KudusTV ana haber bültenine bağlanan Mardin Merkezli Düşünce Kuruluşu USTAD Başkanı Ahmet Akgül, Bosna-Hersek’te yaşanan olayları değerlendirdi.
Malumunuz bundan 20 yıl önce tıpkı bugünlerde Suriye’de yaşanan insanlık trajedisinin bir benzeri de Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’da yaşanmıştı
Bu trajedide Çanakkale şehitlerine yakın sayıda Müslüman şehit edildi.
BM`nin ve Hıristiyan Avrupa’nın gözü önünde, hatta onların göz yummasıyla, hatta göz kırpmasıyla Sırp ve Hırvat katilleri tarafından çok acı bir kıyım yaşatıldı.
O günleri yaşayanlarımız bilirler. Orada bu trajedi yaşanırken, Türkiye’de tecavüz edilen onbinlerce Boşnak Müslüman kadının çocuklarını doğurmalı mı doğurmamalı mı türünden tartışmalarla günümüzü geçirdik durduk ve hiçbir şey yapamadık.
DAYTON ANTLAŞMASININ GETİRDİKLERİ?
Nihayetinde yeterli kıyım yapıldığına inanan derin Avrupa, 14 Aralık 1995`te Dayton Antlaşması imzalandı. İlk bakışta Müslüman Bosna-Herseklilere nefes aldıracakmış gibi görünen bu antlaşma aslında Avrupadaki son Müslümanların sonu demekti.
Bildiğimiz gibi eski Yugoslavya sonrası Sırbistan ve Hırvatistan adı altında ayrı bağımsız 2 devlet kuruldu
Hemen ardından Kosova ve Karadağ da bağımsızlıklarına kavuştu.
Ama Bosna Hersek`in nüfusunun çoğunluğu Müslüman Boşnak olmasına rağmen içinde Sırpve Hırvat azınlıklar var gerekçesi ile Müslüman bir devletin kuruluşuna izin verilmedi.
Dayton anlaşması ile yürütülmesi mümkün olmayan üçlü devlet yapısı ortaya çıkartılarak gelecekte Müslüman Boşnak nüfusun asimile edilmesi hedeflendi.
OLAYLARIN ASIL SEBEBİ?
Her ne kadar yaşanan son şiddet olaylarının ekonomik sıkıntılardan ve ülkedeki işsizliğin yüzde 50’lere yaklaşmasından kaynaklanıyor gibi görünsede aslında doku uyuşmazlığı olan bir çok etnik toplumu birarada tutmaya çalışan dayton antlaşmasının bir eseridir.
Bosna-Hersek; topraklarının yüzde 49`u Sırp Cumhuriyeti ve yüzde 51`i Boşnak-Hırvat federasyonu olmak üzere iki bölümden oluşuyor.
Her bölümde 10 kanton var ve her kantonun ayrı meclis, ayrı başkan bulunuyor.
Her biri dönüşümlü olarak 8 ayda bir başkanlık görevini üstlenen Hırvat, Sırp ve Boşnak olmak üzere 3 devlet başkanı bulunuyor.
Bütün bunların üzerinde cumhurbaşkanı dâhil her yöneticiyi görevden alma yetkisi bulunan uluslararası toplumun barış gözlemcisi olarak tayin ettiği yüksek temsilci var ki, bu da ayrı bir komedi.
Yapısı 3 başbakan, 13 hükümet, 10 kanton, 16 ayrı parlamento, 100`ü aşkın bakan ile oldukça karmaşık ve karar süreçleri 3 etnik grubun onayına bağlı olan yönetimde bir karar almak çok zür
Bu hususun düzeltilmesi Hırvatlar ve Sırpların ülkede söz haklarının azalacağı gerekçesi ile Avrupa tarafından ertelenmekte.
Batı Ortadoğu’nun göbeğinde benzer karmaşayı Filistin ve Lübnan’da uygulamıştı.
Şimdilerde Suriye’de uzun yıllar sönmeyecek benzer bir çalışma içerisine girmiş durumdalar.
Geçmişte Bosna-Hersek için uygulanan sitemde bu olmuştur.
Bu anlaşma 20 sene içinde problemleri biriktirerek bu günlere gelmiş ve bu gün patlamıştır.
Bosna-Hersek’te 40’ya yakın kantonda şiddet, yağma-yakma olayları acınası bir durum almıştır.
TÜRKİYE’NİN TUTUMU?
Türkiye geçmişte sessiz ve malayani ilerle meşgul edilen bir ülke değildir.
Türkiye dünya Müslümanlarının ses ve kulağı olmaya çalışan bir ülkedir artık.
Bu yüzden yeni katliamları, yeni tecavüzleri oturduğu yerde yorumlayan, halkını bu şekilde oyalayan bir Türkiye yerine olayalara duyarlı bir dış politika izleyen bu ülkenin Boşnaklara Dış işleri bakanı sayın Davutoğlu’nun ziyaretiyle “yanınızdayız ve sizinleyiz” mesajı vermesi anlamlı olmuştur.
Yeterlimi? Elbette değil.
MEDYANIN TUTUMU?
Ne acıdır ki, olayların patlak verdiği günden kaç gün geçmesine rağmen Türk basını konuyu yeterince işlememiştir.
NE YAPMALI?
Basınıyla, dışişleri ile, TİKASı ile Yatırımcısı ile Türkiye, Avrupa’daki son Müslüman kalesine maddi ve manevi desteklerini sağlamalıdır.
ARTUKLU HABER AJANSI