İBRAHİM ORTAS


Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum!

Güzel ülkemde, son günlerde kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet, sokak çatışmaları, cinayetler ve keşmekeş halindeki trafik, toplumun iç dünyasını rahatsız etmenin ötesinde derin bir kaygı yaratmaktadır.


Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum!

 

İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr

 

Güzel ülkemde, son günlerde kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet, sokak çatışmaları, cinayetler ve keşmekeş halindeki trafik, toplumun iç dünyasını rahatsız etmenin ötesinde derin bir kaygı yaratmaktadır. Öte yandan, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, çözülemeyen sorunlar ve kurumlara olan güvenin zedelenmesi; adalet ve hukukun sağlanmadığına dair yaygın bir duygu, pek çok insanda güvensizlik, yılgınlık ve motivasyon kaybına yol açmaktadır. Son günlerde basına yansıyan yeni doğan hasta bebekleri anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip SGK üzerinden haksız kazanç ve çıkar sağlayan ve bebeklerin ölümüne yola açan bu ve benzeri birçok olayda rol alan insan(lar)ın varlığı da ciddi bir çürümüşlüğü gösteriyor. Taklit-tağşiş yapılan et, süt, yağ, peynir, bal, tahin vs. yüzlerce gıda ürünü üzerinden haksız kazanç sağlamanın ötesinde toplum sağlığının bozan faaliyetler doğrudan insanın canına kast etmektir. Bu artan her gün bilmem hangi mafya, sokak çeteciliği, terör, uyuşturucu vs. gibi birçok organize kişilerin toplumda oluşturduğu korku ve güvensizlik ortamı hukuka ve kolluğa olan güveni ve kişilerin kendilerini güvensiz hissetmelerine yol açmaktadır. Bütün bunları ötesinde insanlığın birikimli değer yargılarının saygının ve sevginin kaybolduğu, bencilliğin arttığı, kardeşin kardeşi çıkar, miras ve para uğruna resmen boğduğu bir ortam, maalesef geleceğe dair bir arada yaşama, iş görme beklentilerine umut vermemektedir. Toplumun çoğunluğu özelde de eğitilmiş kesimler ve gençler birçok yönden çok rahatız ve yorulmuş durumda. Basından yeni öğrendim, çocuk, genç ve erişkin psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci ve Türkiye Psikiyatri Derneği Medya Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhanettin Kaya “Türkiye’de son 2010-2021 yılları arasından antidepresan kullanımında yüzde 60 artış yaşandığını, “100 bin kişiye düşen günlük antidepresan dozu da 32’den 52’ye kadar yükselmiş bu da dozda yaklaşık yüzde 40 artış olduğunu” gösteriyor. Bu durum çok sağlıklı bir durumda oluğumuzu göstermiyor.

 

Gençler Gelecekten Umutsuz Gözüküyor

Üniversitenin ilk haftasında öğrencilerle yaptığım sohbetlerden ve gözlemlerimden, gençlerin ülkenin ve kendi geleceklerine dair umutsuzluk ve güvensizlik hissettiklerini görmek, insanı gerçekten üzüyor. Yapılan birçok saha araştırması ve anket sonuçları daha karamsar tablolar sunuyor. Çoğunluğu fırsat geleceğini yurtdışında arayacak. Bizler belirli konuları eleştirmekle birlikte, toplumun huzuru ve güveni için çalışmaktan, üretmekten ve düşünce üretmekten asla vazgeçmedik. Gençlerin daha coşkulu ve geleceğe umutla bakmalarını istiyoruz. Sevgi ve umut kaybolursa, toplum içten içe çöker.

İnsani İlişkiler Unutulmaya Başlanıyor!

İnsani ilişkilerin unutulduğu, her şeyin çıkar ve maddiyata indirgendiği bir dünya, yaşaması kolay bir dünya değildir. Oysa benim kuşağım, doğadaki tüm canlıları kapsayan bir anlayışla, herkesin kendi yeteneklerine göre iş tutarak varlığını sürdürdüğü ve kardeşçe bir arada yaşamayı benimsediği bir dünyada doğmuştu. Sevgi ve saygıda karşılık beklemeksizin bulunduğu ortama değer katmak için gece gündüz çalışan bir kuşaktık. Herkesin işi, aşı olsun; her canlının bu dünyada yaşama hakkı olduğunu düşünerek, karıncanın kanadını bile incitmeden herkesin barınma ve beslenme hakkını savunuyorduk. Hümanist bir yaşamın yeryüzüne hâkim olmasını arzuluyorduk.

Başta hayat pahalılığından dolayı misafirliğe gitmeyen, eşi dostu ile ayda bir de olsa dışarıda yemek vesilesiyle bir araya gelemeyen insanlar birbirinden kopar, yalnızlaşır. Geçmişte bütün kamu kurumlarında özelliklerde üniversitelerde var olan lokal, sosyal tesislerin bir takım kaygılar ile işletilemediği, açılış kokteylleri, mezuniyet balolarının olmadığı, öğrenci etkinliklerinin olmadığı yerde öğrenciler nasıl kaynaşacak-buluşacak birbirine bir şeyler anlatacak, öğretecek. Öğrencilik yıllarımda değişik etkinliklerde üst yönetim, idari personel, öğrencilerin buluştuğu etkinliklerde arkadaşlarımız ve hocalarımızla tanışma fırsatı buluyorduk. Çok yönlü, uluslararası saygınlığı olan iletişimi güçlü bilim insanlarının rol modelliği yanında, zeki, yaratıcı, sanat ile uğraşan, çok kitap okuyan arkadaşların barlığı hepimizi karşılıklı olarak zenginleştiriyordu. Şahsen ben arkadaşlardan ve hocalarımdan esinlenerek süreçlere dâhil oldum. Bugün bu etkinlikler iletişim tekniklerinin de etkisi ile nerdeyse minimize olmuş durumda. Bırakın öğrencileri, öğretim üyelerinin bir araya geldiği ortam ve koşul bile yok. İnsanların yenide bir araya gelmesi belirli yerlerde buluşması için üniversite, belediyeler ve kamu yönetiminin yöneticilerinin ortamlar yaratması insan ruh sağlığı açısından kaçınılmaz gözüküyor. “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu yaşadığımız sorunları çözmeyecektir. Ancak iletişim ve dayanışma ile kişiler yalnızlığa itilmekten kurtulur.

 

Sevgi ve Karşılıklı İnsani İlişkilerin Yeniden Kurulması Sağlanmalı

Kaybolan sevgiyi şimdi daha çok arıyorum; öyle bir sevgi ki içinde insanlığın tüm inceliklerini barındırsın, karşılıklı sevgi ve saygı ile dolu olsun. İnsanlar, çıkar ve rant peşinde koşmadan, haset ve kıskançlık duymadan, bir başkasını alt etmeye çalışmadan, hak etmediği bir yeri kendine reva görmeden, sade ve temiz duygulara sahip olsun. Yeniden dostluklar, imece usulü yardımlar ve karşılıksız el uzatmalar menfaat üzerine değil, içtenlikli olsun. Kaybolan sevgi, onuru, şerefi ve haysiyeti yeniden insan olma bilinciyle kazandırılsın, insanlar birbirlerine güven duysunlar. İnsanlar iç dünyalarında bilinçli sevgi taşısınlar, geleceğe umutla ve güvenle bakarak yollarını çizebilsinler. İnsan, insanın kurdu değil, dostu olsun. Ellerinde silah, bıçak, taş veya sopa değil; kalem, kitap, güller ve çiçekler olsun. Yeryüzünün tüm renkleri yaşamda yer bulsun, dostluk ve kardeşlik temelli her türlü farklı düşünce kendine yaşamda bir alan bulsun. İnsan aklı özgür olsun, herkes kendisi olsun. Empati yapsın, hayal kursun, ütopyası olsun.

 

 

Yaşamadan Zevk Almak ve Mutu Olmak İçin Yeteneğimize, Zekâmıza ve Çabalarımıza Dayalı bir İş Tutma Anlayışı ve Bilince Sahip Olmak Gerekir.

Üç kuruş daha fazla kazanacağım diye yeni doğan çocukları ölüme sürüklemek, evlatları (kız ve oğulları) öldürmek, fidye, kapkaç, dolandırıcılık, yalan üzerine kurulu bir hayat ne kadar vicdan ve merhametle yaşanabilir? İnsan olmanın temiz özelliklerinden, önyargısız, tertemiz duygularla, karınca kararınca yeteneğine göre bir hayat sürdürmeliyiz. Gündüz vakti fenerle insan arayan Diyojen ’in dönemine geri dönmeyelim. 21. yüzyılın geniş iletişim ve teknolojileri çağında, insan artık bilgeliğe ve iç özgürlüğüne sahip olmalı, sadece kendisi için değil, birlikte yaşadığı çevresi ve ülkesindeki tüm insanlar için hizmet aşkıyla yanıp tutuşmalı, çalışmalı, mücadele etmelidir. Bu sevgi, sadece bireyin değil, toplumun ve ülkenin umudu ve geleceği olsun. Yurttaşlar sözleşmesi olarak kurduğumuz Cumhuriyet’e dayalı demokrasimiz, herkes için eşit haklar ve güven sunan bir hukuk devleti olarak yerini alsın. Ayrıcalıklı kişiler yerine, yeteneği ve liyakati olan herkes kendisini en iyi ifade edebileceği bir yaşam bulsun. İnsanlar birbirlerine korku ve endişe değil, güven ve huzur versinler. Para-pul ile değil insani duygular ile çalışarak, üreterek, paylaşarak mutlu ve esenlikli bir yaşam kurmak olmalı amaç.

 

Ne Yapmalıyız?

Türkiye’nin yeniden siyaset üstü bir anlayışla yeniden paragöz, çıkarcı, çıkarları insanı ve değerleri yok eden, ortamı yaşanamaz hale getiren yapıda yeniden insani değerlere yönelmemiz gerekir. Yaşanan süreçler ve sonuçlar uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların bir yerde toplumun değerlerini bozduğu ve hasta ettiği görülüyor. Yeni bir paradigma yaratmak ve insanca yaşmak için birlikte bir şeyler yapmak gerekiyor.

Kimse unutmasın, insanın karnı her türlü doyar. Karın doyuyor ama önemli olan, yediğin yemeğin tadını alabilmektir. Yalan, dolan ve haksız kazançla değil, insana yakışan bir yaşam anlayışıyla bu tadı alabilirsin. Huzurlu, kendisiyle barışık ve sevgi dolu insanlar, daha mutlu ve yediğinin tadını çıkaran insanlardır. Yoksa ne yemeğin tadına varır ne de akşam yastığa başını koyduğunda huzurlu bir uyku uyuyabilir. İnsana yakışan; birlikte çalışmak, paylaşmak ve empati yapmaktır. Arıyoruz, umuyoruz, bekliyoruz!

 

19 Ekim 2024, Adana

Not: Sayın hocam, birçoğunuzun e-posta adresi bir şekilde makinemdeki adres defterime yerleşmiştir. Amacım kimsenin zamanını almak ve rahatsız etmek değildir. Hepimizin ortak sorununu bir şekilde dile getirmektir. E-posta bu bakımdan düşüncelerimizi kolay paylaşabildiğimiz bir ortam. Ancak peşinen eğer istenmeden e-posta aldıysanız özür dilerim. Eğer geri bildirimde bulunursanız listeden adresinizi hemen çıkarırım.

 

Yeniden insanca, saf ve sade bir yaşam arıyorum!


 

İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr


 

 


 

Güzel ülkemde, son günlerde kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet, sokak çatışmaları, cinayetler ve keşmekeş halindeki trafik, toplumun iç dünyasını rahatsız etmenin ötesinde derin bir kaygı yaratmaktadır. Öte yandan, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, çözülemeyen sorunlar ve kurumlara olan güvenin zedelenmesi; adalet ve hukukun sağlanmadığına dair yaygın bir duygu, pek çok insanda güvensizlik, yılgınlık ve motivasyon kaybına yol açmaktadır. Son günlerde basına yansıyan yeni doğan hasta bebekleri anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip SGK üzerinden haksız kazanç ve çıkar sağlayan ve bebeklerin ölümüne yola açan bu ve benzeri birçok olayda rol alan insan(lar)ın varlığı da ciddi bir çürümüşlüğü gösteriyor. Taklit-tağşiş yapılan et, süt, yağ, peynir, bal, tahin vs. yüzlerce gıda ürünü üzerinden haksız kazanç sağlamanın ötesinde toplum sağlığının bozan faaliyetler doğrudan insanın canına kast etmektir. Bu artan her gün bilmem hangi mafya, sokak çeteciliği, terör, uyuşturucu vs. gibi birçok organize kişilerin toplumda oluşturduğu korku ve güvensizlik ortamı hukuka ve kolluğa olan güveni ve kişilerin kendilerini güvensiz hissetmelerine yol açmaktadır. Bütün bunları ötesinde insanlığın birikimli değer yargılarının saygının ve sevginin kaybolduğu, bencilliğin arttığı, kardeşin kardeşi çıkar, miras ve para uğruna resmen boğduğu bir ortam, maalesef geleceğe dair bir arada yaşama, iş görme beklentilerine umut vermemektedir. Toplumun çoğunluğu özelde de eğitilmiş kesimler ve gençler birçok yönden çok rahatız ve yorulmuş durumda. Basından yeni öğrendim, çocuk, genç ve erişkin psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci ve Türkiye Psikiyatri Derneği Medya Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhanettin Kaya “Türkiye’de son 2010-2021 yılları arasından antidepresan kullanımında yüzde 60 artış yaşandığını, “100 bin kişiye düşen günlük antidepresan dozu da 32’den 52’ye kadar yükselmiş bu da dozda yaklaşık yüzde 40 artış olduğunu” gösteriyor. Bu durum çok sağlıklı bir durumda oluğumuzu göstermiyor.


 

 


 

Gençler Gelecekten Umutsuz Gözüküyor


 

Üniversitenin ilk haftasında öğrencilerle yaptığım sohbetlerden ve gözlemlerimden, gençlerin ülkenin ve kendi geleceklerine dair umutsuzluk ve güvensizlik hissettiklerini görmek, insanı gerçekten üzüyor. Yapılan birçok saha araştırması ve anket sonuçları daha karamsar tablolar sunuyor. Çoğunluğu fırsat geleceğini yurtdışında arayacak. Bizler belirli konuları eleştirmekle birlikte, toplumun huzuru ve güveni için çalışmaktan, üretmekten ve düşünce üretmekten asla vazgeçmedik. Gençlerin daha coşkulu ve geleceğe umutla bakmalarını istiyoruz. Sevgi ve umut kaybolursa, toplum içten içe çöker.


 

 


 

İnsani İlişkiler Unutulmaya Başlanıyor!


 

İnsani ilişkilerin unutulduğu, her şeyin çıkar ve maddiyata indirgendiği bir dünya, yaşaması kolay bir dünya değildir. Oysa benim kuşağım, doğadaki tüm canlıları kapsayan bir anlayışla, herkesin kendi yeteneklerine göre iş tutarak varlığını sürdürdüğü ve kardeşçe bir arada yaşamayı benimsediği bir dünyada doğmuştu. Sevgi ve saygıda karşılık beklemeksizin bulunduğu ortama değer katmak için gece gündüz çalışan bir kuşaktık. Herkesin işi, aşı olsun; her canlının bu dünyada yaşama hakkı olduğunu düşünerek, karıncanın kanadını bile incitmeden herkesin barınma ve beslenme hakkını savunuyorduk. Hümanist bir yaşamın yeryüzüne hâkim olmasını arzuluyorduk.


 

Başta hayat pahalılığından dolayı misafirliğe gitmeyen, eşi dostu ile ayda bir de olsa dışarıda yemek vesilesiyle bir araya gelemeyen insanlar birbirinden kopar, yalnızlaşır. Geçmişte bütün kamu kurumlarında özelliklerde üniversitelerde var olan lokal, sosyal tesislerin bir takım kaygılar ile işletilemediği, açılış kokteylleri, mezuniyet balolarının olmadığı, öğrenci etkinliklerinin olmadığı yerde öğrenciler nasıl kaynaşacak-buluşacak birbirine bir şeyler anlatacak, öğretecek. Öğrencilik yıllarımda değişik etkinliklerde üst yönetim, idari personel, öğrencilerin buluştuğu etkinliklerde arkadaşlarımız ve hocalarımızla tanışma fırsatı buluyorduk. Çok yönlü, uluslararası saygınlığı olan iletişimi güçlü bilim insanlarının rol modelliği yanında, zeki, yaratıcı, sanat ile uğraşan, çok kitap okuyan arkadaşların barlığı hepimizi karşılıklı olarak zenginleştiriyordu. Şahsen ben arkadaşlardan ve hocalarımdan esinlenerek süreçlere dâhil oldum. Bugün bu etkinlikler iletişim tekniklerinin de etkisi ile nerdeyse minimize olmuş durumda. Bırakın öğrencileri, öğretim üyelerinin bir araya geldiği ortam ve koşul bile yok. İnsanların yenide bir araya gelmesi belirli yerlerde buluşması için üniversite, belediyeler ve kamu yönetiminin yöneticilerinin ortamlar yaratması insan ruh sağlığı açısından kaçınılmaz gözüküyor. “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu yaşadığımız sorunları çözmeyecektir. Ancak iletişim ve dayanışma ile kişiler yalnızlığa itilmekten kurtulur.


 

 


 

Sevgi ve Karşılıklı İnsani İlişkilerin Yeniden Kurulması Sağlanmalı


 

Kaybolan sevgiyi şimdi daha çok arıyorum; öyle bir sevgi ki içinde insanlığın tüm inceliklerini barındırsın, karşılıklı sevgi ve saygı ile dolu olsun. İnsanlar, çıkar ve rant peşinde koşmadan, haset ve kıskançlık duymadan, bir başkasını alt etmeye çalışmadan, hak etmediği bir yeri kendine reva görmeden, sade ve temiz duygulara sahip olsun. Yeniden dostluklar, imece usulü yardımlar ve karşılıksız el uzatmalar menfaat üzerine değil, içtenlikli olsun. Kaybolan sevgi, onuru, şerefi ve haysiyeti yeniden insan olma bilinciyle kazandırılsın, insanlar birbirlerine güven duysunlar. İnsanlar iç dünyalarında bilinçli sevgi taşısınlar, geleceğe umutla ve güvenle bakarak yollarını çizebilsinler. İnsan, insanın kurdu değil, dostu olsun. Ellerinde silah, bıçak, taş veya sopa değil; kalem, kitap, güller ve çiçekler olsun. Yeryüzünün tüm renkleri yaşamda yer bulsun, dostluk ve kardeşlik temelli her türlü farklı düşünce kendine yaşamda bir alan bulsun. İnsan aklı özgür olsun, herkes kendisi olsun. Empati yapsın, hayal kursun, ütopyası olsun.


 

 


 

Yaşamadan Zevk Almak ve Mutu Olmak İçin Yeteneğimize, Zekâmıza ve Çabalarımıza Dayalı bir İş Tutma Anlayışı ve Bilince Sahip Olmak Gerekir.


 

Üç kuruş daha fazla kazanacağım diye yeni doğan çocukları ölüme sürüklemek, evlatları (kız ve oğulları) öldürmek, fidye, kapkaç, dolandırıcılık, yalan üzerine kurulu bir hayat ne kadar vicdan ve merhametle yaşanabilir? İnsan olmanın temiz özelliklerinden, önyargısız, tertemiz duygularla, karınca kararınca yeteneğine göre bir hayat sürdürmeliyiz. Gündüz vakti fenerle insan arayan Diyojen ’in dönemine geri dönmeyelim. 21. yüzyılın geniş iletişim ve teknolojileri çağında, insan artık bilgeliğe ve iç özgürlüğüne sahip olmalı, sadece kendisi için değil, birlikte yaşadığı çevresi ve ülkesindeki tüm insanlar için hizmet aşkıyla yanıp tutuşmalı, çalışmalı, mücadele etmelidir. Bu sevgi, sadece bireyin değil, toplumun ve ülkenin umudu ve geleceği olsun. Yurttaşlar sözleşmesi olarak kurduğumuz Cumhuriyet’e dayalı demokrasimiz, herkes için eşit haklar ve güven sunan bir hukuk devleti olarak yerini alsın. Ayrıcalıklı kişiler yerine, yeteneği ve liyakati olan herkes kendisini en iyi ifade edebileceği bir yaşam bulsun. İnsanlar birbirlerine korku ve endişe değil, güven ve huzur versinler. Para-pul ile değil insani duygular ile çalışarak, üreterek, paylaşarak mutlu ve esenlikli bir yaşam kurmak olmalı amaç.


 

 


 

Ne Yapmalıyız?


 

Türkiye’nin yeniden siyaset üstü bir anlayışla yeniden paragöz, çıkarcı, çıkarları insanı ve değerleri yok eden, ortamı yaşanamaz hale getiren yapıda yeniden insani değerlere yönelmemiz gerekir. Yaşanan süreçler ve sonuçlar uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların bir yerde toplumun değerlerini bozduğu ve hasta ettiği görülüyor. Yeni bir paradigma yaratmak ve insanca yaşmak için birlikte bir şeyler yapmak gerekiyor.

Kimse unutmasın, insanın karnı her türlü doyar. Karın doyuyor ama önemli olan, yediğin yemeğin tadını alabilmektir. Yalan, dolan ve haksız kazançla değil, insana yakışan bir yaşam anlayışıyla bu tadı alabilirsin. Huzurlu, kendisiyle barışık ve sevgi dolu insanlar, daha mutlu ve yediğinin tadını çıkaran insanlardır. Yoksa ne yemeğin tadına varır ne de akşam yastığa başını koyduğunda huzurlu bir uyku uyuyabilir. İnsana yakışan; birlikte çalışmak, paylaşmak ve empati yapmaktır. Arıyoruz, umuyoruz, bekliyoruz!