SURİYE’DE GAYRİMENKULLERİ KALANLAR-1
Artuklu Haber gazetesine yazdığım bu ilk makalede, Mardin’de 1960’lı ve 1970’li yıllarda çokça konuşulan bugünlerde ise artık unutulmuş görünen bir konudan bahsetmek istiyorum. Türk vatandaşlarının Suriye’de kalan emlakı meselesi. Araştırmam sırasında bu konuda Mardin’de bir dernek kurulduğunu dahi öğrendim. Bir imparatorluk artığı meselesi olan bu emlak meselesi 1. dünya savaşı öncesinde Mardin ile Suriye aynı devletin egemenliği altındayken, Mardinlilerin Suriye’de toprakları/arazileri bulunmaktaydı. Fakat savaş sonunda Suriye Osmanlı devletinden kopup, Ankara anlaşmasıyla Türkiye Suriye hudut çizgisi belirlenince, Türk vatandaşlarının Suriye’de kalan emlakı konusu ortaya çıktı. Bu konu 1950’li yılların sonuna kadar pasavan rejimiyle idare edilmişse de toprak reformuyla Suriye hükümeti Türk vatandaşlarının emlakına el koyunca konu bir meseleye dönüştü. Bu mesele TBMM’de Hatay, Gaziantep ve Mardin milletvekillerince birçok kez gündeme getirildi. Suriye’nin toprak reformu hamlesine Türk hükümeti Suriyelilerin Türkiye’deki emlakına el koymasıyla karşılık verince, iki ülke arasında görüşmeler başladı. Sorun tam çözülecekken, Milli Güvenlik Kurulunun kararıyla çözüm süreci durduruldu. Bu mesele tıpkı Balkan Savaşlarından kalan Türk- Bulgar mülkleri gibi bugüne kadar çözülemedi. Bazı emlak sahipleri meseleyi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bile taşıdı.
Suriye’de mallarına el konulan Türkiye vatandaşı kişi sayısının bugün 3 bin 800 olduğu iddia ediliyor. Şarkıcı Mirkelam, Sağlık Bakanlığı eski müsteşarı Osman Yaşar, eski milletvekilleri Necati Aksoy ve M. Sait Reşa ile şair-yazar Cahit Sıtkı Tarancı’nın mirasçıları Suriye’de arazilerine el konulan aileler arasında yer alıyor. Suriye tarafında kalan arazilerin hakimiyeti şimdilerde ise El Nusra, Suriye Demokratik Güçleri, Suriye Milli Ordusu gibi çeşitli gruplarda. Suriye’nin bugünkü parçalanmış ve istikrarsız durumunu göz önüne alırsak, emlak meselesi uzun bir süre daha çözülemeyecek gibi görünmekte. Bu mesele nedeniyle Türkiye ve Suriye vatandaşları bugün, karşılıklı olarak birbirlerinin ülkesinde yeni mülk de edinememektedir.
Bu iki bölümlü makale dizimde 1921 tarihli Ankara Anlaşmasından başlayarak, sorunun ortaya çıkışını ve geçirdiği aşamaları ve bugünkü durumunu anlatacağım:
Ankara Anlaşmasında Getirilen Düzenlemeler:
BMM Hükümeti ile Fransız hükümeti arasında yapılan Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşmasının 13. Maddesine göre yerleşik veya yarı göçebe olsun, hudut çizgisinin bir veya diğer tarafında otlak haklarından yararlanan veya mülk sahibi olan sakinler, haklarını geçmişte olduğu gibi kullanmaya devam edeceklerdi. 1926 yılına kadar Türkiye-Suriye sınırı sanki hiç yokmuş gibi toprak ve sürü sahiplerinin karşılıklı gidiş ve gelişleri tamamen serbestti.
Ankara Anlaşmasından Sonraki Gelişmeler:
Şubat 1926’da yapılan Türkiye-Fransa Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşmasıyla sınırı belli etmek için pasavan rejimi kuruldu. Buna göre artık tarafların kendi vatandaşlarına vereceği pasavan belgesiyle bölge sakinleri karşı ülkeye gidip gelecekti. Bu rejimle ilgili ek protokoller birbirini takip etti. Pasavan sahipleri kişisel eşyalarını ve üretim araçlarını, hatta yardımcı işçilerini yanlarında götürebilmekte ancak gümrük muafiyeti gerektiren malları yanlarına alamamaktaydılar. Yine de bu durum kaçakçılığa engele olamamaktaydı.
28 Mayıs 1927’de 1062 sayılı “Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye’deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabele-i Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun” çıkarıldı. Bu kanunla idari kararlar ve olağanüstü veya istisnai kanunlarla Türk vatandaşlarının mülkiyet hakkını kısmen veya tamamen sınırlayan devletlerin Türkiye’deki vatandaşlarının mülkiyet hakkını, misilleme olarak kısmen ve tamamen sınırlama veya el koymaya Bakanlar Kurulu yetkili kılındı. Bu kanun genel bir kanundu ve kanun, Bulgaristan’da kalan Türk mülkleri için de geçerliydi. Nitekim terk edilmiş Bulgar ve Türk mülkleri de zaman zaman uluslararası siyasetin gündemine gelmektedir.
Resulayn, Derbesiye, Amude Nusaybin (Kamışlı) gibi yerleşim yerleri civarında öteden beri tarım yapılıyordu. Büyük veya küçük bu arazilerin tapusu, Mardin dahil şehirli eşrafın ismine kaydedilmişti. 1858 toprak mülkiyeti kanunuyla, köylüler vergi ve asker yükümlüğü doğuracağı düşüncesiyle kaçındıklarından, tarım yapılan araziler şehirli eşrafın üstüne kaydedilmişti. Ensariler gibi Osmanlı hükümetine bir şekilde yararlılık gösteren kişilere de arazilerin gelirleri, sonradan mülkiyeti verilebiliyordu. Yani bu araziler bir sermaye birikimiyle elde edilmiş mülkler değildi. Arazilerin üstündeki köylüler ortakçılık yoluyla toprağı işlemeye devam ettiler. Bugün Mardinli toprak sahiplerinin arazi gelirlerini toplamak için zaman zaman Suriye’ye geçtikleri hatırlanmaktadır. Nizamettinoğlu, Kaddurlar ve Gözüler gibi büyük arazi sahipleri ise Suriye’ye (Kamışlı’ya) gidip yerleşmişti.
Fransız makamları Suriye’de kalan toprakların tapu kayıtlarını Türkiye’den istemiş, ama Türk makamları bu hususta Ankara Anlaşmasında bir hüküm olmadığı gerekçesiyle, tapu kayıtlarını Fransızlara vermeyi reddetmişti. Oysa kayıtlar verilseydi, elinde Osmanlı tapu kaydı olmayan Türk vatandaşları Cezire’deki mülkiyet iddialarını Suriye’de ispatlayabilirdi. Türkiye’de kalan toprak sahipleri ile ortakçı köylüler ise pasavan rejimiyle Suriye’ye 80 kapıdan giriş çıkış yaparak, sınır ötesindeki arazileri ile irtibatlarını sürdürdüler. Aynı şey Suriye vatandaşları için de geçerliydi. Ancak 1956’da Türkiye’nin Suriye sınırına mayın döşemeye başlaması ve 1958’de Suriye’deki toprak reformundan sonra pasavanla geçişler kısmen durdu. Pasavan rejimi durdurulduğu için 10 yıldan fazla süreyle Suriye’ye gidemeyenler tasarruf haklarını kaybettiler. Hakları bir başka kimseye devredildi. Arazinin ilk hak sahiplerinin bir sene içerisinde arazisini işgal edene karşı idari yoldan defi imkânı vardı. Ancak Suriye’de dava açmanın külfeti ve takip zorluğu, tasarruf sahiplerinin davayı kaybetme ihtimalini bir hayli yükselttiğinden, Suriye’de dava açmak pek yeğlenmedi. Benim babam da zorlukları göze alarak, Suriye’de işgal edilen arazisi için Suriye mahkemesinde dava açmış ama bahsedilen zorluklar nedeniyle davayı takipten vazgeçmişti.
(Devam edecek)
SURİYE’DE GAYRİMENKULLERİ KALANLAR-2
Suriye’deki Toprak Reformundan Sonraki Gelişmeler:
Suriye tarafının Osmanlı’dan kalan mevzuat hükümlerinden hareketle yürüttüğü uygulamalar neticesinde Türk vatandaşlarının bazı arazileri tasarruflarından çıkmıştı. Bunun üzerine T. C. Bakanlar Kurulunca, Suriyelilerin Türkiye’deki bazı taşınmazlarına adı geçen kanuna göre sınırlamak için 1966’ya kadar birçok karar çıkarıldı. Suriye hükümeti de Suriye’deki Türk mülklerine aynı tedbirleri uygulamıştı. Suriye'deki tüm vakıflar ve arazileri de tasfiye edilmişti.
Kapalıçarşı’daki 585 dükkân, Beyoğlu’ndaki Şam İşhanı ile birlikte çok sayıda iş hanı, Hatay, Adana, Gaziantep ve Şanlıurfa’da yoğunlaşan 239 bin dönüm tarım arazisi ile çeşitli yerlerdeki 114 parça değerli arsa gerçekte Suriyelilere aitti. Değeri 20 milyar dolar olarak hesaplanan gayrimenkullere 1062 sayılı kanuna göre Ekim 1966’da Türkiye tarafında tümüyle el konuldu. Türkiye’nin el koyma kararının gerisinde ise Suriye’nin 1958’de aldığı karar yatıyordu. Söz konusu kararda Suriye, Türkiye vatandaşlarına ait 468 bin dönüm arazi, çok sayıda çiftlik ve tarım araçlarına el koydu. Bu yasa, kamulaştırılan arazi bedelinin 40 yıl vadeli % 1,5 faizli bono ile Suriye’de ödenmesini öngörmekteydi. Anılan yasa hükümleri çerçevesinde 1958 yılından itibaren Türk vatandaşlarına ait geniş tarım arazileri kamulaştırılmış fakat kendilerine hiçbir tazminat ödenmemişti.
Suriye hükümeti de Türk vatandaşlarının geri kalan daha küçük arazilerine 1966’da el koyup, pasavan rejimini tamamen durdurunca, 1968 yılında iki ülke arasında görüşmelere başlanmıştı. Bu esnada Mardin’de faaliyette bulunan ‘’Suriye’de Gayrimenkulleri Bulunanlar Derneği’’, Mardin halkı için Suriye’de el konan arazilerine karşılık kendilerine arazi verilmesi, teşekkül eden mahalli ve merkez komisyonlarının dernekle iş birliği yapması gibi konuları öne çıkaracaktı. Dernek başkanı 1968’de Başbakanlığa Suriye-Türkiye arasındaki emlak ihtilafının hal-i durumunda soru ve taleplerini de şu şekilde belirtmişti: Gerek Suriye’deki Türk arazilerinin gerekse Türkiye’deki Suriyelilere ait arazilerin kıymet takdiri yapılırken Türk ve Suriye Hükümetlerinin eş sayıda temsilcilerinin ve ayrıca mülk (tasarruf) sahiplerinin de bulunması. Suriye hükümetince zirai reform şümulüne alınan Türk arazilerinde aynı heyet tarafından bugünkü gerçekçi ve güncellenmiş rayiçlerle yeniden kıymet takdiri yapılması. Türklere ait zirai aletler ve bankalardaki bloke edilmiş mahsul karşılığı paraların, Türkiye’de el konulmuş Suriyelilere ait zirai alet ve bloke edilen paralarından acilen karşılanması. Suriye’deki Türklerin arazilerinin kadastro yapılmayan yerlerin (Osmanlı tapu belgelerindeki) hudutlarının muteber ve makbul sayılması.
Uzun süren görüşmeler sonucunda 9 Mayıs 1972 tarihinde Ankara'da "Türkiye Suriye Emlak Komisyonu Hakkında Protokol" ve 22 Aralık 1972 tarihinde "Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Emlak Sorunlarının Çözülmesine Dair Sözleşme" ile eki "Ödeme Protokolü" imzalanmış ve bu antlaşma ve protokoller Türkiye Cumhuriyeti tarafından 24 Şubat 1976 tarihli Kanunla kabul edilmiş daha sonra Bakanlar Kurulunun 28 Şubat 1983 tarihli kararı ile onaylandı. Ancak Milli Güvenlik Kurulunun sözleşmenin yürürlüğe girmesini sakıncalı bulması üzerine onay belgesinin teatisi, Başbakanlığın 22 Nisan 1984 tarihli talimatına istinaden durduruldu.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Lideri Beşar Esad'ın 2007 yılında bir araya geldiklerinde, Suriye-Türkiye arasındaki arazi probleminin giderilmesi için vermiş oldukları beyanat ile birlikte görüşmeler yeniden başladı. 2010 yılına kadar gelinen süreçte 3. tur görüşmeler neticesinde Türkiye'den Mersin, Suriye'den ise Deraa pilot iller seçildi. Bu kapsamda envanter karşılaştırması yapılarak, mevcut taşınmazların karşılıklı iadeleri kararlaştırılmıştı. Fakat 2011 yılında Suriye Deraa'da başlayan isyan ile birlikte ikili görüşmeler sekteye uğradı ve ilerleyen süreçte de tamamen koptu.
Suriye İç Savaşının Başlamasından Sonraki Gelişmeler:
9/2012: Suriye’de mallarına el konulan 18 kişi 2012 yılında Maliye Bakanlığına açtıkları davada Ankara 3. İdare Mahkemesi’nde bu bloke edilen Suriyelilerin mallarından kendilerine ödeme yapılması yönünde karar alınmasını sağladı. Maliye Bakanlığı’nın bu karara karşı Danıştay 10. Dairesi’nde yaptığı kararın bozulması yönündeki temyiz başvurusu Eylül 2012’de reddedildi.
9/10/2013: Ombudsman kararı ile hak sahibi ailelere, Suriyelilerin Türkiye’de el konulan mallarından elde edilen gelirden ödeme yapılması tavsiye edildi.
22/11/2013: Maliye Bakanlığı tarafından Suriye’de taşınmazı bulunan çok sayıda vatandaşın olduğu bilgisi paylaşılarak, “Söz konusu taşınmazların değerlerine ve bir kısmının mülkiyet kayıtlarına ilişkin kesin bilgi ve belge bulunmamasından dolayı, hangi vatandaşımıza, hangi taşınmaz için ne kadar ödeme yapılmasının mevcut durumda tespitinin mümkün olmadığı gibi, bu dönemde bu tür bilgilerin temininin de mümkün olmayacağı değerlendirilmektedir” denildi.
8/4/2014: Suriye’de Emlaki Kalanlar Derneği (Hatay) YK üyesi Serhat Menzilcioğlu “İş sürüncemede bırakılıyor. Türkiye’nin el koyduğu Suriyelilere ait gayrimenkullerden elde edilen gelirlerden, bu ailelere ödeme yapılması gerekir. Türkiye AİHM’de çıkacak kararlar nedeni ile yüklü cezalarla karşı karşıya kalabilir” dedi. Dernek başkanı Özden Celal Erbayır ise “47 yıldır bu sorun ile uğraşıyorum. Suriyelilerin Türkiye’de el konulan gayrimenkullerinden elde edilen gelirin 200 milyon lira olduğu hesaplanıyor. Ancak bizlere ödeme yapılmıyor. Buradaki malların bazıları mafyanın eline geçmiş durumda. Türkiye’de çözüm bulamayınca konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdım.” dedi.
20/4/2016: Dernek Başkanı iş adamı Celal Erbayır'ın da aralarında olduğu 15 aile AİHM'e 100 milyon dolarlık tazminat davası açtı. AİHM'den çıkacak karar, Türkiye'yi hem mülkiyet haklarını ihlal etmek hem de yüklü maddi tazminatlarla çok zor bir durumda bırakacak. Erbayır kendisinin açtığı davada 4 bin dönüm arazi ve 20 bin zeytin ağacının 60 yıllık gelir karşılığı olarak 100 milyon dolar tazminat talep ettiğini belirterek "Geçtiğimiz günlerde AİHM birkaç evrakta teyit bilgisi istedi ve onları da gönderdik. Kısa sürede sonuçlanması bekleniyor" dedi.
12/8/2019: Suriye'de Emlakı Kalanlar Derneği Genel Başkanı Celal Erbayır, "Cumhurbaşkanlığının talimatıyla bakanlık çalışma başlattı. İlk aşamada 1200 ailenin hak kaybının giderilmesi bekleniyor. Mülklere karşılık, hazine arazilerinin 10 yıllığına kiralanması formülü üzerinde çalışılıyor" dedi.
O tarihten beri bir gelişme duyulmadı. Muhtemeldir ki pandemi arası verildi. Hatay’daki Suriye'de Emlakı Kalanlar Derneği ile yapmaya çalıştığım iletişim girişimlerim başarısız oldu. 1960’lı-1970’li yıllarda Mardin’de faal olan ’Suriye’de Gayrimenkulleri Bulunanlar Derneği’ ise şimdi münfesih olmalı ki sesi hiç çıkmıyor. Mardin milletvekilleri de bu meseleyi TBMM’de artık gündeme getirmez oldu. Zaten Suriye’de mülkü kalan Mardinlilerin çoğu Türkiye’nin Batı illerine göç ettiğinden onlar da meseleyi unuttu.
Kaynaklar:
ÖĞÜT, Tahir ve AKKAŞ, Erhan, “Suriye Toprak Reformunun Türkiye’ye Yansımaları: Pasavan Rejimi Krizi”, Sosyal Siyaset Konferansları, Sayı: 71 – 2016/2, 127-163
ŞIĞVA, Sinan, “İdari Yargı Kararları Işığında 1062 Sayılı Mukabele-i Bilmisil Kanununun Uygulanışı”, Hacettepe HFD, 6(2) 2016, 181–196
https://www.risalehaber.com/suriye-ile-yakinlasma-3-bin-800-ailenin-umudu-oldu-72625h.htm, Erişim: 26/12/2023
https://www.haberturk.com/yasam/haber/915787-suriye-hesaplarindaki-milyar-dolarlara-ne-oldu, Erişim: 26/12/2023
FATİH TURGAY ELDEM