İLHAN KARAÇAY


...... Mİ ACABA?


...... Mİ ACABA?

 

İlhan KARAÇAY yazdı:

 

Komplo teorilerini hiç sevmeyen ve hatta nefret eden bir yazar olarak, bugün sizlere bir komplodan değil, teoriden söz edeceğim.


Hollanda’da DENK Partisi içinde ve etrafında cereyan eden çalkantıdan haberiniz vardır.


İki çok samimi arkadaş olan Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk arasındaki anlaşmazlık, çatışmadan ziyade ‘Kardeş katli’ olarak niteleniyor.


Hollanda medyası bu durumu, sırtına bıçak vurulmuş insan figürü ile resimliyor.

 

Yurttaşlarımızın bir kısmı, parti içinde cereyan eden bu durumun, bozguncular tarafından yaratıldığını iddia ediyorlar. Komplo teorisi yazan yurttaşlarımız da var. Aslına bakarsanız ben bu komplo teorilerinin hiç birine itibar etmedim. Kendi kendime şunu söyledim: ‘Aklı başında kocaman adamlar, başkalarının kışkırtması ile böyle bir salaklığı yapmazlar. Olaylar öylesine gelişmiş ki, egoları canlanan bu arkadaşlar birbirlerini rezil etme yarışına girdiler.’

 

Yukarıdaki görüşüme rağmen, Selçuk Öztürk’ün son açıklamalarını dikkatle analiz ettiğim zaman, bu siyasetçimizin beklentisininin, gerçekleşmeyecek bir beklenti olmadığına kanaat getirdim. Pek çok iyi dost ve hatta birbirlerini çok seven karı-koca arasında da çok kötü anlaşmazlıklar olmuştur ama, sonunda araya girenler bu anlaşmazlıkları ortadan kaldırmayı başarmışlardır. Önemli olan, arabuluculuğu, daha doğrusu ‘akil adam’lığı kimin yapacağıdır.

 

Naçizane şahsım, gerek arkadaş ve gerekse karı-koca arasında yaşanan pek çok anlaşmazlıkta aracılık yaptığım zaman, çoğunu barış ile sonuçlandırmışımdır. Bu başarı, tabii ki sosyoloji ile ilgilidir.
Bu konuda şahsımın bazı beklentileri olduğunu iddia edecek olanlar çıkabilir.


Hayır hayır, inanın hiçbir beklentim yok. Zaten, eski faal günlerimde olsaydı, ben bu duruma el atardım ve bana yardımcı olacak diğer akil insanlar ile bu işi tatlıya bağlardım. Şimdilerde bu işi yeni akil adamlar ele almalı.
İsterseniz bunlar, benim iddiam olarak ortada kalsın.

 

Şimdi gelelim, ‘…. mi acaba?’ konusuna.


DENK Partisini ortadan kaldırmak isteyenler olduğu şeklindeki komplo teorisinin zayıf bir ihtimal olduğuna inanmıştım ya? İşte şimdi o inancımdan vazgeçtim.


Zira, komplo teorileri arasında, ‘Selçuk Öztürk, Hollanda devletini Irak’taki hava saldırısı sırasında onlarca sivilin öldürüldüğünü öne sürdü.’ iddiasının Hollandalılar’ı kızdırdığı da var. Acaba Öztürk, Hollanda devletini suçladığı için mi sabote ediliyor’ diye düşünmeye başladım.
‘Ben bunu nasıl atlamışım’ diye de hayıflandım.


Öyle ya, Selçuk Öztürk, Hollanda Millet Meclisi’nde, Hollanda ordusu hakkında öyle laflar etmişti ki, yenilir içilir cinsten değildi. O konuşmadan sonra da gerek parlamentoda ve gerekse medyada oklar Öztürk’e çevrilmişti. Hatta Parlamento Başkanı Faslı bayan Arib, Öztürk’ün her konuşmasında sözünü kesti ve bir defasında da mikrofunu kapattı.
Öztürk’ü şimdi eleştirenler arasında, ‘Çok kaba konuşuyor, herkesi kızdırıyor ve böylece de DENK’i küçük düşürüyor’ diyenler oldu.

 

Bu konuda, ‘Hollanda derin devleti’ demesem de, bazı güçlerin atağa geçmiş olduğu ihtimaline inanıyorum. Çünkü, şahsım da o belirsiz gücün gazabına uğramış bir yabancı kökenliyim.


İsterseniz, o gücün bana ne yaptığını kısaca hatırlatayım:


Hollanda medyası ve siyaetçileri ile kıyasıya mücadele ettğim bir dönemde, Alanya’da bir manyak üç Hollandalı kıza saldırmış ve sonunda ikisini öldürmüştü. Hollanda haklı olarak ayağa kalkmıştı tabii…
Türkiye’yi boykot çağrıları yapılırken, Prens Willem Alexander ve Maxima’nın Türkiye’ye yapacağı gezi de iptal edilmişti.
Tam anlamıyla bir Türkiye ve Türk düşmanlığı atmosferi altında yaşıyorduk.
O sırada, haftalık olarak yayınlanan Avrupa DÜNYA gazetesinde bir yorum yayınladım. Türkçe ve Hollandaca olarak yayınlanan bu gazete tüm medyaya ve siyasetçilere gönderiliyordu.


‘Oh be, sesimizi duyurduk’ diye sevinirken, GPD Ajansının bir haberi ile irkildim.


Tam 28 gazetede yayınlanan bu haberin başlığı, ‘Karaçay’a göre, Alanya cinayetinin suçlusu kadınlardır’ anlamındaydı.
Ben yorumumda Hollandalı anne babalara ve genç kızlara, tatile gittikleri ülkelerin, İskandinav ülkesi olmadığını, oradaki yaşam tarzının farklı olduğunu, genç kızların hareketlerine dikkat etmeleri gerektiğini, bazı hareketlerin seks açlığı hisseden bazı manyakları tahrik edeceğini belirtmiş ve bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini yazmıştım.
Ne gariptir ki, GPD Ajansı için bu haberi yazan kişi benim bu uyarıma karşı o başlığı koymuştu. 28 gazete bunu aynen yayınladı.


Ertesi gün, başlığın yanlış olduğunu Utrechts Nieuwsblad gazetesinin başyazarı bizzat yazmıştı. ‘Karaçay’ın yorumunda böyle bir amaç ve anlam yok’ diye yazan başyazar beni savunmuştu.
Ama sonunda mağdur kızların aileleri tarafından şikâyet edildim ve yargılandım.
Mahkemede ailelerin yüzlerine bakarak, ‘Kızlarınızın ölümüne çok üzüldüm. Katili defalarca lanetledim. Yorumumdaki amacım, bundan sonra böyle olayların önlenmesi içindir. Yanlış anlaşıldım, özür diliyorum.’ demiştim.
Avukatım, yazdıklarımın düşünce özgürlüğüne girdiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden örnekler vererek savunma yaptı ve Utrechts Nieuwsblad gazetesinin başyazarının yorumunu da hatırlattı.
Ama nafile. Mahkeme sonunda bana, ailelere ve devlete olmak üzere 18 bin euro ceza verdi.
Ben de bu parayı kuzu kuzu ödedim. Ama tabii ki beni yine de susturamadılar. Ben, yabancı aleyhtarlığı yapan Bakan Verdonk’a yine ‘Vicdansız Sabuha’ demeye devam ettim. Verdonk’tan sonra yerine gelen İşçi Partili Bakan bayan Vogelaar’ın yüzüne karşı da, ‘Siz Verdonk’un klonlanmışısınız’ deme cesaretini göstermiştim.

 

İşte, şimdi sormak lazım. Beni susturamayan o derin güç, acaba DENK’i tarihe gömmek mi istiyor?
Irak’taki hava saldırısı sonrasındaki çıkışı ile, sadece medya ve siyasileri değil, orduyu da kızdıran Öztürk için 600 askerin mahkemeye başvurduğu biliniyor.


Eeee, böylesi bir ortam içinde insan sormadan edemiyor:


…. mi acaba?

 

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar ve sakal