SULTAN VAHDETTİN'İN ÇOK GİZLİ KURTULUŞ PLANLARI
“Bir padişah kendi devletine ihanet eder mi?”, “Bir padişahın kendi ülkesini satması düşünülebilir mi?” gibi mantıksal çıkarımlardan yola çıkan kimi yazarlar, Vahdettin’in asla bir ihanet içerisinde olmadığı gibi, hatta milli mücadeleyi bile gizlice onun başlattığını öne sürüyorlar.
Yazar Tayfun Çavuşoğlu, sadece devletinin başkenti İstanbul değil, ülkesinin kalan topraklarının neredeyse yarısı Fransız-İngiliz-İtalyan-Yunan işgali altındaki son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin’in, “gizli kurtuluş” planlarını anlatıyor:
Padişahın gizlice hazırladığı projeler, gizlice imzaladığı anlaşmalar ışığında, memleketi nasıl aydınlığa çıkarmayı düşündüğünü, bu müthiş planlarının akıbetinin ne olduğunu biliyor musunuz?
Aslına bakılacak olursa ve mantıksal açıdan yaklaşıldığında; evet, bir padişahın kendi ülkesini, üstelik can düşmanı olan İngiliz emperyalizmine, kendi elleriyle teslim etmesi mantıklı bir davranış olmaz.
Ama tarihçi Sinan Meydan’ın da altını çizerek işaret ettiği üzere, Vahdettin’in kafasında “İngilizlere sığınmak dışında” başka HİÇBİR kurtuluş seçeneği olmadığına göre, “İngilizcilik” konusunda sınır tanımamasının şaşılacak bir yönü yoktur.
Vahdettin, İngilizlerin güvencesini almak, kendi tacını, kendi tahtını ve kendi sarayını koruyabilmek için İngilizlere akıl almaz bir teklif yapmıştır.
İngilizleri bile şaşırtan bu teklifle Sultan Vahdettin, Türkiye’nin bütün yönetimini 15 yıllığına İngiltere’ye bırakmak istemiştir.
Sadrazam Damat Ferit, Padişah Vahdettin’le birlikte hazırladığı bir projeyi, 30 Mart 1919’da İngiliz Yüksek Komiseri’ne sunmuştur.
Kulaklarınıza inanamayacaksınız; işte, çarpıtılmış tarih yazarlarınca “Büyük vatan dostu” ilan edilen Vahdettin’in, Sadrazam Damat Ferit aracılığıyla İngiltere’ye sunduğu teklif:
“İngiltere, Avrupa ve Asya’da, gerek doğrudan doğruya Sultanın hâkimiyeti altında bulunan, Türkçe konuşan ve gerekse özerklikten faydalanan vilayetlerde, Türkiye’nin ecnebilere karşı bağımsızlığını ve memleket içinde sessizliği temin etmek için gerekli gördüğü yerleri 15 yıl süreyle işgal edecektir...
İngiltere, dostluk hisleriyle duygulanarak Osmanlı bakanlıklarında gerekli gördüğü yerlere, İngiliz müsteşarlarının Sultan tarafından tayinlerine izin verecektir.
Bundan başka İngiltere Hükümeti, her vilayete birer İngiliz Başkonsolosu tayin edecek ve bu konsoloslar 15 yıl süreyle vali yanında müşavirlik görevi yapacaklar.
Vilayet, Belediye Meclisleri seçimleri ve parlamento üyelerinin seçimi İngiliz konsoloslarının kontrolü altında yapılacaktır.
İngiltere hem başkent İstanbul’da, hem vilayetlerde maliyeyi çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacaktır.
Anayasa, Doğu halkının siyasi anlayışına ve yeteneklerine uygun olarak sadeleştirilecektir.”
İngiltere, gerekli gördüğü yerleri 15 yıllığına işgal edebilecek, Her il’de görevlendirilecek birer İngiliz konsolosu 15 yıl süreyle valilere müşavirlik yapacak, Türkiye’deki seçimleri İngilizler kontrol edecek… İngiltere, Türk maliyesini çok sıkı kontrol etme hakkına sahip olacak.. vs vs..
Vahdettin’i Kurtuluş Savaşı’nın asıl mimarı, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’da görevlendirip, para-silah ve subaylar göndererek desteklemek suretiyle milli mücadeleyi asıl kazanan kumandan ilan edenlere, “Padişahın 30 Mart 1919 tarihinde Sadrazam Damat Ferit aracılığıyla İngilizlere sunduğu bu onursuzca teklifi nasıl açıklayacaksınız?” diye sormayacak mıyız?
Üstelik Vahdettin, bunu İngilizlerin zoruyla, baskısıyla değil, kendi aklıyla ve iradesiyle hareket ederek, bilerek-isteyerek ülkesini 15 yıllığına İngilizlere vermek istemiştir.
Halbuki, İngilizler söz verseler bile, sözlerinde durmadıkları o günlerde de bilinen bir gerçektir.
Çok taze bir örnek olarak, Kıbrıs adasını 2. Abdülhamit’ten kiralayan İngilizlerin, adayı vakti gelince Türkiye’ye iade etmek yerine ilhak etmelerinin, sonra da Kıbrıs’ı Yunanistan’a vermeyi vaat etmelerinin üzerinden sadece birkaç yıl geçmiştir.
Vahidettin ve damat Ferit bunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Bile bile, İngilizlerin talep etmeye cesaret bile edemedikleri tam teslimiyet projesini, kendi elleriyle İngilizlere sunuyorlar.
Vahdettin’in GİZLİ kurtuluş planları bundan ibarettir. Kendi hükümet üyelerinden bile gizli tuttukları İngiltere’ye teslimiyet planları, tek kurtuluş planıdır. İngilizlere yaltaklanacaklar, zaman geçecek, İngilizlerin hıncı da azalacak, karşılığında Vahdettin’e hakkını verecekler, padişahın saltanatı kurtulacaktır.
Plan budur, beğenirseniz… .
İngilizler şaşkınlıkla karşıladıkları bu talebe, resmen cevap bile verememişlerdir.
Damat Ferit, 8 Eylül 1919’da ise İngilizlere, öncekinden daha da cazip ikinci bir teklif sunmuştur. İngilizler bu kez teklifi kabul etmişler ve Damat Ferit, Padişah Vahdettin’in temsilcisi sıfatıyla İngilizlerle 12 Eylül 1919’da bir “GİZLİ antlaşma” imzalamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, bu anlaşmayla ilgili düşüncelerini Nutuk’ta anlatırken, bazı bilgiler de vermiştir:
"12 Eylül 1919’da Sadrazam Damat Ferit ile İngiliz temsilcisi arasında imzalandığı ve az sonra padişahça onaylandığı ileri sürülen bir gizli antlaşma, Fransızlarca ele geçirilip yayınlanmıştır. Bu belgenin gerçekten var olup olmadığı üzerinde çok tartışılmıştır, ancak o sırada duruma ve hem İngilizlerin, hem de padişahın istek ve düşüncelerine çok uygun olduğu ve bunların kâğıt üzerine dökülmesinden ibaret bulunduğu için gerçek durumun bir ifadesi sayılabilir. (…)
Damat Ferit ve İstanbul’daki İngiliz Temsilcinin imza koyduğu bu anlaşma ilk olarak 22 Ocak 1920 günü The New York Herald Tribune adlı Amerikan gazetesinde yayınlanmıştır.
Bu anlaşmanın metninde
-İstanbul’un, Hilafet ve saltanat merkezi olarak kalması,
-Boğazların İngiliz kontrolüne bırakılması,
-bağımsız bir Kürdistan kurulması,
-ülkede huzursuzluk çıkaracaklara karşı bir İngiliz zabıta teşkilatı kurulması vardır.
Turpun büyüğü ise heybededir.
4. Maddeye göre Türkiye; İngiltere’nin Suriye ve El cezirenin hâkimiyetini sağlamasına yardım edeceği gibi, hilafete ait manevi kudret ve yetkinin İngiltere’nin lehinde gerek Suriye bölgesinde ve gerekse Müslümanların yaşadığı diğer yerlerde egemen kılınmasını vaat etmektedir.
Bununla da bitmiyor… Türkiye Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün aktardığına göre, bu GİZLİ anlaşmanın metnini elde ederek Amerikan gazetesine verip yayımlanmasını sağlayan kişi, Fransa Meclisi Dışişleri Komisyonu sözcüsü Franklin Bouillon’dan başkası değildir.
Atatürk, Nutuk’ta bu konuyu anlatırken, bu GİZLİ anlaşmanın özellikle “dördüncü maddesi” üzerinde durmuş ve bu belgenin akıbeti hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Görüldüğü gibi Halife-İngiltere anlaşması, İngiliz-Fransız çekişmelerinin en çetin olduğu bir sırada imzalanmış olup, İngiltere’ye Suriye’den elini büsbütün çekmemek imkânını verecek özde idi.
Ancak şu yönü de söylemek gerekir ki, bugüne kadar bu belgenin gerçekten var olup olmadığı kesin olarak anlaşılamamıştır.
Vahdettin, bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçarken bunu da yok etmiş veya yanında götürmüş olmalıdır.
İngilizler ise belgeyi o sırada yalanlamış olmalarına rağmen, bunu eğer var idiyse de yayınlamaları beklenemez.”
Son padişah Vahdettin, bununla da yetinmeyerek, bir süre sonra İtilaf devletleriyle, Türkiye’nin idam fermanı olan Sevr Antlaşması’nı imzalamıştır. Önce geleneksel bir Saltanat şurası toplanmış, burada yapılan oylamada Sevr Antlaşması’na karşı sadece bir tek oy çıkmıştır. Ve Padişahı temsilen Rıza Tevfik, Reşat Halis ve Hadi Paşa 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalamışlardır.
“Vahdettin, Sevr’i imzalamak zorunda kaldı” iddiası da uydurmadır. Pekâlâ, Vahdettin de sürgün, edilmeyi, tahttan indirilmeyi hatta ölümü bile göze alıp bu anlaşmayı imzalamayabilir ve cihat ilan edebilirdi. Ama Vahdettin asla risk almayı düşünmemiştir.
Hükümetinden ve nazırlarından bile sakladığı gizli anlaşmalar yoluyla, kısacası HAYAL dünyasında, ülkesinin kaderini tamamen İngilizlere bırakmakta hiçbir beis görmemiştir.
Hem Amiral de Robeck, hem de İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdikleri “gizli” yazılarda, “Vahdettin’in Sevr Antlaşması’nın imzalanmasına izin verdiği” ifade edilmektedir.
Aynı Vahdettin; birkaç ay sonra, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının idam cezalarını geciktirmeksizin onaylayacak kadar da fütursuzdur.
Ancak aradan geçen 100 küsür yıldan sonra, bugün kimi Vahdettinciler, Padişah’ın Sevr Antlaşması’na imza koymadığını ileri sürerek, akıllarınca Vahdettin’i sorumluluktan kurtarmaya çalışıyor, hatta Vahdettin’i, milli mücadeleyi planlayıp başlatan gizli kahraman olarak lanse ediyorlar.
Oysa Vahdettin’in gizli kurtuluş planı denen şey, saltanatını koruyabilmek uğruna, 600 yıllık koca imparatorluğu İngilizlere sömürge yapmaktan ibaret…
ARTUKLU HABER AJANSI
HABER ;TAYFUN ÇAVUŞOĞLU