BİRECİK-OTOBÜS SEYAHATİ VE BÂTCÁNLÎ KEBAP
Beb-il Mişkiye kapısından ani refleks ile çıkan genç kaptan sol ve sağ direksiyon kıvırmalarına müteakip otobüs hava radarın aşağısından süzülmüştü. Yolculuk İstanbul’aydı ve otobüs o gün tıklım tıklım doluydu. Mevsim yaz, aylardan Temmuzdu. 1-2 nolu koltukta oturan memur bir aile de o gün bu otobüs ile yaz tatili için İstanbul’a gidiyorlardı, kucaklarında 8 yaşındaki çocukları Halil ile. Biletleri kestiklerinde yazıhaneci çocuk içinde bilet kesmelerini istemelerine rağmen otobüs şoförünün tanıdık olması ve ailenin maddi durumu nedeniyle Halil’i anne babası kucaklarına oturtmuşlardı. Otobüs Türkmen rampasından aşağı doğru süzülmeye başladığı an Halil annesine hitaben;
-Mâm ēÿñ tēnêkil bâtcánlí (Anne nerde patlıcanlı yiyeceğiz) annesi,
-İškút ibñi aÿb-ve hîlîk şitfâyıt iğbeēyž (oğlum sus ayıptır al şimdi bir ekmek parçası)
Bunu duyan genç kaptan gülümsemeye başladı. Tabii anne baba ilk defa çıktıkları yaz tatiline hem çocuklarına ayrı koltuk almamanın utangaçlığı hem de çocuklarının bu talebi onları mahcup etmişti. Genç kaptan 0302 Mersedes otobüsün ön ğöğüs kısmından uzanıp aldığı bisküvi paketini çocuğa uzatmıştı. Çocuğun babası;
-Le hêcï eş-şêkêr âhğûy immû átâttû iğbeēyž (sağol Hacı kardeşim annesi ona ekmek verdi) sözüne rağmen genç kaptan çocuğa uzatmıştı.
Kızıltepe yolcu alımından sonra kızgın Temmuz sıcağında otobüs İpek yolunda Urfa’ya doğru eski tek gidiş-gelişli yolda mazot tankerlerinin kalabalığında süzülmeye başlamıştı. Bazen uzun kamyon kuyruklarını genç kaptan bir hız ile hepsini solluyor geride bırakıyordu. Sütrak klimanın çalıştırılması ile otobüs serinlemiş ve herkes uyuklamıştı. Halil’de anne babasının kucağında uyuya kalmıştı. Bu ara genç kaptan İbrahim Tatlıses ‘in şarkıları eşliğinde yol katediyordu.
Arada bir çocuk gözlerini açıyor ve annesine soruyor
-Mâm mê-cínê lê birecik téñêkíl bâtcánli(anne Bilecik’e gelmedik mi patlıcanlı yiyeceğiz) sözlerine karşılık annesi hep onu teskin etmeye çalışıyordu.
Urfa çıkışı rampasından sonra kaptan Birecik’e doğru yol almaya başlamıştı. Halil’de bir beklenti bir umut, bu birecik nerde kalmıştı?
Urfa/Birecik arası yol kısa fakat kalabalıktı. Bazı yerlerde mazot yüklü kamyonlardan ve tankerlerden dökülen yakıt yolun kayganlaşmasına da neden oluyordu bu sebeple genç kaptan daha bir dikkat ile hareket ediyordu. Ve 4 saat yolculuktan sonra Birecik tepeden görünmeye başlamıştı.
Halil’in en dikkatini çeken buranın Mardin’e çok benzerliğiydi. Her evin damında “taht” vardı. Ayrıca pişirilip dövüldükten sonra evlerin damına serilen bulgurlarda en dikkatini çekeniydi.
Bilecik’in girişinde eski yolda bulunan Abbaradan geçit için uzun araç kuyruğunu gören kaptan yavaşlamıştı. Ve yavaş yavaş Birecik’in Abbarasından otobüs geçerken, Halil kafasını aşağıya doğru eğmiş ve annesine hitaben;
-Vêrkí mâmm têninsıtır fil ıbbara (anne abbaraya çarpacağız) demişti. Annesi onu teskin ederken genç kaptan gülümsüyordu. Bu ara genç kaptan Halil’e hitaben,
-Halil míkÿê cíñē lê Birecik îšsê téñêkil bâtcánli (halil birecik'e geldik şimdi patlıcanlı yiyeceğiz) demişti. Ama genç kaptan 4 saatlik yolculukta ilk defa konuşuyordu. Kaptan sessizdi, sakindi. Maltepe sigarası dışında yol boyunca ilgilendiği bir başka durum olmamıştı. Şoförlüğü de dillere destandı.
Birecik Abbarası geçişinden sonra meşhur Fırat suyu üzerindeki köprüden hemen sonra Mirkelam tesislerine sert ve tatlı giriş ile kaptan mola yerine gelmişti.
Eskiden el frenleri otobüsün sol tarafında olup “kırp kırp kırp kırp” sesleri ile de el frenini çekmişti. Tesislerden gelen ve ne olduğu hiç bir zaman anlaşılmayan mola ile ilgili tesis anonsundan tek anlaşılan Mirkelam ismiydi.
Kaptan kapıları açtıktan sonra yolcular 4 saatlik yolun vermiş olduğu yorgunluk ve hoşluk ile otobüsten inip ihtiyaçlarını gideriyorlardı.
Eskiden otobüs yolculukları uzun ve yoruyucuydu fakat insana mutluluk ve umut hissi veriyordu. Bu ara Halil de anne ve babası ile inmişti. Lavabo el yıkamadan sonra genç kaptanın onları tesisin önünde beklediklerini gördüler. Halil’in anne babası da şaşırmıştı fakat genç kaptan Halil’i elinden tuttuğu gibi anne babasına hitaben;
-íl yôvm iñtińžê û halilze misêfrini iñtiñ têñêkil bâtcánli (sizde Halil’de benim misafirimizsiniz birlikte patlıcanlı yiyeceğiz) demişti.
Tabi genç kaptan tesisin şoförler için ayrılan kısmına geldiğinde yemekler hazırlanmış ve patlıcanlı kebapta sofraya gelmişti. Bu ara misafirperverliği ile meşhur tesis işletmecisi Sait Kore’de gelmiş genç kaptana ve yanındakilere hoş geldin demişti. Genç kaptana sarılmıştı.
Halil’in annesi, pişmiş patlıcanları etlerle birlikte dürüm şeklinde sarıp Halil’e yediriyordu. Dünyalar Halil’in olmuştu. Hem kaptan abisi ona yolculuk başlangıcında bisküvi vermişti hem de şimdi ona patlıcanlı kebap ikram ediyordu. Yemek faslından sonra içilen çaylar ve yine anlaşılamayan tesis anonsundan sonra otobüs yolcuları yerlerini almaya başlamıştı. Halil, anne ve babası ile birlikte otobüsteki yerlerini almışlardı. Genç kaptan direksiyonun başına geçmiş ve muavinin seslenmesi ile geri geri gelerek anayola Antep’e doğru istikamet almıştı.
Bu ara Birecik Mirkelam Tesislerinden binen saz ekibi türkü ve şarklılarına başlamıştı.
Halil, bu kaptan abisini çok sevmişti. Onun sayesinde güzel bir patlıcanlı kebap yemişti ve güzel bir yolculuk yapıyordu. Yıllarca unutamadığı hoş anılarından birisiydi bu onun için.
Yolda olan bütün kaptanlara ve yolcularına hayırlı yolculuklar dilerken vefat eden genç kaptanımıza ve diğer kaptanlara Allah’tan rahmet, hayatta olanlara da sıhhat afiyet dileriz.
Av. Mehmet Beşir Ayanoğlu