Tarih: 24.05.2018 11:10

YUSUF KAPLAN: ?ILIMLI İSLÂM PROJESİ, PEYGAMBERSİZ İSLÂM PROJESİDİR!?

Facebook Twitter Linked-in

Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan ile Ilımlı İslâm konusu hakkında evinde bir araya geldik. Engin düşünceleriyle, Müslümanların önünü açmaya çalışan entelektüel bir düşünür Yusuf Kaplan. Samimi bir ortamda gerçekleştirdiğimiz söyleşide, birçok konuyu konuşma imkânı bulduk.

 

Röportaj: İlhami Pınar

 

Emperyalistlerin Ortadoğu düzeni hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

İslâm dünyasında olup biten şeyler açıklanırken, Batılıların oynadıkları rolü hatırlatınca, komplocu olmakla yaftalıyorlar. Bunlar hem komplodan anlamıyorlar hem de dünyanın nasıl bir kontrol ve kolonizasyon felâketi yaşadığını bilmiyorlar ya da görmek istemiyorlar. Batılıların son 3-4 asırda bütün dünyayı sömürgeleştirdiği, bütün medeniyetlerin kökünü kazıdığı, hiç birine hayat hakkı tanımadığı gerçeğini gözardı ederseniz, hiç bir şeyi anlayamazsınız. 1618-1648 yılları arasında yaşanan, 30 yıl süren, bütün Avrupa’yı kasıp kavuran din savaşları, Protestanlığın doğmasıyla sonuçlandı. İslâm’ı Protestanlaştırma projesinin ne olduğunu, niçin ve nasıl ortaya çıktığını anlamak için Protestanlığın doğuşuna ve dayandığı temellere bakmak zorundayız. Yoksa meseleyi kavramakta zorlanırız. Bu 30 yıl savaşları da denen, din savaşlarının sonunda Vestfalya Antlaşması yapıldı. Avrupa'da özellikle Kilisede Büyük parçalanma yaşandı. Ama bu arada modern / seküler Avrupa da kuruldu. Protestanlaştırma hareketi, Kilise’yi parçaladı. Bu savaş çok felaket bir savaştı. Avrupa'yı cehenneme çevirdi, Avrupa'nın üçte biri telef oldu. Yani birbirlerini boğazladılar. Dolayısıyla 1618 ve 1648’de, Vestfalya düzeni kuruldu.  Yani Vestfalya düzeni, Avrupa düzenidir. Avrupa Dünya Düzeni bu aynı zamanda. Bu düzen, 1945’e kadar devam etti. Yani üç asır sonra da çöktü. İkinci dünya savaşından sonra yerle bir oldu. Ancak üç asır dayanabildi. Unutmayalım: üç asır, medeniyetler tarihinde çok kısa bir zaman dilimidir.

 

Müslümanlarda, şöyle bir algı oluştu, ‘Batılılar ilerliyor, Müslümanlar geride kalıyor.’ Öyle mi?

 

Yani Vestfalya Antlaşmasıyla bize anlatılmak istenen modern ulusların doğuşu.  Ulus devletlerin imparatorlukların doğuşu. Fakat asıl Protestanların doğuşu.  Yani dinin millileştirilmesi, Martin Luther'in İncil'i Almancaya çevirmesi ve bu arada Almancayı da kurması. Kilisenin evrenselliğine büyük darbe vurdu bu. Bu çok önemli bir şey. Yani o tırnak içinde Hıristiyan ümmet birliğini yerle bir etti. Dolayısıyla milli dinler üzerinden artık dini anlamaya başladılar batılılar.  Burada asıl değinmek istediğim İslâm dünyasında olup biten şeyleri modernlikle, protestanlaşmayla, sömürgecilikle vesaire yaşanan süreçlerden bağımsız anlayamayız. Bu, dış güçler paranoyası filan değildir. Elbette kendi zaaflarımızı da konuşacağız ama dünyanın sömürgeleştirilmesiyle, İslâm dünyasının iki asırdır köleleşmesiyle sonuçlanan bu Bayı istilasını veya saldırısını anlayamazsak, hiç bir şeyi anlayamayız. Batı istilasından sözetmek komplodan sözetmek değildir. Lütfen yani. Dünyada yaşanılanı biliyor musun sen? Beş yüz yıl, bin yıl geriye git bakalım neler yaşandı.  Bin yıl gittiğimde şunu görüyorum: Bin yıllık dünya tarihini iki aktör yapıyor. Biri Müslümanlar,  diğeri Avrupalılar. Ve bunun sekiz asrında Müslümanlar var. Müslümanlar sadece İslâm tarihini değil  dünya tarihini yapıyorlar. Selçuklular, Eyyubiler, Osmanlılar. Ve daha birçok devlet var. Ama bu üçü dünya tarihinde kilit rolü oynuyor. Eyyubiler uzun soluklu bir şey yapamıyorlar,  bir Selçuklular kadar etkili değiller. Yalnız şu açıdan önemli mesela. Kuzey Afrika, Tunus'a kadar haçlılarla savaşıyoruz. Şia, Ehl-i Sünnet ile boğuşuyor. Ta Tunus'a kadar Şiileri kovalıyor Selahaddin. Kefere Müslümanların üzerine gelmiş yerle bir ediyor, her yeri yakıyor yıkıyor, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmıyor. Böyle bir zaman diliminde Sen neden Müslümanların yanında değilsin? Ve neden Müslümanlarla boğuşuyorsun? Bu önemli bir soru yani yaşanan tecrübe, bu açıdan da önemli. Yani tarihi yazan iki aktör var. Müslümanlar ve Avrupalılar.

 

Son yarım asrı içinde aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

 

Son yarım asıra baktığımızda, Amerikalılar şekillendiriyor gibi. Gibi diyorum, İngilizler ve Yahudiler, aslında. Yani Amerika’yı yönetenler, Amerikalılar falan değil, Amerikalılar, denilince Yahudiler anlaşılmalı.  Amerika’da hakim güç, Yahudiler. Amerika'yı kuran güç ise İngilizler.  Madem yeri geldi, burada bir parantez açmış olayım. Şuan dünyada yaşanan sorun burada gizli. Küresel sistemde yaşanan sorun burada gizli. Bu sistemdeki sorun, Amerika ölçeğinde, minyatür düzeyde yaşanıyor. Trump bir karar alıyor. Dışişleri Başkanı, Pentagon, başka bir karar alıyor. Çünkü orada iki devlet var. Biri Yahudilerin güdümündeki derin devlet, diğeri WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) yani asıl Amerikalılar.

 

Nasıl iki Amerika hocam bunu biraz açar mısınız?

 

Birincisi, Yahudilerin güdümündeki sisteme çekidüzen veren Amerika. Finansına hakim, ekonomisine hakim, akademyasına hakim, medyasına hakim.  Silah endüstrisine, Silikon Vadisine, Hollywood'una her şeyine hâkim. Amerika’yı İngilizler, Yahudilerle birlikte kurdular. İngilizler Yahudileri Amerika’ya yerleştirdiler. Dolayısıyla kapitalizmi İngilizler kurdular ama kapitalizmin palazlanmasında Yahudiler, kilit rol oynadılar. Bu arada Yahudiler Amerika'yı ele geçirdi. Amerika şu an, Yahudilerin işgali altındadır. Dolayısıyla İngilizleri kovdular. Şu an iki tane Amerika var. Biri, Yahudilerin kontrol ettiği Amerika, diğeri onlara karşı savaşan beyaz, “yerli” Amerika.

 

Hocam, yeri gelmişken şunu hatırlatayım.  Daha bir ay öncesinde İngiltere ve Amerika’nın arası bozulmuş iken, sanki İngiltere ile Çin berabermiş gibi gözüküyor. İngiltere'yle beraber birdenbire Rusya'ya karşı tavır aldılar. Bunlar birbirleriyle sanki düşmanmış gibiydiler. Ama birden nasıl olduysa, ittifak kurdular.

 

Yahudiler ve İngilizler arasında Amerika'da yaşanan bu çatışma, “küresel ölçekte küresel sisteme kim şekillendirecek?” sorusuna cevap vermek için yaşanan çatışma. İngilizler ve Yahudiler arasında çeyrek asırdır bir yaşanıyor. İngilizler geliyor, yani terör örgütlerimi kuranlar onlar. Yahudilerin hakimiyetini kırmak, önalmak için. Bunu başardılar bir ölçüde. Çin’in İpek Yolu projesini destekleyenler, Amerika’ya karşı konumlandırılmasını sağlayanlar da İngilizler. İsrail’in Yahudilerin, egemenliğini kırmaya çalışıyorlar. Öbür taraftan Türkiye'yi vurmaya çalışıyorlar. İslâm dünyasını parçalamaya çalışıyorlar. İran’ın önünü açmaya çalışıyorlar. Asıl söylemek istediğim şey şu: Dünyayı bin yıldır iki aktör şekillendiriyor: Müslümanlar ve Avrupalılar. İlk yedi-sekiz asırda Müslümanlar, son iki-üç asırda Avrupa. Bazı tipler televizyona çıkıyor yani bunlar Müslüman tipler. Adam diyor ki, Almanya ile Müslümanları karşılaştırın.  Bütün Müslümanların gayr-i safi milli hâsılası Almanya'dakine denk değildir diyor. Yani bütün Müslümanları gelişmişlik düzeyi, bütün Almanya'nın gelişmişlik düzeyine denk bile değildir diyor. İslâm dünyası diyor adam ama İslâm dünyası diye bir yer yok ki. İslâm dünyası iki asırdır köle. Bağımsız değil ki. O yüzden İslâm dünyası, İslâm’ın dünyası değil ki, İslam’ın şekillendirdiği bir dünya değil ki. Sömürgecilerin şekillendirdiği bir dünya. Diktatörleri dikmişler. Oyun oynuyorlar, kafa buluyorlar müslümanlarla. Müslümanlar, özgür değil ki, bağımsız değil ki. Bunu nasıl göz ardı edersin. Böyle karşılaştırma olur mu? Bu kafa, zihni, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş bir kafa! Bu kafa güya hurafelerle savaştığını söylüyor! Önce zihnini çağdaş hurafeler çöplüğünden temizle sen.

 

Yani bu durumu göremiyorlar mı?

 

Bu sığ karşılaştırmaları Müslüman profesörler yapıyor. Böyle bir şey olabilir mi. Yani şunu bileceğiz. Son üç yüz yıldır tarihi sadece Avrupalılar yapıyor. Bütün kıtaları, sömürgeleştirdiler. Bütün denizleri sömürgeleştirdiler. İşgal etmedikleri, kökünü kurutmadıkları Medeniyet, fosilleştirmedikleri bir din kalmadı. İslâm’dan başka. Bunu kendileri söylüyor. Çağımızın en büyük tarihçisi ve tarih felsefecisi, Batı uygarlığının İbni Haldun'u Arnold Toynbee aynen şunu söylüyor: “Üç asır gibi kısa bir süre içinde, bütün tarih boyunca geliştirilmiş toplam 26 medeniyetten 16’sını fiilen yok ettik. 9'unu, fosilleştirdik.”

 

Bunun farkına nasıl varabiliriz?

 

Batı, Tanrı’ya saldırıdır. Hakikate saldırıdır. Tabiata saldırıdır. İnsana saldırıdır. Hümanizmle başlayan bu süreç, post-hümanizmle sonuçlandı! Hümanizm, insanın tanrılaştırılmasıydı; posthümanizm, insan-sonrası; yani insandan kurtulma çabası! Yani insana karşı, hakikate karşı, Yaratıcıya karşı gerçekleştirilen bir Batı saldırısı var; bütün dünyayı istila eden bir Bayı istilası ve sömürgeciliği var. Bu gerçeği gözönünde bulundurmazsanız, göremezseniz Ya da gözardı edemezseniz hiçbir şeyi anlayamazsınız. Türkiye'de olan şeyi de anlayamazsınız. İslâm dünyasında olan şeyi de. Yani Batılıların bütün dünyayı işgal ettikleri, bütün dünyaya, bütün kültürlere, bütün medeniyetlere saldırdıkları, köklerini kuruttukları, bütün dinleri fosilleştirdikleri gerçeğini göz ardı ederek, hiçbir şeyi anlayamazsınız, söylemek istediğim bu.

 

Batılılar biz işgalci değiliz özgürlük getiriyoruz diyorlar.

 

Batı, “demokrasi insan hakları özgürlükler hukukun üstünlüğü” diyor. Slogan atıyor. Hangi özgürlüğü getirdi. Gözümün içinde hala baka baka, Ebu Gureyp Hapishanesinde kadınlara tecavüz ettiler, katliam yapıyorlar, inanılmaz zulümler yapılıyor. İnanılmaz tecavüzler yapılıyor. Çeyrek asır ya.  Bosna’da katliam yaptılar, kadınlara tecavüz ettiler. Bundan sonra şimdi aynı şey Suriye'de devam ediyor. Amerika’nın işgal ettiği hiçbir yer iflah olmamıştır. NATO Genel Sekreteri Willy Claes son derece diplomatik bir dille konuşması gereken kurumun başındaki bir adam ne dedi. “Küresel sistemin önündeki en büyük tehdit, İslâm'dır.” Dedi 1991 yılında. Bu ne demek, bu şu demek resmen:  Biz komünizmle savaşı bitirdik. İslâm’la savaşı başlatıyoruz demek. Bunu açıkça ilan ediyorlar. Bunun arkasında İngilizler ve Yahudiler var.

 

“Amerika’nın işgal ettiği hiçbir yerde iflah olmaz” dediniz bu önemli bir cümle bunu biraz açar mısınız?

 

Şimdi isterseniz Batı uygarlığının kısa bir fotoğrafını çekeyim size. Batı uygarlığı Atina'da kuruldu. İskenderiye de dağıldı. Roma’da, yani Vatikan'da yeniden toparlandı. Ve Londra'da yeniden kuruldu. Şuan yaşadığımız düzen bu. Londra’da kuruldu. Kapitalizmi kurdular. Yani siyasi devrimler, düşünce devrimleri, ekonomik devrimler falan. Ekonomik devrimlerle iktisadi devrimlerde sanayi devrimleri ile zirveye ulaştığı bu. Ve iki büyük sanayi devrimini İngilizler, diğer ikisini Yahudiler yaptı. Buradan geleceğim nokta şurası: İngilizler, Yahudilerden daha tehlikelidir. Bunun altını çiziyorum, Yahudiler sıcakkanlıdır İngilizler soğukkanlıdır ama ikisi de aç gözlüdür. O yüzden kapitalizmi birlikte kurdular. Fakat işin ilginç tarafı şu: Yahudilerle mücadele edebiliriz. İngilizlerle biraz zor. O yüzden, İngilizlere dikkat etmemiz lazım.

 

Birazda İslâm Medeniyet hakkında konuşmakta fayda var.

 

Sezai Karakoç'un dışında, Türkiye’de medeniyetten kim bahsetti ise kesinlikle İslâm medeniyetiyle alakası yoktur. İslâm ile alakası yoktur. Medeniyetten insanların anladığı şey. İslâm Medeniyeti derken bile, zihninin gerisinde Batı uygarlığı var. Oysa Mekke artı Medine eşittir medeniyet'tir. Yani dolayısıyla Sünnet-i seniyye’dir. Dolayısıyla din ile medeniyeti birbirine karışıyoruz. Din ilahi bir şey. Medeniyet ise beşeri bir şey. Din asıldır, medeniyetse usuldür. Kur’an asıldır, Sünnet usuldür. O yüzden Hadislere saldırıyorlar. O yüzden Peygambersiz İslâm projesini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Oysa Peygamberi devre dışı bırakırsanız, din, kısa devre yapar. Çok tehlikeli bu.

 

Mekke artı Medine’den kastınız nedir?

 

Mekke, artı Medine, Hazreti Peygamber  (s.a.s.) demek. Dolayısıyla çok önemli birşey söylüyorum. Yani ben on iki ciltlik “Fütuhat-ı Medeniyye” diye bir kitap yazdım. Orada bunu anlatıyorum. Yani bu medeniyet fikrini geliştirirken, doğrudan Kur’an- ı Kerim’den, Hadislerden yola çıkmak gerekiyor.  Mesela, Fussilet Suresi 53. ayet.  Enfüs ve afakta yolculuk yapmak. Enfüs Mekke süreci. Afak Medine süreci.  Dolayısıyla Hadid Suresi 25. ayet.  Allah Teâlâ,  “Kitap indirdik” buyuruyor, Mekke sürece. “Mizan indirdik” diyor, Medine süreci, hadid indirdik, diye buyuruyor; bu da medeniyet sürecidir. Hadid, demir demektir; maddi ve manevi güç anlamında.

 

Peki, ılımlı İslâm projesine gelecek olursak bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

 

Ilımlı İslâm projesi, Peygambersiz İslâm projesidir. Peygamberi devre dışı bırakırsanız, o zaman Kur’an-ı Kerim’e istediğiniz gibi saldırabilirsiniz. Bir insan derse ki ben kitabı, istediğim gibi anlayabilirim kafama göre, Allah Teâlâ bana akıl vermedi mi?  Kafana göre, anlarsın işte o zaman. Kelle sayısı kadar Kur’an-ı Kerim çıkar ortaya. Önüne gelen Peygamberi devre dışı bırakırsa. Din, kısa devre yapar.  İngilizlerin iki asırlık bir projeleri var: Şark Meselesi bu. Bu projenin iki ayağı var. Birinci ayağı İslâm’ı tarih yapan, bir aktör olarak tarihten uzaklaştırmak. Osmanlıyı durdurdular. Hindistan'ı parçaladılar. Dolayısıyla Arap dünyasını paramparça ettiler. Ve hedeflerine ulaştılar. Birinci stratejiyi başardılar. İkinci ayağı ise, Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmak. İslâm’ın içini boşaltmak. Bunun için iki paralel din icat ettiler. Birincisi, Vahhabilik.  Suud üzerinden Selefilik icat ettiler. Bunun  üzerinden de terör örgütleri icat ettiler. Dolayısıyla harici mantığı, icat ettiler.  İngilizlerin işi. İslâm dünyasını paramparça etmek için, mezhep çatışmalarına ileri sürüyorlar. İkinci paralel din, Hindistan’da iki asır önce Kadıyanilikle birlikte başlatılan, Kur’an İslâmı denen bir projeyle sürdürülen ve Fetöyle birlikte nihayete erdirilen İslâm’ın protestanlaştıırlması projesi.

 

1979'daki, Rusya’nın Afganistan'ı işgali ile Rusya’ya karşı bu yeşil kuşağın oluşturulmasıyla Amerika’nın Rusya’ya karşı bir savaşı vardı. Cihatçıları cihat ruhuyla olan insanları, Müslümanları toplayıp, Körfez ülkelerinin de desteğiyle böyle bir güç oluşturuldu. Rusya’yı yıkmak için. Bu hususta neler söylemek istersiniz?  

 

Küresel seküler bir sistem var. Küresel sistemin sopası, Amerika’daki Yahudiler, yani Amerika derken, Yahudileri kast ediyoruz. Beyni ise İngilizler bunu karıştırmamak lazım. Maşası örgütler ve taşeronu İran. Finansörü, Suud. Fakat burada şuna dikkat etmek lazım. Sizin, cihatçı kelimesini kullanmamanız lazım. Adamların yapmaya çalıştığı şeylerden birisi de bu. Müslümanların hayatında belirleyici roller, oynayan kilit kavramları buharlaştırmak istiyorlar. Cihat kavramını buharlaştırmak istiyorlar. Yani İslâm’ın cihat olmayan hangi eylemi var. Yani adamlar boşa, bunu yapmıyorlar, “cihatçı” ne demek? bunun cihatla ne alakası var.

 

 

Hocam, burada söylemek istediğim Ruslar Müslüman bir ülkeyi işgal ettiler. Müslümanlar buna karşı bir savaşa girişti. Soğuk savaştaki Ruslara karşı bu cihat ruhunu yani samimi bir şekilde Ruslara karşı savaştılar.

 

Şimdi Afganistan'daki süreç ile daha sonra oluşan süreç arasında önemli bir fark Var. Şimdi cihadı el- Kaide’ye kilitlememek lazım. Burada bir yanlışlık var. Yani Rabbaniyi, hikmetyar'ı, el- Kaide'nin neresine koyacaksın. Bunun El Kaide ile ne alakası var. Yani burada bir tezgah kuruyorlar. Müslümanların zihnini karıştırmak için. İkinci olarak, şimdi bakın, Boko Haram, daha önemli. Şimdi bu örgütleri, kim icad etti. Şimdi Afrika'yı bilmezseniz Boko Haram’ı anlayamazsınız. Şimdi Afrika’da bir insan sabahleyin  Hıristiyan olur,  öğlenleyin yerli dinlerden Bir dine girer, akşam ise Müslüman olur. Tabii kaynaklara bakacak olursak, dünyanın en zengin kıtası, ama acayip bir şekilde yoksul. Siz bir adama on bin doları verin. Her türlü katliamı yapar. Net söylüyorum, çok rahat yani. Yani Boko Haram gibi, İngilizlerin çok rahat kurabilecekleri örgütler var. Ve istedikleri gibi karıştırabilecekleri bu örgütler üzerinden yani vekalet savaşları üzerinden bu çirkef bir şey iğrenç bir şey. Türkiye, bunların oyununu bozdu. Biz DAEŞ diyoruz. Kimse anlamıyor. Herkes IŞİD'den bahsederken ne diyor. ‘İslâmic states’ diyor yani İslâm Devleti diyor. Müslüman devlet, adam keser diyor. Dolayısıyla Müslüman devleti, ürpertici bir şey demek istiyor. Müslümanlar devlet sahibi olmasınlar, demek istiyor. Aşağılık adamlar insanların bilinç altları ile oynuyorlar. Yani insanları İslâm’dan nefret ettirmeye çalışıyorlar. 1980'lerden itibaren Batıda İslâm çok acayip bir şekilde yayılmaya başladı. Özellikle okumuş, yazmış insanlar arasında. Bunlar çok korktular, acayip paniklediler hele de elit tabakanın Müslümanlaşmasından çok korktular. Dolayısıyla böylesi feci bir önlem almaya başladılar. Sonuçta bunlar da geri tepti.

 

Biraz önce söz ettiniz. Elit kesimin Müslüman olması batıyı panikletti buna karşı koymak içinde İslâmi terör kavramını kullandı. Bunun için ne diyorsunuz?

 

Yani İslâm’ı terör ile özdeşleştiriyorlar. Tarihte, terör ile özdeşleştirecek en son din İslâm. En son din, tarihe bak, yani biz adaletten bahsediyoruz. Şimdi bakın, hakikat olmadan adalet olmaz. Hakkı veren Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla hukukun kaynağı hakikattir. Yani  Hakk Teâlâ, fikrini getiren dünyada. Adaletten kimse bahsetmesin Batıda. kim gücünü, neye geçirirse kendi borusunu öttürür. Dolayısıyla hakikatin olmadığı yerde adalet olmaz. O yüzden bizde savaşın hukuku vardır. Rasulullah (s.a.s.) emretmiş savaşta “kadınlara çocuklara yaşlılara dokunmayacaksın” diye.  Rasulullah Mekke'yi fethederken, ne yaptı. Kimsenin burnu bile kanamadı. Haçlılar Kudüs'ü işgal ettiğinde ne yaptılar. Yakıp yıktılar, sadece Müslümanları değil, Yahudileri de katlettiler. Tarihçiler nasıl anlatıyor: Kudüs'ün sokaklarında oluk oluk kan akıyor diye. Ve orada insanlara kebap yaptılar, şiş yaptılar. Bunlar onların kendi kayıtlarında yazıyor. Selahaddin Eyyubi, ne yaptı; kimsenin kılına dokunmadı. İntikam almadı. Bu çok önemli bir şey. Yani Batılıların bizim yerimizde olduğunu düşünün. Cehenneme çevirirlerdi Müslümanları, Endülüs'ten sürdüler. Müslümanların kökünü kazıdılar, İspanya'da Portekiz'de Ne yaptılar, Hıristiyan olmayanı yakarız dediler. Aynı zaman dilimi 1326 Kurtuba'nın düşüşü, 1492 Gırnata'nın düşüşü, 1463’ye Fatih, Bosna'yı fethettiğinde ne dedi. “Hıristiyan ve  Yahudiye dokunanı yakarım” dedi. Bosna’da Emanname yayınladı. Biri Hıristiyan olmayanı yakarım diyor. Biz ise Hıristiyan ve Yahudiye dokunanı yakarız diyoruz. Dolayısıyla şu cümleyi hiçbir Batılı düşünür kuramadı. Bugün kurabilmesi mümkün değil, yarın hiç mümkün değil: Kilisesi, Havrası, Camisi olmayan yer, İslâm medeniyeti değildir. Diğer ehli kitapların emaneti bizden sorulur. Mümin, iman eden kişi demek. Emniyeti sağlayan kişi odur, emaneti üstlendiği için. Yeryüzünde emniyeti, ancak mümin temin edebilir. Dolayısıyla bugün Bosna’da Müslümanlar katledildi.  Kadınlara tecavüz edildi. Aliya İzzetbegoviç, “kesinlikle yaşlılara kadınlara çocuklara dokunmayacaksınız” dedi. Bu bizim hayatımız. Adalet, ancak Allah Teâlâ’nın buyruklarıyla hareket edince tahakkuk eder. Başka türlü olmaz.

 

Hocam, Türkiye ile ilgili. İspanya ile başlatmış olan Medeniyetler arası diyalog. Bu diyalog, İspanya tarafından Türkiye sunulmuştu. Ancak Tayyip Bey tarafından ciddi anlamda benimsenmiş Medeniyetler Arası Diyalog, dinler arası diyalog ılımlı, İslâm bunların arasında bir ilişki var mıdır?

 

Şimdi bakın bir önceki soruda atladık, “yeşil kuşak” dediniz, ben ona inanmıyorum. Şii hilali var ben buna inanıyorum. Şimdi burada şöyle birşey çıkartıyorlar. Terör hareketleri Amerika’nın kuklası kölesi. Mısır ihvan-ı Müslimin'i Amerika'nın kuklası kölesi olmadı. Yani burada İslâmi hareketler, Amerika tarafından kullanıldı, İslâmi harekette birşey yok demeye getiriyorlar.

 

Hocam röportajımızın başında, demişsiniz ki, İslâm Devleti, bunların başında onların uşakları var, demiştiniz?

 

Şimdi bu insanlar, İslâmi Hareketleri, cemaatleri, Amerika'nın kuklası olarak sunmak istiyorlar. Asıl problem o yeşil kuşaklar derken, İslâmi Hareketler, cemaatler bunlar Amerika’nın kuklasıdır kölesidir, imajı oluşturmaya çalışıyorlar; oysa asıl Suud Arap Körfez ülkelerinin petro dolarlarının hepsi köledir. Sapla samanı karıştırmayalım. Bu Müslümanları İslâm'dan uzaklaştırma projesinin bir başka ayağı. Müslümanlara, cemaatlere gitmesinler dolayısıyla İslâmi hareketlerin içine girmesinler,  İslâm, kimsesiz kalsın, sahipsiz kalsın. Asıl mesele, Batılılar, birtakım örgütleri kurdular ve kullandılar. Bunların İslâmi cemaatlerle filan alakası yoktur. Sonra “yeşil kuşak” diye bir şey uydurdular. Bunlar, Mısır ile savaşmıyor; asıl İhvan ile savaşıyorlar İhvan Mısır'dan daha fazla bir şeydir; daha büyük bir şeydir. Yani İhvan Mısır'ın ruhudur yani İhvan çöktüğü zaman, cemaat olarak bütün dünyada en yaygın o olduğu için bütün Arap dünyasındaki Müslümanların tam bir cehennemin eşiğine sürüklenmesi kolaylaşır. Müslümanları ayakta tutanlar, cemaatler Müslümanlar'ın İslâm ile irtibatlarını koruyan güçler ağı aktörleri, cemaatler 28 Şubatta ne oldu irtica diyerek İslâm’ı hedef tahtasına yapıştırdılar 15 Temmuzda ne yaptılar. Cemaatler, özellikle tarikatlar çıktılar, sokaklara. Ondan sonra AK Parti camiası çıktı. Yani AK Parti teşkilatı daha sonra çıktı. Cemaatler, hemen sokaklara damladı.  Sonra ülkücüler çıktı.  Hemen Tankların önüne gitmiş insanlar göğüslerini siper etmişler. Tanklara karşı 16 Temmuzda itibaren bütün televizyonlara fosilleşmiş Kemalist Generalleri çıkardılar. Cemaatleri bombalamaya laikliği pompalamaya başladılar. Rezalet bir şey bu. Cemaatler olmadan, İslâm tek başına yaşanamaz. Yani üç kişi bir araya gelince cemaat olacaksınız.  Hazrete Peygamberin (s.a.s.)’in emri bu, uygulaması da.

 

Ali Bulaç’a şöyle bir soru sorulmuştu:  “Türkiye’de İslâmi hareketten birşey var mı”  diye o ise bana göre, “Türkiye'de İslâmi Hareket” yok demişti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

Şimdi Türkiye bağımsız değil. Türkiye dışarıdan işgal edilemedi. Ama içerden işgal edildi. Şimdi Tayyip Bey çok güçlü bir lider, birçok şeyini eleştirebilirsiniz ama. Dolayısıyla yani sadece Türkiye'nin değil, İslâm dünyasının önünü açabilir. Ama çok büyük sorunlar yaşıyoruz. Bunları eleştirmemiz, dile getirmemiz müslüman sorumluluğumuzun bir gereğidir. Yani bizim sistemi dönüştürmemiz gerekirken, sistem bizi dönüştürüyor. Buradaki sıkıntı şu, kesinlikle cemaatler kendilerini siyasete devlete endeksleyemezler. Şimdi Türkiye umut olmaya başladı.  Dünya Müslümanları Türkiye’den birşey bekliyor. Türkiye de dişe dokur birşeyler yapıyor zaten. Bunu, Balkanlar'da görüyoruz. Yani Müslümanlar, Tayyip Bey biraz kredi vermeye çalıştılar.  Ama Müslümanlar işin ucunu biraz kaçırdılar. Çünkü mesafeli durmaları lazımdı. Üstelikle de Tayyip Bey, cemaatlere STK'lara haber gönderdi aman lütfen siyasete endekslenmeyin diye. Sıkıntılarınızı gidereceğiz, ilgileniriz dedi, devlete endekslenmeyin dedi ama hiç kimse ciddiye almadı. Siyasete, angajman olmayın, siyasette ilgilenin. Cemaatler iki şey yapmak zorundalar. Birincisi dikey düzlemde insan yetiştirecek, ilim adamı yetiştirecek, dünyayı ve İslam’ı iyi tanıyan öncü kuşaklar yetiştirecek. İkincisi, yatay düzlemde cemiyete terk etmeyecek. Cemiyeti Müslümanlaştıracak Cemiyeti terk eden cemaat olur mu? Yani ben cemaatleri savunmak için göğsünü siper etmiş biri olarak bunu söylüyorum. 15 Temmuz’un, cemaatlere, Allah’ın bir tokatı olduğunu düşünüyorum. Allah mühlet verdi, cemaatlerin kendilerini toparlaması lazım. Bu arada deizim, ateizm, dışarıdan gelen bir şey, biz içerden geldiğini zan ediyoruz. Dışarıdan gelen küresel bir dalga bu. Batıda aile bitti, toplum bitti. Japonya'da bitti. Çin’de bitmek üzere, Hindistan'da bitmek üzere. Afrika’da bitti. Yani, küreselleşme ve sınırların ortadan kalkması; dolayısıyla seküler, postmodern popüler kültürün hızla yayılması. Türkiye’de ortam bulduğu 80’lerden itibaren 90'lardan itibaren de zıvanadan çıktı. Buna karşı hiç önden almadık,  hiç önlem alınmadı. Böyle giderse bu ülkede din, azınlıkların dini haline gelebilir Allah korusun. Buna karşı önlem almamız lazım. Aklımızı başımıza devşirmemiz lazım.

 

Hocam, Türkiye’de bir proje gibi ilahiyatlarda olsun bu Hanefi Maturidi meselesi çok dillendirilmeye başlandı. Neo Osmanlıcılık biraz Hanefi'ler biraz akılcı olduğu için onlarla işbirliği yapılabilecek konuma gelmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Yani buradan resmi bir din projesi olarak hazırlanması, bu başından beri var. Bunun olumlu olumsuz yanları var. Olumsuz yanı, devletin böyle bir şey dayatıyor olması. Olumlu yanı ise, sapkın eğilimlere yönelenlerin önünü tıkayabilir. Ama devlet tarafından böyle bir şeyin oluşturulması, saçma. Yani laik devlet, bana İslâm dayatamaz. İslâm anlayışı dayatamazsınız bu yanlış birşey. Diyanet ve İlahiyat üzerinden bu yapılamaz. Diyanet'in yapması gereken şey şu: İslâm Protestanlaştırılmaya çalışıldı, sekülerleştirmeye çalışıldı. İslâm hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldı. İslâm’ın kurucu kaynakları yerle bir edilmeye çalışıldı. Mezheplerin saldırıya uğradı... Böyle bir süreçte Diyanet de, ilahiyatlar da sessiz kalamaz. İslâm’ın kaynaklarının korunması, halkın inançlarının zedelenmemesi, korunması gerekiyor. Yani bana yeni bir din kurması gerekmiyor. Bana, İslâm’ın kaynaklarını koruyacak, benim önümü açacak, fikirde, sanatta kültürde güçlü, köklü bir temel vermesi lazım. Çaplı ilim adamı, fikir adamı yetiştirecek bana. Âlim yetiştirecek, Arif yetiştirecek. Hakîm yetiştirecek. Yani bana Gazali yetiştirecek. İbni Arabi yetiştirecek. Farabi yetiştirecek. İbni Sina yetiştirecek. Itri yetiştirecek. Sinan yetiştirecek Bir eğitim sistemi lazım. Manevi cephede yani fikirde, kültürde ruhta ahlakta zayıf iseniz, istediğiniz kadar güçlenin ama sonunda kaybedersiniz. Eğitimde, kültürde, medyada devrim yapacak adımlar atılması lazım.

 

Suud’un yeni seçilen Veliaht Prens Muhammed bin Selman, seçilmesi ve açılımları çok tartışıldı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

 

Şu an Arap dünyasında o adam, sempati topluyor. Çünkü serseri. Neden çünkü sekülerleşme ılımlı İslâm projesi hızla yayılıyor. Körfez ülkelerinde önümüzdeki 20 yıl içinden net söylüyorum, çarşaf bırakma, devrimi yaşanacak. herkes çarşafı kaldırıp atacak. O çarşaf sadece şehirlik giysisi. Yani İslâmi bir giysi değil. Onun için giymiyorlar yüksek sınıfın giysisi. Dolayısıyla bunlar uçaklara bindiği zaman İstanbul’a geldiği zaman, Londra'ya geldiği zaman. New York'a gittiği zaman. Ne yaptıklarını biliyoruz, hemen çıkartıyorlar. Hemen makyajlar yapıyorlar. Rezillik bu. Yani Arap dünyasında, Körfez ülkelerinde ürpertici bir çarşaf bırakma devrimi yaşanacak. Bütün Arap dünyasında Allah korusun, Allah muhafaza…

 

Hocam, bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyoruz.

 

Ben de size teşekkür ediyorum.

 

(Vuslat Dergisi, Sayı: 203)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —