AYASOFYA ÖRNEĞİ ÜZERİNDEN TURİZMDE TARİHİ BİNALARIN KORUNMASI
Nesrin Aykaç
Geçtiğimiz hafta ünlü tarihçi İlber Ortaylı'nın Ayasofya Camii için söyledikleri gazete köşelerinde ve sosyal medyada dikkatleri çekti. Ayasofya Camii’nin aşırı turizme mazur kaldığını ve ziyaretçi sayısının kısıtlanması gerektiğini vurgulayan İlber Ortaylı şöyle diyordu; “Ayasofya'da tuvaletler yapalım, Allah cezanı versin senin. Buraya adam girmez, buraya 3 milyon ibadet, 3 milyon turist girmez kardeşim girmez. Buranın yıllık kapasitesi 20-30 bin kişidir. Devlet reisleri, ruhaniler, talebeler, bunları etüt eden... Ne işi var ya? Ayasofya'yı herkes bilecek diye bir şey var mı? Kâbe’nin içine herkes giriyor mu? Bütün Müslümanlar etrafında dönüyor.”
Ayasofya'nın dört yıl önce de müzeden camiye dönüştürülmesi kararını eleştiren Ortaylı, tuvaletlerde kullanılan suyun binanın altındaki dehlizlerdeki atık ve nem sularını taşıyacak su yolları, havalandırma sistemi yönünden yetersiz olduğunu, 1483 yaşındaki tarihi yapının bu kadar ziyaretçiyi taşıyacak güçte olmadığı için bu tip yerlerde ziyaretçi sayısının kısıtlanmasını öneriyordu. Görüşleri zaruri olan tarihçi, arkeolog gibi bilim insanları, büyük dinler dünyasının temsilcileri, devlet adamları ve memurların oluşturduğu yıllık 20-30 bin kişilik bir kitle bile buranın ziyareti için kalabalık olabilir diyordu.
Konuşmanın inanç ile din ilgili ayrıntısına girmeden tarihi eserlerin anıtların korunması yönüyle ele almak istiyorum; yazmadan geçemeyeceğim konu ile ilgili bir başka haberde Ayasofya'nın ahşap kapısının ziyaretçiler tarafından yenilmeye başlanması. Haberde kapıdan küçük bir parça koparıp ağzında çiğneyenlerin kutsallık kazandıklarına, kötülüklere karşı korunduklarına inandıkları söyleniyor. Konu ile ilgili soruşturma başlatılmış neyse ki… Buyurun önümüzde yeni bir tehlike; ya şehrimizdeki tarihi eserlerden yenmeye, tadılmaya başlanırsa ne olacak? Bu konudan yeni bir “Kapı” filmi de çıkar mı dersiniz?
Çoğu ülkelerde bir müzeye bir kiliseye ya da herhangi bir tarihi binaya girdiğiniz zaman fotoğraf çekiminin bile yasak olduğunu görebilirsiniz. Kameraların flaşlarının çıkardığı zararlı ışınlarının vereceği zarar bile düşünülmüştür yasaklar belirlenirken. Grupların onar kişilik küçük gruplar halinde içeri alındığı yerlere rastladım. Yüksek sesle konuşmak yasaktır, sesin bile fazlasının binayı zarar vereceği düşünülür. Evcil hayvanlar çoğu yerde ören yerlerine ve müzelere alınmaz. Yiyecek maddesi ile içeri girilmez.
Binaların korunması için her türlü risk düşünülmüştür, deprem, yangın, hırsızlık gibi olasılıklar hesaplanmıştır ve tedbir alınmıştır. Kimse bir ülkenin tarihi geçmişi, kültürel değerleri olan yapılara elini kolunu sallaya sallaya giremez. Ücret ödemek zorundadır. Alınan giriş ücretleri binanın korunması için harcanmak üzere toplanmaktadır.
Bir örnek de İtalya’dan. İtalya’nın Venedik kentinde, aşırı turizmle mücadele amacıyla günübirlik girişleri ücrete bağladı. Dünyada bir ilk olan uygulama 25 Nisan 2024 tarihinde başladı. İlk günüde 15 bin 700 kişi 5'er Euro ücret ödeyerek kente girebildi. Nüfusu 175 binden 50 bin civarına düşen Venedik’e yılda 30 milyona yakın turistin gittiği hesaplanıyor. Bunların büyük kısmının günübirlik ziyaretçiler olduğu vurgulanıyor. Kitle turizminin şehre kitlesel zarar verdiği düşünülüyor. Bu uygulama ile günübirlik gelen turistler 5 Euro ayak bastı ücreti ödüyor, ancak yatılı kalacaklardan ücret alınmıyor. İlk günün sonunda 36 bin Euro elde edildi, Unesco Dünya Miras Listesinde bulunan şehrin günübirlik ziyaretçi akınından korumak için alınan tedbirin sadece Belediye Meclisinin kaynaklarını arttırmaya yaradığı, ancak turist sayısında azalma görülmediği saptandı.
Bir başka örnek olay kaydı da Diyarbakır’dan, turistler bir hamamda eğleniyorlar. Bu hamam Evliya Çelebi’nin 1655 yılında şehri ziyarete edip “Billur camları gayet müstesna.” diye bahsettiği hamam. Özel mülkiyet olduğu için eğlence yerine dönüştürülmüş. Fotoğrafta hamam rengârenk ışıklandırılmış, saz heyeti yerini almış, hınca hınç bir kalabalık vur patlasın çal oynasın halay çekiyor. Daha ne istersiniz? İşte tarihi eser, işte turist, işte turizm…
Bu gidişat ile bırakın tarihi eserleri korumayı, aklımızı korumamız bile kar sayılır.
NESRİN AYKAÇ-04.05.2024