylarında dolmuşlarla gidilebilir. Kümbet yayla gezisi gidiş İkisu, dönüş Güdül üzerinden yapılırsa, çok güzel manzaralar görülebilir. Yine Şebinkarahisar yoluyla da Sivas ve İç anadolu`dan gidilebilir.
Yaylada alt yapı hizmetleri tamamlanmıştır.Turistik 5 yıldızlı Otel kompleksi, PTT acentesi, sağlık ocağı, bakkal, kasap, manav, et lokantası, fırın, kır kahvesi ve oto tamircisi hizmet vermektedir. Aymaç Tepesi, Şahİsmail Düzü, Melikli Obası, Şıh Obası Yavuzkemal gibi çok sayıda yayladan oluşan Kümbet Yaylaları kamp ve piknik alanı olarak rağbet görmektedir.
Fotoğraf: Ahmet Yapan
7. Erciyes Dağı, Kayseri
Erciyes Dağı, 3.917 m. yüksekliği, bulutları delen zirvesi, tepesinden eksik olmayan karı ve insana ilahî duygular veren azametiyle, Kayseri’nin sembolüdür.
Sönmüş bir “küme volkan” olan dağdaki volkanik patlamaların 30 milyon yıl önce başladığı, Erciyes`ten çıkan küllerin rüzgârla kilometrelerce uzaklara taşınarak, Hasan Dağı ile birlikte, Kapadokya bölgesindeki peri bacalarını oluşturduğu düşünülmektedir. Yüksek kısımları her mevsim karla kaplı olan Erciyes’in kuzeyinde bir kilometre uzunluğunda dağ buzulu vardır. Ayrıca dağın doruğunda bulunan, Bizans rahiplerinin inzivaya çekildiği mağaralar, kötü hava şartlarında dağcılar için sığınak olmaktadır.
Dağcılık ve kış sporlarında Türkiye’nin belli başlı merkezlerinden olan Erciyes, Kayseri’nin 30 km. güneyinde yer alır. Erciyes kayak pisti dünyanın en iyi kayak pistlerindendir.
Fotoğraf: Murat Atçı
8. Xanthos Antik Kenti, Antalya - Muğla
Fethiye-Kas karayolu üzerinde Fethiye`ye 46 km. uzaklıktaki Kınık Köyü`nde yer alır. Şehir, Xanthos nehri (bugün Esen Çayı) kenarındaki ovaya hakim iki tepe üzerinde kurulmuştur. İlki Esen Çayı`nın kenarından sarpça bir kayalık seklinde yükselen surla çevrili Likya akropolü; ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve geniş olan Roma akropolüdür.
Xanthos kenti, birçok önemli özelliklerinin yanında tarihi en çok acılarla dolu kent olarak bilinir. Tarihçiler, kentin birçok kez yerle bir olduğunu veya yandığını fakat yeni şehrin küller arasından yeniden yeşerdigini yazarlar.
Likya`nın başkenti olan Kanthos`un adı, Likya yazısı ile yazılmış kitabelerde ARNNA olarak geçer. Homeros, Sarpedon yönetimindeki Xanthos`luların Troya savaşlarına katıldıklarını yazar ki bu olay şehrin en eski yazılı tarihine işaret eder. Şehir, M.Ö. 546`da Pers kumandanı Harpagos tarafından kuşatılır. Xanthos`luların kahramanca karşı koyup direnmelerine rağmen çaresiz duruma düştüklerinde, kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe vererek insansız ve harap bir şehri Harpagos`a bırakırlar, bu toplu intihardan o sırada şehirde bulunmayan 80 aile kurtulur ki şehirlerini yeni gelen göçmenlerle yeniden kurarlar.
Fotoğraf: İbrahim Barun
9. Mardin
Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir.
Mardin`de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergahında olup, 5 han ve kervansaray mevcuttur.
Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya`nın en eski şehirlerinden biridir.
M.Ö.4500` den başlayarak Arami Süryani Arami/Süryani Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitanniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Fotoğraf: Erkam Uğur
10. Kapadokya, Nevşehir
Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.
İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler`in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu`nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.
11. Ölüdeniz, Fethiye, Muğla
Ölüdeniz, Muğla ilinin Fethiye ilçesine bağlı bir beldedir. Ölüdeniz kumsalı yüzde seksen iki oyla 2006 yılında dünyanın en güzel kumsalı seçilmiştir.
Belde, turizm açısından oldukça gelişmiştir. Likyalılarda ışık ve güneş diyarı, Ortaçağ`da "Uzak Diyar" olarak tanınır, Anadolu`nun güneybatısında yer alan Teke Yarımadası`da bulunur. Türkiye`de bulunan deniz kulağı (lagün) oluşumlarından biridir.
Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl niteliğindedir. En fırtınalı günlerde Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz`de sadece çırpıntılar meydana gelir.
Ancak durgun gibi gözüken Ölüdeniz, gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen her gün yenilemektedir. Bunlardan ilki, Ölüdeniz`de mevcut yoğun kaynak suyu çıkışları, dipte içeriden açık denize doğru bir akıntı yaratmaktadır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açık denizden içeriye ve dışarıya devamlı bir sirkülasyon oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile iki-üç günde bir deniz ortalama yarım metre yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu giriş ve çıkışı sağlamaktadır.
Fotoğraf: Mehmet Ali Dikiciaşık
12. Pokut Yaylası, Çamlıhemşin, Rize
Pokut, Çamlıhemşin in üstünde, 2100 metre yükseklikte Hemşin yaylasıdır. Palovit ana vadisine bakıyor.. Geniş çam ormanlarıyla kuşatılmış Pokut, doğa yürüyüşçülerin ve fotoğraf severlerin vazgeçemedikleri bir yerdir. Pokut`un evleri yüz-yüzelli yıllık geçmişe sahip. Yontma taşlardan ocak kısmı ve onun üzerindeki ahşap yapısı ve çatısını örten sacları, ile insana güven duygusu veren bu evler 2-3 odası, mutfağı ve maran denilen yiyecek ambarından oluşuyor. Özgün mimariye sahip bu evler Pokut un güzelliğine güzellik katıyorlar.
Fotoğraf: Funda Özcan
13. Ballıca Mağarası, Tokat
Ziyarete açılan 8 salonu 680 m. uzunluğunda ve 95 m. yüksekliğinde olan Ballıca Mağarası, dünyanın en büyük ve en görkemli mağaralarından biri. Bu doğa harikası, henüz ziyarete açılmayan ve keşfedilmemiş bölümleri ile gizemini korumayı sürdürüyor.
Ballıca Mağarası`ndaki oluşumları izlemek, doğal bir müzeyi gezmek gibi. Yaşı yaklaşık 3.4 milyon yıl olarak tespit edilen Ballıca Mağarası, şimdiye kadar tespit edilen tüm mağara oluşumlarına sahip olmanın yanı sıra, özgün Soğan Sarkıtları ile de uluslararası önem taşıyor. Mağaranın ziyarete açılan bölümlerinde dolaşmak, her adımda hayrete düşüren, heyecan veren gizemli bir yolculuğa çıkmak gibi.
Fotoğraf: Tuna Özata
14. Halfeti, Şanlıurfa
2002 yılı itibariyle Halfeti ilçesi, Birecik barajının su tutmasıyla, ilçenin 45` nün en verimli tarım alanları su altında kalmış ve tek geçim kaynağı çiftçilik, yok olmuştur. Bu nedenle halkın büyük bölümü göç etmek zorunda kalmıştır. Bölge coğrafi özelliklerinden dolayı (kaya ve bozkır ekosistemi) sanayileşmeye uygunda değildir. Barajın su tutmasıyla beraber, su dışında kalan Rum Mimarisi Taş Evlerin görünümü ile bir sahil kentine bürünen Halfeti, turizmcilerin ilgisini çekmeye başlamıştır.
Fotoğraf: Aylin Erözcan
15. Hasankeyf, Batman
Hasankeyf’in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. Ancak şehir ve etrafındaki binlerce mağara insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini gösteriyor. Hasankeyf, insanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Mezapotamya bölgesinde yer almaktadır. Hem içinden Dicle nehrinin akıp gitmesi, korunmaya müsait coğrafi yapısı, mesken olarak kullanılan binlerce mağarası hep dikkatleri çekmiş ve çağlar boyunca stratejik önemini korumuştur. Yekpare taştan meydana gelen kalesi nedeniyle “Hısn Keyfa” adını almıştır.
Fotoğraf: Zeynep Uğurdağ
16. Yerebatan Sarnıcı, İstanbul
Tarihî Yarımada`nın ortasında bulunan Yerebatan Sarnıcı, M.S 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray`ın su ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmıştır. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı halk tarafından Yerebatan Sarayı olarak da anılmaktadır. Yabancı kaynaklarda geçen Basilika (Basilica) isminin ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası`ndan geldiği rivayet edilir.
Yerebatan Sarnıcı 9.800 m2`lik bir alanı kapsayan dev bir yapıdır. Burada her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Belirli aralıklarla dikilen bu sütunlar, her sırada 28 tane olmak üzere 12 sıra meydana getirirler. Suyun içerisinde yükselen bu sütunlar uçsuz bucaksız bir ormanı hatırlamakta ve ziyaretçiyi sarnıca girer girmez etkilemektedir.
17. Akdamar Kilisesi, Van
Akdamar Adasındaki Surp Haç kilisesi, Kudüs`ten İran`a kaçırıldıktan sonra 7. yüzyılda Vanyöresine getirildiği rivayet edilen Hakiki Haç`ın bir parçasını barındırmak maksadıyla Kral I. Gagik`in emriyle 915-921 yıllarında Mimar Manuel tarafından inşa edilmiştir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise, mimari açıdan Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında sayılır. Kızıl andezit taşından inşa edilmiş olan kilisenin dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenmiş zengin bitki ve hayvan motifleriyle ve İncil`den alınma sahnelerle bezenmiştir.
Kilisenin kuzeydoğusundaki şapel 1296-1336 tarihlerinde, batısındaki jamadun (cemaat evi) 1793 tarihinde, güneyindeki çan kulesi 18. yüzyıl sonlarında ilave edilmiştir. Kuzeyindeki şapelin ise tarihi bilinmemektedir.
Onyıllar boyunca bakımsız olarak kalan kilise 2005-2007 döneminde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde 1.5 milyon dolar harcanarak restore edilmiştir.
Fotoğraf: Coolbiere A.
18. Uzungöl, Trabzon
Uzungöl, Trabzon`un Çaykara ilçesine bağlı turistik bir beldedir.Sık ormanları ve doğal güzelliği ile iç ve dış turistleri cezbetmektedir. Adını kıyısında bulunduğu gölden alır. Bu göl yamaçlardan düşen kayaların, Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuştur.
Türkiye`nin yağmur ormanlarının bulunduğu, Soğanlı ve Kaçkar Sıradağları`nın birleşim yerinde bulunmaktadır. Bu bölge aynı zamanda yerkürenin ılıman bölgede bulunan en yaşlı ormanlarına evsahipliği yapmaktadır. Bol yağış ve nisbi ılıman iklimi sayesinde yılın her mevsimide yeşildir. Demirkapı ve Soğanlı dağlarında tesbit edilmiş 60`tan fazla endemik bitki bulunmaktadır. Yabanıl hayvan hayatı açısından da zengin bir çevre içerir. Bu hayvanlardan, bozayı, karaca, vaşak, dağkeçisi türleri bulunmaktadır.Uzungöl Doğal Sit Alanı, Özel Koruma Çevresi ve Tabiat Parkı gibi koruma statülerine sahiptir.
Fotoğraf: Şaban Kama
19. Myra Antik Kenti, Antalya
Finike ile Kaş arasında ,Finike`ye 25, Kaş`a 48 km. uzaklıktadır. Eski çağ Likya`sının en önemli 5 Kentinden birisi olup kuruluşu M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanır. Eskiden bir kıyı kenti iken Demre çayının getirdiği alüvyonlar sonucu günümüzde denizden biraz içeride kalmıştır.
Kaya Mezarları,Tiyatro ve St.Nicholas Kilisesi varlığını günümüze kadar sürdürebilmiş yapılardan bazılarıdır.
Fotağraf: Ferzan Uğurdağ
20. Cumalıkızık Köyü, Bursa
Bir vakıf köyü olarak 1300`lü yıllarda kurulan köyde, tarihi doku çok iyi korunmuştur ve Osmanlı erken döneminin kırsal kesim sivil mimari örnekleri günümüze ulaşmayı başarmıştır. Bu özelliği nedeniyle çok ilgi çeken ve ziyaret edilen bir yerleşim yeri olmuştur. Sık sık tarihsel filmlere mekan olmaktadır.
Uludağ etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerindeki köylülerin eskiden Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir. Bir başka söylence de, Osman Bey`in köyün kurulduğu günün cuma günü olması sebebiyle bu köye "Cumalıkızık" adını vermiş olduğudur.
Köy meydanında köy geçmişine ait eşyaların sergilendiği bir de müze (Cumalıkızık Etnografya Müzesi) bulunur. Köyde, Haziran ayında "Ahududu Şenliği" yapılmaktadır. Ünlü "Cumalıkızık evleri" moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılır, genelde üç katlıdır. Üst katlardaki pencereler kafesli veya cumbalıdır. Ana giriş kapılarındaki kulplar ve tokmaklar dövme demirden yapılır. Evler sarı, beyaz, mavi, mor renklere boyalıdır. Evlerin arasında kaldırımsız, taş döşeli, çok dar sokaklar bulunur.
kaynak:onedio
Fotoğraf: Recep Eral
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —